biliyorum sen yine parmak uclarında üşüyorsun. Aramızda kıvrılıp yatan uzaklığa inat ayaklarınla kasıklarımın kasırgasını ellerinle yüreğimde yaktığın ateşi düşlüyorsun. Sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta ve cırılcıplak bir ırmağa dönüşüyoruz yatağımızda.. Apansız pencerende gülümsüyor güneş ne güzel. Bütün parmakların tıkır tıkır işliyor iştahla gülüyorsun yaşamaktır aşk geceyle gündüzün sesziz gecişimidir bir uyku boyunda. Delice bir yangın parmaklarının buzulunda ah şahrut her yerimiz nasıl da şaşırıp kalmaya istekli kaçağım eşkiya aşklar yaşarım durmadan kaşla göz dağla uçurum arası arası konar göçerim sürgünlüğümü yurtlanmaz yerleşil sevdalar sığsın istetrler defnelere küçücük saksılarına yetmezdağ başlarının teslimiyeti istenir ya katlim ya ihanetim bilmezler başka yol olduğunu ben eşkiya yani her yanı pusu gözlerindeki dumanlı dağlara sığınmam bundandır o zaman keyif çatarım silah diye sevdanın doruğuna buzullar erir nehirler yatak değiştirir sevdalarımı ışıklarında yıkarlar sonrada yürekleri seslerinde gürülgürül akarlar çıplak suretleri dağ başlarını resmeder işte o dem iklim değişir hüzün olur yüreğimden gayrısına sır vermediğim doğrudur kaçaklık bu hadi gel şahrudum dağlara gövde verelim göğsüm tahtasının altı o yoksa vuracak hasretin beni bi tenhada yakışırmı bi kaçağa ecel eliyle ölmek... ah koruyabilseydim böylesi zamanlar için eşkiyalığımı çapraz fişekliklere mermi diye sürerdim yalnızlığımı sonrada bir dağ başının pusatında sisin gümüşten yatağına çekerdim, geri kalanımı.. meğer teslim etmişim dürbünlerin uzağı yüreğimi iki çıplak silah gibi üzerime çevrilen bakışını azına sürmüş gözlerini şimdi böyle çaresiz lall bilmediğim bir dille nasıl konuşur nasıl korurum kendimi yolu yokkk serde eşkiyalık var gelir en yanında kendimi öldürtürüm deli gönül ahmak gönül bıkmadınmı boşluktan o yar seni terkeyledi uyan deli gönül uyan seni seven terkeyledi nedir kapanmayan yaran umut bazen işkencedir bitmeyen zalım gecedir yüz çevirmek bitti demek bilemezsin yar nicedir bitti deyip çekip gitmek bilemzsin ne acıdır susuz güllerin kederiyim bu gece o kadar.. gerisi masal, gerisi leyli lal... dikenleri budanan güllerin kederi... görecek günlerinmi var ömür dediğin kaç bahar her hayat özgünün sayar uyan deli gönül uyan her hayat özgünün yaşar nedir kapanmayan yaran umut bazen işkencedir bitmeyen zalım gecedir yüz çevirmek bitti demek bilemezsin yar nicedir bitti deyip çekip gitmek bilemezsin ne acıdır İki ayrı baharın dalıydılar; biri ilk, diğeri sondu ve kan ter içinde bir yaz aralarında duruyordu. Bahara yenildiler. Şahrud taptazeydi. Filizdi. Yüreği güneşi içec irsin rengarenk gülümseyen yeryüzüydü... Seyduna ölüme ölümüne yakındı. Çınardı. Şahrud`un giyindiğini soyunuyordu ve gelinsi dalları soyundukça çıplaklığından utanıyordu. Solan yüreğiyle her seher güne biraz daha sarı duruyor ve biliyordu: ten soğuması çoğu kez elinde ak keteniyle vaktinden önce geliyordu. Seyduna`yla Şahrud`un tek ve bütün bağları ayrılıkları da olan mevsimin en uzak uçlarına tutunmalarıydı. Mevsim haziran sonunda kendini yakınca koptular. Artık birbirlerinin kışında bile yoktular... bi kez kınından çekilmişti ayrılık yanacaktı ten, yanacaktı su, yanacaktı dil bu ağulu hançerin önüne geçilemez di, geçileme di yinelendi acı, seydunanın bir avuç kalan, ufalanan bedeninde ardından gidemedi, çöldü geçitsizdi ayrılık o çölü geçemedi, kaldı artık içine gömdüğü, gün yüzü göstermediği sözlerdi şahrud başladı upuzun susmalar, bakışlarında aldı çölü, bastı sustuğu yerine kaç sevda çadır kurup sökmüştü teninden yüreğinin ufalması birazda bu göçerlerden adının anlamını aramadın akarsu yazgılım adınla kalsaydın, belki de benim olurdun öyle bakma gözlerinin şafağı iniyor, yüzümün alacasına tılsımdım her dem, yüreğimin pususunda yitip giden bense korku hançerimi suyunda biliyem susalım ayrılıklar uyuyor sinemde, uyarmayalım yüreğimiz sıyırmaz azını verenle yola çıkılmazdı , ay'dın sende yiğit hançelerce akan gözyaşları benimle saklımda saklı git, bırak bakışlarım şaşkın ve rehin kalsın akıp gidişinde görünce seydunanın gözlerini sıra dağlar çözdü kollarını öptü şahrud'un yaralı bakışlarından dudakları seyirip çürüdü içine ağlamaktı, içinde ölene ağlamaktı şahrud bu son öpüşle tamamlandı seyduna'nın yüzüne başını kaldırıp bakmadı seyduna bir yerlerde kalan bir sır arar gibi bakındı ya da ruhunu, yoktu ikisinden yapılma zaman bile yok olmuş yetim öykü tamamlanmıştı izler silindi destandan, kendini mühürledi ve destan bir daha yitik öykü satmayacaktı bozkır suları gibi yoksul; ancak bahtlı doğdum, özge sularla karıştım, araz oldum vermenin yurduydum, yeşildim, ığdır'dım.... karışan yanlarımı gurbet yüzlerde çiçeğe durmuş buldum. koklaştık; el verdik, türkülendik, yola çıktık. meğer ne de güzel insanlardık. yaşamları türkülerimize öyküleyip kardık ve hep güzeli aradık. yine de her birimiz acılar, ayrılıklar önünde sınanan sabırdık. bu hayat ırmağında yola çıktığımız yoldaşlardan kimilerini yolumuzdan ayırdık, meğer içi çürük cevizlermiş. su yüzüne, sonra da kıyıya