İçerik değiştir



- - - - -

( Zakkum ) - Dr. Hüseyin Ziya Özel


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 21 yanıt verildi

#1 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 02.04.2008 - 14:00


KANSER HAFTASI
Bu hastalığın pençesinde olan mutlaka yakınlarımız, tanıdıklarımız vardır. Aşağıda ki yazı da yıllar önce alay edilip, ABD'nin sahiplendiği ZİYA ÖZEL'i anlatmakta. Bu dr. un modern tıp'ta uygulanan kanser tedavisine, kendi tedavi metodunun takviye olduğunu söylediği olumlu sonuçlarına şahit olmuş biri olarak paylaşmak istedim. Allah c.c. tüm hastalarımıza acil şifalar versin.


DR. HÜSEYİN ZİYA ÖZEL KİMDİR ?
Dr. Özel değişik hastalıklardan muztarip insanlara yardıma kendini adamış bir Türk cerrahıdır. Anvirzel müseccel markası ile bilinen Nerium Oleander ekstrelerinin mucididir.

Oleander ekstrelerinin bağışıklık sistemini düzenleme (modüle etme) özelliği vardır. Kanser ve bağışıklık sistemi düşkünlüğünden kaynaklanan hastalıkların tedavisinde kullanılırlar.

Bu sitede Nerium Oleander tedavisinin geçmişi ve güncel durumu ile ilgili bilgiler sunulmaktadır.



Dr. Özel İçel'in Kürkçü köyünde 1927 yılında dünyaya geldi. İlk ve orta okulu köyünde ve Silifke'de okudu. Parasız yatılı imtihanını kazanarak Kayseri Lisesi'ni bitirdi.1946'da girdiği askeri tıbbiyeden 1952'de mezun oldu. Askeri doktor olarak beş yıl hizmet verdi. 1957-1961 yılları arasında Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde genel cerrahi ihtisası yaptı. 1962'de ordudan istifa etti ve Muğla Devlet Hastanesi'nde göreve başladı. 1969'dan sonra Başhekimliğini de yaptığı Muğla Devlet Hastanesi'nden 1974'te emekliye ayrıldı, İstanbul'a taşındı.

NERIUM OLEANDER ( N.O. ) ( Zakkum ) - HİKAYESİ
Dr. Özel N.O. ile çalışmaya 1966 yılında Muğla Devlet Hastanesi'nde iken başladı. Terminal safhadayken N.O. ile tedavi olarak iyileşen hastaları 20 Eylül 1973'te Ankara'da yapılan 4. Balkan Tıp Günleri [ 24 ] sempozyumunda takdim etti. Bu sempozyuma katılırken amacı; bilim camiasının dikkatini etki mekanizması klasik kemoterapi ilaçlarından çok farklı ve bazı vakalarda kanserin türüne bakmaksızın etkili olan N.O. tedavisine çekmekti. Bu tedavi saç dökmüyordu, lökosit sayısını düşürmüyordu. İntramüsküler iğne ile verildiğinde aşı olduktan sonra görülene benzeyen bir ateş yükselmesi görülüyordu. Bu ateş; dozu ayarlayarak kolayca kontrol edilebiliyordu, kanser vücuttan yok olduktan sonra da çıkmaz oluyordu. Umudu; sempozyumdan sonra N.O. ile ilgili ciddi, kapsamlı bilimsel araştırmaların yapılacağı, ve N.O. tedavisinin insanlığın hizmetine bir an evvel gireceği yönünde idi.

Sempozyumdaki tebliğine reaksiyon hiç de umduğu gibi olmadı. Klasik tedavi uygulayıcısı bazı onkologlar, farmakologlar ve üniversite okutmanları N.O. tedavisinin yasaklanması yönünde Sağlık Bakanlığı'na baskı yaptılar.

Ancak, Dr. Özel çalışmalarından vaz geçmedi ve daha başka vakaları Türk tıp dergisi Dirim'de [ 25, 26 ] yayınladı.

N.O. ile ilgili çalışmalarını sürdürebilmek, bilimsel araştırma kurumları ile ilişkiler kurabilmek gayesi ile Muğla Devlet Hastanesi'nden emekliye ayrılarak Nisan 1974'te İstanbul'a taşındı. İstanbul'da değişik üniversitelerle ilişki kurdu. Ancak, beklediği neticeleri alacak çalışmalar yapılamadı.

1985'te yurt dışında araştırma kurumları aramaya başladı. N.O. ekstreleri ile ilgili patent başvurusunu A.B.D. Patent ve Müseccel Marka Ofisi'ne yaptıktan sonra sanayileşmiş değişik ülkelerde bir düzine ilaç firmasına N.O. tedavisini tanıtan birer paket gönderdi. Bunlardan İsviçre'nin Sandoz firması (Sandoz daha sonra başka bir İsviçre ilaç firması ile birleşerek Novartis adını aldı) konu ile ilgilendi ve N.O. ekstre örneklerini test etmek istedi. Testlerin neticesinde N.O. ekstrelerinin bağışıklık sistemini harekete geçirdiği rapor edildi [ 27 ]. Sandoz bilimcileri N.O. ekstreleri için "immünomodülatör" (bağışıklık sistemi düzenleyicisi) tabirini kullandılar. Değişik nedenlerden dolayı Sandoz ile irtibat devam etmedi.

N.O. ektresinde bulunan aktif maddeleri tesbit etmek ve ayırmak gayesi ile 1988 yılında Münih Üniversitesi Farmakoloji Enstitüsü'nde bir araştırma grubu kuruldu. Bağışıklık sisteminin aktivasyon ve düzenlenmesine katkısı olabileceği düşünülen bazı polisakkaritler ayrıldı. Neticeler 17-22 Temmuz 1990'da Almanya'da Bonn'da toplanan Doğal Aktif Maddelerin Biyoloji ve Kimyası (Biology and Chemistry of Active Natural Substances (BACANS)) [ 28-29 ] sempozyumunda takdim edildi. Ancak, araştırma grubunun bazı üyeleri neticelere ve N.O. ekstresine kendi başlarına sahip olma gayreti içine girince grup dağıldı.

Dr. Özel'in 1986'da başvurusunu yaptığı patent 1992 yılında A.B.D.'de [ 30 ], birçok Avrupa ülkesinde, Kanada, Japonya, Avustralya'da tescil edildi.

1995'te bir Amerikan risk kapital şirketi [o zamanki adı ile Pharmaceutical Ventures Trust, daha sonra Ozelle Pharmaceuticals, Inc. (OPI)] patentlerin lisanslarını talep etti. Dr. Özel şirketin N.O. ekstrelerini geliştirip, insanlığın hizmetine girecek hale getirmesi halinde lisansı verebileceği yönünde şartlı anlaşma imzaladı.

OPI AnvirzelTM ismini tescil ettirdi, ve bazı laboratuvar araştırmalarını finanse etti. Faz I klinik deneylerin Cleveland'da Cleveland Kliniği'nde yapılmasını sağladı.

Bu sitenin amacı; Dr. Özel'in tecrübe ve gözlemlerine dayanarak N.O. tedavisini tanıtmaktır. Arzusu; güçlü bir N.O. ekstresi ile Faz II denemelerinin yapılması ve N.O. ekstresinin insanlığın hizmetine girebilmesidir.


Alıntı

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#2 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 02.04.2008 - 14:01

TANITIM

Nerium Oleander birçok bilimci tarafından çok değişik zaman ve yerlerde araştırıldı, ancak bulguları hep yanlış yönde, Nerium Oleander'in göz ardı edilmesi yönünde oldu ( 1-18 ) .

Literatürde Nerium Oleander (N.O.) çok toksik olması ve içindeki kardiak glikozitler ile bilinir. Birçok bitki kitabında N.O. bitkisinin çok zehirli olduğu anlatılır ( 19 ) . Insanlarda ( 16, 20, 21 ) ve hayvanlarda ( 17, 22 ) N.O. zehirlenmeleri rapor edilmiştir.

N.O. bitkisinde aralarında güçlü glikositlerin de olduğu ismi daha bilinmiyen 50'nin üzerinde madde olduğu bildirilmektedir ( 23 ). 1957'de A.B.D. Milli Kanser Enstitüsü'nde yaklaşık 35.000 bitki nümunesi anti tümör etkileri olup olmadığı yönünde araştırıldı. N.O.'da mevcut olduğu bilinen oleandrin, adynerin ve ursolik asit KB, P388 ve L1210; hücre tiplerinde test edildiler. N.O.'nun bu üç maddesi diğer 632 madde ile birlikte KB tümör hücrelerine karşı etkili bulundular, ancak P388 ve L1210 hücre tiplerine karşı etki göstermediklerinden üzerlerinde çalışılmaya değer bulunmadılar ( 5 ) .

Yakın tarihli literatüre göre ise; N.O.'nun içinde daha birçok maddenin yanısıra Adynerin, Alpha-amyrin, Beta-sitosterol, Betulin, Foliandrin, Folinerin, Gitoxigenin, Isoquercitrin, Lauric-acid, Linoleic-acid, Neriin, Oleandrin, Oleandrigenin, Oleanolic-acid, Oleic-acid, Quercetin, Rutin, Stigmasterol, Ursolic-acid, Uzarigenin de bulunmaktadır. Gene literatüre göre N.O.'da sayılan bu maddelerin anti tümör ve/veya bağışıklık sistemini kamçılayan ve/veya anti virüs ve/veya anti bakteryel ve/veya daha başka faydalı etkileri vardır ( 37 ) . N.O. ekstresinde bu sayılan maddelerin kaçının beraberce bulunduğu hala bilinmemektedir.

DR. ÖZEL N.O. ÜZERİNDE ÇALIŞMAYA NASIL BAŞLADI?

Dr. Özel 1962 yılında Muğla Devlet Hastanesi'nde göreve başladı. Hastaneye başvurup kanser teşhisi konan hastaların coğrafi dağılımı dikkatini çeker: kanser teşhisi konmuş 106 hastadan 94'ü 600 metre rakımın üstündeki bölgelerde yaşıyorlardı. Dr. Özel kanser ile çevre koşulları arasında bir korölasyon araştırdı. N.O. bitkisi 600 metrenin altında çok yaygındı ve insanlar bu bitki ile yakın temas halinde idiler (örneğin N.O. bahçelerinde, su kaynaklarının yanında vb yetişiyordu). 600 metrenin üzerinde bu bitkiye rastlanmıyordu. Bunun yanısıra, halk arasında azgın yara denen deri kanserlerinde, bitkinin yapraklarının bir şekilde yara üzerine kullanıldığını gözlemlemişti. Bu gözlemler N.O. bitkisine dikkatini çekmiş, konu üzerinde çalışmaya başlamıştı. Önce kobaylar üzerinde N.O.'dan hazırladığı ekstrenin toksik dozunu tesbit etti. Bir N.O. pomadı hazırladı ve deneysel olarak ilk defa 1966'da bir cilt kanseri tedavisinde kullandı. İkinci olarak inopere mide kanserli bir hasta ağızdan N.O. ekstresi kullandı. Her iki vakada da remisyon oldu (yani her iki hasta da iyileştiler).

