Başbakan Erdoğan yine "bayramlık'' sözler, söyledi. Sıradan vatandaşlar ile sıradışı yazarlara, yol yordam, edep adap bilmeyenlere "yol" gösterdi, "edeb-erkan"a gelmeleri için uyardı.
Daha doğrusu, o kişiler için bir "yol haritası" çizdi.
Yalnız AB için yol haritası çizilmez ya!
TV'deki çok özel bir muhabbette, "arena" muhabbetinde:
"Maalesef edep erkan bilmeyenler yok mu? Var. Onlar, yani seçilecek Cumhurbaşkanı benim Cumhurbaşkanım diyenler, Türkiye'den ayrınsınlar, ülkemizden gitsinler" dedi.
Bu söz ile ilgili yorumu bugün, yarın yapmayacağım.
Bir başka hikayeye, iki günde bir, "demokrasi adına" AKP Üçlüsü, AKP Çoklusu tarafından gündeme getirilen bir başka olaya satırbaşı açacağım.
Bugünlerde adı AIHM tutanaklarına da geçen bir kişi var, bir ABD vatandaşı -yeniden Türk Vatandaşlığına da girmiş-, Merwe Kavakçı.
Sayın veya Mrs. Kawakçı, 1999 yılında Fazilet Partisi'nden milletvekili seçilmişti. Ancak, bu milletvekilliği düşürülmüş, haber vermeden ABD vatandaşlığına geçtiği için Türk vatandaşlığından çıkarılmıştı.
Bugün Türkiye'nin başında olan kişiler de, o gün Merwe Kavakçı'yı desteklemişlerdi. "Demokrasiye aykırı bir durum" diyerek. ABD vatandaşlığını gözardı ederek.
Öyle ki, AKP Üçlüsü'nün "güçlü" üyesi Bülent Arınç, daha dün denecek bir tarihte, TBMM'de açılan bir sergideki Kavakçı fotoğrafını göstererek, "Ona dışarı diye bağıranların kendileri dışarıda kaldı" diyerek, onu Türk vatandaşlığından çıkaranlara laf atmıştı.
Dilerseniz. Merve Kavakçı'nın "vatandaşlık olayı"na bilmem kaçıncı kez -sayısını unuttum da- göz atalım.
Kavakcı ailecek ABD'ye yerleşiyor.
Kızları Merwe Kavakçı'da, bir ABD vatandaşı ile evleniyor. ABD vatandaşı bir Türk'le!
Merwe Kavakçı'da ABD vatandaşı olmak istiyor. Bir ABD'li ile evlenince, Amerikan vatandaşlığının yolu açılıyor ama, yine de yolu, yordamı, yemini var.
ABD vatandaşlığına geçmek isteyen "Vatandaş Merwe", Vatandaşlık Bürosuna başvuruyor:
"ABD vatandaşı olmak istiyorum" diyor.
Gün geliyor. Günü gelince de, öteki vatandaş adayları ile "hükümet binası"na gidiyor. ABD'nin çok yıldızlı bayrakları ile donanmış bir binanın duvarlarında da ABD'nin tüm Başbakanları sıralanmış. George Washington'lar, Abraham Lincoln'lar.
Bu ne demek biliyor musunuz?
ABD vatandaşı olanlar, yalnız ve yalnız o "Başkan"ları sevecekler, sayacaklar!
Yemin töreninin yapıldığı masanın üzerine bir ABD bayrağı, bir de kutsal kitap konulmuş. Kutsal kitap diyorum, kutsal kitaplar da olabilir. Ancak, geçenlerde ABD'li Müslüman bir parlamenterin hangi kutsal kitaba el basacağı tartışıldı da...
Kutsal kitaplar, diyelim.
ABD vatandaşı olmak isteyen kişi kitaba ve bayrağa el basarak şu yemini ediyor:
"Burada önünüzde, ŞİMDİYE KADAR TABİYETİNDE BULUNDUÐUM HER TÜRLÜ DEVLET TABİYETİNİ REDDETTİÐİME BUNDAN BÖYLE, ABD ANAYASASINI VE YASALARINI İÇ VE DIŞ BÜTÜN DÜŞMANLARA KARŞI SAVUNACAÐIMA, ABD'YE BAÐLILIK VE SADAKAT GÖSTERECEÐİME, Kanunun gerektirdiği durumlarda ABD için silah taşıyacağıma, ABD ordusunda hizmet vereceğime, sivil yönetim altında ulusal önemi olan işlerde çalışacağıma ve yükümlülükleri özgür bir biçimde, akıl sağlığım yerinde ve samimi olarak üstlendiğime YEMİN EDERİM. TANRI YARDIMCIM OLSUN"
Bu yeminde ne demek istediğini açalım mı?