vurdular. türkülerce arındık. çünkü artık sarihtik; parmak uçlarımızla hayatı görecek denli mahir.... su damlası sesleriyle yürekleri getiren yeni nefes ustaları katıldılar kervanımıza. bir olduk! harlı türkülerimizi üfleyerek söyledik. yalundan şaşmayan bir karınca ordusu gibi....... Ey göç kız git ! Toprağının buğday yüzüyle tanış,tanısına kulak ver. O toprakta masal uyur, Destan yaratanda büyür. Çürümesede civan ölenler ,her çocuk yazgılıdır, Erken büyür,ecelsiz ölür. Fırat neden asidir,anla. Küskün Dicle'de yüreğini yıka ,yüzü gülsün. Dağlarında soluklan. İnceden bir tütün sar çaya sevdalı , Kaçak olsun. Hudut boylarını sarhoş otlarla çiğne, Kekik kokulu eşkiya yele sırdaş ol. Sonra da,Harranda da yüzünü güneşe dön! Yazgını ağartan ışıkla yükle heybeni , Newroz la gel. Heybendeki ışık bahtın olsun. Mevsim kışa dönende ,göçler yola düşende , Kirpik göze süzende gözleri göç alırım, Göç gözlü göçer kız Bakışları hançer kız Yurdu yuvası yasaklım, Sürgünlükten naçar kız, Çadır kurarod yakarım Külümden karlar saklarım, Göğsümde uçları açık yaralar bırakırım, Göçgözlü göçer kız Sürgün bölük börçük kız Yurdu yüreği talanlım, Sürgünlükten beter kız.. seni görmeye geldim çocukluyum, korkum, arsız sevincim utangaç küfrüm, arızalı sevişmelerim neredeysen çık ortaya kara yeller eser olmuş yerinde talan bağdaş kurmuş esmer derinde nerede sarkık bıyıkları tütün nakışlı oğulların can havlinin yangını lice`m muska diye boynumda taşıdığım inancım seni böyle lâl, mühürlenmiş mi görecektim a diyarbakır`ımın zindanına gün düşürenim zılgıtını üç ocak gibi anlında yakan tütün yüzlü kızların nerede kırık yıkık dönüyorum utanarak yanarak ve acısını getirdi lice`sinden sapsarı acısını redifim, ustam, ortağım, çırağım gümüşî bir tabakada saklayarak bense kurt kızlarının parmaklarını sarıyorum ipince dumanını ciğerime bırakarak yakılan lice`nin küllerini yüreğime damıtarak yitik öyküdür tarihten iki ayri cografyaya damlayan ıki ayri yürekte durmadan kanayan seyduna’yla sahrud yüreklerin akarken biraktigi izi birbirlerinin gözlerinde aradilar. yoktu. ıki iklim farkiydilar ne zaman göz göze degseler yangin çikmayacak denli uzaktilar. yalnizca aynalarin dökülen sirrina yansirdi üçüncü bir kente düsmüs suretleri sahrud gökyüzü geliniydi. yüzüne bulut inse dolardi masal gözleri. bir solukluk rüzgarda bile usul usul kanardi gelincik bedeni. seyduna yeryüzü cehennemi. ölüm, çagrili uçurumlarda sinardi sevdasini yalniz ufuk çizgisinde bulusurlardi, onu da günes günde iki kez atese verirdi. ıki iklim ayrildilar. “ya sahrud!” dedi seyduna “gözlerime mermi diye sevdani sürdüm. ardina bakma, gözyasimla vurulursun. su gibi git.” sahrud’un yüzüne keder mayin gibi durdu. ve zaman gözlerinin su yesilinde kuruldu. hüzün bir buda heykeli gibi çirilçiplak, yüzlerine oturdu. rivayet odur ki, sahrud vardigi denizlerde hala seyduna türküleriyle uyanmakta, seyduna, sahrud’un gözlerinden kalan masalla yaslanmakta.) 'nasıl da inceden işleyen bir sızıdır bu zulümlü gece oysa daha dün simsiyah bir gül görkemiydi yüzün seher sabahını sırtlardı dağ başı omuzların bakışların süzülürdü gözlerinin buğulu şafağında ne de alazdı çiğ düşmüş dudaklarının açılışı çatılan gövdelerimiz tutuşur, karanlığı yakardık neylersem rakının dünkü tadı yok mumla dudanın kızılı yanmıyor unutulmak en büyük kötülüktür hunharca öldürüyor adamı ahhh!..yıldızlarda orda kaldı gözlerinde doğan yıldızlar düşlerimin gök mavisi karardı körüm kör gelde senden kalanları gör yapraklarını bile tutamayan güz dalları ellerim'' yağmurun sesi kırılır etimde canımın yangını sönmez içinde acılardan geriye neyim kaldıysa yüklendim gidiyorum bir bilinmeyene vurmuşum sokaklara çırılçıplak sulara alaz dilli rüzgarlara karanlık kanlı uykulara ellerim diyorum, temmuz ayı üşürse böyle kalırsa karanlıkta bir başına sarılırsa birbirine korkudan senin eserindir zaman sakalını uzatıyor yüzünde, kırlaşarak iştahını etinde biliyor yalnızlık karanlık üstüme üstüme geliyor yüreğinde göç sesleri bir göç niye kabuk bağlamaz kanar ha kanar ahhh!..gövdemde biriken yağmurlar vaktidir, serseri sular gibi yalın ayak sokaklara düşmenin vakti' serserinin biriyim ne ölü ne diriyim bir yarada sen yükle öyle çekip gideyim benden sana yar olmaz acıdan diyar olmaz yüreği göç verende sevdalara yar kalmaz
0
Seyduna İle Şahrud Yitik Öyküdür
Konuyu açan
DKNH
, 05.09.2008 17:17
bu konuya 4 yanıt verildi
#1
Gönderim zamanı 05.09.2008 - 17:17