1973'TE İLK TIBBİ YAYINLAR

N.O. tedavisi görerek iyileşen hastaların vaka raporları ilk olarak 1973 yılında 4. Balkan Tıp Günleri'nde ( 24 ) tebliğ edildi. Daha başka vaka raporları bilahere Türk Tıp dergisi Dirim'de yayınlandı ( 25,26 ) . Yayınlanan vakalardaki hastaların hepsinin teşhisleri Muğla Devlet Hastanesi ve Dr. Özel ile ilgisi olmayan başka yerlerdeki birçok hastane, üniversite hastanesi gibi sağlık merkezlerinde konmuştu . Bazı hastalar inopere ve terminal safhada kanserliydiler. Bazı hastalara klasik tedaviler (ameliyat, kemoterapi, radyoterapi) uygulanmış, ancak hastalık ilerleyip terminal safhaya gelinince terk edilmişlerdi, ve bu durumda Dr. Özel'e gelmişlerdi. Böyle hastalar N.O. tedavisi ile iyileşmişlerdi, yani artık vücutlarında kanser bulunamıyordu. Dr. Özel; yayınların N.O. tedavisine dikkat çekeceğini, ve konu üzerinde yoğun araştırma, geliştirme faaliyetlerini başlatacağını sanıyordu. Ancak tepki hiç de düşündüğü gibi olmadı. Öncelikle onkologlar olmak üzere eleştirenler başlıca şu kalıpları kullanarak konuyu çarpıtmaya çalıştılar:

Şayet hasta daha önce herhangi bir klasik tedavi görmüş ise (yani ameliyat ve/veya kemoterapi ve/veya radyoterapi olmuşsa) sonra terminal safhada terk edilmişse;
"Hasta daha evvel gördüğü tedavinin sonradan etkisi ile iyi olmuş" diyorlardı.
Şayet hasta inopere ve terminal safhada kanserden muztaripmiş ise ve herhangi bir klasik tedavi uygulanamamış ise:
Teşhis yanlışmış,
Hasta kendi kendine iyileşmiş, literatürde kendi kendine iyileşen hastalar var...
Literatürde böyle tedavi yok.
İyileşmiş demek için beş yıl beklemek lazım.
Ve benzeri argümanları öne sürüyorlardı...
1973'teki kongreden sonra birçok klasik tedavi uygulayıcısı ve bazı üniversite çalışanları Dr. Özel aleyhine tepki gösterdiler ve onların baskısı ile Sağlık Bakanlığı 1976'da Dr. Özel'i mahkemeye verdi. İki yıl süren davadan sonra (İstanbul 11. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 978/107 sayılı kararı ile) Dr. Özel beraat etti. Nisan 1978'deki bu mahkeme kararıyla; N.O. ekstrelerinin Dr. Özel tarafından kullanılması hukuki güvence altına alınmış oldu.

1980'Lİ YILLAR

1986'da ABD'de N.O. ekstreleri için patent başvurusu yapıldı.

1987'de İsviçre ilaç firması Sandoz N.O. ekstreleri ile ilgilendi ve nümune istedi. Yapılan in vitro ve in vivo testler neticesinde N.O.I. (N.O. ekstresinin enjektabl (iğne ile verilen) hali)'nin toksik olmadığı, immünomodulatör (bağışıklık sistemini düzenleyici) ve antitümöral etkiye sahip olduğu rapor edildi ( 27 ) . Bu şirketle ilişki değişik sebeplerden dolayı devam etmedi.

1988'de Almanya'da Münih Üniversitesi Farmakoloji Enstitüsü'nde N.O. ekstresinin içindeki aktif maddeleri ayırmak üzere bir araştırma grubu oluşturuldu. Bağışıklık sisteminin harekete geçmesine katkısı olabileceği düşünülen bazı polisakkaritler ayrıştırıldı. Bu polisakkaritler için patent başvurusu yapıldı ( 29 ) , bulgular 17-22 Temmuz 1990'da Almanya'nın Bonn kentinde toplanan BACANS sempozyumunda tebliğ edildi ( 28 ) . Grup; bazı üyelerinin N.O. ekstresine kendi başlarına sahip çıkmaya kalkmaları üzerine dağıldı.

1986'da ABD'de yapılan patent başvurusu, 1992'de A.B.D.'de ( 30 ) , Kanada, Japonya, Avustralya, ve birçok avrupa ülkesinde tescil edildi.

1995'te A.B.D. risk kapitali şirketi Pharmaceutical Ventures Thrust ile bir lisans ön anlaşması imzalandı. Bu firma daha sonra Ozelle Pharmaceuticals, Inc. (OPI) adını aldı. OPI N.O. ekstreleri için ANVIRZEL ismini müseccel marka olarak tescil ettirdi. Yurt dışında N.O. ekstreleri Anvirzel adı altında bilinir oldu.

OPI; A.B.D.'de Texas'da M.D. Anderson'da bazı araştırmaları finanse etti. Araştırmalarda N.O. ekstresinde çok az miktarda oleandrin ve oleandrigenin bulundu. Literatürde kardiak glikozitlerin kemoterapi ilaçlarının etkisine benzer şekilde antitümör etkisi olduğu bilindiğinden, araştırmacılar da N.O. ekstresinin etkisinin başlıca bu iki maddeden kaynaklandığını düşündüler.
( 31-35 ) .

2000 yılında OPI'nın A.B.D.'de hazırladığı Anvirzel ile Faz I klinik deneyleri Cleveland Kliniği'nde (Cleveland, Ohio/USA) yapıldı ( 36 ).

Daha başka immünolojik araştırmalar A.B.D.'de Kaliforniya'da Irvine ve Drew üniversitelerinde yapıldı (her iki üniversite de Los Angeles'te) ( 38 ) .

REFERANSLAR

Taylor A, McKenna GF, Burlage HM. Anticancer activity of plant extracts. Texas Reports on Biology and Medicine 1956;14:538-556.
Tarkowska JA. Effect of water extract from leaves of Nerium Oleander L. on mitosis. Acta Societatis Botanicorum Poloniae 1971;XL(4):623-631.
Tarkowska JA. Antimitotic action of glycosides of Nerium Oleander L. Hereditas 1971;67:205-210.
Statz D, Coon FB. Preparation of plant extracts for anti-rumor screen. Cancer Treatment Reports 1976;60:999-1005.
Hartwell JL. Types of anticancer agents isolated from plants. Cancer Treatment Reports 1976;60:1031-1067.
Duke J, at all. Medicinal plants of China. Reference Publication, 1985:97-98.
Copy of NCI SCREENING DATA SUMMARY ON NSC 251673.
The Merck Index, 10th Ed., pub. Merck&Co., Inc., Rahway, N.J., 1983:p.355,979,1413.
Woo WS, Lee EB, Han BH. Biological evaluation of Korean medicinal plants. Archives of Pharmaceutical Research 1979;2(2):127-131.
Chavan SR, Nikam ST. Studies on the larvicidal properties of Nerium indicum Mill (apocynaceae) leaves. Bulletin of the Hattdine Institute 1983;11(3):68-70.
Mansuri SM, Girdhar A, Doctor RB. Preliminary study of beta-adrenergic blocking action of Nerium odorum Linn. Indian Journal of Physiology & Allied Sciences 1980:34(I):30-31.
Karawya MS, Baldaa SI, Khayyal SE. Isolation of oleandrin and adynerin from Nerium oleander L. growing in Egypt. Egyptian Journal of Pharmaceutical Science 1973:14(2):113-116.
Leporatti ML, Posocco E, Pavesi A. Some new therapertic uses of several medicinal plants in the province of Terni. Journal of Ethnopharmacology 1985;14:65-68.
Yamauchi T, Abe F, Tachibana Y, Atal CK, Sharma BM, Imre Z. Quantitative variations in the cardiac glycosides of oleander. Phytochemistry 1983;22(10):2211-2214.
Szabuniewicz M, McCrady JD, Camp BJ. Treatment of experimentally induced oleander poisoning. Archives of Int Pharmacodynamics 1971;189:12-21.
Haynes BE, Bessen HA, Wightman WD. Oleander tea: herbal draught of death. Annals of Emergency Medicine 1985;14(4):350-353.
Schwartz WL, Bay WW, Dollahite JW, Storts RW, Russel LH. Toxicity of Nerium oleander in the monkey (cebus apella). Veterinary Pathology 1974;11:259-277.
Woo SW, Shin KH, Kwon YM. Biological evaluation of Korean medicinal plants. Journal of the Pharmaceutical Society of Korea 1972;16:121-128.
Elllis Md. Dangerous Plants, Snakes, Anthropods@Marine Life: Toxicity & Treatment. Hamilton, I11, Drug Intelligence Publ. Inc., 1978:32-33.
Osterloh J, Herold S, Pond S. Oleander interference in digoxin radioimmunoassay in a fatal ingestion. JAMA 1982;247:1596-1597.
Shaw D, Pearn J. Oleander Poisoning. Med J Aust 1979;2:267-269.
Mahin L, Marzou A, Huart A. A case report of Nerium Oleander posoning in cattle. Vet Hum Toxical 1984;26(4):303-304.
Karawya MS, Balbaa SI, Khayyal SE. Estimation of cardenolides in Nerium oleander. Planta Med 1973;23:70-73.
Ozel HZ. Kanser tedavisinde klinik vakalar. 4. Balkan tip gunleri. 16-20 Eylul 1973, Ankara.(Clinical cases in the treatment of cancer. 4th Balkanic medical days. 16-20 September 1973, Ankara.)
Ozel HZ. Kanser tedavisinde bir deneme (An essay in the treatment of cancer). Dirim 1974;4:172-176.
Ozel HZ. Zakkum usaresinin malign tumorlere etkisi uzerine klinik calismalar (Clinical studies about the effect of Nerium oleander extract on malignant tumors). Dirim 1974;12:565-572.
Report on the evaluation tests of NOI performed at Sandoz pharmaceutical company's Basel and Vienna laboratories in 1987.
Carbik I, Baser KHC, Ozel HZ, Ergun B, Wagner H. Immunologically Active Polysaccharides from the Aqueous Extract of Nerium Oleander. Planta Med 1990;56:668 .
Ozel HZ, Baser KHC, Carbik I, Wagner H, inventors; Polysaccharide mixture with immune stimulating and anti-proliferating effect, method of production and medicines containing the substances. Canadian patent application
CA 2016948 filed on May 16, 1990.
Ozel HZ, inventor. Extracts of Nerium species, methods of preparation, and use therefore. US patent 5,135,745. 1992 Aug 4.
McConkey DJ, Lin Y, Nutt LK, Ozel HZ, Newman RA. Cardiac glycosides stimulate Ca2+ increases and apoptosis in androgen-independent, metastatic human prostate adenocarcinoma cells. Cancer Res 2000 Jul 15;60(14):3807-12.
Wang X, Plomley JB, Newman RA, Cisneros A. LC/MS/MS analyses of an oleander extract for cancer treatment. Anal Chem 2000 Aug 1;72(15):3547-52.
Pathak S, Multani AS, Narayan S, Kumar V, Newman RA. Anvirzel, an extract of Nerium oleander, induces cell death in human but not murine cancer cells. Anticancer Drugs 2000 Jul;11(6):455-63.
Smith JA, Madden T, Vijjeswarapu M, Newman RA. Inhibition of export of fibroblast growth factor-2 (FGF-2) from the prostate cancer cell lines PC3 and DU145 by Anvirzel and its cardiac glycoside component, oleandrin. Biochem Pharmacol 2001 Aug 15;62(4):469-72.
Ni D, Madden TL, Johansen M, Felix E, Ho DH, Newman RA. Murine pharmacokinetics and metabolism of oleandrin, a cytotoxic component of Nerium oleander. J Exp Ther Oncol 2002 Sep-Oct;2(5):278-85.
Mekhail T, Kellackey C, Hutson T, Olencki T, Budd GT, Peereboom D, Dreicer R, Elson P, Ganapathi R, Bukowski R. Phase I study of Anvirzel in patients with advanced solid tumors. Proc Am Soc Clin Oncol 20:82b, 2001 (abstr 2077).
Duke J. Phytochemical and Ethnobotanical Databases , U.S. Department of Agriculture, Agricultural Research Service .
Ghoneum M, Ozel HZ, Gollapudi S. Nerium oleander leaf extract sensitizes human burkett cell lymphoma (Raji) to human cytotoxicity mediated by natural killer cells. Clinical Immunology, 2006, vol. 119, no. SUPP, pp. S188 .


AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#3 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 02.04.2008 - 14:03

NERİUM OLEANDER (N.O.) EKSTRELERİ, DOZAJLAR

N.O. ekstreleri iğne ile, ağızdan veya krem olarak kullanılabilir. N.O.I. ( Nerium Oleander for injection)(veya kısaca NOI) iğne olarak kullanılan N.O. ekstresi, N.O.O. ( Nerium Oleander for oral use) (veya kısaca NOO) ağızdan verilen N.O. ekstresi anlamına gelir.

