Gönderim zamanı 08.04.2009 - 08:54
Güllerin, lalelerin, karanfilli çiçeklerin solduğu bahçe de... Demirin kırılıp çeliğin büküldüğü gerçekte tek solmayanım, kırılıp bükülmeksizin, canımla can verip kanımla dirilttiğim tek solmayanım; dostluğum, dostlarım gönül bahçemde.
Hep dokundum güllere... Okşadım, sevdim ve tutup yüreğime koydum koparmaya kıyamadan... Yüreğime koydum ki; ora da buram buram hasret koksun, aşk koksun ve en çok da dost... Dost koksun, dostluk koksun yürek dalımda asılı öylece...
Gül yaprağında ki çığ damlaları bana hep gözyaşını anımsatır; bazı sevinçten bazı kederden ama en çok da sevdiğim canlarımın yokluğuna, insanın vefasızlığına döktüğüm gözyaşını...
Nedense canımı yakanlar sizin de dediğiniz gibi, 'hayatında bir güle dokunamamış katı yürekliler' oldu hep. Bir güle dokunamamış... Bir gülün dokunulduğu anda el yakan sıcaklığıyla elini ısıtamamış, yüreğini o sıcaklıkla dolduramamış katı yürekliler...
Yüreğimin her kanayışında başımı kaldırıp baktım umutla gögerttiğim semaya, sevecenlikle dolu olarak... Serçe kuşların özgürce kanat çırptığı semaya... Bir serçe kuş nedir ki; el kadar bir şey! ? .Ama kocaman yüreği var... Seven, hisseden, kırılan... Sevdiğine yanan, ağlayan ve ölen serçe kuş... İşte o serçenin sevecen sıcaklığıdır avuçlarımı yakıp yüreğime akan... Sevince mutlu kanat çırpışlarına beni de ortak eden ve yüreğime güç veren serçe...
Yaşamım boyunca ne bir gül ne başka bir çiçek koparmadım dalından. Onları dalında sevdim, okşadım, canıma sardım sevgimle çoğaltarak... Belki de benim avuçlarımda ki bu gül kokusu da ondan...
Dostluğun en belirgin özelliği ' vefa ' deriz de hep, nedense bir türlü vefalı dostlukları yürütemeyiz, başaramayız; iyi kötü günde, varlıkta yoklukta bu ölçeği bir türlü tutturamayız. Oysa dostluk vefa duygusu olmadan yaşatılabilir mi? ..Beklentisiz, yürekten gelen sevginin gereğidir vefa...ve yaşam içinde karşılıksız uzatılan bir dost eli; döner geri sana gelir umulmadık bir anda..Zira sıcacıktır dar günde sana uzanan o el...
Ne çok dostluklar gördüm beni yerden yere vuran; vefasızlıklarıyla ölmeden öldüren.
Ne kadar azdı çıkarsız dostlarım, canlarım; beni yerden kaldırıp yüreğine saran.
Yitirdiğim dostlar hep bitimli ömrün benden kopardıklarıydı..Fani dünyanın yolcuları...güllerle donanmış sevgi bahçemde gömülü onlar...
Ben de balıklar gibi çırpındım, yaşamın nice kalleşlikleri karşısında... Dostun, dostluğun kıymetini bilerek ' dost, dost' diye yana yakıla sıcacık bir dost eli bekledim, bekledim de; bilemedim insanoğlunun nankörlüğünü... Yüreklerde ki can suyunu kurutan, sevgi ateşini söndüren nankörlük... Yine de dost dedim, dostluk dedim de yüreğimi vurdum yüreksiz çöllere bir derviş misali... Yüreğimi.
Hep sordum yüreğime: ' Neden seni incitene, vefasıza, nanköre bile güzelsin, derinsin, incelikli, anlamlısın... İçtenlikli, sevecensin. Bir güneş kadar sıcak, toprak kadar bereketli, su gibi durusun? '
Dedi ki: ' sevgi... Dostluk zaten vefadır, duygudur, bir yürek işidir. Bütün bunların sarmalanışıdır! .'Sustum ve içimde açan dostluk gülünü bir kez daha şefkatle, aşkla, dostça okşadım, sevdim, suladım, güneşlendirdim ve ' Yaşamak ne güzel, dostluk ne güzel! .' dedim.
Bilirim ki düşmeden, düşürmeden..şaşmadan, şaşırmadan..yürekte garez taşımadan yaşamın kıyısına tutunup sevmek, dost olmak, dostça yaşamak ne büyük erdem...
Gün oldu yüreğime karlar yağdı; eridi bahar gelince...
Gün oldu ilkyazını yaşadı yüreğim; tomurcuklandı çiçeği baharın dalında... Coştu, taştı, bereketlendi vefalı toprağım...
Ve yaz geldi yüreğime; ısıttı güneş içimi sımsıcacık..kanatlandım masmavi gökyüzünde, özgürlük şarkıları söyledim kuşların eşliğinde uzakta ki dostlara..karanlık geceler de ay ışığı oldum, sarı yıldız oldum fener gibi dostun yüreğini ışıttım. Hele, hele o yakamozların eşsiz parıltısında söylediğim dostluk şarkıları! .
Derken, hazan düştü yüreğime, baharıma, yazıma... Sarardı yaprağım, titrek... Deli poyraza yenilmemek için tutundu kıyısına yaşamın; bahara gebe sevdasına umutla... Islansa da, yağmurlarından dolup taşsa da pınarları, olması gerektiği gibi yaşadı hayatı; dostu, dostluğu ıskalamadan...
Ben avuçladıkça dikeniyle dostluk gülünü canım yandı, yüreğim kanadı da, vaz geçmedi yüreğim dosttan, dostluktan... Sarıp sarmaladı...
İki elim vardı; biri yüreğimin üstünde, diğeri kalemimde... Biri vicdanımın sesini dinledi, diğeri yazdı duyduklarını...
Öyle çok kırıldım ki...yine de kıramadım kıranları...Öyle çok ağladım ki, ağlatmadım yine de ağlatanları..Hep bu vicdan, bu yürektir; başımı dik, alnımı açık tutan...sevgiyle sarmaş dolaş...dosta, dostluğa koşan yürek...
Üşüme yüreğim
Üşüme yüreğim;
Mevsim hazan olsa da...
Baharı düşün; hani mavi gökyüzünde
Sonsuza kanat çırpan kelebekleri...
Üşüme yüreğim;
Nadastaki toprağın
Umut yüklü tohumunu düşün;
barışa ve dostluğa sürgün verecek tohumu...
Üşüme yüreğim;
Yemyeşil bir ormanda çağıldayan
Su sesini...
Berrak akan pınarı...
Yeşiline su taşıyan bulutları...
Güneşin yedi rengi...
Özgürlüğü
Ve yaşamın diriliğini düşün
Düşün ve üşüme;
seni ısıtan budur..
EÐER ÇEKMEZSEN GÜLÜN NAZINI NE DİKENE DOKUN NE GÜLÜ İNCİT