biliyorum sen yine parmak uclarında üşüyorsun. Aramızda kıvrılıp yatan uzaklığa inat ayaklarınla kasıklarımın kasırgasını ellerinle yüreğimde yaktığın ateşi düşlüyorsun. Sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta ve cırılcıplak bir ırmağa dönüşüyoruz yatağımızda.. Apansız pencerende gülümsüyor güneş ne güzel. Bütün parmakların tıkır tıkır işliyor iştahla gülüyorsun yaşamaktır aşk geceyle gündüzün sesziz gecişimidir bir uyku boyunda. Delice bir yangın parmaklarının buzulunda ah şahrut her yerimiz nasıl da şaşırıp kalmaya istekli kaçağım eşkiya aşklar yaşarım durmadan kaşla göz dağla uçurum arası arası konar göçerim sürgünlüğümü yurtlanmaz yerleşil sevdalar sığsın istetrler defnelere küçücük saksılarına yetmezdağ başlarının teslimiyeti istenir ya katlim ya ihanetim bilmezler başka yol olduğunu ben eşkiya yani her yanı pusu gözlerindeki dumanlı dağlara sığınmam bundandır o zaman keyif çatarım silah diye sevdanın doruğuna buzullar erir nehirler yatak değiştirir sevdalarımı ışıklarında yıkarlar sonrada yürekleri seslerinde gürülgürül akarlar çıplak suretleri dağ başlarını resmeder işte o dem iklim değişir hüzün olur yüreğimden gayrısına sır vermediğim doğrudur kaçaklık bu hadi gel şahrudum dağlara gövde verelim göğsüm tahtasının altı o yoksa vuracak hasretin beni bi tenhada yakışırmı bi kaçağa ecel eliyle ölmek... ah koruyabilseydim böylesi zamanlar için eşkiyalığımı çapraz fişekliklere mermi diye sürerdim yalnızlığımı sonrada bir dağ başının pusatında sisin gümüşten yatağına çekerdim, geri kalanımı.. meğer teslim etmişim dürbünlerin uzağı yüreğimi iki çıplak silah gibi üzerime çevrilen bakışını azına sürmüş gözlerini şimdi böyle çaresiz lall bilmediğim bir dille nasıl konuşur nasıl korurum kendimi yolu yokkk serde eşkiyalık var gelir en yanında kendimi öldürtürüm deli gönül ahmak gönül bıkmadınmı boşluktan o yar seni terkeyledi uyan deli gönül uyan seni seven terkeyledi nedir kapanmayan yaran umut bazen işkencedir bitmeyen zalım gecedir yüz çevirmek bitti demek bilemezsin yar nicedir bitti deyip çekip gitmek bilemzsin ne acıdır susuz güllerin kederiyim bu gece o kadar.. gerisi masal, gerisi leyli lal... dikenleri budanan güllerin kederi... görecek günlerinmi var ömür dediğin kaç bahar her hayat özgünün sayar uyan deli gönül uyan her hayat özgünün yaşar nedir kapanmayan yaran umut bazen işkencedir bitmeyen zalım gecedir yüz çevirmek bitti demek bilemezsin yar nicedir bitti deyip çekip gitmek bilemezsin ne acıdır İki ayrı baharın dalıydılar; biri ilk, diğeri sondu ve kan ter içinde bir yaz aralarında duruyordu. Bahara yenildiler. Şahrud taptazeydi. Filizdi. Yüreği güneşi içec irsin rengarenk gülümseyen yeryüzüydü... Seyduna ölüme ölümüne yakındı. Çınardı. Şahrud`un giyindiğini soyunuyordu ve gelinsi dalları soyundukça çıplaklığından utanıyordu. Solan yüreğiyle her seher güne biraz daha sarı duruyor ve biliyordu: ten soğuması çoğu kez elinde ak keteniyle vaktinden önce geliyordu. Seyduna`yla Şahrud`un tek ve bütün bağları ayrılıkları da olan mevsimin en uzak uçlarına tutunmalarıydı. Mevsim haziran sonunda kendini yakınca koptular. Artık birbirlerinin kışında bile yoktular... bi kez kınından çekilmişti ayrılık yanacaktı ten, yanacaktı su, yanacaktı dil bu ağulu hançerin önüne geçilemez di, geçileme di yinelendi acı, seydunanın bir avuç kalan, ufalanan bedeninde ardından gidemedi, çöldü geçitsizdi ayrılık o çölü geçemedi, kaldı artık içine gömdüğü, gün yüzü göstermediği sözlerdi şahrud başladı upuzun susmalar, bakışlarında aldı çölü, bastı sustuğu yerine kaç sevda çadır kurup sökmüştü teninden yüreğinin ufalması birazda bu göçerlerden adının anlamını aramadın akarsu yazgılım adınla kalsaydın, belki de benim olurdun öyle bakma gözlerinin şafağı iniyor, yüzümün alacasına tılsımdım her dem, yüreğimin pususunda yitip giden bense korku hançerimi suyunda biliyem susalım ayrılıklar uyuyor sinemde, uyarmayalım yüreğimiz sıyırmaz azını verenle yola çıkılmazdı , ay'dın sende yiğit hançelerce akan gözyaşları benimle saklımda saklı git, bırak bakışlarım şaşkın ve rehin kalsın akıp gidişinde görünce seydunanın gözlerini sıra dağlar çözdü kollarını öptü şahrud'un yaralı bakışlarından dudakları seyirip çürüdü içine ağlamaktı, içinde ölene ağlamaktı şahrud bu son öpüşle tamamlandı seyduna'nın yüzüne başını kaldırıp bakmadı seyduna bir yerlerde kalan bir sır arar gibi bakındı ya da ruhunu, yoktu ikisinden yapılma zaman bile yok olmuş yetim öykü tamamlanmıştı izler silindi destandan, kendini mühürledi ve destan bir daha yitik öykü satmayacaktı bozkır suları gibi yoksul; ancak bahtlı doğdum, özge sularla karıştım, araz oldum vermenin yurduydum, yeşildim, ığdır'dım.... karışan yanlarımı gurbet yüzlerde çiçeğe durmuş buldum. koklaştık; el verdik, türkülendik, yola çıktık. meğer ne de güzel insanlardık. yaşamları türkülerimize öyküleyip kardık ve hep güzeli aradık. yine de her birimiz acılar, ayrılıklar önünde sınanan sabırdık. bu hayat ırmağında yola çıktığımız yoldaşlardan kimilerini yolumuzdan ayırdık, meğer içi çürük cevizlermiş. su yüzüne, sonra da kıyıya vurdular. türkülerce arındık. çünkü artık sarihtik; parmak uçlarımızla hayatı görecek denli mahir.... su damlası sesleriyle yürekleri getiren yeni nefes ustaları katıldılar kervanımıza. bir olduk! harlı türkülerimizi üfleyerek söyledik. yalundan şaşmayan bir karınca ordusu gibi....... Ey göç kız git ! Toprağının buğday yüzüyle tanış,tanısına kulak ver. O toprakta masal uyur, Destan yaratanda büyür. Çürümesede civan ölenler ,her çocuk yazgılıdır, Erken büyür,ecelsiz ölür. Fırat neden asidir,anla. Küskün Dicle'de yüreğini yıka ,yüzü gülsün. Dağlarında soluklan. İnceden bir tütün sar çaya sevdalı , Kaçak olsun. Hudut boylarını sarhoş otlarla çiğne, Kekik kokulu