Kuran'daki Çelişkiler
#481
Gönderim zamanı 17.10.2006 - 03:45
Kitap ehli, senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Musa'dan bundan daha büyügünü istemisler ve: "Allah'i bize açikça göster" demislerdi. Haksizliklari sebebiyle onlari yildirim çarpti. Sonra kendilerine açik deliller geldigi halde buzagiyi (tanri) edinmislerdi. Onlari bundan dolayi da affettik. Ve Musa'ya açik bir delil (yetki) verdik.
FURKAN-68-71.
68 - Yine onlar ki, Allah ile beraber baska bir tanriya yalvarmazlar, Allah'in haram kildigi cana haksiz yere kiymazlar ve zina etmezler. Bunlari yapan günahi(nin cezasini) bulur.
69 - Kiyamet günü azabi kat kat olur ve orada alçaltilmis olarak temelli kalir.
70 - Ancak tevbe ve iman edip iyi davranislarda bulunanlar baska; Allah onlarin kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bagislayicidir, engin merhamet sahibidir.
71 - Ve her kim tevbe edip iyi davranis gösterirse, süphesiz o, tevbesi kabul edilmis olarak Allah'a döner
NİSA-48.
Dogrusu Allah, kendisine ortak kosulmasini asla affetmez. Ondan baskasini (diger günahlari) ise, diledigi kimseler için bagislar ve magfiret buyurur. Her kim Allah'a sirk kosarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmis olur
NİSA-116.
Süphesiz Allah kendisine ortak kosulmasini bagislamaz. Bunun disinda diledigini bagislar. Allah'a ortak kosan, muhakkak ki, derin bir sapikliga düsmüstür
Açıklama.
Ey Muhammed! Kitap ehli, senin peygamberliğine inanmak için, Allah tarafından Kur'ân'ın sana kelâm (söz) halinde indirilmiş olmasını yeterli görmüyorlar ve bunu semavi kitaplardan saymak istemiyorlar da, senden kendilerine gökten bir kitap indirivermeni istiyorlar. Bir kere Allah'ın değil, senin indirmeni istiyorlar. İkincisi, başkasına değil, kendilerine, kendi üzerlerine indirmeni istiyorlar ki, bununla peygamberliği kendilerinde görmedikçe ve kendilerinde peygamberliği tecrübe etmedikçe iman etmiyeceklerini anlatmış oluyorlar. Üçüncüsü, kitabın mânâ veya nazım ve mânâ olarak vahy yoluyla kalbe inmesine ve bundan sonra onun kullar tarafından yazılmasına kanaat etmeyip, gökten bir hatt (yazı) ile yazılmış levhalar veya sayfalar halinde belli bir cisim olarak şu maddi gökten düşüvermesini istiyorlar. Kitabın ulviliği ve semavi oluşunun, ancak böyle bir maddi ve cismani şekilde görmeleri halinde tasdik edilebileceğini iddia ediyorlar. Halbuki bu şartlar altında her cismin, Allah'ın kudreti yönünden bir kitap olduğunu, fakat okumasını bilmediklerini düşünmüyorlar.
Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz." Burada şirk, kayıtsız olduğundan mutlak surette kâfirlik demek olduğu unutulmamalıdır. Bunun kitap ehline iman teklif etme yerinde gelmiş olması da bu konuda özel bir ipucu teşkil eder.
Bu âyetin inmesi üzerine yahudiler, biz müşrik değiliz, Allah'ın özel ve ileri gelen kullarındanız, demişlerdi. Nasıl ki, "Biz, Allah'ın oğulları ve dostlarıyız." (Maide, 5/18.) dediler. "Ateş bize sadece sayılı günler dokunacaktır." (Bakara, 2/80) da diyorlardı. Bir de bazı yahudiler bir gün çocuklarını alıp Hz. Peygamberin huzuruna gelmişler "Ey Muhammed! bunların günahı var mıdır?" demişler. "Hayır" buyurulmuş. Bunun üzerine "İşte biz de tıpkı bunlar gibiyiz, gece yaptığımız günahlar gündüz, gündüz yaptığımız günahlar gece örtülür." diye kendi nefislerini tezkiye etmişlerdi.
Anlaşılmıştır umarım.Aslında Ayetler her şeyi açıklıyor birde NİSA-153. Ayetinin esas sebebi yahudi lerdir.
MUTA.
#482
Gönderim zamanı 17.10.2006 - 19:44
Yukarıdaki alıntı sayın sparkplus a aittir yine aynı şey yine çarpıtma Ayetlere geçtin
mi olay aydınlanır.
ARAF-148-149.
148- Musa'nın arkasından kavmi, tutmuş süs takılarından böğüren bir buzağı heykeli edinmişlerdi. O buzağının kendilerine bir söz söylemediğini ve bir yol gösteremediğini görmemişler miydi? Fakat yine de onu tanrı edindiler ve zalimlerden oldular.
149- Ne zaman ki, ellerine kırağı düşürüldü (yaptıklarına pişman oldular), o zaman sapıtmış olduklarını gördüler. "Yemin olsun ki; eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa, muhakkak biz kötü akıbete düşenlerden olacağız." dediler.
TAHA-91.
91- Onlar (cevap olarak şöyle) demişlerdi: "Musa bize dönüp gelinceye kadar, biz ona tapmaya elbette devam edeceğiz."
Şimdi Ayet ler durumu olduğu gibi açıkladığı halde soruyu soran ya bu soruları bir
yerden kopya yoluyla soruyor çarpıtarak veyahut ve aynı zamanda ne sorduğundan haberi yok. Devam edecek.
MUTA.
#483
Gönderim zamanı 17.10.2006 - 19:59
Yukarıdaki alıntı sparkplus a aittir defalarca yazsakta çarpıtmalara ancak böyle cevap veriliyor şimdi Ayetleri verdikmi olay nasıl aydınlanıyor.
SAFFAT-145.
ama biz o'nu manevî çöküntü/iç huzursuzluğu içinde ıssız bir kıyıya çıkarttık,
KALEM-49.
Rabbinden bir nimet yetişmiş olmasaydı, elbette kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.
Açıklama.
