Arızalı erkeklerden seçmeler
Biri bencil prens, öbürü kızgın zorro, diğeri dengesiz kovboy, bir başkası palavracı baron. Etrafımız arızalı erkeklerle dolu. Ama yine de kadınlar, uslanmaz, iflah olmaz, yarı yolda bırakacak, bu uyumsuz ve maceracı erkeklere, güvenilmez serserilere bayılıyorlar! Asıl arızalı olan kim?
Ah şu erkekler!.. Ne onlarla oluyor ne de onlarsız. Kadınlar hiçbir şeyden çekmiyor, erkeklerden çektikleri kadar. İki kadın yan yana gelsin, hemen başlarlar erkekleri çekiştirmeye. Onların anlaşılmazlıkları, çapkınlıkları, kıskançlıkları, kaprisleri, korkaklıkları, çekip gitmeleri, ihanetleri, içe kapanmaları, bencillikleri, bin çeşit örnekle, başa gelmiş sayısız hikayeyle sabahlara kadar anlatılır durur. Hepsinde bir arıza vardır resmen. Biri çok şefkatlidir, ama o şefkati bütün kadınlara göstermek ister. Öbürü, tam bir maço, göz açtırmaz ama kendine gelince, asla hesap sorulmaz ona. Bir başkasının sağı solu belli değildir, bugün size hayatınızın kadını olduğunu söyler, ertesi gün bir telefon bile etmez. Diğeri iyidir hoştur da, kendine güveni padişahlarda yok, sanırsınız ki yüksek dağları o yarattı. Yalancılar, palavracılar, hava atanlar, ana kuzuları, iktidar hırslıları, iflah olmaz çapkınlar... Öyle böyle değil, gerçek anlamda birer "vaka" hepsi. Bir yanları mutlaka arızalı, şöyle bir baksanıza, etrafımız kızgın zorro'lar, bencil prensler, dengesiz kovboylar, palavracı baronlarla dolu...
İyi erkekler cennete!
Tamam, bu anlattıklarım erkeklerin tümünü kapsamıyor elbette. İş yerimizde, apartmanımızda, arkadaşlarımızın arasında, çevremizde pek çok iyi kalpli, romantik, sadık, tutarlı, özü sözü bir, evcimen, tam annelerin beğeneceği gibi damat adayları var elbette. Hatta sizden çok hoşlanan, sizinle beraber olmak için gözünüzün içine bakan biri de var böyle. Bilirsiniz ki, onunla beraber olduğunuzda, sizi el bebek gül bebek sevecektir. Her akşam olmasa da sık sık eve çiçeklerle gelecek. Faturaları ödeyecek, muslukları tamir edecek, doğum günlerinizi unutmayacak, aile yemeklerinden sıkılmayacak, sizi asla aratmayacak, üstelik anneniz de ona bayılacak... Ama kadınlar bu iyi kalpli, romantik, güvenilir erkeklerin kıymetini asla bilemezler. Hatta arkadaşınıza ondan, hafif bir acıma tonuyla bahseder; "çok iyi biri ama!.." dersiniz. Ne kadar çok şey gizlidir bu "ama"da değil mi! Çünkü siz macera istersiniz, ayaklarınızın yerden kesilmesini istersiniz, telefon başında saatlerce beklemek, her buluşma öncesi ölüp, onu her görüşünüzde yeniden doğmak, merak etmek, kıskanmak, kıskanılmak, terk etmek, ağlayarak geri dönmek, şarkılarda efkarlanmak, sigaranın dumanını kederle savurmak, ona annelik yapmak, şefkatle sarmalamak, şehvetle sevişmek, her yalanına inanmak... Bütün bu istekler vardır o "ama"da. Sizi sever, size iyi bakar, sizinle film seyreder, kahvaltı eder, hediye alır, çocuğunuza babalık yapar... Ömrünüzün sonuna kadar sizinle birlikte yürür. Ama dümdüz bir çizgide yürür. Bu yüzden de duygularıyla yaşayan kadınlar, böyle bulunmaz damat adaylarını hep akıllı ve mantıklı dedikleri kadınlara kaptırırlar. Siz de bir hatırlayın bakalım, inatla reddettiğiniz böyle iyi taliplerinizi değil mi! Çünkü iflah olmaz bir serserinin, bencil bir yaratığın, kendini beğenmiş bir ukalanın, tatlı bir yalancının tutkunu oldunuz. Galiba o meşhur söz aslında tersine söylenmeliymiş; "iyi erkekler cennete, kötü erkeklerle her yere..."