eşkiya yele sırdaş ol. Sonra da,Harranda da yüzünü güneşe dön! Yazgını ağartan ışıkla yükle heybeni , Newroz la gel. Heybendeki ışık bahtın olsun. Mevsim kışa dönende ,göçler yola düşende , Kirpik göze süzende gözleri göç alırım, Göç gözlü göçer kız Bakışları hançer kız Yurdu yuvası yasaklım, Sürgünlükten naçar kız, Çadır kurarod yakarım Külümden karlar saklarım, Göğsümde uçları açık yaralar bırakırım, Göçgözlü göçer kız Sürgün bölük börçük kız Yurdu yüreği talanlım, Sürgünlükten beter kız.. seni görmeye geldim çocukluyum, korkum, arsız sevincim utangaç küfrüm, arızalı sevişmelerim neredeysen çık ortaya kara yeller eser olmuş yerinde talan bağdaş kurmuş esmer derinde nerede sarkık bıyıkları tütün nakışlı oğulların can havlinin yangını lice`m muska diye boynumda taşıdığım inancım seni böyle lâl, mühürlenmiş mi görecektim a diyarbakır`ımın zindanına gün düşürenim zılgıtını üç ocak gibi anlında yakan tütün yüzlü kızların nerede kırık yıkık dönüyorum utanarak yanarak ve acısını getirdi lice`sinden sapsarı acısını redifim, ustam, ortağım, çırağım gümüşî bir tabakada saklayarak bense kurt kızlarının parmaklarını sarıyorum ipince dumanını ciğerime bırakarak yakılan lice`nin küllerini yüreğime damıtarak yitik öyküdür tarihten iki ayri cografyaya damlayan ıki ayri yürekte durmadan kanayan seyduna’yla sahrud yüreklerin akarken biraktigi izi birbirlerinin gözlerinde aradilar. yoktu. ıki iklim farkiydilar ne zaman göz göze degseler yangin çikmayacak denli uzaktilar. yalnizca aynalarin dökülen sirrina yansirdi üçüncü bir kente düsmüs suretleri sahrud gökyüzü geliniydi. yüzüne bulut inse dolardi masal gözleri. bir solukluk rüzgarda bile usul usul kanardi gelincik bedeni. seyduna yeryüzü cehennemi. ölüm, çagrili uçurumlarda sinardi sevdasini yalniz ufuk çizgisinde bulusurlardi, onu da günes günde iki kez atese verirdi. ıki iklim ayrildilar. “ya sahrud!” dedi seyduna “gözlerime mermi diye sevdani sürdüm. ardina bakma, gözyasimla vurulursun. su gibi git.” sahrud’un yüzüne keder mayin gibi durdu. ve zaman gözlerinin su yesilinde kuruldu. hüzün bir buda heykeli gibi çirilçiplak, yüzlerine oturdu. rivayet odur ki, sahrud vardigi denizlerde hala seyduna türküleriyle uyanmakta, seyduna, sahrud’un gözlerinden kalan masalla yaslanmakta.) 'nasıl da inceden işleyen bir sızıdır bu zulümlü gece oysa daha dün simsiyah bir gül görkemiydi yüzün seher sabahını sırtlardı dağ başı omuzların bakışların süzülürdü gözlerinin buğulu şafağında ne de alazdı çiğ düşmüş dudaklarının açılışı çatılan gövdelerimiz tutuşur, karanlığı yakardık neylersem rakının dünkü tadı yok mumla dudanın kızılı yanmıyor unutulmak en büyük kötülüktür hunharca öldürüyor adamı ahhh!..yıldızlarda orda kaldı gözlerinde doğan yıldızlar düşlerimin gök mavisi karardı körüm kör gelde senden kalanları gör yapraklarını bile tutamayan güz dalları ellerim'' yağmurun sesi kırılır etimde canımın yangını sönmez içinde acılardan geriye neyim kaldıysa yüklendim gidiyorum bir bilinmeyene vurmuşum sokaklara çırılçıplak sulara alaz dilli rüzgarlara karanlık kanlı uykulara ellerim diyorum, temmuz ayı üşürse böyle kalırsa karanlıkta bir başına sarılırsa birbirine korkudan senin eserindir zaman sakalını uzatıyor yüzünde, kırlaşarak iştahını etinde biliyor yalnızlık karanlık üstüme üstüme geliyor yüreğinde göç sesleri bir göç niye kabuk bağlamaz kanar ha kanar ahhh!..gövdemde biriken yağmurlar vaktidir, serseri sular gibi yalın ayak sokaklara düşmenin vakti' serserinin biriyim ne ölü ne diriyim bir yarada sen yükle öyle çekip gideyim benden sana yar olmaz acıdan diyar olmaz yüreği göç verende sevdalara yar kalmaz
Yoktun ve Tanrı bu ihtimalden hiç bahsetmemişti....
#2
Gönderim zamanı 05.09.2008 - 17:19
(Yitik öyküdür)
Tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan
İki ayrı yürekte durmadan kanayan
Seyduna’yla Şahrud
Yüreklerin akarken bıraktığı izi
Birbirlerinin gözlerinde aradılar.
Yoktu.
İki iklim farkıydılar
Ne zaman göz göze değseler
Yangın çıkmayacak denli uzaktılar.
Yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı
Üçüncü bir kente düşmüş suretleri
Şahrud gökyüzü geliniydi.
Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri.
Bir solukluk rüzgarda bile
Usul usul kanardı gelincik bedeni.
Seyduna yeryüzü cehennemi.
Ölüm, çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını
Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı,
Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.
İki iklim ayrıldılar.
“Ya Şahrud!” dedi Seyduna
“Gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm.
Ardına bakma, gözyaşımla vurulursun.
Su gibi git.”
Şahrud’un yüzüne keder mayın gibi durdu.
Ve zaman gözlerinin su yeşilinde kuruldu.
Hüzün bir Buda heykeli gibi çırılçıplak,
Yüzlerine oturdu.
Rivayet odur ki,
Şahrud vardığı denizlerde hala
Seyduna türküleriyle uyanmakta,
Seyduna, Şahrud’un gözlerinden kalan
Masalla yaşlanmakta.)
ACIYA GÜLÜMSEMEK
Öpüyorsam ayrılığı gözünden
Söküyorsam yüreğimi göğsümden
Geciyorsam gözlerinin icinden
Sana olan sevdamdandır bilesin
Geciyorsam bir çiçeğin özünden
Sana olan sevdamdandır bilesin.