Sıkıntılarının zifiri karanlığında bile] Allah'ın sınırsız şanını yücelte[bile]nlerden olmamış bulunsaydı": Yani, daima Allah'ı anan ve O'na bağışlaması için dua edenlerdenLafzen, "suçlu damgası taşıyarak" -yani, hâlâ günahın yükü altında ve tevbe etmemiş olarak: Allah'ın rahmeti olmasaydı Yunus Peygamber'in bir günahkar olarak ölmüş olacağına îma ediliyor.
Anlaşılmıştır umarım. Devam edecek.
MUTA.
#484
Gönderim zamanı 17.10.2006 - 20:16
NUR-4-5.
4- Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkardırlar.
5- Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
NUR-23.
23- Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlar için çok büyük bir azab vardır.
Açıklama.
Açıkça anlaşılacağı üzere, bu hüküm, bir erkeği yasak ilişkide bulunmakla suçlayan ve bu suçlamasını hukukî usuller içinde isbat edemeyen kadınlar için de geçerlidir. Bu gibi hallerde uygulanan cezanın böylesine şiddetli ya da ciddî olması ve diğer bütün ceza ve sulh davalarında İslam Hukuku'nun yeterli gördüğü iki şahit yerine dört şahidin gerekli görülmesi, iftirayı ve sorumsuzca yapılan suçlamaları önlemenin kaçınılmaz bir zaruret olmasından ötürüdür. Pek çok güvenilir Hadis rivayetinin de işaret ettiği gibi, bu tür davalarda bu dört şahidin olay konusundaki şehadetlerinin ikinci dereceden değil, doğrudan ve bizzat görgü şehadeti derecesinde olması gerekmektedir; bir başka deyişle, bu şahitler için yasak bir birleşmenin cereyan etmekte olduğuna ya da etmiş olduğuna delalet eden bir duruma şahit olmaları yeterli değildir; böyle bir cinsî birleşmeye bizzat tanık olmuş olmaları ve yargı makamını hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde tatmin etmeleri gerekmektedir. (Râzî, İslam Hukuku'nun en büyük temsilcilerinin görüşlerini böylece hulasa etmektedir.) Bu tür suçlamalarda şehadet ve delillendirmede aranan böylesine yüksek doğruluk ve güvenirlik derecesini sağlamak, imkansız olmasa da son derecede zor olduğuna göre, demek ki, yukarıdaki Kur'ânî hükmün asıl amacı yasak cinsî birleşme konusunda ikinci dereceden yapılan itham ve yakıştırmaların pratikte önünü almak -çünkü "insan zayıf yaratılmıştır" (4:28)- ve zinanın isbatını, bu çirkin ilişkiye katılan suçluların kendi ihtiyarlarıyla, din ve vicdan muhasebesiyle yapacakları samimî ikrar ve itirafa bağlı kılmaktır.Lafzen, "iffetli, dikkatsiz [yahut "dalgın", ama yine de] inanan kadınlara"; yani, dikkatsiz ya da düşüncesizce davranarak kendi haklarında birtakım kötü zanların ya da nâhoş söylentilerin doğmasına sebep olan iffetli, erdemli kadınlara.Râzî'ye göre, tevbe etmemiş olma şartı, müteakip lânet ifadesiyle şüpheye yer bırakmayacak biçimde îma edilmektedir. Çünkü, Kur'an'da pek çok yerde, Allah'ın samimî tevbeleri her zaman kabul etmeye hazır olduğuna dair açık ifadeler bulunmaktadır.
Devam edecek.
MUTA.
#485
Gönderim zamanı 17.10.2006 - 20:28
* Kuran, önceki kitapları doğrulayıcı mıdır (2:97) yoksa düzeltici ve yerine geçici midir (16:101)?
* Kuran benzeri bir kitap kesinlikle yazılamaz denmektedir (2:24, 17:88) ama aynı zamanda Tevrat ve Kuran eşdeğer sayılmaktadır (28:49, 46:10).
Şimdi yukarıda sorulan sorılarda sağduyu sahibi kişilere soruyorum mantık akıl süz
geçinden geçen sorumudur yoksa iş olsun torba dolsun kafa karışsın cinsinden midir. Kıyamette kitap arka veya sol danmı verilecek sağ taraftan kötülere verilmeyeceği belli bu bir.
KUR,AN önceki kitapları hem doğrulayıcı hemde tahrif edilen yerlerini düzenleyicidir
KUR,AN benzeri kitap asla yazılamaz TEVRAT ta ALLAH ın gönderdiği kitap tır dolayı
sı ile ikisini de ALLAH gönderdiğine göre.
Devam edecek.
MUTA.
#486
Gönderim zamanı 17.10.2006 - 21:06
* İbrahim'in hikayesinin 19:41-49'daki anlatımı, 21:51-59'daki anlatımından oldukça farklıdır. 21'inci surede İbrahim, kavmine putperestlikleri konusunda sert çıkarken, hatta putlarını paramparça ederken, 19'uncu surede İbrahim, babasının tehdidi üzerine putperestlik karşıtı söylemine son vermekte, hatta korkup kaçmaktadır.
CEVAP.
ARAF-82.
Fakat kavminin cevabı yalnızca şu oldu: "Sürün ülkenizden onları! Besbelli, kendilerini temize çıkaran insanlar, bunlar!"
- Lafzen, "Onların cevabı ancak ... demeleri oldu".
- Lafzen, "kendilerini temizleyen" ya da "kendilerini temiz olmayan şeylerden uzak tutan kimseler". Bu ifade, burada, açıktır ki alaycı bir vurguyla kullanılıyor. Çoğul kullanım Hz. Lût'la beraber o'nun aile ve bağlılarını ifade etmektedir
NEML-54-58.
54- Lût'u da (peygamber olarak kavmine gönderdik). O, kavmine şöyle demişti: "Göz göre göre hala o hayasızlığı yapacak mısınız?"
55- "Siz ille de kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşacak mısınız? Doğrusu siz beyinsizlikte devam edegelen bir kavimsiniz!"
56- Buna kavminin cevabı sadece: "Lût ailesini memleketinizden çıkarın; baksanıza onlar (bizim yaptıklarımızdan) temiz kalmak isteyen insanlarmış!" demelerinden ibaret oldu.
57- Bunun üzerine onu ve ailesini kurtardık. Yalnız karısı müstesna; onun geride (azaba uğrayanların içinde) kalmasını takdir ettik.
