Gönderim zamanı 17.01.2006 - 23:29
Artık umutlarım iskambil kağıtlarına bağlı. Ve bununla birlikte öyle hayallere ve sanmalara dalıyorum anlatılacak gibi değil.İskambil kağıtlarından; Artık sevdiğim bana geri dönecek mi?. Dönecekse bu gitme döngüsü ne zaman bitecek? Gerçekten beni seviyorsa neden yalnızım? bu yalnızlığın sıcaklığında mevsimlerin normal haline gelme ihtimali oranı ( Tabi bunların zamanlarında safi görecem mevcut ) Ekmeğin gramı bugün bana düşük geldi. Acaba fırıncı ekmeğin gramından çalıyor mu? Yoksa sevgilinin kokusundan çalan bu zebani fırıncımıdır ki havalar bana soguk geliyorlu alakasız ekmeğin gramı ve sevgili istatistikleri benim ruh halimin göstergesi deyip geçiyorum gecenin kıyısına... İşte böyle patavatsız işlere kaptırır oldum kendimi. Hatta bu abartılarımı öyle dışa vurdum ki eve iskambil kağıdı bile aldım. Saatlerce umut ettiklerimin,gerçekleşme umudunun yüzdesinin meramını fallarda aradım geleceğimi... Bazen bu bana saçma geliyordu ve kendimi hava almak için dışarı atıyordum. Nedendir bilinmez kendimi bol dumanlı bir kıraathanede buluyordum. Bana yaklaşan garsona ilk siparişim ise,bir deste iskambil kağıdı,sonra üç şekerli çay oluyordu. Bu da kelimeye dökülen edebiyattan olsa gerek,kendimi ancak '' benim içimdeki bu hayatın yeterince tüketildiği,artık yaşanacak birşey kalmadığı,kalsa bile anılarımızı tazelemekten öteye gidemeyeceğinin'' düşüncesiyle niteleyebiliyordum. Bu edebiyat bende bir bakıma;hayattan ümit kesmek ve var olan acıları unutmak için bilinçli,kısmende istemsiz ( ki keşke otonom olsa idi dünya ) sığınma şekliydi yine kuytu sığıntıya.
İnandığım bazı gerçekler,(bunu bütünü de denilebilir) yıkılmış oluyordu. Bu gerçeklere inanıp,inanmamayı bu sevimli iskambil kağıtlarından ögrendim. Mesela;bir çoğumuzun gerek gördüğü ( halende anlam verebilmiş değilim ) uğurlu rakamın tartışılmaz batıllığı var. Benimde bu lanet edebiyatı devam ettirme telaşıyla uğurlu rakam bulmam gerektiğini biliyor ve gittikçe kendime dönüyordum. Döndükçe zihnim açılıyor ve uğurlu rakam bulma telaşım bir anda diniyordu. Köhne bir günün ardından, inancını yineleyen budist gözüyle sekiz'i (8) gözüme kestiriyordum.Sekiz bundan böyle benim uğurlu rakamım. Ki nasıl bir uğuru varsa bu rakamı iskambil kağıtlarıyla baktığım falla tarihe gömdüm. Artık ben de özgürüm,sebebe dayalı ve umutsuzlukla kaplı bu güncelliği ortadan kaldırmam ile benim de herkez gibi olma güdüm açığa çıktı. o hale geldi ki sorumluluğunu taşıyacağım sıradan bir rakamım yok demek için sokaklara çıkıp haykırmak isterken,yine nasıl olduysa ( ki bu tesadüfler artmaya başladı ) vazgeçtim. Belki de bunun bende bir ayrıcalık ortaya çıkarmayacağını ( yaratmak daha bi yakışırdı değil mi olric ) ve bunun için fazla sevinmenin pragman olarak da anlam ifade etmeyeğinin düşündüğümden olsa gerek dışarı çıkıp,haykırmanın bu anlık histen yine anlık vazgeçiş ile ne kadar rezil yaşarsaktan kurtardım kendimi.
