Beyler, kusura bakmayın
Elin adamı Malta’ya gidiyor, dünyayı yeniden şekillendirmek için gizli projelere imza atıyor, İslâm âleminin yeraltı ve yer üstü madenlerine, imkanlarına göz dikiyor; Sayın Oktay Ekşi’den küçücük bir ses çıkmıyor. Sayın Başbakan’ın Davos tavrına ise, tepki gösteriyor.
Elin adamı, dünyayı yeniden yapılandırmak için Milenyumu esas alıyor, ölçüleri kendi koyuyor, “Benim isteklerim sınırları dahilinde manevra alanınız var” diyecek kadar ileri gidiyor, bu gelişmelere karşı CHP’nin en küçük bir tepkisi olmuyor. Sayın Altan Öymen Davos’un onurlu tepkisini, ülke için kara leke olarak algılıyor.
Elin adamı gizli gizli işler çeviriyor, ülkenin zeminine fay hattı gibi silah depoluyor, Atatürk, Cumhuriyet, demokrasi, insan hakları gibi konuları paravan yapıyor, kamuoyunun “Sizlerle Türkiye rezil oluyor” tepkisine “fasa fiso” deniyor ve başarısızlıklarını gizlemek adına askere sırtını dayıyor.
Yaklaşık seksen küsur senedir demokrasi, enflasyon, işkence, işsizlik, irtica, laiklik kelimeleri ile çevrilmedik dalavere, oyun-hile kalmıyor, ülke için iş yapmak isteyen insanlar işbaşı yapınca rejim tehlikeye(!) giriyor.
Bir asırdır Cumhuriyet dediler, militarizm devreye konuldu... Demokrasi dediler, totalitarizme iş yaptırdılar... Hukuk devleti dediler, kanun devleti gibi iş yaptılar... Çoğulculuk dediler, halkın barış içinde yaşamasına yönelik hiçbir proje üretmediler... Şimdi ise ülkesi için, milleti için hizmet etmek isteyen insanlar devreye girince paniğe kapılıyorlar.
Özgürlük, hürriyet, ne kendine, ne de başkasına zulmetmektir. Hürmetler karşılıklıdır. Bir topluluğa olan düşmanlığımız, onlara haksızlık yapmamıza vesile olamaz. Bir devlet, kedi gibi yavrusunu yiyemez. Hak ve özgürlükler davası, tüm insanlığın davasıdır. Kürdün Türk’e, Arabın Kürde, Çerkez’in Boşnağa takvadan başka bir üstünlüğü yoktur. İşte temel ve geçerli ölçüler bunlardır.
Nefislerine kul köle olanlar, özgürlük, hürriyet adına atılan adımlardan rahatsız olurlar. Korkaktır onlar. Ülkenin tek sahibinin kendileri olduğunu zannederler.
Böyle bir yazı yazma usulümüze Davos hadisesi sebep oldu. Bir haftadır yazılan, çizilen, konuşulan her söze, her mesaja kulak verdim. Neredeyse günlük tüm gazeteleri okumaya çalıştım. Gördüm ki kendilerini halkın önünde büyük göstermeye çalışanlar, aslında çok küçük insanlarmış. Sayın Başbakan’ın o tutarlı ve onurlu tavrı dağdaki çobanımızdan şehirdeki simitçimize, İran’dan Almanya’ya kadar olumlu ve haklı bulunurken, ülkeyi yarım asırdır oyalayan Sayın Demirel ve çizgisinde olanlara sadece acıdım. Açılışlarda ağzından besmeleyi düşürmeyen Sayın Demirel, Rabbimizin şu ayetine ne diyecek acaba?
“Ey mü’minler... Yahudilerin yüreklerine korku salan, Allah’tan çok sizlersiniz. Çünkü onlar anlayışsız kimselerdir.” (Haşr Sûresi/13)
Eğer, Filistin’e yapılan haksızlığı, zulmü, Filistin, İsrail’e yapsaydı, onlar da zalimlerden olurdu. Halbuki 60 senedir, işgal edilmiş mazlum insanlar, kendilerini savunmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Sağduyu veya vicdanların doğru konuşmasının altında da bu yatıyor.
Netice, korkunun ecele faydası yoktur, derler. Sık sık dile getirdiğimiz “Bu ülkeye alnı secdeye gidenlerden zarar gelmez” sözünün hep arkasında durduk, durmaya da devam edeceğiz.
Siz rahat olun beyler, siz rahat olun. Sizlere başörtülülerden zarar gelmez. İmam Hatip mezunlarından zarar gelmez. Çarşaflı hanımlardan da zarar gelmez.
Zarar, Ümraniye’deki gecekonduda... Zarar, iğrenç ve pislik kokan gizli telefon konuşmalarını yapanlarda... Zarar, terör örgütleri ile el sıkışıp, Atatürkçü geçinenlerde... Zarar, çalanlarda, öldürenlerde, toprak altına silah yığanlarda. Yalova’daki yazlık villalarda... Anlamadınız mı hâlâ?