58- Onların üzerlerine öyle bir yağmur indirdik ki, ne kötü idi uyarılanların yağmuru!
Ayetleri 54 den alıp 58 e götürdünmü olay nasıl aydınlanıyor.
ANKEBUT-28-29-30.
28- Lut'u da gönderdik. O kavmine demişti ki: "Gerçekten siz, daha önce hiçbir milletin yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz!"
29- "(Bu ilâhî ikazdan sonra) siz, ille de erkeklere yaklaşacak, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak mısınız?" Kavminin cevabı ise, şöyle demelerinden ibaret oldu: "Doğru söyleyenlerden isen Allah'ın azabını getir bize!"
30- (Lut:) "Ey Rabbim! Şu fesatçılar güruhuna karşı bana yardım eyle" dedi
Durum meydanda açıklamaya da gerek yok.SODOM VE GOMERE.
Gelelim İbrahim (a.s.) Peygambere.
MERYEM-41 DEN 50 KADAR.
41- Kur'ân'da İbrahim'i(n kıssasını da) an. Şüphesiz ki o, sıddık (özü, sözü doğru) bir peygamberdi.
42- O, bir zaman babasına şöyle demişti: "Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?"
43- "Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O halde bana uy da, seni doğru bir yola eriştireyim."
44- "Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan Rahmân (olan Allah)a âsî oldu."
45- "Babacığım! Doğrusu ben korkarım ki, sana Rahmân'dan bir azab dokunur da şeytana (cehennemde arkadaş) olursun."
46- Babası "Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Yemin ederim ki, eğer (onları kötülemekten) vazgeçmezsen, seni muhakkak taşlarım. (gerçektenveya söz ile- sana taş atarım). Haydi uzun bir müddet benden uzak ol" dedi.
47- İbrahim şöyle dedi: "Selâm sana olsun, senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Çünkü o, bana çok lütufkârdır."
48- "Ben, sizden ve Allah'tan başka taptığınız şeylerden çekilip ayrılırım da Rabbime dua (ibadet) ederim. Rabbime yalvarışımda mahrum kalmayacağımı umarım."
49- İbrahim, kavminden ve onların Allah'tan başka ibadet ettikleri şeylerden uzaklaşınca, biz ona İshak'ı ve (İshak'ın oğlu) Yakub'u ihsan ettik. Ve hepsini de peygamber yaptık.
50- Biz onlara rahmetimizden lütuflarda bulunduk. Hepsine de dillerde güzel ve yüksek bir övgü verdik.
ENBİYA-51 DEN 73 kadar Ayetleri verdikmi yoruma gerek yok.
51- And olsun ki biz daha önce İbrahim'e de rüşdünü vermiştik (akla uygun olanı göstermiştik). Biz onu biliyorduk.
52- O zaman o, babasına ve kavmine: "Bu tapınıp durduğunuz heykeller nedir?" demişti.
53- Onlar: "Biz atalarımızı bunlara tapar bulduk" dediler.
54- İbrahim: "And olsun ki sizler de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz" dedi.
55- Onlar : "Sen bize gerçeği mi getirdin (Sen ciddi mi söylüyorsun), yoksa şaka mı ediyorsun?" dediler.
56- O şöyle dedi: "Hayır Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahidlik edenlerdenim."
57- "Allah'a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra, ben putlarınıza elbette bir tuzak kuracağım."
58- Derken o, bunları parça parça etti. Yalnız kendisine başvursunlar diye onların büyüğünü sağlam bıraktı.
59- (Kavmi) "Tanrılarımıza bunu kim yaptı? Doğrusu o zalimlerden biridir." dediler.
60- (Bazıları) "İbrahim denen bir gencin, onları diline doladığını duymuştuk" dediler.
61- "O halde onu insanların gözleri önüne getirin, olur ki (aleyhinde) şahidlik ederler" dediler.
62- (İbrahim gelince ona) "Ey İbrahim! bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?" dediler
63- İbrahim: "Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun" dedi.
64- Bunun üzerine vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) dediler ki: "Doğrusu siz haksızsınız."
65- Sonra yine (eski) kafalarına döndüler: "And olsun ki (ey İbrahim!) bunların konuşmayacağını (sen de) bilirsin." dediler.
66- (İbrahim) dedi: "O halde, Allah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara mı tapıyorsunuz?"
67- "Size de, Allah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun, siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?"
68- Onlar: "Bir şey yapacaksanız, şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin" dediler.
69- Biz: "Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve zararsız ol" dedik.
70- Ona düzen kurmak istediler, fakat biz kendilerini daha fazla hüsrana uğrattık.
71- Onu da, Lût'u da, âlemler için bereketli ve kutsal kıldığımız yere ulaştırıp kurtardık.
72- Ona (İbrahim'e) İshak'ı, üstelik bir de Yakub'u ihsan ettik ve herbirini salih kimseler kıldık.
73- Onları buyruğumuz altında (insanlara) doğru yolu gösterecek önderler kıldık. Kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden kimselerdir.
Amaç çarpıtmak olunca aradan cımbızla seçer gibi Ayet alıp üstüne üstlük kafaya
göre (çarpıtmak için) yorum da yapılsa KUR,AN ın ışığı gölgelenemez. Devam edec.
MUTA.
#487
Gönderim zamanı 17.10.2006 - 21:36
* Firavun'un Mısırlı sihirbazları Musa'ya iman etti mi (7:103-126, 20:56-73, 26:29-51) yoksa sadece İsrailoğulları kavminin küçük bir bölümü mü Musa'ya iman etti (10:75-83)?
NUH (a.s.) un sanki bir oğlu varmış ve yahut Nuh un gemisinde hiç kadın yokmuş
gibi yazıp kafa karıştıracak bence bunlar rastgele kopya yapıyorlar üstelik iddialar
komik yazdıklarını kendileride anlamıyor.
Mısırlı sihirbazların MUSA (a.s.) ın ALLAH ına iman ettikleri doğru Musa nın kavmin-
den itaat etmiyenler buzağı olayını hatırlarsa soru soran bilir bence bilmez çarpıtma
yapmak istiyor ama kendinden değil kopya yapıyor yaptığı kopyayı da anlamıyor.
Devam edecek.
MUTA.