Hayatımızdaki arızalılar
Geçtiğimiz günlerde televizyon programlarından ve gazete yazılarından tanıdığımız Güler Kazmacı "Arızalı Erkekler" adını verdiği bir öykü kitabını çıkardı. Güler Kazmacı çevresinde tanıdığı, duyduğu, tanık olduğu, arkadaşlarının anlattığı aşk hikayelerinden ve erkeklerden yola çıkarak yazmış bu öyküleri. Yani hepsi de yaşanmış ve gerçek öyküler, gerçek kahramanlar. Bir gecelik turizmciler, neşeli rantiyeler, estetik düşkünü yöneticiler, bekaret takıntılı aktörler, övüngen tekstilciler, tatminci reklamcılar, saldırgan müzisyenler... Bazıları okuduğunuzda sivri gibi algılansa da, aslında bir şekilde etrafınızda olacak erkek portrelerinden örnekler bunlar. Üstelik hepsi de cidden arızalı. Kitabı okumuş bir erkek köşe yazarı, bir yazısında bu kitabı konu etmişti. Diyordu ki yazısında; "Tamam bu öykülerdeki erkeklerin hepsi arızalı, problemli, sakat adamlar. Fakat kadınlar niye bu erkeklerle birlikte oluyor, onları hayatlarında tutuyorlar? Böyle bir adama katlanan, dayanan, onunla yaşamakta ısrar eden bir kadın da arızalı değil mi?" Yıllar önce Picasso'nun hayatını anlatan, Antony Hopkins'in başrolünde oynadığı "Picasso ile Yaşamak" filmini seyrettiğimde aynı soruyu ben de sormuştum. Adam resmen bütün kadınları delirtmiş. Biri Paris kafelerinde kör bıçakla ellerini yaralıyor, diğeri adamın tırnaklarını kesip kavanozlarda saklıyor, zamanın ünlü dansçısı mahallenin delisi olup çıkmış! Neden bu kadınlar delirene kadar bu adama katlanıyorlar? Bunun cevabını bulamayışımı filmin bir eksiği olarak görmüştüm o zaman. Tamam, adam çok yaratıcı, bir dahi, büyük bir sanatçı. Ama öte yandan bencilin önde gideni, cimrinin teki, kadınlara kötü davranıyor, biri varken hemen öbürüne zıplıyor, hiçbirine değer vermiyor... Yani sanatçı olarak beğenmek ayrı, sevgili olup onun için hayattan vazgeçmek ayrı... Böyle demiştim yanımdakine. "Film eksik, mutlaka vardır tutkuyla aşık olunacak yanı, gösterememişler." Oysa yanımdaki de şımarık, kendine hayran bir sanatçıydı ve ben onun için ölüyordum! Hani derler ya, insan başkalarına karşı dört gözlü olurken, kendine karşı kör oluyor diye. İşte aynen benimki de o hesap. Geçenlerde yaptığımız dergi toplantısında, konu Güler Kazmacı'nın kitabına geldi. Ünlü arızalı erkekler kimler diye konuşmaya başladık. Herkes birilerini söyledi. Okan Bayülgen, Mehmet Ali Erbil, Teoman, İbrahim Tatlıses... Sonra daha yakınımızdaki arızalı erkekleri hatırlayıverdik. Yaşanmış hikayelerden anektodlar anlatıldı, şimdi yaşadıklarımızın arızaları bir bir ortaya döküldü. Meğer hepimizin hayatında arızalı biri varmış. Birininki yalancı mı yalancı, Bursa'dayım diyor, Antalya'dan çıkıyor, bugün geliyorum diyor, beş gün sonra ortaya çıkıyor. Kız ayrılmak istediğinde yalvar yakar peşini bırakmıyor. Bir diğerinin ki kıskanç mı kıskanç, asla güvenmiyor, telefon sapığı gibi günde beş yüz kere arıyor. Birininki hem severim hem giderim türünden. Bugün gidiyor, yarın gidecek, nerdeyse diken üstünde yaşıyor. Bir başkası bebek gibi, hep şımartılmak, pohpohlanmak, sürekli çok sevildiğine ikna edilmek istiyor. Ötekinin sağı solu hiç belli değil, bugün tutkulu, neşeli, komik bir aşık, ertesi gün huysuz bir ihtiyar sanki... Kimbilir sizin yanınızdakinin ne arızaları vardır, Allah bilir sizi nasıl delirtiyordu!