Meğer ne yanlızız insan olmuşsak
Yaprak gibi dalda sesziz solmuşsak
Yeri gelmiş acıyda gülmüşsek
Sana olan sevdamdandır bilesin
Yeri gelmiş ayrılığa gülmüşsek
Sana olan sevdamdandır bilesin
-Biliyorum sen yine parmak uclarında üşüyorsun.
Aramızda kıvrılıp yatan uzaklığa inat
Ayaklarınla kasıklarımın kasırgasını
Ellerinle yüreğimde yaktığın ateşi düşlüyorsun.
Sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta
Ve cırılcıplak bir ırmağa dönüşüyoruz yatağımızda..
Apansız pencerende gülümsüyor güneş ne güzel.
Bütün parmakların tıkır tıkır işliyor
İştahla biliyorsun yaşamaktır aşk
Geceyle gündüzün sesziz gecişimidir bir uyku boyunda.
Delice bir yangın parmaklarının buzulunda
Ah şahrut!her yerimiz nasıl da şaşırıp kalmaya istekli.
Karşılıksız sevebilmekse sevda
Gercek seven küle dönmüş her çağda
Elim kolum bağlanmışsa kıyında
Sana olan sevdamdandır bilesin
Sevdunayım gebermişsem kıyında
Sana olan sevdamdandır bilesin.
Ayrılıkta Sevdadandır
Bir ay doydu niye doğdu
Beni kederlere doğdu
Yokluğun ömrümü saydı
Tütün bastım oy yarama
Geceler ömrümü sağdı
Tütün bastım ay yarama
Vedalaşmadan Gidersen
Yürek anlar ayrılıyı
Ayrılık da sevdadandır
Ben bilirim sevdalıyı
Yüreğimi yer yaşarım
Ay karanlıya şaşarım
Yüreğimi yer yaşarım
Ayın şavkına şaşarım
Zühre olmazsan geceme
Topraklara karışırım
Zührem olmazsan geceme
Karanlığa karışırım.
Şahrud-Seyduna Türküleri /Ömür Göz
Ömür Göz
Sen gittin ömrüm boşaldı
Ağzımda dilim yandı
Ele bil dizim kırıldı
Ömür gözlü cerenim
Gönlüme saz ol
Dilime söz ol
Ömrüme yaz ol
Ömür göz, sevdiğim
Ömür göz..
Bahçama bor ol
Sineme tar ol
Gel mene yar ol
Ömür göz, cerenim
Ömür göz..
Eylülde gitti gidince
Şiir de bitti hüzün de
İçim çürüdü gizlice
Ömür gözlü sevdiğim
Şahrud-Seyduna Türküleri / Tütün
Tütün
Seni görmeye geldim
Çocukluyum, korkum, arsız sevincim
Utangaç küfrüm, arızalı sevişmelerim
Neredeysen çık ortaya
Kara yeller eser olmuş yerinde
Talan bağdaş kurmuş esmer derinde
Nerede sarkık bıyıkları tütün nakışlı oğulların
Can havlinin yangını lice`m
Muska diye boynumda taşıdığım inancım
Seni böyle lâl, mühürlenmiş mi görecektim
A Diyarbakır`ımın zindanına gün düşürenim
Zılgıtını üç ocak gibi anlında yakan
Tütün yüzlü kızların nerede
Kırık yıkık dönüyorum utanarak yanarak
Ve
Acısını getirdi Lice`sinden
Sapsarı acısını
Redifim, ustam, ortağım, çırağım
Gümüşî bir tabakada sakla
Bense kurt kızlarının parmaklarını sarıyorum ipince
Dumanını ciğerime bırakarak
Yakılan Lice`nin küllerini yüreğime damıtarak
Sen Hiç Mi Bahar Görmedin...
Yangın Yangın bakışların saçların rüzgar rüzgar
Savur alevini yansın gözlerine konan turnalar
Savur alevini yansın gözlerine düşen damlalar
Sen hiçmi bahar görmedin
Yüreğini aşka sermedin
Beni kovsan gitmem derdi.
Yaban kokusuz yalancı
Şehirde eskimiz yandı gittin.
Deva bulmam gözlerime degdi
Şimdi kupkuru çöl gibi sözlerin
Yaban kokusuz yalancı…
SANA GELDİM SONA
SENDE YERYÜZÜDÜR GÖLDE VURAN
EY SULARININ SONSUZLUÐU
BAKIŞLARIM DEMİR ALSIN GÖZLERİNİN LİMANINA
FIRTINALAR YORGUNU YÜREÐİM SANA
BÜTÜN SABAHLARIM SESİNDE AÐARSIN
KEDER TIRMANMASIN YÜZÜME BİR DAHA SARMAŞIK GİBİ
ÖPÜŞLERİN DAMLASIN ÇÖL DUDAKLARIMA
BİLİYORUM YÜREÐİM DURGUN SUDUR DİNDİÐİM
KORKU KIYILARIMI SİLDİÐİM
SANA GELDİM SUSTUM VE YUMDUM
İKİ DAMLA ATEŞ DÜŞÜRDÜN GÖZLERİME
AL USLANDIR KORSAN BEDENİMİ
GECE KANAT ÇIRPSIN PARMAKLARIMDA
BİRBİRİMİZDEN KAÇIRACAK YERİMİZ KALMASIN
BİRLEŞSİN YAÐMUR SUYUNDA ELLERİMİZ
BIRAK ÖPÜŞLERİM AÐZINI KAPASIN UZUN UZADIYA
SUSARAK KALALIM BİRBİRİMİZDE
SABAHA SÖYLEYECEK SÖZ BIRAKMAYALIM
KÖPEKLER GİBİ HAYLAYAN ACILARIMIZ SUSSUN
SEVDA ÇÖZMESİN KENDİNİ BİZDEN
SULARCA GÜLÜŞELİM YÜREÐİM ALI KOYSUN GİTMELERİNİ
SANA GELDİM SONA…
En kaynar su bile olsan ateşini söndürürdün
Yüreğine bir sorabilseydin bu zulümü bitirirdin
Yangınına el olanın umutları fot olur
Bir ömür yangınsızda yanar yanar kül olur
Sen hiç mi bahar görmedin beni kovsan gitmem derdin
Yaban kokusuz yalancı
Şehirde eskimiz yandı gitti.