#488
Gönderim zamanı 17.10.2006 - 22:11
Yukarıdaki alıntı sparkplus aittir yorumda ona bunu yazmaktaki maksadım çarpıtma yapmak istiyor ama KUR,AN ı bilmiyor insan bilmediği bir konuyu nasıl
yorumlayabilir (fikri olmadığı konuda zikir söylemek istiyor teşbih.) Şimdi cevap.
YUNUS-90-91-92.
Derken İsrailoğulları'nı denizin öte yakasına geçirdik; bunun üzerine Firavun ve ordusu hışımla onların ardına düştü, [denizin dalgaları onları örtüp de Firavun] boğulmak üzereyken: "Elhak, inandım," dedi, "İsrailoğulları'nın inandığı Tanrı'dan başka tanrı yok! Ve ben de artık kendini yürekten O'na teslim eden kimselerdenim!"
Ona]: "Ancak şimdi mi?" denildi, "Oysa, bu güne kadar [Bize] hep başkaldırmış ve bozguncular arasında yer almıştın!İmdi,] bugün senin sadece bedenini kurtaracağız ki, senden sonra gelecek olanlar için [uyarıcı] bir işaret olsun; çünkü, gerçek şu ki, insanların çoğu ayetlerimize karşı umursamazlık gösteriyor!"
Açıklama.Yani, "Ancak şimdi mi, bunun için vaktin çok geç olduğu şu an mı tevbe ediyorsunuz?" "Ölüm anına kadar kötülük işleyip duran, ama o an gelip çattığında Şimdi tevbe ediyorum' diyenlerin tevbesi kabul edilmeyecektir."
YUNUS-103.[Çünkü bu konudaki değişmeyen uygulama şudur: hakkı inkar edip ayetlerimizi yalanlamaya kalkışanların felaketlerini hazırlarız;] ve buna karşılık elçilerimizi ve imana erişenleri kurtarırız. İşte bize hak olan, böylece inananları kurtarmamızdır.
Açıklama.
Firavun nerede bedenen ve ruhen kurtuluyor ben göremedim gören varsa yazsın.
NİSA-17-18.
Doğrusu, Allah'ın tevbeleri kabul etmesi, ancak bilmeyerek kötülük işleyen ve sonra, zaman geçirmeden tevbe edenlere mahsustur. Allah onlara rahmetiyle tekrar yönelecektir, zira Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
Oysa ne ölüm anına kadar kötülük işleyip duran, ama o an gelip çattığında "Şimdi tevbe ediyorum!" diyenlerin tevbesi kabul edilecektir, ne de hakikat inkarcısı olarak ölenlerin; Biz, işte böylelerine şiddetli bir azap hazırlamışızdır.
AYET ler olayları olduğu gibi açıklıyor öğrenmek istiyenler sorabilirler.
Devam edecek. MUTA.
#489
Gönderim zamanı 17.10.2006 - 22:36
ENAM-34.
Senden önce de peygamberler yalanlanmıştı. Kendilerine yardımımız gelinceye kadar yalanlanmaya ve eziyet olunmaya sabrettiler. Allah'ın sözlerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz ki sana, peygamberlerin haberlerinden bir kısmı gelmiştir.
ENAM-115.
Rabbinin sözü hem doğrulukça, hem de adaletçe tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O, işitendir, bilendir.
YUNUS-64.
Onlara dünya hayatında da, ahiret hayatında da müjdeler vardır. Allah'ın sözlerinde değişiklik yoktur. İşte bu en büyük kurtuluştur.
BAKARA-106.
Biz yürürlükten kaldırdığımız veya unutturduğumuz herhangi bir mesajı mutlaka daha iyisi veya benzeri ile değiştiririz. Allah'ın her şeye kâdir olduğunu bilmez misin?
NAHL-101.Biz bir ayetin yerine bir başka ayeti getirdiğimizde -ki Allah adım adım ne indirdiğini bütünüyle bilmektedir- [hakkı inkar edenler], "Sen sadece uyduruyorsun!" derler. Oysa onların çoğu bilmeyen, anlamayan kimselerdir!
AÇIKLAMA.Bu pasajda ortaya konulan prensip -Kitâb-ı Mukaddes öğretisinin, yerini Kur'an'ın getirdiği öğretiye bırakması- birçok Müslüman alimin yanlış yorumlarına sebep olmuştur. Bu bağlamda kullanılan âyet ("mesaj") kelimesi, aynı zamanda Kur'an'ın bir "hükmü"nü ifade etmek için de kullanılmaktadır (çünkü bu hükümlerin her biri bir mesaj taşır). Âyet terimini bu sınırlı anlamda alan bazı alimler, yukarıdaki pasajdan, Kur'an'ın bazı ayetlerinin vahiy tamamlanmadan önce Allah'ın talimatı ile "nesh" edildiği (yürürlükten kaldırıldığı) sonucunu çıkarmaktadırlar. Bu iddianın -ki, yazdıklarını tashih için ikinci defa okurken bazı bölümleri atan veya başkaları ile değiştiren herhangi bir yazarı akla getirmektedir- saçmalığının yanısıra, Kur'an'ın herhangi bir ayetinin "nesh" edilmiş olduğunu bildiren tek bir sahih Hadis bile bulunmamaktadır. Sözde "nesh doktrini"nin temelinde bazı eski müfessirlerin Kur'an'ın bir pasajını diğeri ile uzlaştırmadaki yetersizlikleri yatmaktadır: Sözkonusu ayetlerden birinin "neshedildiği" yargısına vararak altından kalkılmaya çalışılan bir yetersizlik. Bu keyfî değerlendirme, "nesh doktrini"nin taraftarları arasında kaç Kur'an ayetinin ve hangilerinin neshedildiği, ayrıca bu sözde nesih ile, sözkonusu ayetin Kur'an'ın tertîbinden tamamen çıkarıldığı mı yoksa yalnızca o ayet ile konulan özel hükmün veya beyanın mı iptal edildiği konusunda neden hiçbir görüş birliği olmadığını da açıklamaktadır. Kısacası, "nesh doktrini" hiçbir tarihsel olguya dayanmamaktadır ve bu nedenle de reddedilmelidir. Diğer taraftan, yukarıdaki Kur'an pasajını yorumlamadaki zahirî güçlük, âyet teriminin "mesaj" olarak anlaşılması ve bu ayetin, Yahudilerin ve Hristiyanların Kitâb-ı Mukaddes'in yerini alan herhangi bir vahyi kabul etmediklerini ifade eden önceki pasaj ile bağlantılı olarak okunması halinde derhal ortadan kalkar: çünkü onu bu şekilde okumamız halinde, neshin, bizzat Kur'an'ın herhangi bir bölümü ile değil, sadece geçmiş ilahî mesajlar ile ilgili olduğunu görürüz.
