BÖYLE BUYURDU ZERDÜŞT
Zerdüşt otuz yaşında yurdunu ve yurdunun göğünü bırakıp dağlara çıktı. Orada ruhunun ve yalnızlığının tadını çıkardı ve on yıl bundan bıkmadı. Ama en sonu gönlünde değişim oldu ve sabah tanla kalktı, güneşin karşısına geçti ve ona şöyle dedi: "Ey büyük yıldız ! Aydınlattıkların olmasaydı, nice olurdu senin mutluluğun ! On yıldır mağaramın üstüne yükselir durursun: ışığından ve yolculuğundan bıkardın ben olmasaydın, kartalım ve yılanım olmasaydı !" (Nietzsche, Zerdüşt'ün giriş kısmında -belki biraz da alay ederek - insanın en büyük yanılgılarından birine değiniyor. Antropomorfizm: insanın kendi dışındaki dünyadan anlam çıkarma ve onu kendine benzetme alışkanlığı. Dindarlar da çok sık kullanırlar bu varsayımı. Yani, eğer bizler - biz bilinç sahibi insanlar - olmasaydı, güneşin ve diğer şeylerin varlıklarının da bir anlamı kalmazdı. Karl Marx bu anlayışa karşı çıkacak ve şu hükme varacaktır: "Nesnel dünya onu algılayan insan zihninden bağımsızdır !") Bak ! Pek çok bal toplamış bir arı gibi, bilgeliğimden usandım; onu almaya uzanacak eller gerek bana. Böyle başladı Zerdüşt'ün batışı. (Ve Zerdüşt bilgeliğiyle insanları aydınlatmak için aralarına inmeye karar verir.)
Zerdüşt dağdan yalnız indi ve kimseyle karşılaşmadı. Ama ormana girdiğinde kutlu kulübesinden ormanda kök aramaya çıkmış yaşlı bir adam belirdi önünde. Ve şöyle dedi yaşlı adam Zerdüşt'e. (...) "Gitme insanlara, ormanda kal ! Hayvanlara git daha iyi ! Neden benim gibi olmak istemiyorsun - ayılar arasında ayı, kuşlar arasında kuş ?" "Peki, ormanda ne yapıyor ermiş ?" diye sordu Zerdüşt. Ermiş cevap verdi: "Türküler düzüp söylüyorum ve bu türküleri düzerken, gülüyor, ağlıyor ve mırıldanıyorum: böyle övüyorum Tanrı'yı. Peki sen armağan olarak bize ne getiriyorsun ?" Zerdüşt bu sözleri işitince, ermişi esenledi ve dedi:
" - Ne vereyim ben size ! Çabucak gideyim de bir şey almıyayım sizden " Ve ayrıldılar böylece, yaşlı adamla Zerdüşt çocuklar gibi gülüşerek. Ama Zerdüşt yanlız kalınca, şöyle dedi gönlüne: Nasıl olur ! Bu yaşlı ermiş, Tanrı'nın öldüğünü daha işitmemiş ormanında !"(Zerdüşt ormanın kıyısındaki en yakın kente varır ve orada bir ip cambazının gösterilerini seyretmek için toplanmış olan kalabalığa konuşur.) Yalvarırım size, kardeşlerim, yeryüzüne bağlı kalın ve inanmayın size dünya ötesi umutlardan söz açanlara !Ağı saçanlardır onlar, bilerek bilmeyerek. (...) Evet, kirli bir ırmaktır insan. Kirli bir ırmağı içine alması ve bozulmadan kalması için deniz olmalı kişi.
(...) İnsan, hayvanla üstinsan arasına gerilmiş bir iptir, uçurum üstünde bir ip. (...) Ben, gönlü har vurup harman savuranı severim - ne teşekkür bekler, ne teşekkür eder: çünkü hep verir o ve kendini korumak istemez. Ben, zar kendine uygun düşünce utananı ve soranı severim: "Ben düzenci bir oyuncu muyum yoksa ?" - çünkü yok olmak ister o.Ben, işine başlamadan önce altın sözler saçanı ve hep sözverdiğinden fazla yapanı severim: çünkü batışını ister o. Ben, tanrısını yola getireni severim, çünkü tanrısını sever o; tanrının öfkesinden yok olması gerekir de. Ben, yaralanmada bile gönlü derin olanı ve küçücük bir şeyden yok olabileni severim: böyle geçer o köprüyü seve seve. Ben, gönlü dolup taşanı severim, öyle ki kendini unutur ve her şey onun içindedir; her şey onun batışı olur böylece. Ben, özgür ruhlu ve özgür yürekli olanı severim: böylece kafası, yüreğinin içi yalnız olur, ama yüreği batmaya zorlar onu.
(Zerdüşt halka konuşur; ama halk anlamaz onu, alaycı ve buz gibi bakışlarla bakarlar bu dağdan gelen kahine. Derken ip cambazının gösterisi başlar. Cambaz ipin üzerindeyken, bir soytarı ipin üzerine çıkar ve cambaza saldırır. Cambaz ipten düşer. Ölmeden önce, Zerdüşt cambaza doğru eğilir ve onunla konuşur.) Fakat Zerdüşt yerinden kıpırdamadı ve gövde paramparça ama henüz canlı, yanıbaşına düştü. Az sonra, yaralı kendine geldi ve Zerdüşt'ü yanında diz çökmüş gördü. "Ne yapıyorsun öyle?" dedi sonunda. "Şeytanın bana çelme takacağını çoktandır biliyordum. Şimdi cehenneme sürükleyecek beni: ona engel olacak mısın ?" "Şerefim hakkı için, dostum," diye cevap verdi Zerdüşt, "bu söylediğin şeylerin hiçbiri yoktur: ne şeytan var, ne cehennem. Canın, gövdenden bile önce ölecektir. Hiçbir şeyden korkma artık !" Adam gözlerini kuşkuyla kaldırdı. "Söylediğin doğruysa" dedi sonra, "hayatımı yitirmekle hiçbir şey yitirmiş olmayacağım. Ben, dayakla ve bir lokma yiyecekle oyun öğretilmiş bir hayvandan fazla bir şey değilim pek." "Ne demek," dedi Zerdüşt, "sen tehlikeyi iş edindin; bunda hor görülecek ne var. Şimdi de işin yüzünden ölüyorsun: bunun için seni kendi ellerimle gömeceğim." (Zerdüşt ölen cambazın cesedini beraberinde götürür. Akşam olduğunda cesedi kurtlar parçalamasın diye bir ağaç kovuğuna saklar ve uykuya dalar.) Uzun zaman uyudu Zerdüşt ve yüzü üzerinden yalnız tan değil, sabah dahi geçti. Ama sonunda gözleri açıldı: şaşmış, bakıt Zerdüşt ormanın ve sessizliğin içine; şaşmış, baktı kendi içine. Derken, birden karayı gören bir gemici gibi, çabucak doğruldu ve sevinçten bağırdı. Çünkü yeni bir gerçek görmüştü. Ve gönlüne şöyle dedi: "İçime bir ışık doğdu: yoldaşlar gerek bana, diriler - istediğim yere götürebileceğim ölü yoldaşlar ve cesetler değil. Beni, benim istediğim yere, kendi istekleriyle izleyebilecek diri yoldaşlar gerek bana.İçimize bir ışık doğdu: Sözünü halka değil, yoldaşlara yöneltecek Zerdüşt ! Sürünün çobanı ve köpeği olmayacak Zerdüşt. Niceleri sürüden çekmek; bunun için geldim ben. Halk ve sürü bana kızacak: çobanlar, haydut diyecekler Zerdüşt'e.
Edit : WaLe.