Bu sitede anlatılan vakalarda; bir hastaya NOI verildi dendiğinde intramüsküler enjeksiyon, NOO verildi dendiğinde ise ağızdan verildiği kasdedilir.

Ekstrelerin özgül ağırlıkları 1.012 g/mL (+/- 0.002g/mL)'dir.

60kg'lık bir insan için; NOI'nin terapötik maksimum dozu 1mL/gün (yaklaşık 12mg N.O. katı maddesi/gün), NOO'nun terapötik maksimum dozu ise 3mL/gün (yaklaşık 36mg N.O. katı maddesi/gün'dür. Diğer bir deyişle; günlük terapötik doz NOI için 0.017mL/kg, veya 0.2mg/kg N.O. katı maddesidir.

NOI'nin Balb/c fareleri üzerinde (20+/- 3 gram) tesbit edilen LD50 dozu 0.8cc/faredir (40mL/kg veya 480mg N.O. katı maddesi/kg).

ETİK TEMEL

Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi'nin 11. maddesi şöyle demektedir: "Tecrübe maksadı ile insanlar üzerinde hiç bir cerrahi müdahale yapılamayacağı gibi aynı maksatla, kimyevî, fiziki veya biyolojik şekilde herhangi bir tedavi de tatbik edilemez. Klâsik metotların bir hastaya fayda vermeyeceği klinik veya lâboratuvar muayeneleri neticesinde sabit olduğu takdirde, daha önce, mûtat tecrübe hayvanları üzerinde kâfi derecede denenmek suretiyle faydalı tesirleri anlaşılmış olan bir tedavi usulünün tatbiki caizdir. Şu kadar ki, bu tedavinin tatbik edilebilmesi için, hastaya faydalı olacağının ve muvaffakiyet elde edilmemesi halinde ise mûtat tedavi usullerinden daha elverişsiz bir netice alınmayacağının muhtemel bulunması şarttır. Evvelce tecrübe edilmiş olmamakla beraber, zarar vermesine ihtimal bulunmayan ve hastayı kurtarması katî görülen bir müdahale yapılabilir."

N.O. tedavisi Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi'nin bu maddesine göre uygulanagelmiştir.

N.O. TEDAVİSİNİN AŞAMALARI

İnopere ve ileri derecede kanserden muztarip bir hasta N.O. tedavisinde şu aşamalardan geçer:


TEST : Bir gün ile bir hafta arasında olabilen bu sürede hastaya uygun dozajlar tespit edilir. Hastaların yaklaşık % 70'inde dozajla ayarlanabilen, kontrolü kolay bir ateş yükselmesi görülür. Dozaj; maksimum ateş 37.5-38.2o C arasında olacak şekilde belirlenir. N.O. ateşi iğne yapıldıktan iki-dört saat sonra yükselmeye başlar, iki-dört saat devam eder, sonra kendiliğinden normale düşer. İğneden sonra ateş çıkmayan hastaların sabit dozları belirlenir.


NORMAL TEDAVİ : Genel olarak haftada altı gün NOI vurularak tedavi gerçekleşir. Gastrointestinal sistem kanserlerinde NOO da ek olarak verilir. N.O. tedavisine başladıktan takriben iki ay sonra hastanın tıbbi kontrolden geçmesi istenir. Şayet hasta N.O. tedavisinden fayda görüyor ise, bu kontrol hastanın tedaviye başlarken yaptırdığı tıbbi kontrol ile karşılaştırıldığında hastalıkta gerileme veya, an azından, hastalığın ilerlemesinde durma göstermelidir. Böyle durumda hastaya N.O. tedavisine devam edebileceği bildirilir. Şayet kontrol; durma veya gerileme göstermiyor ise, hastaya N.O. tedavisinin fayda sağlamadığı bildirilir ve tedaviye devam edilmez. Şayet NOI'den sonra ateş çıkıyor ve hasta fayda görüyor ise, normal tedaviye NOI'den sonra ateş çıkmayana kadar devam edilir. Tıbbi kontroller tümör(lerin)ün tamamen kaybolduğunu gösteriyor olsa bile, şayet NOI'den sonra ateş çıkıyor ise bu daha vücudun habis hücrelerden tümü ile temizlenmediğini gösterir ve normal tedaviye devam edilir. NOI'den sonra ateş çıkmayan, hergün sabit doz NOI alan ve fayda gören hastalarda normal tedaviye; tıbbi kontrollerin hastalığın tamamen kaybolduğunu göstermesine kadar devam edilir. Normal tedavi süresinin, genellikle, üç ila onsekiz ay arasında değiştiği görülmüştür.


İDAME TEDAVİSİ : Normal tedavi bittikten sonra hastalığın nüksüne mani olmak için bir müddet idame tedavisi uygulanır. Bu süreçte hasta iki gün ile iki hafta arasında değişen aralıklarda NOI almaya devam eder. İdame tedavisi sırasında NOI'den sonra ateş çıkacak olursa Normal tedavi uygulamasına geri dönülür, yani NOI günlük olarak verilmeye başlanır. Genel olarak Normal tedavi süresi kadar İdame tedavisi tavsiye edilir.
YAN ETKİLER

Terapötik doz N.O. ekstreleri verildiği zaman hastalarda şu yan etkiler gözlenmiştir:

NOI'DEN SONRA:

Hastaların yaklaşık % 70'inde dozajla ayarlanabilen, kontrolü kolay bir ateş yükselmesi görülür. N.O. ateşi iğne yapıldıktan iki-dört saat sonra yükselmeye başlar, iki-dört saat devam eder, sonra kendiliğinden normale düşer. N.O. ateşi istendiği takdirde Aspirin veya benzeri bir ağrı kesici verilerek düşürülebilir. NOI olan kanserli hastalarda görülen bu ateş, vücutta habis hücre kalmadıktan sonra çıkmaz olur.
Sinir sistemiyle ilgili komplikasyona rastlanmamıştır.
Görme ile ilgili soruna rastlanmamıştır.
Üriner sistem: miktürasyonda artma gözlenmiştir.
Alerjik reaksiyon: Çok seyrek olarak kaşınma, epiderm eksfoliasyonu gözlenmiştir. Böyle bir durumda antihistaminli ilaçlar kullanmak çoğu zaman sorunun üstesinden geldi. Antihistaminli ilaçların fayda etmediği durumda N.O. tedavisi terk edildi.
İğne yerinde acıdan şikayet eden hastalar olduğu zaman NOI lokal anestetik ile karıştırılarak verildi.
Bazı hastalar NOI verilmesinden sonra kısa bir müddet tümörlerinde ağrı hissettiklerini bildirdiler. Ağrı rahatsız edici seviyede olduğu zaman analjezik verildi. Bu şekilde ağrı görüldüğü zaman bazı hastalarda daha önce fark edilmemiş tümörlerin mevcudiyeti ortaya çıktı. Bu tür ağrı N.O. tedavisine yeni başlayan bazı hastalarda görüldü ve, genellikle, üç hafta içinde kayboldu.
Birçok hastada; meme bezlerinde büluğ çağında iken olan ağrıların benzeri gözlendi. Bu semptomla birlikte seksüel kudrette ve libidoda artış da gözlendi.
Normal tedavi sırasında lökosit sayımlarının arttığı, bazen 12.000 - 18.000'e kadar çıktığı gözlendi.
Anemik semptomları olan bazı hastalarda taşikardi olduğunda kardiotonik ilaçlar ilave olarak verildi.
NOI'den sonra ateş çıkacak olduğunda, ateş çıkmadan evvel bazı hastalarda üşüme titreme gözlendi.
NOO'DAN SONRA:

NOO'dan sonra ateş çıktığı görülmedi. Genel olarak NOO; gastrointestinal sistemde olan kanser vakalarında NOI'ye ilave olarak verildi.
Seyrek de olsa tedaviye yeni başlayan bazı vakalarda NOO aldıktan sonra bulantı, kusma, diare gözlendi. İlave semptomatik tedavi ile sorunun üstesinden gelindi. Birkaç gün sonra ilave semptomatik tedaviye gerek kalmadığı gözlendi.


AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#4 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 02.04.2008 - 14:04

VAKA RAPORLARI

Teşhis: Mezotelioma - HD

Dispne, kuru öksürük ve göğsünün sol tarafında ağrısı olan 53 yaşındaki kadın hasta Eylül 1991'de Adıyaman Devlet Hastanesi'ne başvurur. 22 Ekim 1991'de çekilen göğüs röntgeninde ( Ek HD1 ) ve yapılan tıbbi tetkiklerde sol plevra boşluğunda sıvı toplanması tesbit edilir, hasta İstanbul'da Heybeliada Senatoryumu'na sevk edilir.

Hasta 4 Kasım 1991'de Heybeliada Sanatoryumu Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahi Merkezi'ne [HSGHGC] yatırılır. Göğüs
röntgeni sol akciğerde kalbi ve mediasteni sağa iten homojen yoğunluk artışı gösteriyordu. Yapılan tetkikler ve bazı laboratuvar bulguları Ek HD2 'de mevcuttur. Torakoskopide tümör dokusu bulunur ve plöral biopsi yapılır. Histopatolojik tetkik neticesinde hastaya AZ DİFERANSİYE FİBRÖZ MALİYN MEZOTELİOMA teşhisi konur. Ek HD2'deki rapora göre; torakoskopiden sonra hastaya bir ampul Coparvacs yapılır. Akciğerde tam ekspansiyon sağlanamaz. Hasta hastanede iken 1x1 cm ölçüsünde sol supraklavküler LAM oluşur. Hasta 2 Aralıkta 1991 hastaneden çıkarılana kadar toplam 4.500mL serofibröz sıvı alınır.

Hasta Dr. Özel'e 11 Aralık 1991'de getirildi. Yanında 22 Ekim 1991'de çekilmiş olan röntgen ve Ek HD2 'deki Heybeliada Sanatoryumu'nda verilmiş rapor vardı. Çok düşkündü ve nefes almakta güçlük çekiyordu. Sol hemitoraksta tepeye kadar matite vardı. Sol akciğer üzerinde dinlemede nefes sesi alınamıyordu. Her hareket edişi dispne ve taşikardiye sebep oluyordu, dolayısı ile sadece başkalarının yardımı ile hareket edebiliyordu. Sol hemitorakstan dalak boşluğuna kadar ödem vardı. Supraklavikül bölgesinde 1x1 cm büyüklüğünde bir nodül vardı. Hasta aşırı derecede kilo kaybetmişti. 0.3cc test dozu ateşin 38o C'ye çıkmasına sebep oldu. Hasta; haftada 6 gün, her gün 0.3cc NOI kullanması, dozu günlük ateşlere göre ayarlaması tavsiye edilerek N.O. tedavisine başladı.

Hasta 2 Şubat 1992'de kontrol için geldi. Yanında 31 Ocak 1992'de çekilmiş bir röntgen vardı ( Ek HD3 ). Röntgende sol akciğerdeki yoğunluk artışının sadece alt yarıda olduğu görülüyordu. Muayenesinde; ödemin kaybolmuş olduğu görüldü. Dispne ve taşikardisi artık yoktu, yardımsız ve zahmetsiz kendi kendine hareket edebiliyordu. Oskültasyonda sol akciğerin üst kısmının tenefüse iştirak ettiği dinlendi. Hemitoraksın sol alt kısmında matite devam ediyordu. Hastaya normal tedavisine iki ay daha devam etmesi tavsiye edildi.

Hasta 9 Nisan 1992'de kontrole geldi. Yanında bir gün evvel çekilmiş bir röntgen vardı ( Ek HD4 ). Röntgende sol akciğerdeki yoğunluk artışının sadece alt üçtebirde kaldığı görülüyordu. Muayenesinde sol akciğerin alt bölümünde nefes sesi az geliyordu. Hastanın spesifik bir şikayeti yoktu. Genel durumu çok düzelmişti ve günlük olağan işlerini sağlıklı bir insan gibi yapabiliyordu. Normal tedaviye devam etmesi tavsiye edildi.

15 Mayıs 1992'den sonra NOI'den sonra ateş çıkmamaya başladı ve hasta 3 günde bir verilen 0.3cc doz NOI ile idame tedavisine başlatıldı.