Yani, vahyin (yunezzil fiil formunun da îma ettiği) tedricî inişi Allah'ın planıyla uyum içindedir; öyle ki Allah istek ve buyruğunu bir plana göre insana tedricî olarak bildirmekte, insanlığın zihinsel ve toplumsal gelişme düzeyine göre bir talimatını bir başkasıyla değiştirmekte ve bütün bu süreci Kur'an mesajıyla doruğuna ulaştırmaktadır.Yani, onlar yeni bir hükmün/talimatın gerekliliğini anlamadıkları için, buna bağlı olarak Kur'an'ı da gereği gibi anlayıp değerlendiremiyorlar.
Anlaşılması dileğiyle. Devam edecek.
MUTA.
#490
Gönderim zamanı 18.10.2006 - 00:43
* Zinanın cezası nedir? 24:2'ye göre zina yapan kadın veya erkeğe yüz değnek vurulmalıdır. 4:15'e göre zina yapan kadına müebbet ev hapsi uygulanmalıdır. 4:16'ya göre zina yapan erkek tövbe edip ıslah olursa hiçbir ceza uygulanmamalıdır.
* Günahlardan kim sorumludur? 17:13-15 ve 53:38-42'ye göre herkes sadece kendi günahlarından sorumludur. Ama Kuran, Muhammed zamanında yaşayan Yahudiler'i, binlerce yıl önce başka Yahudiler'in bir buzağı putuna taparak işledikleri günah için suçlamaktadır. (2:92-93)
YUKARIDAKİ ALINTILARA VERİLECEK TEK CEVAP BU SORULARA CEVAP VERİLDİ
Ðİ HALDE NEDEN TEKRAR SORULDUÐU AMA BİZ YİNE CEVAPLAYALIM
NİSA-88.
Allah onları suçlarından dolayı [bizzat] dışladığı halde, münafıklar hakkında nasıl mütereddit olabilirsiniz? Allah'ın sapıklık içinde bıraktığı kimseyi doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Oysa Allah'ın sapıklık içinde bıraktıklarına asla bir çıkış yolu bulamazsın.
NİSA-145.Şüphe yok ki, ikiyüzlüler ateşin en dibine atılacaklar ve sen onlara yardım edebilecek birini bulamayacaksın.
YUNUS-35.De ki: "O sizin tanrılaştırdığınız varlıklardan hiç sizi hakka eriştiren var mı?" De ki: "[Yalnızca] Allah'tır, hakka eriştiren. Öyleyse, hakka eriştiren mi izlenmeye layıktır, yoksa kendisine yol gösterilmedikçe bir başına doğru yolu bulamayacak durumda olan mı? Peki, ne oluyor size ve muhakemenize!"
Açıklama.Cansız putlarla, tasvirlerle "doğru yolu bulma" gücü ya da kavramı arasında bir ilişki kurulamayacağına göre, yukarıdaki pasaj, açıktır ki, kendilerine uluhiyet izafe edilen -ölmüş ya da halen yaşayan- canlı varlıklara işaret etmektedir: canlı varlıklar derken, bunlar avamî (popular) hayal gücünün kendilerine Allah'ın sıfatlarını kısmen ya da tamamen yakıştırdığı hatta bazan kendilerini Allah'ın yeryüzündeki tecellisi ya da tecessümü olarak gördüğü azîz yahut velî olarak bilinen kimseler, peygamberler, melekler vb. dir. Allah'ın doğru yolu göstermesine gelince, bu, Allah'ın insana her şeyden önce hem doğru düşünme gücü, bilinçli muhakeme gücü, hem de içgüdü ve sezgi gücü bahşetmiş ve böylece onu doğru yolu ve doğru davranmanın yasalarını kavrayıp izleyebilme imkanıyla donatmış olmasıyla gerçekleşmektedir.
BURASI ANLAŞILMIŞTIR UMARIM.
NUR-2-4.
2- Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.
3- Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenebilir. Bu, müminlere haram kılınmıştır.
4- Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkardırlar
NİSA-15-16.
HAYASIZCA davranışlarda bulunan kadınlarınıza gelince, aranızdan onların işlediği suça şahit olan dört kişi çağırın; bunlar onun için şahitlik yaparlarsa, suçlu kadınları ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara [tevbe etmeleri suretiyle] bir kapı açıncaya kadar evlerine hapsedin.Suçluların her ikisini de [böyle] cezalandırın; ama eğer ikisi de tevbe eder ve gidişatlarını düzeltirlerse, onları kendi hallerine bırakın: çünkü Allah tevbeleri kabul edendir, rahmet kaynağıdır.
AÇIKLAMA.Lafzen, "ve aranızdan bu suçu işleyen iki kişi (çıkarsa), her ikisini de cezalandırın". Müfessirlerin çoğuna göre, bu hem bir kadının ve erkeğin hayasızca davranışlarına, hem de eşcinsel ilişkilere işaret etmektedir.
Bazı müfessirler fâhişeh terimine (ki burada "hayasızca davranış" olarak çevrilmiştir) zinâ veya "(kadın ile erkek arasındaki) gayrimeşru ilişki" anlamını yüklemişler ve sonuçta bu ayetin, her iki suçlu tarafın da yüz kırbaçla cezalandırılması esasını getiren 24:2 tarafından "neshedildiği"ni ileri sürmüşlerdir. Ancak bu mesnetsiz varsayım kabul edilemez niteliktedir. Kur'an'ın herhangi bir ayetinin başka bir ayet ile "neshedilmiş" olduğunu kabul etmenin imkansızlığı bir tarafa (bkz. sure 2, not 87), fâhişeh ifadesi, bizâtihî, gayrimeşru cinsel ilişki anlamını ihtiva etmez: Daha çok, söz veya davranış olarak aşırı, çirkin, müstehcen, yakışıksız yahut iğrenç şeyleri ifade eder ve hiçbir şekilde cinsel suçlarla sınırlandırılamaz. Bu bağlamda ve 24:2 ile birlikte okunduğunda bu ifade, açıkça, zinâ olarak tanımlanan şey (yani, "fuhuş" veya "gayrimeşru ilişki") ile mutlaka sınırlanamayacak olan hayasızca davranmayı gösterir ve bu nedenle, dayak ile cezalandırılan isbatlanmış zinânın aksine samimî bir pişmanlık ile telafi edilebilir. Bütün cinsel tecavüz veya hayasızca davranış iddialarında Kur'an'ın, diğer bütün hukukî olaylarda istenen iki şahit yerine dört şahidin doğrudan şahitliğini mahkumiyet için bir olmazsa olmaz şart olarak belirlemesi, kayda değer bir husustur.