Tarifsiz bir boşluk içindeyim ve bu boşluğu dolduran ne ailem,ne mevcut sevgili,ne arkadaşlarım ne de sadece dinler gibi görünen yetenekli en güzel havlayan terry cinsi köğeğimdi. Benim tek dostum,gelecek hakkında ümit verici düşüncelere iten,umut etmemi sağlayan iskambil kağıtlarıydı. Bir bakıma yalnızlık içinde tek,tek dost edinmiştim iskambil kağıtlarını.
Kimsenin kimseyi kandırdığı yok,tek sıkıntının doğrunun az olması,yalan da neymiş... İskambil kağıtlarına öyle kaptırmıştım ki kendimi,bütün kağıtlara ayrı,ayrı görece yüklüyordum. Vale ben oluyordum. Kız ise zühre. ( Tahir olma derdinde değilim ) Papaz'ın bende yeri fazla olmadığından turgunyev ismini veriyordum ( en güzel babalar ve oğulları yazarsa kurtulma umuduyla turgunyev'den ) ( ki Bazarov ile beni karanlığa itmiştir. ) Hatta ulan bende de güdü varmış dediğim zaman sonra, haz almadığım insanların adlarını veriyordum iskambildeki papazlara... As'lar yani 1'ler hayata yeni başlamışlığın,10 ise sonu oluyordu yaşamışlığın. Tahmin edersiniz ki 5'de bu bağlamda hayatın yarısı idi. ( şairlerin en kederli oldukları an ), 2 rakamı ise ümit vermesinin yanı sıra onu ayrı kılan sinek 2'liydi. Piştiden olsa gerek sinek 2'linin yeri bende özel konumdaydı. 3 ise hayatta hiç etliye,haliyle sütlüye de karışmayan orta halli emekli memurun göstergesiydi. (ah bu memur edebiyatı ) En korktuklarım 9 ile 4 idiy ki 13 rakamının birleştiricileridir. Tabi 8 ile 5'in matematiğinde de 13'e ulaşmak mümkündü ve diğer rakamlarda... Ancak 4 ile 9'da zührenin el yazısıyla bana itafen yazmış olduğu mektubunu rüyamda kanat çırparak da okusalar,namkörlüğümün diz boyu olduğu gerçeğiyle onlara olmadık portreler çiziyordum. Ve onların betimini; orta yolda ilerleyen ( popilist ) ( oportinist ),etraftan,dünyamıza giren,göz alan güzelliğin, birbirine kavuşmasını engelleyen sahife 27 günlerden salı ve ayın 17'si rolünü vermiştim. Geriye kalan rakamlar ise hep kendimi gördüğüm insanlara ve bununla birlikte tarihin hızlı adımları sonrası geride kalmışlığı,sonrası sefaleti,sonra victor hugo'yu ve nüans dediği fakirlik ile sefalet arasındaki ayrımı ortadan kaldıran acizliği,kimsenin kapısını çalamayacak durumda olduğunu görünce tekrar Victor Hügo'ya biat edip sefalete benzetiyordum. Artık onlar acı çekenlerin yüzü idiler. Ne yazık ki hep öyle kalacaklardı. -6-7-8- hiç bir zaman ne ümit verici 2,ne de hayatın başlangıcını ifade eden -1-,yaşanmışlığın sonunu ifade eden -10-,hayatın ortasındaki -5-'li olabileceklerdi. Hiç bir zaman kaderlerini değiştirecek bir misyona girişemeyeceklerdi. Bir bağnazlıkla sıradan bir günün ardında,tarihin içinde ayrıntısız bir şekil içinde orada bir yüzyılın özlemi içinde kalacaklardı.