10 Ağustos 1992'de hasta aynı gün çektirdiği bir röntgen ile kontrole geldi. Röntgende sol sinüs blokaji dışında herşey normal olarak görülüyordu. Muayenede nefes sesi sol akciğerin tümü üzerinde alınabiliyordu. Hasta çok sağlıklı idi, N.O. tedavisini artık bırakabileceği kendisine bildirildi.

28 Haziran 1994'te bir takip röntgeni çekildi ( Ek HD5 ). Sol sinüste görülen blokaj dışında hiç bir bulgu yoktu. Mezoteliyomadan eser kalmamıştı.

Hastadan en sonra 2000 yılında haber alındı, remisyondaydı.


AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#5 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 02.04.2008 - 14:05

VAKA RAPORLARI

Teşhis: Adenokarsinom (epiteliel tip maliyn mezotelioma?) - US

Ağustos 1988'de 32 yaşında bir adam öksürük ve balgam şikayetleri ile bir doktora başvurur. Kendisine bronşit teşhisi konur ve antibiotik verilir. Ancak semptomlar geçmeyip, sağ göğsünde ağrı da başlayınca akciğer röntgeni çekilir . Filimde sağ plevra boşluğunda mayi görülmesi üzerine 6 Eylül 1988'de Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesi'ne gönderilir. Orada da röntgen çekilir
( Ek US1 ), bilahere biopsi yapılır. Biopsi materyalinin İstanbul Üniversitesi Pataloji bölümünde yapılan histopatalojik tetkiki neticesinde hastaya "Adenokarsinom (veya epitelyal tipte maliyn mezotelyoma)" teşhisi konur ( Ek US2 ve Ek US3 ). 14 Eylül 1988'de yapılan bilgisayarlı tomografide sağ hemitoraksta plevral efüzyon, alt lobda kompresyona bağlı kolaps, üst lob post. ve alt lob sup. segment ve orta lobda fibronodüler değişimler görülür ( Ek US4 ). Hastanın durumu inopere kabul edilir, bir onkoloji kliniğine başvurması önerilir. Ancak hasta teklif edilen kemoterapiyi kabul etmez.

Hasta mevcut röntgen, bigisayarlı tomografi, ve raporları ile 29 Eylül 1988 tarihinde Dr. Özel'e geldi. Muayenesinde; sağ hemitoraks 1/2 alt bölümü ağrılıydı. Bu bölgede matite vardı ve tenefüs sesi alınamıyordu. Ateşi 36.5o C, tansiyon areteriel 12/7 idi. 0.3cc NOI ile ateş 38.2o C'ye çıktı ve hasta haftanın altı günü günde 0.3cc NOI vurulması, ancak dozu maksimum ateşe göre ayarlaması tavsiye edilerek gönderildi.

Hasta 3 Aralık 1988'de kontrol için geldi. Yanında 28 Kasım 1988'de çekilmiş bir röntgen vardı ( Ek US5 ). Filimde; sağ akciğer hemitoraksdaki mayide azalma görülüyordu. Ağrıları azalmıştı, genel durumu da iyi idi. Normal N.O. tedavisine aynen devam etmesi tavsiye edildi.

Hasta 15 Nisan 1989'da kontrole geldi. Genel durumu çok iyi idi. Yanında yeni çekilmiş bir röntgen vardı (kopyası elimizde olmadığından buraya koyamadık). Filimde hastalık gözükmüyordu sadece az bir sekel gözüküyordu. İğnelerden sonra ateş de çıkmaz olmuştu. Hastaya iki günde bir 0.3cc doz NOI vurulması tavsiye edilerek idame tedavisine başlandı.

Hasta 15 Ekim 1989'da yanında bir gün evvel çektirdiği röntgen filmi ile kontrole geldi ( Ek US6 ). Röntgende gene biraz sekel gözüküyordu, ancak eski hastalığından eser yoktu. Hastaya N.O. tedavisini bırakması tavsiye edildi.

24 Kasım 1989 ( Ek US7 ), 21 Haziran 1990 ( Ek US8 ), 28 Mayıs 1991 ( Ek US9 ) tarihlerinde çekilen röntgenler ve 31 Ağustos 2002'de yapılan bilgisayarlı tomografi ( Ek US10 ) remisyonun devam ettiğini gösterdiler.

Dr. Özel'i 2 Haziran 2006 tarihinde ziyaret etti. Hiç bir şikayeti yoktu.


AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#6 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 02.04.2008 - 14:06

VAKA RAPORLARI

Teşhis: Küçük hücreli anaplastik karsinom - YG

1995 Eylül ayının başında 31 yaşında bir adam öksürük, yüksek ateş ve sırt ağrısı şikayetleri ile doktora gider. Doktorun verdiği ilaçlarla şikayetleri geçmez, daha da artar. 29 Eylül 1995'te bir göğüs hastalıkları uzmanına başvurur. Bronkoskopi ve biyopsi yapılır. Materyalin histopatalojik tetkiki neticesinde akciğerde "küçük hücreli anaplastik karsinom" teşhisi konur ( Ek YG1 ).

Hasta 10 Ekim 1995'te İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ne başvurur. Orada yapılan tetkiklerde 3. dorsal vertebrada metastaz olduğu tesbit edilir. Durum inopere kabul edilir. Hastaya kemoterapi teklif edilir, kabul etmez. Hastaya semptomatik ilaçlar verilerek evine gönderilir. Ancak hastanın ağrıları artar ve kendisine uyuşturucu reçetesi yazılır.

24 Ekim 1995'te hasta Dr. Özel'e getirildi. Sol koltuk altında, sırtında, sol göğüste şiddetli ağrısı ve nefes darlığı vardı. Dinlemekle sol hemitoraksta tenefüs sesi alınmıyordu. Matite vardı. Aldığı uyuşturuculardan dolayı sarhoş gibi davranıyordu. Aynı gün çekilen röntgen sol akciğerde kitle ve atelektazis gösterdi ( Ek YG2 ). 0.3cc doz NOI ile ateşi 38.2o C'ye yükseldi. Haftada altı gün, günde 0.3cc doz NOI vurulması, dozu ateşlere göre ayarlaması tavsiye edilerek hasta evine gönderildi. Ağrıları geçtiği zaman yeni bir röntgen çektirmesi istendi.

Hastanın ağrıları oniki gün sonra tümden geçer ve kendisinden istendiği gibi röntgen çektirir. 6 Kasım 1995'te çekilen röntgen filmi; sol akciğerdeki kitlenin ciddi şekilde gerilemiş olduğunu ortaya koydu ( Ek YG3 ).

Hasta tedaviye devam etti. 10 Nisan 1996'dan itibaren NOI vurulduktan sonra ateş çıkmaz oldu. 10 Mayıs 1996'da 7 Mayıs 1996'da çektirmiş olduğu bir röntgen filmi ile kontrole geldi ( Ek YG4 ). Röntgen tümörün tümden yok olduğunu gösteriyordu. Hastanın ağrısı ve nefes darlığı geçmişti. Oskültasyonda; sol akciğerin tümü ile nefes almaya normal olarak katıldığı dinlendi. Hastanın genel durumu mükemmeldi. Hasta iki günde bir 0.3cc doz NOI vurulması tavsiye edilerek idame tedavisine başlatıldı.

İdame tedavisi takriben üç ay devam ettikten sonra, Ağustos 1996'da kesildi.

En son haber alındığı Mayıs 2004'te hasta tamamen normaldi.


AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#7 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 02.04.2008 - 14:08

VAKA RAPORLARI

Teşhis: Maliyn lenfoma, akciğer kanseri - MG

1992 Ekim ayının başında; sol göğüs ağrısı, öksürük ve genel düşkünlükten muzdarip olan 60 yaşındaki kadın doktora başvurur. Doktor bazı spesifik ve spesifik olmayan anti romatizmal tedaviler uygular. 9 Ekim 1992'de göğüs röntgeni çekilir. Filimde; sol akciğerin alt 2/3'nü kaplayan gölge görülür ( Ek MG1 ).

Hasta 17 Ekim 1992'de Aydın Devlet Hastanesi'ne yatırılır. Muayenesinde sol akciğerin alt 2/3'ünde matite olduğu ve bu bölümün tenefüse iştirak etmediği tesbit edilir. Yapılan laboratuvar tahlillerindeki bazı bulgular şöyledir: Lökosit: 27.000, eritrosit: 3.210.000, hemoglobin: 10 g/dL, parçalı nötrofil: %85, lenfosit: %13, eozinofil: %2. Ponksiyon ile 2.000mL serofibröz mayi alınır ve hasta antibiyotiklerle tedavi edilmeye çalışılır. Plevral biyopsi yapılır, materyalin histopatolojik tetkidinden sonra hastaya maliyn lenfoma teşhisi konur ( Ek MG2 ). 27 Ekim 1992'de bilgisayarlı tomografi yapılır. Tomografi sol akciğerde 30,7mm x 23,4mm büyüklüğünde bir tümör gösterir ( Ek MG3 ). Hasta İzmir Tepecik Göğüs Hastalıkları Hastanesi'ne gitmesi söylenerek taburcu edilir.

Üç yıl kadar önce akciğer kanserinden Dr. Özel tarafından tedavisi yapılan kocası hastayı 2 Kasım 1992'de Dr. Özel'e getirdi. Hastanın genel durumu çok düşkündü. Ancak başkasının yardımı olduğu zaman yürüyebiliyordu. Oskültasyonda sol akciğerin alt 2/3'ünde matite olduğu ve solunuma iştirak etmediği gözlendi. Dr. Özel hastanın İzmir Tepecik Göğüs Hastalıkları Hastanesi'ne götürülmesini söylemesine rağmen; hasta ve kocası N.O. tedavisi görmek istediklerini belirttiler. 0.3mL test dozu NOI hastanın ateşini 38.2o C'ye yükseltti. Hasta haftada altı gün günde 0.3mL NOI vurulması, dozu ateşe göre ayarlaması tavsiye edilerek gönderildi.

Hastanın durumu yavaş yavaş düzeldi. 30 Kasım 1992'de çekilen röntgen tümörde dikkate şayan gerileme gösterdi ( Ek MG4 ).

Hasta 18 Ocak 1993'te aynı gün çekilen bir röntgen ile kontrole geldi ( Ek MG5 ). Filim; tümörün tümden yok olmuş olduğunu gösteriyordu. Hasta hayatını normal olarak yaşar olmuştu ve hiçbir şikayeti yoktu. NOI vurulduktan sonra ateş de çıkmıyordu. Hastaya iki günde bir 0.3mL NOI vurulması tavsiye edilerek hasta idame tedavisine başlatıldı.

Hasta 20 Mayıs 1993'te kontrole geldi. Hiçbir şikayeti yoktu ve NOI vurulduktan sonra ateş çıkmıyordu. Hastaya N.O. tedavisini artık kesebileceği bildirildi.

11 Temmuz 1994'te çekilen takip röntgeninde patolojik bulgu yoktu ( Ek MG6 ).

14 Mayıs 1998'de çekilen bir başka röntgende de akciğerlerin temiz olduğu, efüzyon veya kitle bulunmadığı görüldü ( Ek MG7 ). Hasta remisyondaydı.

Hastadan en son 2002 yılında komşuları vasıtası ile haber alındı. Günlük hayatını normal olarak yaşamaktaydı.


AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#8 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 02.04.2008 - 14:09

VAKA RAPORLARI

Teşhis: Prostat kanseri + kemik metastazı - KE

61 yaşındaki bir adam Temmuz 2003'te kilo kaybı, halsizlik, vücudunun değişik yerlerinde ağrı, idrar zorluğundan muzdarip olur, Denizli S.S.K. Hastanesi'ne başvurur. 8 Ağustos 2003 tarihinde batın bilgisyarlı tomografisi yapılır ( Ek KE1 ). Sağ böbrekte kortikal kist ve kemiklerde dejeneratif değişiklikler tesbit edilir. Verilen ilaçlar fayda etmez, hastanın şikayetleri daha da artar.