ANLAMAK LAZIM.
İSRA-13-14-15.
Öte yandan, Biz her insanın kaderini (kendi) boynuna dolamışızdır; öyle ki, Kıyamet Günü onun önüne, her şeyi açık açık kaydedilmiş bulacağı bir sicil çıkaracağız[Ve o Gün ona:] "(Şimdi) oku sicilini!" [denecek,] "(çünkü) bugün kendi hesabını kendin çıkaracak durumdasın!"Her kim ki doğru yolu izlemeyi seçerse, bunu kendi iyiliği için yapmış olacaktır. Ve her kim ki yoldan saparsa, bu kendi kötülüğüne olacaktır; kimse kimsenin yükünü taşıyacak değildir. Ayrıca, Biz, [kendilerine] bir elçi göndermeden [yaptığı haksızlıklardan ötürü hiçbir topluma] azap etmeyiz.
BAKARA-92-93.
Gerçekten Musa size hakikatin tüm kanıtları ile gelmişti (ama) o'nun yokluğunda hemen [altın] buzağıya tapmaya başlamış ve böylece haince bir davranış içine girmiştiniz.Biz o zaman, Sina Dağı'nı üzerinize kaldırıp, "Size emanet ettiğimiz şeye [bütün] gücünüzle sarılın ve ona kulak verin!" [diyerek] sizden kesin bir taahhüt almıştık.[Bütün bu hatırlatmalara rağmen] onlar: "Dinledik, ama itaat etmiyoruz!" derler. Zira, hakikati reddetmeleri yüzünden bunların kalplerini [altın] buzağı sevgisi kaplamıştır. De ki: "Ne kötü (şu) inancınızın sizi yönelttiği [şey]! Eğer gerçekten bir şeylere inanıyorsanız."
HİÇ YORUMA GEREK YOK BEN DİYORUMKİ İTİRAZ EDENLER ASLINDA İSLAMA
HİZMET EDİYOR GERÇEKLERİ GÖRMELERİ İLE ADAM İŞİ GÜCÜ KOPYA YAPTIÐI
KOPYANIN MAHİYETİNİ BİLMİYOR KOPYA YAPILAN DA BİLMİYOR OLSUN HAKİKAT
GÜNEŞ GİBİ DİR ELLERİ İLE GÖZLERİNİ KAPAMALARI GÜNEŞİN OLMADIÐINI İSBAT ETMEZ GÜNEŞ VARDIR TIPKI KUR,AN GİBİ. Devam edecek.
MUTA.
#491
Gönderim zamanı 18.10.2006 - 01:06
SIRA CEVAPLARDA.
BAKARA.62.
KUŞKUSUZ, [bu ilahî kelâma] i-man edenler ile Yahudi inancının takipçilerinden, Hristiyanlardan ve Sâbiîlerden Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanmış, doğru ve yararlı işler yapmış olanların tümü Rablerinden hak ettikleri mükafatları alacaklardır; ve onlar ne korkacak, ne de üzüleceklerdir.
MAİDE-69.
çünkü, [bu ilahî kelâma] iman edenler ve Yahudi itikadına uyanlar ile Sâbiîler ve Hristiyanlardan Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanıp, doğru ve yararlı fiillerde bulunanlar ne korkacak, ne de üzüleceklerdir.
AÇIKLAMA.
Sâbiîler, Yahudilik ile Hristiyanlık arasındaki tek-tanrılı bir dinî grup olarak bilinmektedir. İsimleri (bu isim, "kendini (suya) daldırdı" anlamındaki Ârâmîce tsebha fiilinden türetilmiştir), onların Hz. Yahya'nın takipçileri olduklarına işaret etmektedir -ki bu durumda, bugün hâlâ Irak'ta yaşayan ve Mandeliler diye tanınan bir topluluğa mensup olabilirler. Ancak onları, İslam'ın ilk çağlarında mevcut olan ve Müslümanlarca bütün tek tanrılı din sâliklerine tanınan avantajları elde etmek için gerçek Sâbiîlerin ismini bilinçli olarak kabullenmiş olmaları muhtemel bir bilinemezci' (gnostic) mezhep olan "Harran Sâbiîleri" ile karıştırmamalıyız.
Kur'an'da birçok kez tekrarlanan yukarıdaki paragraf, İslam'ın temel bir doktrinini inşa etmektedir. Başka hiçbir itikadda benzeri olmayan bir görüş zenginliği ile, "kurtuluş" fikri, burada sadece üç şarta bağlanmıştır: Allah'a iman, Hesap Günü'ne iman ve hayatta doğru ve yararlı işler yapmak. Bu kritik noktada -yani, İsrailoğulları'na yönelik bir davetin tam ortasında- bu doktrinin ifade edilmiş olması, Yahudilerin, Hz. İbrahim soyundan gelmelerinin kendilerine "Allah'ın seçilmiş halkı" olarak kabul edilme imtiyazını verdiği bâtıl inancı nedeniyledir.
ALİİMRAN-85.
Kim Allah'a teslimiyetten başka bir din ararsa, bu kendisinden asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette kaybedenlerden olacaktır.
MAİDE-69.
çünkü, [bu ilahî kelâma] iman edenler ve Yahudi itikadına uyanlar ile Sâbiîler ve Hristiyanlardan Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanıp, doğru ve yararlı fiillerde bulunanlar ne korkacak, ne de üzüleceklerdir.
