İçerik değiştir



- - - - -

"Cool" ve Kul Olma Arasında


  • Yanıtlamak için giriş yapın
Bu konuya yanıt verilmedi

#1 nil_law

nil_law

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 1.229 Mesaj
  • Cinsiyet:Bayan
  • Konum:Ankara Adliyesi/ Sıhhıye

Gönderim zamanı 05.06.2008 - 15:29


"Cool" ve Kul Olma Arasında
Muhammed MERTEK

Modernizmin tesirinde kalan tüketim toplumlarında gençliğin durumu içler acısı. Başta dil olmak üzere her şey yozlaşıyor. Bilhassa basın-yayın yoluyla yapılan bilgi zehirlemesinin toplumun kültürel yapısına vurduğu darbe, bugün oldukça yüksek seviyelerde. İnsanların hayat tarzını, düşünce yapısını ve kullandığı dili tesiri altına alan bir süreç yaşanıyor. Artık bütün dünyayı saran global bir kültür emperyalizmidir başa çıkılması gereken. Zîrâ nesiller, büyük bir yozlaşmayla karşı karşıya.

“Manyak bir film, by by, korkunç güzel, uçtum, koptuk abi...” tarzı ifadeler yalnız Türkiye’de değil, Avrupa ülkelerinde de kullanılıyor. Meselâ Almanya’da doğup büyüyen yarım milyondan fazla Türk menşeli talebe, menfî tesir kıskacının tam ortasında yaşıyor. Yozlaşmanın boyutunu anlamak için bu kişilerin dillerine, giyim-kuşamlarına ve şahsiyetlerinin nasıl geliştiğine bakmak yeterli.

Türkiye’de de, Avrupa toplumlarındaki gençler arasında müşahade edilen davranış şekilleri hızla yaygınlaşıyor. Batı toplumlarında tarihî ve sosyo-kültürel gelişmelerin, Rönesans, Aydınlanma, Pozitivizm gibi akımların tesiriyle ortaya çıktığı biliniyor. Bunlar tabiî süreci içinde bizde yaşanmamasına rağmen, onlarda bir netice olarak görülen tüketim çılgınlığını bizim gençlerimiz, kestirmeden ve o süreçleri yaşamadan uyguluyor. Meselâ Alman toplumunda, değerler sisteminin dumura uğraması, inançsızlık, aşırı ferdîyetçiliğin menfî neticeleri ve aile kurumunun çözülmesi tartışılıyor.

Almanya Federal Aile Bakanı Ursula von der Leyen, Katolik ve Protestan kiliseleriyle görüşerek “değerlere bağlı eğitim ittifakı” kurmaya çalışıyor. Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Anayasası’nda, okullardaki eğitimin temel hedefleri arasında “Allah’a saygı” da yer alıyor. Bize ne oluyor ki, bunca tarihî birikimimize, insanın bütün ihtiyaçlarını tabiatına en uygun şekilde düzenleyen İslamiyet’in getirdigi altın prensiplere ve Anadolu’da pişmiş çok zengin kültürümüze rağmen, gençlerimiz Batı’nın pespaye ve problemlerle dolu sosyal süreçlerini yaşamaya çalışıyor?

Almanya’da yaşayan gençlerin davranışlarına yansıyan menfî tesirlerinden dolayı üç yabancı kelime, şu günlerde itici şekilde ortada dolaşıyor: “spass, lust ve cool.” Onların dünya görüşlerine, kendilerini ifade etmelerine, günlük hayatlarına, bilhassa öğrenme süreçlerine oldukça tesir eden bu kelimelere dikkat çekmekte fayda var. Gençlerin dillerinden düşürmedikleri bu kelimeler, şahsiyetlerinin şekillenmesinde neredeyse ana unsur hâline gelmiş bulunuyor. Sözkonusu kelimelerin mânâlarından hareket edilirse, eğlence ve keyif (spass), arzu ve istek (lust), aykırı olmak ve gösteriş (cool), gençlerin davranışlarında itici rol oynuyor. Bunun felsefî temeli de var aslında. Yalnız biyolojik varlık olarak görülen insanın hayatı, nefsî arzuları etrafında ve dışa yönelik olarak şekilleniyor. Öze inecek iradeye ve vicdanî mekanizmalara fermuar çekilirken, içte de büyük mânevî boşluklar oluşuyor.