Hasta, durumu daha da kötüleşince, 10 Eylül 2003 tarihinde S.S.K. İzmir Eğitim Hastanesi Dahiliye Kliniği'ne yatırılır ( Ek KE2 ). Yapılan tetkiklerde ALP 630, PSA da 150'nin üzerinde bulunur. 22 Eylül 2003'te yapılan kemik sintigrafisinde yaygın kemik metaztazı olduğu tesbit edilir ( Ek KE3 ). Prostatta biyopsi yapılması önerilir, 23 Eylül 2003'te biyopsi yapılır ve aynı tarihte üroloji polikliniğinde takip edilmek üzere taburcu edilir. Patoloji neticesi "prostat adenokarsinomu" olarak bildirilir ( Ek KE4 ). Hastaya hormon tedavisi denenir ancak fayda sağlanamaz.

Hasta 3 Aralık 2003'te Dr. Özel'e getirildi. Tuşe rektalde; prostat sağ lobu yumurta büyüklüğünde ve oldukça sert idi. Başında
sol parietal bölgede ceviz büyüklüğünde sert şişlik vardı. Bu şişlik, hastanın ifadesine göre, Eylül ayından sonra oluşmuştu ve
çok ağrı veriyordu. Kalçasında ve sırtında devamlı ağrılar vardı. Her gece 4-5 defa idrar yapmaya kalktığını söyledi. 0.4mL NOI ile ateşi 37.4o C'ye çıktı. Hastaya ateş durumuna göre haftada altı gün 0.4-1mL arasında NOI vurulması, ağızdan günde 3 defa 1mL NOO alması tavsiye edilerek normal tedaviye başlandı.

Hasta 15 Mart 2004'te kontrole geldi. Ağrıları geçmişti. Başındaki ceviz büyüklüğündeki şiş küçülmüştü. Tuşede prostattaki büyümenin de küçüldüğü müşaade edildi. Genel durumu iyi idi, kan sayımı bulguları normaldi. 10 Mart 2004'te yeni bir kemik sintigrafisi yapılmıştı, onu da yanında getirmişti ( Ek KE5 ). Kranium, bilateral kosta, vertebralar, pelvisteki metastazlar kaybolmuşlardı, ancak sol femur trochanter majoründe belirgin intensitede osteoblastik aktivite artışı, her iki diz ekleminde dejeneratif değişiklikler vardı. Hastaya daha önce belirlenen şekilde N.O. normal tedavisine devam etmesi önerildi.

Hasta 20 Nisan 2004'te kontrole geldi. Genel durumu çok iyi idi. 14 Nisan 2004'te batın ültrasonografisi yapılmıştı ve normal bulunmuştu, PSA ise 0.22 olarak ölçülmüştü ( Ek KE6 ). Başında, sol parietaldaki şişlik çok küçülmüştü. 15 Nisan 2004'te yapılan hemogramdaki bazı bulgular şöyle idi: Lökosit: 13.0 x103/µL, Eritrosit: 6.03 x106/µL, Hemoglobin: 12.8 g/dL, Hematokrit: 39.1 %, Trombosit: 182 x 103/µL. Hastaya N.O. tedavisine normal olarak devam etmesi tavsiye edildi.

Hasta 6 Haziran 2004'te kontrol için geldi. Hiçbir ağrısı, şikayeti yoktu. Saçlı deride bulunan ceviz büyüklüğündeki tümör tamamen geçmişti. Tuşede prostatın büyüklüğü ve sertliği normaldi. 3 Haziran 2004'te hemogram yapılmıştı ve bazı bulgular
şöyle idi: Lökosit: 10.01 x 103/µL, Eritrosit: 6.71 x 106 /µL, Hemoglobin: 12.9 g/dL, Hematokrit: 40.5%, Trombosit: 310 x 103/µL.
Hastada NOI'den sonra ateş çıkmaz olmuştu. Hastaya iki günde bir 0.6mL NOI vurulması tavsiye edilerek idame tedavisine başlandı.

Tekrar kontrole 2 Ekim 2004'te geldi. Hiçbir şikayeti yoktu ve hayatını normal şekilde sürdürüyordu. Tuşede prostatın büyüklük ve sertliği normaldi. İdame tedavisine 3 ay daha devam etmesi, sonra tedaviyi bırakması tavsiye edildi.

18 Nisan 2005'te kontrol için geldi. Hiçbir ağrısı, idrar veya başka tür şikayeti yoktu. Saçlı derideki metastaz yeri normaldi. Tuşede prostatın büyüklük ve sertliği normaldi. Yanında 11 Ocak 2005 tarihinde Denizli Devlet Hastanesi'nde yapılan kemik sintigrafisi vardı. Sintigrafinin 12 Ocak 2005 tarihli değerlendirme raporunda patolojik bulgu olmadığı bildiriliyordu ( Ek KE7 ).
30 Ocak 2005 tarihinde yapılan hemogramdaki bazı bulgularda şöyle idi: Lökosit: 8 x 103 /µL, Eritrosit: 6.07 x 106/µL, Hemoglobin 12.5 g/dL, Hematokrit: 39.6%, Trombosit: 272 x 103 /µL.

Hastadan en son Eylül 2006'da haber alındı. Hiçbir şikayeti olmaksızın hayatını normal olarak sürdürmekte idi.


AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#9 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 02.04.2008 - 14:10

VAKA RAPORLARI

Teşhis: Pankreas kanseri + kemik metastazı - SO

Kırk yaşında bir kadının sağlık durumu 1997'nin Eylül ayında bir hafta içinde çok bozulur. Karnında herhangi bir yerde lokalize olmayan ağrılar başlar. Buna hazımsızlık ve şişkinlik ilave olur. İdrar rengi sararır. Daha sonra da vücudunda sararma olunca 11 Eylül 1997'de Bursa Yüksek İhtisas Hastanesi'ne tetkik ve tedavi için yatırılır ( Ek SO1 ). Yapılan tetkiklerde D. Bilirübin 18,
AP 1008 bulunur. Karın U.S. tetkikinde safra kesesi hidropik, koledok genişlemiş (3cm) olarak gözlenir. 18 Eylül tarihinde ameliyat edilir. Laparatomide pankreas başında 7x8cm'lik Vena Portaya atake tümör görülür. Mide pasajı normal oduğundan gastro-enterostomiye gerek görülmez. Latero-lateral koledoko-duedenestomi ve kolesistektomi yapılır ( Ek SO2 ). Hasta cerrahi şifa ile 24 Eylül 1997'de taburcu edilir.

Evinde istirahat ederken karnında ve vücudunun muhtelif yerlerinde ağrılar başlar. 23 Ekim 1997'de kontrol için Bursa Ali Osman Sönmez Onkoloji Hastanesine müracaat eder. 24 Ekim 1997'de kemik sintigrafisi çekilir, sağ paryetel kemikte fokal odak tarzında, sağ 6. ve 7. kostaların posterior kolunda, lumbal 5. vertebranın sağ yarısında artmış aktivite tutumu izlenir. Ayrıca kolumna vertebralisinde aktivite akümülasyonu irregüler olarak izlenir. Bunların iskelet sistemindeki metastazlar olduğu düşünülür
( Ek SO3 ).

28 Ekim 1997'de abdominal bilgisayarlı tomografi (BT) yapılır ( Ek SO4 ). Karaciğer sağ lob posteriorda 4,5x3,5cm boyutlarında etraf yapılara belirgin bası gösteren hipodens lezyon görülür. Pankreas başı düzeyinde öne doğru belirgin lobülasyon gösteren, lateralde duodenum 2. kısmı önde ve medialde mezanterik veni invaze etmiş kitle, inopere pankreas başı tümörü olarak değerlendirilir. Aynı gün yapılan toraks BT'de patolojik bulgu görülmez ( Ek SO5 ). Hastaya kemoterapi yapılması önerilir, ancak hasta kabul etmez.

Hastayı 29 Ekim 1997 tarihinde Dr. Özel'e getirdiler. Sarılık yoktu. Göğsünde ve karnında yaygın ağrıları vardı. Epigastrium ve sağ hipokondriyumda dolgunluk vardı, hafif tazyikte ağrı oluyordu. Yanındaki tıbbi belgelere göre teşhisi; uzak metastazlı inopere pankreas başı tümörüydü. 0.4mL NOI ateşi 37.8o C'ye çıkarttı. Hastaya; haftada altı gün 0.4mL NOI vurulması, dozu günlük ateş durumlarına göre ayarlaması, ayrıca hergün 3x1mL NOO alması da tavsiye edildi.

Hasta 18 Aralık 1997'de kontrole geldi. Yanında 11 Aralık 1997'de çekilen toraks BT'si ( Ek SO6 ) ve 15 Aralık 1997'de çekilen abdominal BT ( Ek SO7 ) vardı. Hastanın genel durumu düzelmiş, ağrıları tamamen geçmişti. Sistem muayeneleri normaldi. Toraks BT'sinde patalojik bulgu yoktu. Abdominal BT'de ise şöyle deniyordu:

"1. Pankreas başında hafif lobile görünüm mevcut, ancak ayrı bir kitle imajı dikkati çekmemiştir. Bu düzeyde küçük fibrotik değişiklikler izlenmektedir.
2. Karaciğer sağ lop posteriorda sekel değişikliklerle birlikte porta-kaval şant görünümü temsil edebilecek görünüm."

Daha önceki 28 Ekim 1997 tarihli BT'deki pankreas başı tümörü ve karaciğerde görülen 4.5x3.5cm'lik lezyon kaybolmuşlardı. 0.4mL NOI'den sonra ateş hala 37.7o C'ye kadar çıktığından, hastaya N.O. tedavisine eskisi gibi devam etmesi tavsiye edildi.
Hasta 20 Mart 1998'de kontrole geldi. Yanında 12 Şubat 1998 tarihli lomber vertebra filimleri ( Ek SO8A ) ve 17 Şubat 1998 tarihli lomber MR filimleri vardı ( Ek SO8B ). Sol sakroiliak eklem komşuluğunda şüpheli gözüken bir odak dışına patolojik bulgu yoktu. Hastaya N.O. tedavisine daha evvel belirlendiği şekilde devam etmesi önerildi.

Hasta 5 Mayıs 1998'de tekrar kontrole geldi. Herhangi bir şikayeti yoktu. Ancak anal halkadan bir santim içerde saat dokuz hizasında tromboze hemorroit pakesi vardı. Başkaca herhangi bir bulgu yoktu. Hasta artık NOI'den sonra ateşlerinin yükselmediğni belirtti. Hastaya 0.4mL NOI'yi iki günde bir vurulması, NOO'ya eski şekilde günde 3x1mL alması tavsiye edilerek idame tedavisine başlandı.

Hasta 10 Şubat 1999'da yanında 3 Şubat 1999'da çekilmiş bir U.S. ile kontrole geldi. U.S.'da patoljik bulgu bulunmadığı belirtiliyordu ( Ek SO9 ). Hasta 10 haftalık hamile idi. Hamileliğini takip eden jinekolog, kanser tedavisi görmesinden dolayı bebeğin geleceğinden evhamlanıyordu. Hasta hamileliğine devam etmesinin mi, yoksa çocuğu aldırmasının mı daha doğru olacağını sordu. Hastaya artık N.O. tedavisini kesebileceği, görmüş olduğu tedavinin hamileliğe zarar vermediği, hamileliğinin devamının hiç bir sorun yaratmayacağı bildirildi. Eylül 1999'da sağlıklı bir oğlan çocuğu oldu.

Hasta Dr. Özel'i Mayıs 2002'de 2,5 yaşındaki oğlu ile ziyarete geldi. Her ikisinin de sağlıkları mükemmeldi, normal yaşantılarını sürdürüyorlardı.

Hastadan ve 8 yaşındaki oğlundan en son Mart 2007'de haber alındı. Her ikisi de sağlıklı olarak Bursa'da yaşamaktaydılar.


AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#10 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 02.04.2008 - 14:11

Türkiye'de kıymeti bilinmedi, Amerika destek verip kanser ilacı üretti
Zakkumcu doktoru ABD kaptı!