Ünlü arızalı erkekler
Deyim yerindeyse, önüm arkam, sağım solum sobe, arızalı erkeklerle dolu maşallah! Aslında bütün kadınların etrafı bunlarla dolu.
Şöyle bir şov dünyasına bakın, birbirinden genç, birbirinden güzel kızlar neler çekiyorlar bu erkeklerden. Mesela Mehmet Ali Erbil, yaşadığı anne sendromunu Ayşe Arman'a ağlayarak ithaf etmiş, hatta bizim bile okurken içimiz şefkatle dolmuştu. Mehmet Ali Erbil'in yaşadığı aşklara, gencecik kızlara yaşattığı dramlara bütün Türkiye olarak tanığız. Özlem Kaymaz kaç kez ağladı televizyon programında, Nefise Karatay aşk uğruna dergimize verdiği o meşhur pozdan sonra babası tarafından evlatlıktan bile reddedildi, eski eşi Sedefin psikolojik destek aldığı gazetelerde yazdı. Bir gün Deniz Seki, ertesi gün Cansu Dere ile yakalanmalar. Bir küsüp bir barışmalar... Eve sepetler dolusu gül göndermeler... Birlikte şarkı bestelemeler... Ama öbür kadından vazgeçememeler... Okan Bayülgen yüzünden kimbilir ne uykusuz geceler, ne fırtınalı günler yaşadı bu iki güzel kadın. Tanıyanlar söylüyor, kadınlara kendini çok özel ve çok güzel hissettirirmiş Okan Bayülgen, şefkatiyle sarıp sarmalarmış. Ama televizyonda gördüğümüz diğer yanıyla da, baş edilemez bir fırlama. Hangi kadın onun deli zekasıyla baş edebilir ki. Zaten Deniz Akkaya'yı nasıl delirtmiş olacak ki, kız Akmerkez'in ortasında basıvermiş tokadı ve ağlayarak kaçmış. Tamam, kısa boyuna, kepçe dediği kulaklarına rağmen cidden çok çekici bir adam, ama böylesi evlerden ırak! Ya İbrahim Tatlıses'e ne demeli? Aynı anda kaç tane kadın var hayatında. Üstelik tokatladı, dövdü, yasaklar koydu, hepsini birbiriyle aldattı yine de vazgeçilmedi. Kaç kadın birbirine girdi onun uğruna. Hatta saç saça baş başa kavga ettiklerini bile yazdı gazeteler. Derya Tuna bile yıllar sonra şarkıcılığa geri döndü. Sonra ne oldu, iki kadın ayaklarından vuruldu. Mesela Beşiktaşlı Sergen, dünyalar güzeli bir sevgilisi var, sürekli aldatıyor kızı. Aslı San da her seferinde onunla yeniden barışıyor. Hem çok sevdiğini söylüyor, hem de çapkınlık yapmadan duramıyor. Kimbilir neden kaynaklanıyor onun da bu arızasının sebebi. Bir de Erdal Acar'ımız var malumunuz, milli çapkın. Hem evli ve çocuklu hem de Deniz Akkaya'dan Demet Şener'e birlikte olmadığı tescilli güzel kalmadı. Üstelik öyle gizli kapaklı da değil, kadınlar evli olmasına rağmen onunla yaşadığı aşkı itiraf ediyorlar. Ayşe Hatun Önal'ı, telaffuz etmek istemiyorum, o meşhur sarkısından sonra kaçırma hikayesini hepiniz bilirsiniz. Neymiş, aralarında bir oyunmuş, adam bu yüzden tutuklandı bile.