Deva bulmam gözlerine değdi
Şimdi kupkuru çöl gibi sözlerin
Yaban kokusuz yalancı..
ayrılıklar uyandırmalı kör yüreğimi
cehennem yangınlarından ölmeden çıktıysa bedenim
artık benim olmalıyım benim
yeter yüreğimi bir çift gözün ateşine rehin verdiğim
ateş artığı değildir karşılığımız
pusatını dağ sesinden alan
firarinin mermisine emanet eden
bir namludur bu eşkiya sevda
ki zulasında asılı durur kefenlediği ölümü
ellerinin çeliğine su verilmiştir
ta ademden beri
bilir ve intihar cüretiyle yoklar yüreğinin tetiğini
güneşin kızılca kıyametine çatar kuruyan umut dallarını
yanacaksa cehennemden beter yanmalı
kim anlar ki eşkıyanın sağlamlığını
özleminin çiseyle yıkanmış şafak değerini kim
hani ellerine kuşlar inerdi kardan üşüyen kuşlar
bahçen kuş sevinçleriyle inlerdi ha şahrud
eşkıya yüreğime çığ düştü üşüyorum ha
aç ellerini....
yangın yangın bakışların saçların rüzgar rüzgar
savur alevini yansın gözlerine konan turnalar
savur alevini yansın gözlerine düşen damlalar
sen hiç mi bahar görmedin
yüreğin aşka sermedin
beni kovsan gitmem derdin.
yaban kokusuz yalancı
şehirde eskimiz yandı, gittin.
deva bulmam gözlerime değdin
şimdi kupkuru çöl gibi sözlerin
yaban kokusuz yalancı...
en kaynar su bile olsan ateşimi söndürürdün
yüreğine bir sorabilseydin bu zulümü bitirirdin
yangınına el olanın umutları od olur
bir ömür yangınsız da yanar yanar kül olur
sen hiç mi bahar görmedin
yüreğin aşka sermedin
beni kovsan gitmem derdin
yaban kokusuz yalancı
şehirde eskimiz yandı gitti.
deva bulmam gözlerine değdi
şimdi kupkuru çöl gibi sözlerin
yaban kokusuz yalancı
Geldim mutsuzluğumla
Yürek susuzluğumla
Koynuna al demiyom
eşikte koyma beni
Koynunda yatır demem
Yeter bağışla beni
Aç ellerin gireyim
Sana ömrüm vereyim
Kuruyan dudaklarına
Nefesimi süreyim
Kuruyan dudaklarıma
Nefesini süreyim
Dağlara küs olur mu
Bahara yas olur mu
İki can bir bedenken
Ayrı yatmak olur mu
İki yürek bir canken
Ayrı düşmek olur mu
Biliyorum suçluyum
Kentin kirli suyuyum
Sevmesini bilmiyorsam
Geçmişin sonucuyum
Aç kapıyı gireyim
Sana ömrüm vereyim
Kuruyan dudaklarına
Nefesimi süreyim
Kuruyan dudaklarıma
Nefesini süreyim
Tarihten iki ayrı coğrafyaya damlayan
İki ayrı yürekte durmadan kanayan
Seyduna’yla Şahrud
Yüreklerin akarken bıraktığı izi
Birbirlerinin gözlerinde aradılar.
Yoktu.
İki iklim farkıydılar
Ne zaman göz göze değseler
Yangın çıkmayacak denli uzaktılar.
Yalnızca aynaların dökülen sırrına yansırdı
Üçüncü bir kente düşmüş suretleri
Şahrud gökyüzü geliniydi.
Yüzüne bulut inse dolardı masal gözleri.
Bir solukluk rüzgarda bile
Usul usul kanardı gelincik bedeni.
Seyduna yeryüzü cehennemi.
Ölüm, çağrılı uçurumlarda sınardı sevdasını
Yalnız ufuk çizgisinde buluşurlardı,
Onu da güneş günde iki kez ateşe verirdi.
İki iklim ayrıldılar.
“Ya Şahrud!” dedi Seyduna
“Gözlerime mermi diye sevdanı sürdüm.
Ardına bakma, gözyaşımla vurulursun.
Su gibi git.”
Şahrud’un yüzüne keder mayın gibi durdu.
Ve zaman gözlerinin su yeşilinde kuruldu.
Hüzün bir Buda heykeli gibi çırılçıplak,
Yüzlerine oturdu.
Rivayet odur ki,
Şahrud vardığı denizlerde hala
Seyduna türküleriyle uyanmakta,
Seyduna, Şahrud’un gözlerinden kalan
Masalla yaşlanmakta.)
ACIYA GÜLÜMSEMEK
Öpüyorsam ayrılığı gözünden
Söküyorsam yüreğimi göğsümden
Geciyorsam gözlerinin icinden
Sana olan sevdamdandır bilesin
Geciyorsam bir çiçeğin özünden
Sana olan sevdamdandır bilesin.
Meğer ne yanlızız insan olmuşsak
Yaprak gibi dalda sesziz solmuşsak
Yeri gelmiş acıyda gülmüşsek
Sana olan sevdamdandır bilesin
Yeri gelmiş ayrılığa gülmüşsek
Sana olan sevdamdandır bilesin
-Biliyorum sen yine parmak uclarında üşüyorsun.
Aramızda kıvrılıp yatan uzaklığa inat
Ayaklarınla kasıklarımın kasırgasını
Ellerinle yüreğimde yaktığın ateşi düşlüyorsun.
Sularımız sızıp karışıyor ay karanlıkta
Ve cırılcıplak bir ırmağa dönüşüyoruz yatağımızda..
Apansız pencerende gülümsüyor güneş ne güzel.
Bütün parmakların tıkır tıkır işliyor
İştahla biliyorsun yaşamaktır aşk
Geceyle gündüzün sesziz gecişimidir bir uyku boyunda.
Delice bir yangın parmaklarının buzulunda
Ah şahrut!her yerimiz nasıl da şaşırıp kalmaya istekli.
Karşılıksız sevebilmekse sevda
Gercek seven küle dönmüş her çağda
Elim kolum bağlanmışsa kıyında
Sana olan sevdamdandır bilesin
Sevdunayım gebermişsem kıyında
Sana olan sevdamdandır bilesin.
Ayrılıkta Sevdadandır
Bir ay doydu niye doğdu
Beni kederlere doğdu
Yokluğun ömrümü saydı
Tütün bastım oy yarama
Geceler ömrümü sağdı
Tütün bastım ay yarama
Vedalaşmadan Gidersen
Yürek anlar ayrılıyı
Ayrılık da sevdadandır
Ben bilirim sevdalıyı
Yüreğimi yer yaşarım
Ay karanlıya şaşarım
Yüreğimi yer yaşarım
Ayın şavkına şaşarım
Zühre olmazsan geceme
Topraklara karışırım
Zührem olmazsan geceme
Karanlığa karışırım.