İnsanım,ızdırap çektikçe vücudum bölünüyor. İşte bizim de onlardan farkımız yok aslında. Onların aldığı nefesten farklı bir oksijen çekmiyor,gördüklerinden başka duvarı delen bir görüş yetim de yoktu. Tek farkımız acemiliğimiz içinde acı tecrübelere ulaştığımızdır. Belki de beni o iskambil kağıtlarına çeken benim aynada ki yüzüm ( ki hep olric senin yüzünden ) ve umut etmesini bilmeyen, bahtsız, umutları olmayan,olsa da beklemeyen,beklediği günlerde de gerçekleşmeyen işte o günden beridir umut etmeyen 6-7-8 idi. Tabi 8 rakamının bende anıları vardır. Netice de bu rezil edebiyata bu rakamın sayesinde başladım. Bu oyuna yeni kader arkadaşlarım katılmıştı. Şaka bir yana olric ( şaka olmadığının farkındasındır umarım. ), bu hayatta beklentiden uzak,umut etmeden yaşamak mümkün değildir. Hem de gerçekleşmeyeceğini bile,bile... Lakin işin öbür tarafı var ki. o daha hazin,alacalı kentlerin dumanlı gözleri lafım size,hani hep aynı nefesin insanıyız ya,aynı isteklere gömülürüz ve hep aynı kaderi paylaşırız ve ortaya kaderin bizi bir araya getirdiği dostlarım.
Gerçek şu ki; 6-7-8 gibi bir film de olduğumuz ve nasılsa biter bir yerde literatür ve konuşulur dediğimiz sonun bir başı olduğunu ve neden,niçin diye düşündüğümüzde gerçekler üzerine geçmiş-gelecek adına söylenen,sorulan her kelimenin cevabını bir şekilde karşımızda bulduğumuzda o cevapların hayatımız içinde olduğunu,o gizemin yerini karşılığını bulduğumuz cevaplarla doldurduğumuzda hayatın ne kadar basit olduğunu görmemiz mümkündür. Haliyle bu şekil intibah uyandırır insanın kafasında. En azından olric'in beni böyle düşünmesine eşlik etmesini sağlıyorum. beden olarak ( nefs olarak ) hiçbir şeyin neden ve niçinliğini aramamakla kalmayıp,ne umut ediyor ne de beklenti sağlıyorum kendimde. Zorunlu gibi gözükse de bu dünyada ki düşünceleri,hayalleri ve beklentileri yıkıyorum.
Olric: Aklına gelmeyenlerim olmak için çabalıyorsan basitliğe inan ve onun için yaşa.
Abartmakta sanki olric: Bunun yanında unutma ki bütün umut ve beklentiler bir kapıya çıkıyor. Sen bunları yık ve de ki '' Beklediğiniz,umut ettiğiniz o kapıyı ben yapmıştım.''
( 3. şahsı ortaya çıkartmanı daha sonra konuşacağız. )
Abarttı durmaz artık olric: Bendeniz sahip,bu edebiyat'ınızı bağlamak istiyorum.
( ne demek olric,buyur. )
Buyuran olric: Bendeniz artık görünen güzelliğe inanmıyor ve ondan birşey beklemiyorum. Kaderimin bana vermiş olduğu sınavlı acıları,sevinçleri kendimi şımartmadan içime işliyorum. Mücadele etmenin hiç bir anlamı yok bu dünya için. Şu an için ortalardayız hayatın ve -5- rakam sonra da bu film bitecek. İşte hepsi bundan ibaret bizlere ve sevgilerim,acılarım,sevinçlerim,senli-benli olan duygularımız kapıdan içeri alınmayacak,sadece ve sadece safi ben gireceğim o kapıdan ve hesap vereceğim içimdeki vücuda.
Not: Her birimiz aynı şarkıya farklı duygular,düşüncelerde gözyaşı akıttığımızı sanıyorduk. Meğer öyle değilmiş. O da aşk için yanıyormuş.
Saygılar özümüzdeki yabancılara...
Asrın yeni bir umdesi var, hak kapanındır.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Neyzen'im...