Sevgi özürlü olanlar!
Mesela Kerem Alışık, sen kalk öyle romantik şiir adamı ol, sonra bize verdiği röportajda hiçbir kadına "seni seviyorum" demediğini itiraf et. Normal mi şimdi bu durum. Teoman'ın şarkılarını hatırlayın, resmen arıza adam şarkıları hepsi. Zaten o da röportajlarında hiçbir kadına "seni seviyorum" diyemediğini, sağının solunun hiç belli olmadığım açıkça itiraf ediyor. Sağı solu belli olmayan adamlardan biri de Fikret Kuşkan. Filmlerde onunla çalışan set ekibi de aynı şeyi söylüyor, bir röportaj teklifi için onu arayan gazeteci arkadaşlar da. Her an sizi azarlayıp telefonu suratınıza çat diye kapatabilir. Keza Oğuz Güven, tanımaya gerek yok, aşkta asla güvenilmeyecek, her an sizi yarı yolda bırakıp gider gibi durmuyor mu!.. Yine son zamanlarda kadınların pek beğendiği Nejat işler, evet çok seksi ve yakışıklı ama hayatla bile uyuşmayı reddettiği öyle belli ki, aşkta derinden yaralayacağı aşikar. Çünkü o sokaklara ait olmak için doğmuş. Hayatla uyumu bir türlü yakalayamamış gibi duran bir adam da Uğur Yücel. Her ne kadar evli ve çocuklu olsa da, aslında iç dünyası o kadar fırtınalı ki, bu yüzden antenleri sanki yalnızca kendine dönük. Tanıyanların söylediğine göre, Mahzar Alanson'la yalnızca Biricik gibi cesur, kendinden emin ve güçlü yapıda bir kadın baş edebilirmiş. Cem Yılmaz için durumun vahim olduğunu düşünüyorum açıkçası. Her ne kadar Lal Dedeoğlu ile büyük bir aşk yaşadığı söylense de, onun hiperaktifliğine, zıp zıp çalışan beynine, deli gibi işleyen aklına yetişmek, kaç kadın için mümkün ki! Bir de Kadir İnanır gibi olanlar var, en sert erkekler, en maçolar, en müzmin bekarlar... Onunla bırakın şöyle adam gibi tartışmayı, insan konuşamaz bile gibisine geliyor. Sadece bizde değil arızası bol erkekler elbette. Otel odalarının balkonlarından aşağıya işeyen Robbie Williams, evli kadınları baştan çıkarıp terk eden Russell Crowe, kadınlara düşman Eminem, içki ve boks uğruna hayatını yok eden Mickey Rourke, kariyerinin zirvesinde sinemayı bırakıp Floransa'da ayakkabıcılık yapan Daniel Day Lewis, en tutkulu aşkların adamı Johnny Deep, Naomi Campell'i intihara sürükleyen Joaquin Cortes dünya çapında ilk akla gelen isimler...
Evet, onlar gerçek anlamda birer vaka. Uslanmaz, ele avuca sığmaz, şımarık, kendini beğenmiş, çapkın, maceracı ve serseri ruhlu adamlar... Ama biz de nedense en çok bu adamları beğeniyoruz. Hatta onlar için deli oluyoruz. Ahmet Altan, Gece Yarısı Şarkıları adlı kitabında diyor ki; "Kadınlar hem kandırılmaya bayılıyorlar, hem de kendilerini kandıranlara beddualar okumaya..." Sonra devam ediyor: "Hep iyileri övüp hep kötülerin peşinden gitmelerini imkanı yok kavrayamazsınız... Kendilerini mahvedecek olanı sevmeye pek yatkındırlar... Ve binlerce sayfa yazdıktan sonra şunu keşfedersiniz: Kendilerine benzeyeni seviyorlar. Yani korkunç olanı!.. Asıl aradıkları yarı canavar, yarı insan bir yaratık..." Sorarım size, kadınlarda mı, erkeklerde mi? Asıl arızalar hangimizde?