Şahrud-Seyduna Türküleri /Ömür Göz
Ömür Göz
Sen gittin ömrüm boşaldı
Ağzımda dilim yandı
Ele bil dizim kırıldı
Ömür gözlü cerenim
Gönlüme saz ol
Dilime söz ol
Ömrüme yaz ol
Ömür göz, sevdiğim
Ömür göz..
Bahçama bor ol
Sineme tar ol
Gel mene yar ol
Ömür göz, cerenim
Ömür göz..
Eylülde gitti gidince
Şiir de bitti hüzün de
İçim çürüdü gizlice
Ömür gözlü sevdiğim
Şahrud-Seyduna Türküleri / Tütün
Tütün
Seni görmeye geldim
Çocukluyum, korkum, arsız sevincim
Utangaç küfrüm, arızalı sevişmelerim
Neredeysen çık ortaya
Kara yeller eser olmuş yerinde
Talan bağdaş kurmuş esmer derinde
Nerede sarkık bıyıkları tütün nakışlı oğulların
Can havlinin yangını lice`m
Muska diye boynumda taşıdığım inancım
Seni böyle lâl, mühürlenmiş mi görecektim
A Diyarbakır`ımın zindanına gün düşürenim
Zılgıtını üç ocak gibi anlında yakan
Tütün yüzlü kızların nerede
Kırık yıkık dönüyorum utanarak yanarak
Ve
Acısını getirdi Lice`sinden
Sapsarı acısını
Redifim, ustam, ortağım, çırağım
Gümüşî bir tabakada sakla
Bense kurt kızlarının parmaklarını sarıyorum ipince
Dumanını ciğerime bırakarak
Yakılan Lice`nin küllerini yüreğime damıtarak
Sen Hiç Mi Bahar Görmedin...
Yangın Yangın bakışların saçların rüzgar rüzgar
Savur alevini yansın gözlerine konan turnalar
Savur alevini yansın gözlerine düşen damlalar
Sen hiçmi bahar görmedin
Yüreğini aşka sermedin
Beni kovsan gitmem derdi.
Yaban kokusuz yalancı
Şehirde eskimiz yandı gittin.
Deva bulmam gözlerime degdi
Şimdi kupkuru çöl gibi sözlerin
Yaban kokusuz yalancı…
SANA GELDİM SONA
SENDE YERYÜZÜDÜR GÖLDE VURAN
EY SULARININ SONSUZLUÐU
BAKIŞLARIM DEMİR ALSIN GÖZLERİNİN LİMANINA
FIRTINALAR YORGUNU YÜREÐİM SANA
BÜTÜN SABAHLARIM SESİNDE AÐARSIN
KEDER TIRMANMASIN YÜZÜME BİR DAHA SARMAŞIK GİBİ
ÖPÜŞLERİN DAMLASIN ÇÖL DUDAKLARIMA
BİLİYORUM YÜREÐİM DURGUN SUDUR DİNDİÐİM
KORKU KIYILARIMI SİLDİÐİM
SANA GELDİM SUSTUM VE YUMDUM
İKİ DAMLA ATEŞ DÜŞÜRDÜN GÖZLERİME
AL USLANDIR KORSAN BEDENİMİ
GECE KANAT ÇIRPSIN PARMAKLARIMDA
BİRBİRİMİZDEN KAÇIRACAK YERİMİZ KALMASIN
BİRLEŞSİN YAÐMUR SUYUNDA ELLERİMİZ
BIRAK ÖPÜŞLERİM AÐZINI KAPASIN UZUN UZADIYA
SUSARAK KALALIM BİRBİRİMİZDE
SABAHA SÖYLEYECEK SÖZ BIRAKMAYALIM
KÖPEKLER GİBİ HAYLAYAN ACILARIMIZ SUSSUN
SEVDA ÇÖZMESİN KENDİNİ BİZDEN
SULARCA GÜLÜŞELİM YÜREÐİM ALI KOYSUN GİTMELERİNİ
SANA GELDİM SONA…
En kaynar su bile olsan ateşini söndürürdün
Yüreğine bir sorabilseydin bu zulümü bitirirdin
Yangınına el olanın umutları fot olur
Bir ömür yangınsızda yanar yanar kül olur
Sen hiç mi bahar görmedin beni kovsan gitmem derdin
Yaban kokusuz yalancı
Şehirde eskimiz yandı gitti.
Deva bulmam gözlerine değdi
Şimdi kupkuru çöl gibi sözlerin
Yaban kokusuz yalancı..
ayrılıklar uyandırmalı kör yüreğimi
cehennem yangınlarından ölmeden çıktıysa bedenim
artık benim olmalıyım benim
yeter yüreğimi bir çift gözün ateşine rehin verdiğim
ateş artığı değildir karşılığımız
pusatını dağ sesinden alan
firarinin mermisine emanet eden
bir namludur bu eşkiya sevda
ki zulasında asılı durur kefenlediği ölümü
ellerinin çeliğine su verilmiştir
ta ademden beri
bilir ve intihar cüretiyle yoklar yüreğinin tetiğini
güneşin kızılca kıyametine çatar kuruyan umut dallarını
yanacaksa cehennemden beter yanmalı
kim anlar ki eşkıyanın sağlamlığını
özleminin çiseyle yıkanmış şafak değerini kim
hani ellerine kuşlar inerdi kardan üşüyen kuşlar
bahçen kuş sevinçleriyle inlerdi ha şahrud
eşkıya yüreğime çığ düştü üşüyorum ha
aç ellerini....
yangın yangın bakışların saçların rüzgar rüzgar
savur alevini yansın gözlerine konan turnalar
savur alevini yansın gözlerine düşen damlalar
sen hiç mi bahar görmedin
yüreğin aşka sermedin
beni kovsan gitmem derdin.
yaban kokusuz yalancı
şehirde eskimiz yandı, gittin.
deva bulmam gözlerime değdin
şimdi kupkuru çöl gibi sözlerin
yaban kokusuz yalancı...
en kaynar su bile olsan ateşimi söndürürdün
yüreğine bir sorabilseydin bu zulümü bitirirdin
yangınına el olanın umutları od olur
bir ömür yangınsız da yanar yanar kül olur
sen hiç mi bahar görmedin
yüreğin aşka sermedin
beni kovsan gitmem derdin
yaban kokusuz yalancı
şehirde eskimiz yandı gitti.
deva bulmam gözlerine değdi
şimdi kupkuru çöl gibi sözlerin
yaban kokusuz yalancı
Geldim mutsuzluğumla
Yürek susuzluğumla
Koynuna al demiyom
eşikte koyma beni
Koynunda yatır demem
Yeter bağışla beni
Aç ellerin gireyim
Sana ömrüm vereyim
Kuruyan dudaklarına
Nefesimi süreyim
Kuruyan dudaklarıma
Nefesini süreyim
Dağlara küs olur mu
Bahara yas olur mu
İki can bir bedenken
Ayrı yatmak olur mu
İki yürek bir canken
Ayrı düşmek olur mu
Biliyorum suçluyum
Kentin kirli suyuyum
Sevmesini bilmiyorsam
Geçmişin sonucuyum
Aç kapıyı gireyim
Sana ömrüm vereyim
Kuruyan dudaklarına
Nefesimi süreyim
Kuruyan dudaklarıma
Nefesini süreyim
Yoktun ve Tanrı bu ihtimalden hiç bahsetmemişti....
