İçerik değiştir



Sayı 60: Milli Mücadelede İttihatçılık II. Bölüm


  • Yanıtlamak için giriş yapın
Bu konuya yanıt verilmedi

#1 LaHesis

LaHesis

    Baş Yazar

  • Üyeler
  • 1.142 Mesaj
  • Cinsiyet:Belirtilmedi

Gönderim zamanı 02.12.2007 - 10:53


MUSTAFA KEMAL HAREKETİN BAŞINA GETİRİLİYOR
Ulusal direniş hareketi gerek başkentte,gerek Erzurum,Trabzon,Edine ve İzmir gibi vilayetlerde, Mustafa Kemal 1919 Mayısında Anadolu’ya ayak basmadan aylar önce başlamıştı. Mustafa Kemal’in kendisi Suriye’den döndükten sonra,ulusun tek kurtuluş şansının Türk Ulusu’na dayanan bir devlet kurmak olduğunu fikrine sahip olduğunu ve bu mücadelenin Anadolu’dan yapılması gerektiğine karar verdiğini söyler.
Daha Suriye’den ayrılmadan önce, siyasal mevki elde etmek için girişimlerde bulunmuş,Ahmet İzzet Paşa kabinesinde Harbiye Nazırı olarak görev almak istemiştir. Siyasal konum elde etmek amacıyla Osmanlı Hürriyetperver Avam Fırkası’na da üye olmuştur. Ancak siyasal girişimleri sonuçsuz kalınca, Veliaht Vahdettin’le yaveri olarak yurtdışı gezilerine katılmış ve veliahdı kişisel girişimlerle etkilemeye çalışmıştır.
Ali Fuat Paşa ile ulusal direniş planları yaptıkları ve bunun için altı maddelik bir program hazırladıkları da bilinmektedir. Netice olarak meslektaşlarının hareketleri ve sözleri kendisini ulusal mücadele konusunda teşvik etmiş ve siyasal mevki elde etme çabasından vazgeçmiş olabilir. Mustafa Kemal’e Anadolu’ya gitme kararını verdiren ne olursa olsun- ister subay arkadaşlarının ısrarı, ister kendi düşüncesi, ister tutuklanma tehlikesi,ister Karakol Cemiyeti ile yaptığı öne sürülen gizli anlaşma- bir kere kararını verdikten sonra hızlı ve etkili bir biçimde hareket etmiştir.
İtilaf Devletleri’nin temsilcileri Osmanlı Hükümeti’nin Samsun vilayetinde Hıristiyan köylülerin Türk Müslüman çeteleri tarafından taciz edilmesine son vermesini isteyince Mustafa Kemal’e Anadolu’ya atanma fırsatı doğdu. Padişah tarafından kabulünden sonra Mustafa Kemal 15 Mayıs’ta Cevat ve Fevzi Paşalarla son bir görüşme yaptı. Doğmakta olan direniş hareketine liderlik etmek üzere 16 Mayıs 1919’da Samsun’a doğru yola çıktı.