Kadınlar anlatıyor
Bakalım ünlü kadınlar arızalı erkekler hakkında neler düşünüyorlar..
CEYDA DUVENCİ: "Zor erkek çekici oluyor"
Böyle erkekler çekici, kuralları, sınırları yok ve kadınları heyecanlandırmayı iyi biliyorlar. Ben de böyle bir aşk yaşadım. Duygularında sınır yoktu ve bunları hesapsızca ortaya koyuyordu. Ama onlarla yaşanan aşk hiç güvenli değil. Her an başka tarafa gidebilir. Öte yandan, biz kadınlarda varolan annelik içgüdüsü yüzünden uğraşmayı yani zor olanı seviyoruz. Bu yüzden de sık sık yanlış seçimler yapabiliyoruz.
TÜLİN ŞAHİN: "Kadınlar zoru seviyor"
Kadınlar kendilerine değer veren, düzgün bir erkeği görmez de, üzecek olanın arkasından giderler. Çünkü zor olanı çözmeye çalışmak, kadının zekasını harekete geçiriyor, heyecanını kamçılıyor. Bir de kadınlar zor olanla uğraşmayı seviyor.
AYŞE TOLGA: "Ailedeki eksikler yüzünden"
Bu yetiştirilme biçiminden kaynaklanıyor bence. Çünkü pek çoğunuz küçük kızlarken ailemizden yeterince destek, onay ve sevgi alamadık. Yeterince iyi değilim, güzel değilim inancı yerleşiveriyor küçücük kalplerimize ve sonra büyüyünce hep aynı tipte, bize aynı şekilde davranan erkeklerle böyle bir kısırdöngü içine giriyoruz. Bunun çözümü ise içimize dönüp asıl olanla yüzleşmek ve onu kendi içimizde bütün olarak tanımlamakla başlar.
DEFNE JOY FOSTER: "Güvenli aşklar sıkıcı"
Kadınlar güvenli ilişkilerden, fazla ilgiden aslında sıkılırlar. Kadınların pek çoğu ise problem çözmeye bayılır. Hatta kadınlar uçlarda yaşamaktan, zor aşklar seçip acı çekmekten hatta sürünmekten bile hoşlanıyorlar. Benim hayatım da bu tip aşklardan ibaret. Ama büyük bir şiddetle başlayıp, aynı hızla bittiği için, unutmam da zor olmuyor.
GÜLER KAZMACI: Kimse iyilere aşık olmaz"
Bazı erkek okurlarım, onun için "arızalı" diye yazarak kitabı imzalamamı istiyorlar. Neden deyince de; "Siz kadınlar iyi adama aşık olmazsınız, hemen sıkılıp bırakırsınız ya da "bundan yalnızca iyi koca olur" diye evlenirsiniz- Doğru söze ne denir? Evet ama sadece kadınlar değil, erkekler de "arızalı" olanlara aşık olııp tutkulanıyorlar. Çünkü arızanın olduğu yerde heyecan, kalp çarpıntıları ve bolca salgılanan adrenalin var. Zaten kimse kimseye "iyi kız" ya da "iyi adam" diye aşık olmaz. Olsa olsa "yazık, iyi insan" diyerek, şefkatle karışık bir muhabbet duyar ve "pek iyi" bulduğu insana bizzat kendisi arızalarım sunmaya başlar. Ayrıca iyiler, karşı taraf için de "elde var bir" olduklanndan tutku yaratmazlar. Kadınların arızalı erkek sevmesinde başka nedenler de var, Doğdu-ğumuzdan bu yana beynimize kakılan analık rolü bunlardan biri. illa adamı terbiye edeceğiz ve değiştireceğiz diye uğraşırız. Ayrıca "zaten arızasız adam yok ki" diye düşünerek, birlikte olduğumuz adamın iyi yanlarım görmeye çalışıp "idare etmek" biçiminde biraz çaresiz bir mantık edinmiş olmamız. Hanaimiz bunu yapmıyor ki? Bence aşk bütün arızaların ortaya çıktığı bir alan.
Kaynak: Elele
aynısı burada ;
http://www.harabe.ne...ler-t21149.html