MAİDE-72.Gerçekten, "Allah Meryem oğlu Mesih'dir" diyenler hakikati inkar etmiş olurlar; [bizzat] Mesih'in, "Ey İsrailoğulları! [Yalnızca] hem benim Rabbim, hem de sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin!" dediğini gördükleri halde. Unutmayın, kim Allah'tan başka bir varlığa ilahlık yakıştırırsa, Allah onu cennetten mahrum edecek ve böylelerinin varış yeri cehennem olacaktır: ve böyle zalimler kendilerine bir yardımcı bulamayacaklardır.
KOPYACILARI KANDIRMIŞLAR KOPYA VEREN GALİBA MÜSLÜMAN OLMA İHTİMALİ
YÜKSEK KOPYA ÇEKENLERDE ÇARPITMA YAPACAKLARINI ZANNEDERKEN İSLAMA
HİZMET EDİYORLAR. Devam edecek.
MUTA.
#492
Gönderim zamanı 18.10.2006 - 01:21
* Firavun, Musa'yı ve İsrailoğulları'nı kovalarken kurtulmuş mudur (10:92) yoksa boğulmuş mudur (17:103, 28:40, 43:55)?
* Firavun, İsrailoğulları'nın erkek çocuklarını ne zaman öldürtmüştür? Musa peygamber olup Firavun'a dinini anlatınca mı (40:23-25), yoksa Musa daha çocukken mi (20:38-39)?
Sayın sparkplus kopya çekipte aldatıldığı çarpıtmalara firavundan başlayalım.
Bu soruyu yazmak sual olarak sormak hiç bir şey bilmediklerinin bir kanıtı dır ama
cevap kısa net olsun Musa doğduğu zaman yani çocukken. Bu bir.
Firavun Musa a.s. yı takip ederken kızıl deniz de boğulmuştur. Bu iki.
Burayada Osmanlıca bir tekerleme veya teşbih yapalımda ansiklopedilere bakın
kopyacılar. HAVAS AKLI İLE AVAM ZEKASI İLE DAVRANIR. Devam edecek.
MUTA.
#493
Gönderim zamanı 18.10.2006 - 02:08
SIRA CEVAPLARDA.
HADİD-22.
HİÇBİR musibet, daha önce buyruğumuzda [öngörülmüş] olmadıkça ne yeryüzünün ne de sizin başınıza gelmez: şüphesiz bu Allah için kolay (bir iş)tir.
DUHAN-2-3-4.
DÜŞÜN özünde açık olan ve hakikati bütün açıklığıyla ortaya seren bu ilahî kelâmı! Biz onu kutlu bir gecede indirdik: zaten Biz, [insanı] her zaman uyarmaktayız.O [gece]de, bütün [iyi ve kötü] şeyler arasındaki farklılık, hikmetle ortaya konmuştur,
AÇIKLAMA.
Kur'an'ın vahyedilmeye başladığı gecede;
Kur'an vahyi, insan bilincinin şafağından başlayarak bugüne kadar gelen bütün ilahî vahiylerin devamı ve zirvesidir. Onun temel hedefi, her zaman, insanı maddî ihtiraslarına ve zevklerine köle olmaması ve böylece manevî değerlere karşı duyarlığını kaybetmemesi yolunda uyarmaktır.Lafzen, "her şey hikmetle ayırd edilmişti"; yani "hikmetli bir şekilde" yahut "hikmet içinde": "hikmetli" sıfatı -ki, gerçekte, bu ayrımın yapıcısı olan Allah'a yönelik bir sıfattır- bu şekilde ayırd edilmiş olan şeye telmih yoluyla atfedilmiştir (Zemahşerî ve Râzî). Bunun anlamı şudur: İlk defa indiği "kutlu gece" ile sembolize edilen Kur'an'ın vahyedilişi, insana iyi ile kötü arasında yahut Allah'ın varlığının derinliğine kavranışı (marifet) sayesinde manevî gelişmeye yol açan şeyler ile manevî körleşme ve kendi kendini tahriple sonuçlanan şeyler arasında ayrım yapmayı sağlayan bir standart verir.
KADR-1-2-3-4-5.BİZ bu [ilahî kelâm]ı Kadir Gecesi'nde indirdik
Bilir misin nedir Kadir Gecesi?Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır:
o gece melekler, Rablerinin izniyle ilahî bir esin taşıyarak bölük bölük inerler;(insanı) her türlü [kötülük]ten emîn kılar bu (gece), tâ şafak vaktine kadar.
AÇIKLAMA.
Lafzen, "o, kurtuluştur/barıştır (selâm)" -yani o, mümini bütün ruhî/manevî kötülüklerden emin kılar; Bu ifade, bu gecenin kutsallığını kavramanın gereksiz/yersiz düşünce ve eğilimlere karşı bir sığınak vazifesi gördüğü anlamına gelir.
İbnü Cerir'in Mücahid'den naklettiği vechile hüküm gecesi demektir ki Dühan Sûresi'nde "Biz O'nu mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz uyarıcıyız. (O gecede) Her hikmetli emir onda ayırt edilir." (Duhan, 44/3-4) buyurulduğu üzere her hikmetli emrin, yani ilâhî takdirde hükmedilmiş işlerin, yahut birçok işlere hükmeden büyük muhkem emirlerin farkedildiği, ayırt olunduğu mübarek gece demektir. Zira pekçok tefsircinin görüşüne göre o mübarek gece, Kadir gecesidir. Şaban'ın yarı gecesi olan Beraat gecesi diyenlere göre de orada söz geçmişti (Duhan, 44/3-4 âyetine bkz.) Bu mânâ ile çokları Kadir gecesi demek, takdir gecesi demek olduğunu söylemişlerdir. Fakat varlıkların işlerinin ve hükümlerinin takdirlerini ve vakitlerini tayin mânâsına asıl takdir ezelî olduğu için burada kastedilen o hüküm ve takdirin açıklama ve yerine getirilmesi ile hüküm ve kaza olması lazım gelir. Âyette (ayırt edilir) buyurulması da buna delalet eder. Kader ve kaza biri diğerinin mânâsına da kullanıldığı için bazıları kaza, bazıları da hüküm diye ifade etmişlerdir. Bunu bir sene zarfındaki eceller ve rızıklar gibi işlerin kazası diye kayıtlayarak tarif etmek bazı rivayete dayanarak yayılmış ise de "Her hikmetli emir"den açıkça anlaşılan yalnız bir sene ile kayıtlanmış değil, birçok senelere, asırlara ve devirlere ilgisi olan mühim ve büyük işlerdir. Mesela Kur'ân'ın nüzulü senelerce devam etmesi takdir edilmiş, hükümleri kıyamete kadar eserlere ve senelere hâkim; peygamberlik, aynı şekilde Bedir, bütün İslâm fetihlerinin başlangıcı olan bir zafer. Kadir gecesinin asıl kıymeti de böyle feyzi içeren hikmetli emirlerin yerine getirildiği hüküm ve kaza gecesi olmasındadır.