1992'de, ABD'den, zakkumdan elde edilen 'Oleander' maddesinin bağışıklık sistemini güçlendiren etkisi üzerine patent aldı
1995'te bu konudaki araştırma haklarını bir ABD firmasına verdi
İlacın faz 2 çalışmaları devam ediyor
Çalışmalar tamamlanıp sağlık bakanlığı onay verdiğinde, ilacı ABD'den ithal edeceğiz
İlaç Honduras'ta resmen satılıyor, İrlanda'da bazı şartlarda kullanma izni var
Zakkumdan elde edilen ilaç, kanserin yanı sıra AIDS'e de iyi gelecek


Dr.Ziya Özel


Onu tüm Türkiye üçkâğıtçı, şarlatan, sahtekâr, yalancı gibi sıfatlarla hafızalara kazımışken, dünya 'Zakkumcu Ziya'ya, daha doğrusu Genel Cerrah Op. Dr. Ziya Özel'e 'insanlığın yararına büyük bir buluşun altına imza atmış değerli bir bilim adamı' gözüyle bakıyor. Her ne kadar, zakkum bitkisinin (Nerium Oleander) kanser hastalıkları üzerindeki olumlu etkileriyle ilgili çalışmaları Türkiye'de 'bir göz atılmaya' dahi değer görülmemiş olsa da, Op. Dr. Ziya Özel'in adı dünya çapında tıp literatürüne geçti bile. Zakkumun ekstresinden, yani hammaddesinden oluşturduğu ilaç, ABD'de, Texas eyaletinin San Antonio kentinde bulunan Ozelle Pharmaceuticals laboratuvarlarında üretilmeye başlandı. Texas Üniversitesi M.D. Anderson Kanser Merkezi, Cleveland Kanser Kliniği, Memorial Sloan-Kettering Kanser Merkezi gibi ABD'nin önde gelen tıp merkezlerinde bu ilacın etkileriyle ilgili ciddi klinik çalışmalar ise sürüyor. Klinik çalışmaların faz 1 denemeleri, FDA tarafından onaylanarak faz 2 çalışmalarına başlanmasına izin verildi; hatta Dr. Robert Bockowski başkanlığında Cleveland Kanser Kliniği'nde gerçekleştirilen ve zakkumdan elde edilen hammaddenin tümörlere karşı etkili olduğunu gösteren klinik çalışma, ABD'de Amerikan Klinik Onkoloji Cemiyeti'nin (ASCO) 2001 yılında düzenlendiği konferansta bile sunulmuş durumda. Dünya çapında, özellikle de ABD ve Avrupa'da birçok laboratuvar, ileride başta kanserli hastalara yarar sağlayacak olan bu ilacın piyasaya bir an önce çıkması için klinik çalışmaları sürdürerek adeta birbirleriyle yarışıyor, Dr. Ziya Özel'e de gelişmelerle ilgili düzenli rapor veriyorlar. Rapor vermek zorunda olmalarının nedeni ise zakkumdan elde edilen 'Oleander' adlı hammaddenin patentinin 1992 yılından beri Op. Dr. Ziya Özel'de olması. İrlanda'da bazı durumlarda ilacın kullanılmasına izin verilmişken, Honduras'ta ilaç resmen eczanelerde satılıyor...
Peki tüm dünyadaki bu bilimsel çalışmalara öncü olarak gösterilen, ancak kendi ülkesi tarafından 'pratisyen hekim', hatta 'Zakkumcu Ziya' olarak dışlanan, mahkeme kapılarında 'süründürülen', yıllarca kanser hastalarını 'kandırmakla' suçlanan Op. Dr. Ziya Özel şu an nerede ve ne yapıyor? Bunu kimse bilmiyor. Çünkü o, artık herkese kırgın, herkese küskün, kimseyle görüşmüyor, telefonlara çıkmıyor, gazetecileri ise yanına bile yaklaştırmıyor. Artık hasta da bakmıyor, kâh Marmaris'te, kâh İstanbul'da, kâh Amerika'da yaşamını sürdürerek ilacıyla ilgili bilimsel gelişmeleri takip ediyor, Türkiye'nin bu ilacı üreteceği günleri değil de, maalesef milyar dolarlar vererek ABD'den ithal edeceği günleri üzüntüyle bekliyor...
Op. Dr. Ziya Özel'le görüşebilmek için binbir yolu denedik, telesekreterine mesajlar bıraktık, onu tanıyan-tanımayan herkesten yardım istedik, belediye başkanını bile devreye soktuk, ama olmadı. Dr. Ziya Özel küskünlüğünü bozmadı. En sonunda İstanbul'dan kalkıp elimizde bir kutu çikolatayla Marmaris'teki evinin kapısını çaldık. Ve sonunda bizimle barıştı... İşte, hiç kimsenin ulaşamadığı Dr. Ziya Özel'in, Marmaris'teki evinin bahçesinde tam iki buçuk saat boyunca Tempo'ya anlattıkları...


-----
Hedef bağışıklık sistemini güçlendirmek


- Zakkumlarla ilgili çalışmalarınıza ne zaman başladınız?
1970'te Muğla Devlet Hastanesi'nde başhekimlik yaparken, kanserli hastaların çokluğu dikkatimi çekti. O yıllarda kanserli hastaların coğrafi dağılımını da araştırıyordum, yani Türkiye'nin hangi bölgesinde hangi kanser türlerinin sık olduğunu. Aynı zamanda hafta sonları civardaki köylere gidip, oralardaki insanlarla temas kurarak, onların yaşantılarına bakardım. Bir gün, bir köyde cilt kanserli bir hastanın yarasını gösterdiler bana. Yaranın üzerine halk arasında 'ağı yaprağı' olarak bilinen, zakkum yaprağı sarılıydı. Bunun, azgın yaraya iyi geldiğini söyledi bana köylüler. Dolayısıyla ben de zakkumun kanserler üzerindeki etkisini araştırmaya başladım ve zakkumla ilgili ilk çalışmalarıma 1966'da başlamış oldum. Her türlü tedavi şansını kaybetmiş olan hastalarda bazı uygulamalar yaptım ve aldığım sonuçları 1973'de Ankara'da toplanan 4. Balkan Tıp Günleri toplantısında sundum. Toplantıda, elimde kanserli hastalara iyi geldiğini gördüğüm bir bitki ekstresi olduğunu, etkisinin, kanserde bugüne kadar kullanılan ilaçların etkisine benzemediği; saç dökmediği, kan değerlerini düşürmediği, sadece bazı hastalarda üşüme, titreme ve ateş gibi reaksiyonlar görüldüğünü anlattım. Ayrıca, ekstrenin yan etkisinin tıpkı aşıların yol açtığı yan etkilere benzediğini söyledim ve araştırma imkanı olan kuruluşların bu konuya eğilmelerini önerdim. Kongrede vermek istediğim mesaj buydu ama yerini bulmadı. Daha bir gün sonra "Olmaz böyle bir şey, Amerika bu işe Türkiye'nin bütçesi kadar para ayırıyor ve bir şey bulamadı. Sen mi bulacaksın?" diye üzerime yürüdü herkes. Ve bu işi bırakmam için her türlü baskıya maruz kaldım.
- Neden bu işi bırakmadınız?
İyi olmuş hastaları gördüğüm için bu konuyu bırakamadım ve çalışmalarıma devam etme ihtiyacı duydum. Yurtiçinde ve yurtdışında araştırma yapma imkanı olan yerleri aradım. Zakkumun hammaddesinin bağışıklık sistemi üzerindeki olumlu etkisini 1986 ve 87 yıllarında Sandoz laboratuvarı tespit ederek bana bildirdi. Basel'de düzenledikleri bir toplantıda zakkum hammaddesinin nasıl etki ettiğini, etki tarzını, yan etkilerini, zehirli olup olmadığını ve buna benzer her türlü sonuçları açıkladılar. Daha sonra Almanya'da çalışmalar yapılmaya başlandı ve sonuçlar 1990'da Bonn'da düzenlenen bir Uluslararası Farmakognozi Kongresi'nde açıklandı.
- Oleander adlı zakkum ekstresinin patentini ne zaman aldınız?
Patent için 1986 yılında başvurduk, ancak patentin çıkması 1992'yi buldu. ABD ve Avrupa dahil, dünyanın 28 ülkesinde zakkumun hammaddesi olan Oleander'in patentini aldım. Hem ABD'de, hem de Avrupa'da aynı anda çıktı. Avrupa'da merkezi Münih'te olan Avrupa Patent Merkezi var. Orada 12 ülkenin patenti birden çıkarıldı. 1995'in sonunda ise ABD'de benim adımı verdikleri 'Ozelle Pharmaceuticals' adlı bir firmaya araştırma haklarını verdim. Hâlâ da ABD'de araştırmalar yapılıyor zakkumla ilgili. Bu şirket ABD'de ilacın faz 1 denemelerini yaptı, faz 2 denemeleri ise şirket içindeki bazı anlaşmazlıklardan dolayı biraz gecikti. Ancak şu an o sorunları da aştılar ve faz 2 çalışmalarına devam ediyorlar. Kısa süre içinde bu çalışmaların da tamamlanacağını ve ilacın insanlığın hizmetine girecek şekilde geliştirileceğini umuyorum.
- Patentin ne olduğunu bilmeyen profesörlerin bile var olduğu bilinen bir gerçek. Bu nedenle patentin ne olduğunu ve ne işe yaradığını anlatabilir misiniz?
Patent, yeni bir buluşa verilen haktır. Bir buluşla ilgili patent aldıktan sonra 17 yıl süreyle patent sahibinin müsaadesi olmadan, hiç kimse o buluşu kullanamaz. Türkiye'de zannedildiği gibi bir dosya hazırlayıp ücretini ödeyen herkese verilen bir belge değil patent. Çok zor alınıyor. İlk olarak yetkililere bilgi veriliyor. Yani, patent enstitüsüne ilacın tarifini ve çalışmalarınızla ilgili bilgi veriyorsunuz. Daha sonra bu tarifi oradaki uzmanlar kendi laboratuvarlarına girip uyguluyorlar. Bütün bu masrafları da siz ödüyorsunuz. Bir de ABD'de bir dosya götürerek patent alınmıyor. Patenti takip edebilmek için ayrıca ABD kökenli bir patent avukatı da bulmak zorundasınız. Çünkü patent alınıncaya kadar sürekli yazışmalar oluyor. Tüm dünyada insanlar ilacım ile ilgili yaptıkları her araştırmayı bana rapor etmek zorunda.
- İlacınızın çalışmaları henüz faz 2'de. Peki bir ilacın FDA tarafından onaylanabilmesi için kaç evreden geçmesi gerekiyor?
FDA'nın kendine göre kuralları var. Faz 1 ve faz 2'den sonra faz 3 ve faz 4'ü tamamlamak gerekir. Ama FDA, ilacın kıymetine göre bu evreleri kısaltabiliyor. Israrla belirtmek istediğim bir konu var: Bu ilaç kanser ilacı değil. Bu ilaç, vücutta bağışıklık sistemini güçlendirme ilacı. Halkımız arasında yanlış biliniyor.
- Öyleyse sadece kanser değil, AIDS gibi bağışıklık sistemini ilgilendiren birçok hastalığın tedavisinde kullanılabilir...
Elbette. Örneğin bağışıklık sistemindeki bozukluklardan kaynaklanan, Behçet Hastalığı ya da AIDS gibi pek çok hastalıklar var. Ancak çalışmalar daha çok kanser üzerine. Honduras'ta bir klinik bu ilacı birçok hastalığın tedavisinde kullanıyor. Ancak bu klinik eskiden ilacı ABD'de bu ilacı üreten Ozelle Pharmaceuticals şirketinden alıyordu, şimdi almıyor. Çünkü bu şirket onlara yaklaşık 1 buçuk yıldır ilaç vermiyor. Vermedikleri halde ilacın oraya nasıl gittiğini merak ediyorum. Bir üçkağıt var ortada. Herhalde birileri kaçak üretiyor.
- Honduras'ta bu ilaç resmen satılıyor mu?
Evet. Özellikle de Honduras'taki Salud Integral adlı kliniğin çok ciddi çalışmaları var bu konuyla ilgili. Honduras'ta ilacın kullanılması ve eczanede satılmasına dair hükümet kararı var. Orada resmen satılıyor ve kullanılıyor. İrlanda'da da bazı şartlarda kullanma izni var.
- Sizce ilaç ne zaman piyasaya çıkabilir?
Bu, çalışmaların hızına ve başarısına bağlı. Faz 2 denemelerinin 2004'te biteceğini düşünüyorum. Daha sonra çalışmalar biraz daha yaygınlaşacak ve hızlanacak. Ayrıca FDA, bazı özel hastalıklarla ilgili çalışmalarda, bütün kurallar tamamlanmadan da, yani bütün aşamalardan geçilmeden de o ilaca onay verebiliyor. Belki de bütün prosedürler tamamlanmadan da FDA onay verebilir ve ilaç piyasaya çıkabilir.
- Yurtdışındaki önemli çalışmalardan biraz söz edebilir miyiz?
Yurtdışında en büyük çalışmayı ilk Sandoz bilim adamları yaptı ve zakkumla ilgili her şeyi onlar ortaya koydu. Daha sonra Almanya'da bir Türk-Alman araştırma grubunun birçok çalışması oldu. Bu çalışmalar da zaten 1990'da Bonn'da düzenlenen uluslar arası bir kongrede açıklandı. ABD'deki çalışmalar da başta Ozelle Pharmaceuticals olmak üzere birçok merkezde yapıldı. Özellikle de Texas Üniversitesi M.D Anderson Kanser Merkezi'nde ilaç ile ilgili çok çalışma yapıldı, hâlâ da yapılıyor. Cleveland Kanser Kliniği'nde ilacın faz 1 denemeleri yapıldı. Yani dünya çapında özellikle de Avrupa ve ABD'de yıllardır bilimsel çalışmalar yapılıyor. Yakın bir zamanda, inşallah çalışmaların faz 2 denemeleri de tamamlanacak.
- Bu ekstre, özelikle hangi kanser türlerinde etkili?
Kanser türünün hiçbir önemi yok. Bu ilaç bağışıklık sistemindeki sorunları düzeltmeye yönelik olduğu için belli bir kanseri hedeflemiyor. Bağışıklık sistemi, bir ilaçla tedavi edildiğinde kanserin de kesinlikle tedavi edilebileceğine dünya inanıyor, dünya biliyor. Bu, kanser hücresini öldürücü bir ilaç değil. Ancak henüz piyasaya çıkmadı, dolayısıyla çok net bir şey söylemek için henüz erken. Ben şu an heyecanla araştırmaların sonuçlarını bekliyorum ve içinde bulunduğum şartlar dolayısıyla da artık hasta kabul etmiyorum.
- Sizi Türkiye'de destekleyen hiç kimse olmadı mı?
Ben bugüne kadar en büyük desteği rahmetli Turgut Özal'dan gördüm. Bana bu bilimsel araştırmalar için ne kadar paraya ihtiyaç olduğunu sorduğunda, ben de 500.000 dolara ihtiyaç olduğunu söyledim ve örtülü ödenekten araştırmalar için bu para ayrıldı. Bu para Teşebbüsü Destekleme Ajansı'na verildi. Sadece bu araştırmalar için bu para harcanacaktı, ama o ajansın yetkilileri daha sonra değiştiğinde, maalesef para da başka şeyler için harcanıp yok edildi.
- Peki bu ilacınız FDA tarafından onaylanıp, ABD'de piyasaya sunulduğu zaman Türkiye ne yapacak?
ABD'den ithal edecek. 1976'da bu ilaçla ilgili Sağlık Bakanlığı'yla mahkemelik olmuştum. O zaman avukatım Burhan Apaydın müdafaasında şöyle demişti: "Ben buraya Dr. Ziya Özel'i müdafaa için gelmedim. İleride bu fakir millet bu ilacı yurtdışından ithal etmek mecburiyetinde kalmasın diye geldim" demişti. Ancak avukatımın ve benim uğraşlarım maalesef ciddiye alınmadı ve Türk milleti ciddi paralar ödeyerek bu ilacı yurtdışından getirmek zorunda kalacak.