İTTİHATÇILARIN KONTROLÜ ELE GEÇİRME GİRİŞİMLERİ

Mustafa Kemal belirli hedefler için siyasi manevra yapma yeteneği ile, büyük askeri başarılarıyla ve son olarak hareket içindeki bütün rakip odakları saf dışı bırakmaktaki başarısıyla bu yerine ulaşmıştır.
1920’de İstanbul’daki direniş örgütleyicileri, Karakol Cemiyeti ve Harbiye Nezareti’ndeki subaylar hareket serbestliklerini kaybettiler. Bu engellenme süreci 1926’da ki tasfiye hareketine kadar devam etti. Gerçi 1926 temizlikleri sonrasındaki dönemin Kemalist iktidar partisi bile eski İttihatçılar tarafından idare olunuyordu.
Karakol Cemiyeti’nin faaliyetleri de Mustafa Kemal’in tepkisini çekmiş ve cemiyeti sertçe eleştirmiştir. Yurdun işgal altındaki bölgelerinde gizli bir örgütün yararlı olabileceğini kabul eder,ama işgal edilmemiş bölgelerde böyle bir örgüte gerek olmadığında ısrar eder. Karakol’un gizli faaliyetlerine karşı Mustafa Kemal kampanya başlatmıştı. İstanbul’un işgalinden sonra ise cemiyet mensupları tutuklanıp sürülmüştür.
Diğer taraftan Enver Paşa orduda hala tutuluyordu. Mustafa Kemal’den daha fazla tanınıyordu. Birçok eski Teşkilat-ı Mahsusa eylemcisi kişisel bir sadakatle ona bağlıydı. 1920 ve 1921 yılları boyunca Mustafa Kemal,Enverci tehlike ile uğraşmak zorunda kaldı. Enver Paşa Anadolu’da sol kanat muhalefet oluşturmuş ve kendini alternatif olarak sunmaya başlamıştı. Ülkeden ayrıldıktan sonra bir müddet Avrupa’da kalan Enver daha sonra Cemal Paşa ile Moskova’ya geçmiş ve burada yeni bir oluşumla Anadolu’ya dönme çabasına girmişti. Bu Marksist nitelik taşımasa da radikal bir programdı. Terminolojisi büyük ölçüde Marksizm’den alınmış olmasına rağmen, içeriği İslamcı,sosyalist ve korporatist fikirlerin bir karışımıydı.
TBMM ordusunun batı cephesinde savaş halinde olması huzursuzluk yaratıyor ve muhalefetin işini kolaylaştırıyordu. Hatta muhalefet Batum’da İttihat ve Terakki olarak bir kongre bile düzenlemişti. Ancak Enver uygun olmayan zamanlaması yüzünden liderlik fırsatı şansını kesin olarak kaçırmıştır.
1923’te Mustafa Kemal bu muhalefeti ortadan kaldırmak için Millet Meclisi’nin dağılmasını ve yeni seçimlerin yapılmasını sağladı. Bu seçime katılacak adayları kendisi seçti ve bu adaylar yeni adı Halk Fırkası olan Müdafa-i Hukuk Grubu’nun dokuz umdesini benimsemek zorundaydı.
Halk Fırkası içindeki muhalif dalga istifalarla son şeklini aldı ve neticede Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruldu. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Kemalist yönetimin radika ve otoriter eğilimlerine karşı ılımlı ve Batı tipi liberal bir alternatifi temsil ediyordu. Şubat 1925’te Güneydoğu’da çıkan Şeyh Sait İsyanı bu fırkanın da sonu oldu. Ayaklanmacılarda fırkayı öven yazıların bulunması,fırkanın kapatılmasında etkili oldu.