Ahlâkî değerler sisteminin eksikliğinden doğan bu boşluğu “cool olma” hâli dolduruyor. “Cool olma” uğruna hangi maskaralıklara girmiyorlar ki! Giyim kuşamdan, saç şekline, yürüme ve konuşma tarzına kadar tesirini gösteren bir anlayış bu. Buna‚ kendini başkalarına beğendirme, kabul ettirme ruh hâli de denebilir. Artık gençler bütünüyle popüler kültürün tesirinde. Talepleri bile, zevklerini kendi çıkarlarına göre ipotek altına alan bu dayatmacı kültüre göre şekilleniyor. “Cool olma” sevdasına tutulmuş gençler neyi talep ederler? Markalı elbise ve ayakkabı giyme, garip şekillerde saç boyama ve kesme, rahatsız edici müzik dinleme, erken yaşlarda ehliyet alıp arabayla hava atma bu gençlerin tutkuları arasında sıralanabilir. Bunların hepsi hem tüketimi, hem de tüketilen eşyalar üzerinden kimliği tarif etmeye yöneliktir. Kendisi, ailesi ve toplumu için hiçbir şey üretmeyen, bütün zevklerini tüketime endeksleyen bu gençler, nefsî arzularının tatmininden başka bir şey düşünemez hâle gelir. Oysa‚ “Talebin kıymeti, insanın kıymetini artırır.” derler. İnsan, yaratılış gayesi açısından çok değerli bir varlık iken, sadece nefsi arzularına göre talepte bulunduğunda, kendini oldukça değersiz hâle getirir. Ancak insan böyle bir sürece girince bunun farkına bile varamaz. Zîrâ insan, yalnız bu talepler için dünyaya gönderilmemiştir. O, iradesiyle, sözüyle, aklıyla, vicdanıyla ebediyete ve Cennet’e namzet yaratılmış mükemmel bir varlıktır. Talebi Allah’ın rızası ve ebediyet olduğu takdirde genç, “kâmil insan” olma yoluna girer; talep edilen, ardı arkası kesilmeyen nefsî arzular olduğu takdirde ise genç, hayvanî isteklerin kıskacında büyük mânevî boşluklara dûçar olur.

Netice bellidir artık: Kendini ve duygularını sözlerle ifade edemeyince, beyinlerde ciddi bir düşünce yapısı oluşmayınca, iç dünya dışa vurmaya başlayınca “cool olma” garabeti ortaya çıkar. Bu ruh hâline göre terbiye sınırlarını aşan bir davranış, toplum içinde uygunsuz bir söz, insana yakışmayacak garip bir bağırma, bütün dünya ona bakıyormuşçasına özenli yürüme, her gün değişik renk ve şekillere dönüştürülen saçlar, şekilciliğin ve gösterişin en açık yansıdığı giyim tarzları hep bu “cool olma” uğruna yapılır.

“Bir elinde cımbız, bir elinde ayna, umurunda mı dünya” sözü, konuyu tam olarak aksettiriyor. Böyle bir hayat tarzında mesuliyete, düşünceye, edebiyata, sanata, estetiğe, öğrenmeye, azim ve çalışkanlığa yer yoktur. Yeter ki “lust ve cool” olsun! Fakat ne çare! Sağlam bir inanç temeline oturmayan hayat tarzının insanı rûhen/mânen tatmin etmesi mümkün değil. Ebed için yaratılan ve gerçek bir değerler hazinesi olan insanın, kendine, ailesine, çevresine ve içinde yaşadığı topluma karşı mes’uliyet hissine; mânevîyata, ahlâkî kurallara ve edebe ihtiyacı var. Bunlar ise ancak Yaratıcı’yı hakkıyla tanımak ve O’na “kul” oldugunu idrak etmekle elde edilir. Gerçek hürriyet, nefsin istekleriyle değil, Allah’a kullukla kazanılır. Allah’a kulluk bütüncül bir anlayışla tarif edildiğinden, bedenle birlikte, akıl, vicdan, kalb ve nefis yaratılış gayeleri istikametinde istihdam edilir. Haram-helâl düşüncesi, hayata yüklenen ebedîlik yörüngeli mânâ, sırat-ı müstakîm anlayışı ve her zaman “rıza-i ilâhî” hedefli gayret, insanı şerefli bir varlık derecesine yükseltir. İnsanın nebatî ve hayvanî mertebeden insanî mertebeye yükselmesi de bu şekilde mümkün olur. Aksi hâlde kendi nefsî arzularının pençesinde “cool”luk bataklığında debelenme mukadderdir. Nefsî arzuların sonu gelmez; onu gemlemek ise, ancak bazı kriterlerle mümkün. Hakikî bir iman bu kriterlerin başında gelir.

Dolayısıyla gençlerimize, hayatını insanın yaratılış gayesine uygun geçirmesi için, gerekli ahlâkî ve mânevî donanımı vermeliyiz. Bu da ancak küçüklüğünden itibaren ciddiyetle ele alınan sağlam ve tutarlı bir aile içi eğitimle gerçekleşebilir. Kültürümüzde genel çerçeve aslında müşahhas şekilde belirlenmiştir.“Helâl dairedeki zevkler keyfe kafidir, harama girmeye lüzum yoktur.” sözü çerçeveyi özlü şekilde ifade eder. Haram-helâl çerçevesini bilerek hareket etmek hayatı kolaylaştırır, insanı rahatlatır. Bu duruş, özenti sun’îliğinden kurtarır, özdeğerlere güven hissini pekiştirir ve insanı hayâ duygusuna sahip kılar. Utanma duygusunun yok olduğu bir toplumda, Müslüman bir gencin iradesinin hakkını verme zarureti vardır. Aksi hâlde Yüce Yaratıcı’ya kulluğun verdiği vicdan genişlemesi ve mutluluk; yerini, zevk/eğlence tutkunluğuna ve “cool”luğun kasvetli havasına bırakacaktır. Bu durumda da nefsî arzuların boğucu labirentlerinde tatminsizlik, hayata küsme ve gerçek mânâda yaşama sevincinden mahrum olma, gençliğimizin kaderi hâline gelecektir. Kulluk şuurunun vereceği vicdan genişlemesi ve kalb huzuru........

Bu mesaj nil_law tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 05.06.2008 - 16:01

hiç bir dönemde avukatlar esir kullanmadı ama kölede olmadı...





Benzer Konular Daralt

2 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 2 ziyaretçi, 0 gizli