- Türkiye'de bir şirket bu ilacı üretemez mi?
ABD'den izin alması gerekir. Çünkü ben araştırma yapmaları ve ilacı üretmeleri için bütün hakları onlara verdim. Türkiye bu hakkı zamanında istemedi. İyi niyetle, böyle bir ilacın insanların hizmetine sunulması için çaba harcadım, ama bundan bazı çevreler rahatsız oldu.


AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#11 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 02.04.2008 - 14:13

VAKA RAPORLARI

Teşhis: Meme kanseri (Ductal carcinoma) - SE

2003'ün Eylül ayının başında 44 yaşında bir kadın sağ memesinde ağrı yapmayan bir şişlik fark eder. Yaklaşık on gün sonra bu sefer sol memesinde ancak ağrılı bir şişlik daha oluşur, doktora başvurur. 15 Eylül 2003'te bilateral meme ültrasonografisi (U.S.) çekilir. U.S.'de; sol memede 17x7.8mm ve 3x2.3mm boyutlarında iki adet, sağ memede de 6.6x9.4mm, 8.5x6mm, 12x13mm, ve 7x3.5mm boyutlarında dört adet lezyon tesbit edilir ( Ek SE1 ). Biyopsi yapılması önerilir.

25 Eylül 2003'te biyopsi yapılır. Sağ meme üst dış kadranda aksillaya yakın olan tümörden alınan parçanın histopatolojik tetkiki neticesinde hastaya "invaziv duktal karsinom grade 3" teşhisi konulur ( Ek SE2 ). Hastaya kemoterapi teklif edilir, ancak hasta kabul etmez.

Hasta 9 Ekim 2003'te Dr. Özel'e geldi. Muayenesinde; gastroentestinal, respiratuvar, ve kardiovaskülar sistemleri normal olarak bulundu. Tansiyon arteriyel 140/80mm Hg idi. Sağ meme üst dış kadranda ameliyat izinin altında etrafına yapışık olmayan 3x3cm büyüklüğünde fazla sert olmayan kitle vardı. Ayrıca meme ucunun sağ iç bölümünde 1x1cm büyüklüğünde bir adet, sol memede 1.5x1.5cm büyüklüğünde birkaç adet nodül ele geliyordu. Ayrıca her iki aksillada 1.5x1.5cm büyüklüğünde birkaç adet lenfadenopati vardı. Bu bulgular birkaç gün sonra 13 Ekim 2003'te yapılan bilateral mamografi ve bilateral meme U.S. ile uyumlu idi ( Ek SE3 ). Testte; 0.8mL NOI ateşini 37.6o C'ye çıkardı. Hasta haftada altı gün; günde 0.8mL NOI vurulması, dozu ateşe göre ayarlaması tavsiye edilerek N.O. tedavisine başladı.

22 Ekim 2003'te bir takip mamografisi çekilir ve şunlar gözlenir: Sağ memede milimetrik kist. Her iki memede benign tarzda kontrast madde tutan düzgün konturlu lezyonlar. Sol meme alt orta kesiminde plato şeklinde kontrast madde tutulumu gösteren solid kitle. Biyopsi önerilir ( Ek SE4 ).

27 Ekim 2003'te sol memedeki kitleler alınır ve tahlilleri yapılır. "Fibroadenom ve fibrokistik değişiklikler" teşhisi konulur ( Ek SE5 ).

Hastanın sağ memesindeki biyopsi yapılan kitlede bariz küçülme olur. Daha evvel biyopsi yapılan kuruluşta 7 Kasım 2003 tarihinde lumpektomi ve sağ aksiller diseksiyon (koltuk altındaki lenflerin alınması ameliyatı) yapılır. Alınan materyalin tetkikinde habis bir bulguya rastlanmaz ( Ek SE6 ).

Hasta 10 Aralık 2003'te kontrole geldi. Hiçbir şikayeti yoktu. NOI artık ateş çıkarmıyordu. Hastaya iki günde bir 0.8mL NOI vurulması tavsiye edilerek idame tedavisine başlandı. İdame tedavisi üç ay devam ettikten sonra N.O. tedavisine son verildi.

2006'da remisyon devam etmekte idi.


AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#12 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 02.04.2008 - 14:14

VAKA RAPORLARI

Teşhis: Beyin tümörü - AS

19 yaşındaki genç bir adam 1991 yılı ilkbahar aylarında halsizlik hissetmeye başlar. Daha sonra baş ağrıları başlayınca bir doktora başvurur. Doktorun verdiği ilaçlar fayda etmez, baş ağrıları daha da artar. Evinde şuur bulanıklığı ve akabinde şuur kaybı olunca S.S.K. Göztepe Hastanesi'ne götürülür. Şuuru tamamen kapalı olan hasta önce acil servise yatırılır, sonra beyin cerrahisi servisine nakledilir. 21 Mayıs 1991'de kontrastlı ve kontrastsız olarak bilgisayalı tomografi (B.T.) çekilir. B.T.'de sol parietal bölgede etrafında ödem olan ve orta kısımdaki yapıları sağa doğru iten bir kitle görülür ( Ek AS1 ). 31 Mayıs 1991'de çekilen manyetik rezonanslı görüntüler de (MRI) aynı bulguları gösterir ( Ek AS2 ). Yapılan konsültasyonlarda bu lezyonların enfeksiyoz bir hastalıktan olabilme olasılığının düşük olduğu, öncelikle metastaz olduğu sonucuna varılır ( Ek AS3 ). Anti ödem tedavisi uygulanır, hasta biraz bilinç kazanır. Hasta anti ödem tedavisi ve yüksek doz 3. nesil sephalosporin tavsiye edilerek hastaneden çıkarılır
( Ek AS3 ve Ek AS4 ).

Hasta 26 Ağustos 1991 tarihinde Dr. Özel'e getirildi. Sağ kolunu ve bacağını hissedemiyordu ve oynatamıyordu, haliyle yürüyemiyordu. Doğru kelimeleri bulmakta, telaffuz etmekte, konuşmakta güçlük çekiyordu. Etrafını çift görüyordu. Devamlı keskin bir başağrısı vardı. Tansiyon arteriyel 120/80mm Hg idi. Günde dört defa Delta Kortril hapı alıyordu ve Fomodin kullanıyordu. Hasta kortizon kullandığından NOI'nin ateş çıkarması beklenmiyordu ve çıkarmadı. Hastaya haftada altı kere 1mL NOI vurulması, hergün 3x0.5mL NOO alması tavsiye edildi.

15 Kasım 1991'de yakınları hastanın genel durumunun iyiye gittiğini, sağ tarafındaki felcin nisbeten azaldığını, bu arada rapor almak için gittikleri S.S.K. Göztepe Hastanesi'nde de durumunu daha iyi bulduklarını söylediler.

4 Aralık 1991'de yeni bir MRI çekilir. MRI'da; sol parietal bölgedeki ve sağ serebellumdaki kitlelerin hala mevcut oldukları, ancak sol parietaldaki kitlenin itme etkisinin, 31 Mayıs 1991 tarihindeki MRI ile kıyaslandığında, azalmış olduğu görülür ( Ek AS5 ).

Normal N.O. tedavisine devam eden hasta 24 Haziran 1992'de kontrole geldi. Yanında 27 Mayıs 1992'de çekilmiş olan MRI vardı. Bilinci normale dönmüştü. Görme bozukluğu yoktu. Yanlız başına seyahat ederek gelmişti ve bu düzelmenin en bariz belirtisi idi. Sağ kol ve bacaktaki felç %75 oranında açılmış idi. 27 Mayıs 1992 tarihli MRI'da sol parietaldaki tümörün küçüldüğü, yaptığı baskının da azaldığı görülüyordu. Sağ serebellumdaki tümör de küçülmüştü ( Ek AS6 ). Hastaya görmekte olduğu N.O. tedavisine aynen devam etmesi tavsiye edildi.