HESAPLAŞMA : 1926 TEMİZLİKLERİ

Türkiye’de siyasal muhalefetin susturulmuş, basının sindirilmiş,örgütün dağıtılmış olmasına rağmen,Mustafa Kemal kendini tam güvence altında hissetmiyordu. Çünkü kendine yönelik tehlikeyi kavrayacak kadar ittihatçı mantığı biliyordu. Bu durumda, Mustafa Kemal bütün siyasi rakiplerini bir hamlede tasfiye ederek yerini sağlamlaştırmaya karar verdi.
Mustafa Kemal’e karşı yapılan suikast girişimi ve bu girişimin bir günlük farkla önlenmesi üzerine bahsedilen tasfiye süreci başlamış oldu. Hemen İstiklal Mahkemeleri kuruldu ve sanıkların sorgusuna başlandı. Kısa sürede tutuklananların sayısı 100’ü aşmıştır. Mithat Şükrü Bleda gibi ittihatçılar da tutuklananların arasındadır. İkinci grubun bir çok üyesi ve birçok önemli İttihatçı da tutuklanmıştır. Diğer taraftan bu tutuklamalardan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası mensupları da nasibini almış ve fırkanın önemli isimleri tutuklanmıştır. Bunlar arasında Mustafa Kemal’in silah arkadaşlarının da olduğu görülür. Ali Fuat, Kazım Karabekir,Refet Bele gibi isimler bunlardan birkaçıdır. Yargılamalar sonunda 15 idam cezası verilmiş, adı geçen milli mücadele kahramanları serbest bırakılmıştır.
Davanın ikinci kısmı Ankara’da gerçekleşti. Bu dava daha çok gösteriye çevrilmişti. Bu aşamada Rauf Orbay’ın on yıl hapse mahkum edilmesi ilginç bir gelişmedir. İddiaların niteliğinden ve mahkemenin bunları kanıtlamaya çalıştığı biçimden,bütün davanın siyasal nitelikli olduğu açıkça görülmektedir. Bu,Ankara’daki ikinci kısım için özellikle doğrudur. Bu davanın siyasal temizlik hareketi olduğu,yalnızca birkaç kişinin olayla ilgisi kesinleşmesine rağmen, grupların ve partilerin suçlanmış olmasından açıkça anlaşılmaktadır.
1926 siyasal davalarından bir yıl sonra, Mustafa Kemal, 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında CHP’nin kongresinde ünlü nutkunu okudu. Nutuk, milli mücadelenin en önemli kaynağıdır. Mustafa Kemal’in sağlığında ve İsmet Paşa’nın cumhurbaşkanlığı yıllarında, Türkiye’de, Türk Devrimi ve Mustafa Kemal’in rolü konusunda,resmi nitelik taşıyan eserlerle temsil edilen bir tarihçilik geleneği vardır. Nutuk işte bu geleneğin öncüsüdür. Bu sebeple resmi tarihe bağlı kalan eserlerde olayların bu yönü anlatılmamaktadır.


DEÐERLENDİRME

Erik Jan Zürcher’in Millî Mücadelede İttihatçılık adlı kitabı, millî mücadelede İttihatçıların rolünün resmî tarihte yansıtıldığından çok daha önemli olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmasına İzmir suikastı davalarını çıkış noktası olarak alan Zürcher, 1926’da, yani İttihat ve Terakki Fırkası kendini feshettikten tam sekiz yıl sonra İttihatçıların neden hâlâ tehlikeli sayılarak siyasal bir temizlik hareketine girişildiğini sorguluyor. Çalışmanın temellendiği varsayım, İttihatçıların Kurtuluş Savaşı’nın dayandığı insan ve örgüt malzemesini oluşturduğu ve İttihat ve Terakki’nin 1918’de kapatılmasına rağmen İttihatçı kadroların faaliyetlerini ve mücadelelerini bundan sonra da çeşitli biçimlerde sürdükleridir. Birinci Dünya Savaşı sona ererken İttihatçı liderlerin ülkeden ayrılmadan önce Anadolu’da direnişin başlatılması için çeşitli hazırlıklar yapılması direktifleri verdiğine dikkat çeken yazar, mütarekenin hemen ardından hızla oluşan müdafaa-ı hukuk örgütlenmelerindeki İttihatçı etkisini ayrıntılarıyla ortaya koyuyor. Özellikle Kara Kemal ve Kara Vasıf’ın Karakol Cemiyeti’nin bugüne kadar göz ardı edilen çok önemli faaliyetlerde bulunduğunu gösteriyor. 1921’de Enver Paşa’nın yurda dönme girişimleri üzerinde de duran Zürcher, Mustafa Kemal’in yalnız yabancı devletlere ve padişah hükümetine karşı değil, aynı zamanda millî hareket içindeki ciddi rakipleriyle de mücadele ettiğini savunuyor. Kitapta Mustafa Kemal’in İttihatçılarla ilişkisi 1905-1926 dönemini kapsayacak şekilde anlatılıyor. İttihatçılar ile Kemalistler diye bir ayrım yapmanın doğru olmadığını ileri süren yazar, bu aralarındaki rekabetin bir iç mücadele niteliği taşıdığını ileri sürerek, kimin kimi kullandığını konusunda kafamızda en azından soru işaretleri doğmasını sağlıyor. İlk yayınlandığı 1987’den beri çeşitli tartışmalara kaynaklık eden bu eser, Türkiye üzerine tarih yazımındaki kalıplaşmış yargıları kırmaya çalışıyor.






Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

2 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 2 ziyaretçi, 0 gizli