ABD vatandaşı olmak isteyen kişi, o güne kadar uyruğunda olduğu devleti reddediyor. Türk uyruğunda ise, Türk devletini, Alman uyruğunda ise Alman devletini!
O ülkelerle, o devletlerle ilgim, ilişiğim olmayacak, deniliyor.
Var mı bunun bir başka izah tarzı.
Merve Kavakçı'da, öteki ABD vatandaşı adayları gibi, bu yemini, kitaba ve bayrağa el basarak duvardaki Başkan fotoğraflarının gözlerinin içine baka baka ediyor.
Türk uyruğu, Türk devleti ile birlikte, o gün Çankaya'da oturan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı, yani Sayın Süleyman Demirel'i de reddediyor.
Türkçesi, "Süleyman Demirel benim Cumhurbaşkanım değildir, olmayacaktır" diyor.
Merve Kavakçı'nın, TBMM'de yemin törenine katılması Meclis'in bir bölümünün tepkisine yol açıyor.
Ancak, onu koruyanlar, kollayanlar da var.
Onu kollayan, koruyanlar arasında, bugünün Başbakanı, Cumhurbaşkanı adayı, eski TBMM Başkanı'da bulunuyor.
Türk egemenliğini, Türk vatandaşlığını reddetmiş bir kişi.
O günlerde nedense:
"Maalesef edebe, adaba uymayanlar var. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını reddetmiş, Cumhurbaşkanı olarak ABD Başkanını tanımış kişi bu ülkeyi terketsin"denilmiyor.
Şimdi soruyorum, bu ikilem, edebe, adaba, özellikle İNSAF'a sığar mı?
Biraz insaf, desek edebdışı, adapdışı söz mü etmiş oluruz?
------------------------------
AB "CE" DİYECEK
Bugünlerde bu köşede sık sık, alfabenin ilk iki harfinden söz edecek, A, B diyecek, "harfendazlık" yapacağım.
Avrupa Birliği, Türkiye'ye "Ce" demeyi sürdürecek.
AB'nin Tantalos İşkencesi başlayacak.
Demoklesin kılıcı başımızda asılı duracak!
Hem de, Alman Şanşölyesi Merkel'in hesabıyla, tam 50 yıl!
Tantalos işkencesi de ne imiş, derseniz, onu bu hafta içinde anlatacağım.
Demoklesin kılıcını ise, sanırım anlatmaya gerek yok!
Son gelen haberlere göre, AB'li yöneticiler, AB'li müfettişler, baskı için gün sayıyorlarmış:
"Hele şu Cumhurbaşkanı seçilsin de, AKP'nin eli bir rahatlasın" diyerek.
İlk istekleri de "301'inci madde" olacakmış!
Niye 301. madde diyecek olursanız, yanıt belli:
"Türklere, Türklüğe söverek, içlerini rahatlatmak"
301'inci madde Türklüğe, Türkiye'nin kurumlarını sövmeyi engelliyor ya!
Özetle şunu söyleyebiliriz.
AKP'nin eli rahatlarsa, AB'li ülkelerin, Türkiye'deki AB sevdalılarının da içleri rahatlayacak!
Tabii bir yerlerden "Rahat" komutu gelirse!
Unutmadan bir not daha düşelim:
AB sevdalılarına, AB denetçilerine göre, 301'inci maddenin değiştirilmesinin "sembolik" ve "psikolojik" önemi varmış.
"Sembolik" önemi yorum gerektiriyor.
"Psilokojik" önemin ise yoruma gereksinimi yok.
Bir AB yöneticisi, anımsadığım kadarıyla Olli Rehn, "Türkiye-AB ilişkileri şizofrenik"demişti ya!
Orhan Tahsin - Ortadoğu Gazetesi