#3
Gönderim zamanı 05.09.2008 - 22:27
Alindacım Ahmak Gönülü es geçmemek lazım çok güzeldir
umut bazen işkencedir bitmeyen zalım gecedir
yüz çevirmek bitti demek bilemezsin yar nicedir
bitti deyip çekip gitmek bilemezsin ne acıdır..
umut bazen işkencedir bitmeyen zalım gecedir
yüz çevirmek bitti demek bilemezsin yar nicedir
bitti deyip çekip gitmek bilemezsin ne acıdır..
DeRyOş.!!
#4
Gönderim zamanı 06.09.2008 - 00:22
Lal Olaydım
Ey insanlar neyin övsem böyle bir bala selvinin
Dili süt dudağı kaymak batıpdı bala selvinin
Lal olaydım lal olaydım
Yar ağzında dil olaydım
Bir iştahla güldüğünde dudağında bal olaydım
Al yanaklı güller verdim
Bir buse almadım lebden
Elimde gül izi kaldı
Kuşkuya düştüm kendimden
Lal olaydım lal olaydım
Yar elinde gül olaydım
Koklayıp içine cekse
Gülün veren dal olaydım
Öfkem sığmıyor dilime
Gögsum dardır yüregime
Ayrılıktan söz açılsa
Sancı girer boş böğrüme
Lal olaydım lal olaydım
Al yanakta gül olaydım
Gözyaşları değdiğinde sonbahar gibi solaydım
Ey insanlar neyin övsem böyle bir bala selvinin
Dili süt dudağı kaymak batıpdı bala selvinin
Lal olaydım lal olaydım
Yar ağzında dil olaydım
Bir iştahla güldüğünde dudağında bal olaydım
Al yanaklı güller verdim
Bir buse almadım lebden
Elimde gül izi kaldı
Kuşkuya düştüm kendimden
Lal olaydım lal olaydım
Yar elinde gül olaydım
Koklayıp içine cekse
Gülün veren dal olaydım
Öfkem sığmıyor dilime
Gögsum dardır yüregime
Ayrılıktan söz açılsa
Sancı girer boş böğrüme
Lal olaydım lal olaydım
Al yanakta gül olaydım
Gözyaşları değdiğinde sonbahar gibi solaydım
"seni o kadar yakından görünce,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni"
keşke yalnız bunun için sevseydim seni"
#5
Gönderim zamanı 06.09.2008 - 19:02
söz duyarsam bir gün itin birinden
sökerim yüreğim göğsüm ipinden
korkum yok bilesin elin dilinden
işler bana kurşun gibi gülüşün
yüreğin söz olup düşsün dilinden
işler bana kurşun gibi susuşun
komaz bana yürek bahar gibidir
sevdiğime anlım harman yeridir
belkide vardığın itin biridir
işler bana kurşun gibi gülüşün
vardığın belkide itin biridir
işler bana kurşun gibi susuşun
hep insanca yaşadım
insani deyip
herkesi bağışladım
ilk kez bir kadını lal'ı reyhanı
bağışlayamadım
bu halime bile oturup
bir güzel ağladım
tanıksın ya ey martı
feryadım göğü kapladı
çoğlıkta
şehrin asil sevdalısı
bu kör gecede payımıza
bir çığlık kaldı
serin su ol sokul yanı başıma
gideceksen nolur dolanma bana
korku kapımızda bekler duysana
işler bana kurşun gibi susuşun
sevmek aynı dalda iki kirazdır
işler bana kurşun gibi susuşun
karsın küllerimi ince bileğin
bırak yansın ateşinde gözlerim
savursun külümü o zülüflerin
işler bana kurşun gibi gülüşün
seydunayı yıkmaz bu gitmelerin
işler bana kurşun gibi susuşun
sökerim yüreğim göğsüm ipinden
korkum yok bilesin elin dilinden
işler bana kurşun gibi gülüşün
yüreğin söz olup düşsün dilinden
işler bana kurşun gibi susuşun
komaz bana yürek bahar gibidir
sevdiğime anlım harman yeridir
belkide vardığın itin biridir
işler bana kurşun gibi gülüşün
vardığın belkide itin biridir
işler bana kurşun gibi susuşun
hep insanca yaşadım
insani deyip
herkesi bağışladım
ilk kez bir kadını lal'ı reyhanı
bağışlayamadım
bu halime bile oturup
bir güzel ağladım
tanıksın ya ey martı
feryadım göğü kapladı
çoğlıkta
şehrin asil sevdalısı
bu kör gecede payımıza
bir çığlık kaldı
serin su ol sokul yanı başıma
gideceksen nolur dolanma bana
korku kapımızda bekler duysana
işler bana kurşun gibi susuşun
sevmek aynı dalda iki kirazdır
işler bana kurşun gibi susuşun
karsın küllerimi ince bileğin
bırak yansın ateşinde gözlerim
savursun külümü o zülüflerin
işler bana kurşun gibi gülüşün
seydunayı yıkmaz bu gitmelerin
işler bana kurşun gibi susuşun
Yoktun ve Tanrı bu ihtimalden hiç bahsetmemişti....
Benzer Konular
Konu | Forum | Konuyu Açan | İstatistikler | Son Mesaj Bilgisi | |
---|---|---|---|---|---|
Facebook'tan koronavirüs tedbiri: Uyarı bildirimi gönderilecek |
Bilim & Teknoloji Haberleri | Haberci |
|
|
|
WhatsApp, mesaj iletimini sınırlandırdı |
Bilim & Teknoloji Haberleri | Haberci |
|
|
|
D-Smart GO ile Evdekal! |
Bilim & Teknoloji Haberleri | Haberci |
|
|
|
Eltilerin Savaşı (2019) Fragman |
Sinema | hüfyaa |
|
|
|
Dikine katlanabilen Galaxy Z Flip sonunda tanıtıldı |
Bilim & Teknoloji Haberleri | Haberci |
|
|
2 kullanıcı bu konuya bakıyor
0 üye, 2 ziyaretçi, 0 gizli