13 Kasım 1992'de takip MRI'sı çekildi. MRI'da; sol parietal bölgedeki tümörün çok gerilediği, bu kitlenin sebep olduğu itmenin ve sağ serebellumdaki tümörün de tamama yakın kaybolmuş olduğu görüldü ( Ek AS7 ). Bu tarihte hastaya iki günde bir 1mL NOI vurulması, hergün 3x0.5mL NOO alması tavsiye edildi.

18 Aralık 1992'de S.S.K. Göztepe Hastanesi Sıhhi Kurulu hastanın artık işbaşı yapabileceğine karar verir ( Ek AS8 ).

27 Mayıs 1993'te çekilen takip MRI'nda sol parietal tümörün daha da küçülmüş olduğu, itmenin olmadığı, sağ serebellar kitlenin artık hiç olmadığı görülür ( Ek AS9 ).

15 Eylül 1993'te yapılan elektroansefalografide kortikal bir lezyon veya epileptiform'a yönelik bir bulgu bulunamaz, beyinin biyoelektrik aktivitesi yeterli olarak tesbit edilir ( Ek AS10 ).

18 Ekim 1993'te takip için bilgisayarlı tomografi (B.T) çekilir. Sol parietal bölgede sadece küçük bir ansefalomalasia alanı gözlenir
( Ek AS11 ). Hastaya artık N.O. tedavisini bırakabileceği bildirildi.

10 Ekim 1996'da bir kontrol MRI'sı çekildi. Hiçbir patolojik bulgu, sol parietal ve sağ serebellumda lezyon yoktu ( Ek AS12 ).

Hasta Dr. Özel'i en son Şubat 2007'de ziyaret etti. Yaşamını sağlıklı şekilde sürdürüyordu.


AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#13 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 02.04.2008 - 14:16

SIKÇA SORULANLAR

Soru (S): N.O. tedavisinin başarı oranı nedir?

Cevap ©: Başarı oranı Faz II klinik deneylerinde ortaya çıkacak. Şu ana kadar tedaviye girip, Dr. Özel'in tavsiyelerini sonuna kadar takip etmiş hastalardan bu sitede örnekleri bulunan hastalar gibileri var.

S: N.O. tedavisi en çok hangi kanser türleri üzerinde etkilidir?

Dr. Özel'in kanaati odur ki; N.O. tedavisinin etkisi kanserin türüne değil, hastanın bağışıklık sistemine bağlıdır.

S: Anvirzel NOI ile aynı mı?

C: Anvirzel ( Anti viral Ozel ); Ozelle Pharmaceutical, Inc. (OPI) tarafından NOI için tescil ettirilmiş bir markadır. Dolayısı ile yurdışında NOI; Anvirzel olarak bilinmektedir. Anvirzel'i üretirken prosesde bazı değişiklikler yapmışlardı. Dolayısı ile orijinal NOI ile Anvirzel birbirine yakın.

S: N.O. tedavisi hakkında neden önceden kimsenin haberi olmadı?

C: Dr. Özel N.O. üzerinde çalışmaya ilk 1966 yılında başladı. N.O. tedavisinin etkisi üzerine dikkatleri çekmeyi çok kez denedi (neler yapıldığı ve ne tepkilerle karşılaştığı bu sitenin değişik sayfalarında anlatılıyor). AIDS ortaya çıkmadan önce immünoloji; tıp kitaplarında tek bir paragraf ile geçiştirilirdi. 1970'lerde vaka raporlarını ilk tebliğ ettiği zamanlarda bilim camiasının tepki göstermesinin sebeplerinden biri de etki mekanizmasını anlayamamış olmalarıydı. Daha sonra immünoloji bir bilim dalı olarak gelişince yeni testler bulundu ve N.O. ekstrelerinin bağışıklık sistemi üzerindeki etkisini test etmek ve etki mekanizmasını anlamak mümkün oldu (örneğin 27 , 28, 29 ). Ancak, bugün dahi, etki mekanizmasının detayları gibi, araştırılması gereken daha çok şeyler var...


AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#14 DKNH

DKNH

    εїз Black Mamba 24 km/h hız yapar..

  • Muhabirler
  • 9.404 Mesaj
  • Cinsiyet:Bayan
  • Konum:Yok ki benim bir yedeğim

Gönderim zamanı 03.04.2008 - 00:43

açıkcası yazımı böyle bir yazının basına eklemenize üzüldüm zira benim için alternatif tıp yöntemleri kabul edilemez bir konumda (ayrıca bir gazetenin bir sonaki sayısında da kanser türleri ve tedavi yöntemleri konulu bir yazı olacak onu okumanızı isterim). tıbbın alternatifi olamaz çünkü tıp seçenek gerektiren bir bilim dalı değildir. yardımcı ya da yan tıp diye degerlendirebilirsiniz, zamanında tüm türkiye tıp camiasında bir devrim olarak degerlendirmişti tedavi yöntemini fakat dünya saglık örgütü onaylamadı kaldı ki örnek gösterilen vakalar literatürel degil. ilacın patentinin olması bilimsel bir çalısma olmasını için gerekli maddi destegi sağlar fakat piyasaya sürülme ve onayların alınmasında son söz dünya saglık örgütünündür.sonucta bütün ilaçlar köken olarak bitkiler sentetikler ve mineraller gibi orjinlerden üretilirler.tabi ki kanser diger kronik hastalıklara çare bulunması hepimizi sevindirir gurur duymamızı saglar ama bu beyin tümörünü iyilestirdi meme kanserine iyi geldi gibi söylemler tek bir vaka ile açıklanabilecek olgular değildir.
Gönderilen Resim
Yoktun ve Tanrı bu ihtimalden hiç bahsetmemişti....

#15 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 03.04.2008 - 08:44

Bende yazınızı eklediğime üzüldüğünüze üzüldüm. :icecream:
Tıbbın alternatifi olarak da gösterilmiyor, sadece modern tıp için yardımcı bir araç olarak düşünmek lazım.



Elbette ki Modern Tıp neyi öngörüyorsa o şekilde bir tedavinin uygulanması şart. Ve yakın çevremdeki kişilerde aynen tıp literatürüne geçmiş tedavi metodundan faydalanmaya devam etmekte. Fakat, Ziya Bey'in de vermiş olduğu ilaçları kullanarak bu lanet hastalığın önüne Allah'ın izniyle geçmiş durumdalar. İlk vaka 1993 yılında gerçekleşmiş ve o dönemde bunun faydasını görmüştük. 15 yıl sonra bu sene ise başka bölgelerde olmak üzere bu sinsi hastalık nüksetti. Dün itibariyle alınan sonuçlara göre ise beyinde daha önce tespit edilen kitle yok olmuş, ciğerde ki ise belli belirsiz bir hal almıştı. Ziya Bey artık yaşlandı ve önceki hastaları dışında hasta kabul etmemekteymiş. İnanın Ziya Bey başka bir milletten veya ülkede yaşamış olsa gözü kapalı bu ilaç piyasa verilir, o Dünya Sağlık Örgütü tarafından da onaylanırdı.

Bu hastalığın pençesinde ızdırap çeken insanlara ve yakınlarına acaba bir ışık olur mu düşüncesi ile eklemiştim bu yazıyı. Bu acıları ve çaresizliği ancak yaşayan anlar ki, her yeni bir ışığa doğru değil yürümeyi koşmayı bile göze alır.

Allah c.c. tüm hastalarımıza acil şifalar versin.

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#16 DKNH

DKNH

    εїз Black Mamba 24 km/h hız yapar..

  • Muhabirler
  • 9.404 Mesaj
  • Cinsiyet:Bayan
  • Konum:Yok ki benim bir yedeğim

Gönderim zamanı 03.04.2008 - 09:58

allah tabii ki şifasını versin.bunu yaşayan bilir demişsiniz inanın bunu tecrübesini sadece mesleki olarak değil kişisel anlamda da en acı boyutuyla yasadım içinde olmak süreci bilmek inanın hiç bir şeyi kolaylastırmıyor.iletinizin orta kısmı biraz kafamı karıstırdı alıntı mı kendi düşünceniz mi bilemedim ama aklıma takılan nokta doktor arkadasın artık hasta kabul etmedigi yazılmıs ortada piyasaya sürülmüş bir ilac olmadıgına göre hasta kabulu yapmıyorsa tedavi de uygulamıyor demektir elindeki vakaların tedavisiyle ilgileniyormus.bu durumda bir ışık olacagını düşünmek hasta ve hasta yakınlarını bosuna ümitlendirmek olmaz mı. bizlerin hiç bir sekilde insnlara alternatif ya da yardımcı tıp diye nitelendirlen tarza insanları yönlendirmemiz ya da asla bunu uygulamayınız dememiz mümkün değildir.insanlar tabii ki farklı secenekleri yeni tedavi yöntemlerinin üzerlerinde uygulanmasını denemek isteyebilirler açıkcası bu da bir umuttur ki bu konuda alternatif tıp yada yardımcı tıp konusunda arastırmalar yapan bilimsel bir kurul da söz konusu.sanırım yakınlarınıza bu tedavi uygulanmıs yanlıs anlamıs da olabilirim tedavi sonuc verdi bir dönem remisyon sürecine girdik demişsiniz kanser de kötü olan nedir biliyormusunuz kendi vücudunuz kendi hücreniz size ihanet eder düzensiz bölünüp çogalır yayılır radikal tedaviler de bile tek bir hücrenin kanserli kalması metastazın olusumunu kolaylastırır yumusak doku karsinomlarından kemik doku tümörlerine kadar tek bir kanserli hücre yayılımı saglar.

üzüldügüme üzülmenize bende üzüldüm .
üzülmeyin o kadar üzülmedim :}
yasamıslıklarınız için üzgünüm ama
Gönderilen Resim
Yoktun ve Tanrı bu ihtimalden hiç bahsetmemişti....

#17 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 03.04.2008 - 11:40

Dr.un kendi ifadesi ''Eski hastalarım dışında , hasta kabul etmiyorum''. Fakat elbette bilgi ve tecrübelerini paylaştığı birileri vardır yakın çevresinde. En azından bu çalışmalaırnın, ABD tarafından devam ettirildiğini bilmekte hasta ve hasta yakınları için boşuna bir ümit olmasa gerek. Tüm çalışmaları belki doğrudur, belki yanlış ama kanser belası için yılladır vermiş olduğu mücadele bizim sağlık bakanlığımızı acaba ne zaman harekete geçirecek. Bilim adamlarımız, sanatçılarımız ne zaman mezara girerse o vakit aklımıza yapmış oldukları hizmetler geliyor. Biraz teşvik , biraz onurlandırmak belkide bu değerlerimizin azimle çalışmalarına fayda sağlayacak. Nerdeeee?

İmkanlarını bulsalar tutar, hapise atarlar *böö

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...

#18 kılıç

kılıç

    Sadece KILIÇ...

  • Üyeler
  • 11.484 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:BAŞIMIZ DİK

Gönderim zamanı 03.04.2008 - 20:29

Hastalara acil şifalar...Bende annemi kaybetmiştim...Gerçekten çok zor...
Bir gün daha geçti ve biz biraz daha yaklaştık;Bizden hiç uzak olmayan ölüme...

#19 DKNH

DKNH

    εїз Black Mamba 24 km/h hız yapar..

  • Muhabirler
  • 9.404 Mesaj
  • Cinsiyet:Bayan
  • Konum:Yok ki benim bir yedeğim

Gönderim zamanı 03.04.2008 - 21:24

ben de
başın sağ olsun abim
Gönderilen Resim
Yoktun ve Tanrı bu ihtimalden hiç bahsetmemişti....

#20 AtamÇepni

AtamÇepni

    Türkiye Sevdalısı

  • Üyeler
  • 5.693 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atatürk'ün Ülkesi

Gönderim zamanı 04.04.2008 - 09:04

Başınız sağolsun. Mekanları Cennet olsun. :bouncy:

Allah c.c. siz yakınlarına uzun ömürler ihsan eylesin.

AKP olmadan Dinimi,
MHP olmadan Ülkemi,
CHP olmadan ATATÜRK’Ü sevebilirim...





Benzer Konular Daralt

4 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 4 ziyaretçi, 0 gizli