İSRA-13.
Öte yandan, Biz her insanın kaderini (kendi) boynuna dolamışızdır; öyle ki, Kıyamet Günü onun önüne, her şeyi açık açık kaydedilmiş bulacağı bir sicil çıkaracağız;
MÜMİNİN-4.arınmak için yapılması gerekeni yaparlar;
AÇIKLAMA.
Kur'ânî "kader" kavramı, insan hayatına ilişkin haricî şartların ve olayların gidişinden çok, kişinin manevî/ahlakî tercihlerinin bir sonucu olarak bu hayatın izlediği yönü işaret eder, bir başka deyişle insanın manevî-ruhanî yazgısını ifade eder -ki bu da, Kur'an'da sıkça belirtildiği gibi, kişinin eğilimlerine, (ahlaken kötü olana karşı direnerek ya da tersine, iyi olana karşı bile-istiye ilgisiz kalarak) bilinçli tercihleriyle ortaya koyduğu tutum ve davranışlarına bağlıdır. Dolayısıyla, insanın manevî-ruhanî yazgısı (ya da kaderi) kendisine bağlıdır; kişiliğin genel gidişiyle ayrılmaz biçimde bağlantılıdır, ve insanı hayatta yapıp-ettiklerinden sorumlu tutan Allah olduğu için de, kendisinden "Biz her insanın kaderini kendi boynuna dolamışızdır" diye söz etmektedir.
Sparkplus un alıntı yani kopya yaptığı kişi burada şaşırmış MÜMİNİN Suresi ayet 4 üde eklemiş. ben hepten şüphelendim kopyayı veren acaba müslümanmı uyandır-
madan tebliğ yapıyor kopya çekenlerin bir şey bilmediklerini bildiği için belki merak
edip KUR,AN a bakarlar diye. Devam edecek.
MUTA.
#494
Gönderim zamanı 18.10.2006 - 02:21
* Cinler ve insanlar Allah'a kulluk etmek için mi (51:56), yoksa Cehennem'e gitmek için mi (7:179) yaratılmışlardır? Yaratılış amaçları Cehennem'e gitmek olan cinler ve insanlar, yani kafir olacak şekilde yaratılmış cinler ve insanlar, Allah'a nasıl kulluk edebilirler?
Sayın sparkplus un ezbere kopya yaptığının bir delili daha Cennet teki şarab ile
dünyadaki şarap ı karıştırıyor şeytan pisliği şarap dünyadaki dir Cennet te ne şeytan ne pisliği şarap olur.
Cinler de insanlar gibi imtihandadır hiç kimse İnsan ve cin kafir olarak yaratılmaz
her imtihan olacak olan İSLAM fıtratı ile doğar.
Devam edecek.
MUTA.
#495
Gönderim zamanı 29.10.2006 - 00:51
* Tüm insanlar (en azından geçici bir süre kalmak üzere) Cehennem'e gidecektir. İnananlar bir süre Cehennem'de kaldıktan sonra kurtarılacak, kafirler ise sonsuza dek Cehennem'de bırakılacaktır. Bu kesin olarak hükme bağlanmış bir iştir. (19:71-72) Ama bu sözde kesin hükümle çelişkili olarak, şehitler Cehennem'e hiç uğramadan direk Cennet'e gidecektir. (3:157-158, 3:169, 9:111)
* 66:8'e göre Allah Müslümanlar'ı utandırmayacaktır. Ama 19:71-72'ye göre Müslümanlar da dahil olmak üzere tüm insanlar (en azından geçici bir süre kalmak üzere) Cehennem'e gidecektir, ve 3:192'ye göre Cehennem'e giden herkes rezil edilecektir, yani Allah tüm Müslümanlar'ı rezil edecektir. Direk bir çelişki sözkonusudur.
Yukarıdaki sorular sparkplus a aittir sıra cevaplarda.
ZARİYAT.56.Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.
Ve [onlara söyle:] görünmez varlıkları ve insanları yalnızca [Beni tanımaları ve] Bana kulluk etmeleri için yarattım.
AÇIKLAMA.O halde, bütün akıl sahibi varlıkların yaratılmasındaki temel amaç, onların Allah'ın varlığını tanımaları (marifet) ve bundan dolayı, kendi var oluşlarını bilinçli olarak O'nun iradesi ve planı ile uyumlu hale getirme isteği duymalarıdır. İşte bu iki aşamalı tanıma ve isteme kavramlarıdır ki Kur'an'ın "kulluk" (ibâdet) olarak tanımladığı şeye derin anlamını verir bu manevî çağrı, hiçbir şeye muhtaç olmayan ve sınırsız güç sahibi olan Yaratıcı'nın herhangi bir farazî "ihtiyac"ından doğmuş değildir; tersine, her şeyi kuşatan ilahî iradeye bilinçli olarak kendini teslim etmek suretiyle bu iradeyi kavramayı ve böylece bizâtihî Allah'a daha yakın olmayı ümid eden kulun ruhî gelişmesinin bir aracı olarak öngörülmüştür.
ARAF.177-178-179-180.
Ayetlerimizi yalanlamaya kalkan toplumun hali ne kötüdür: çünkü işledikleri haksızlıklar (sadece) kendilerini yıkıma götürür.Allah kime yol gösterirse, gerçekten doğru yola erişen işte odur: O'nun sapıklık içinde bıraktığı kimselere gelince, büyük kayıp içinde olanlar da işte böyleleridir!Gerçek şu ki, Biz, cehennem için, kalpleri olup da gerçeği kavrayamayan, gözleri olup da göremeyen, kulakları olup da işitemeyen görünmez varlıklardan ve insanlardan çok canlar ayırmışızdır. Hayvan sürüsü gibidir bunlar; hayır hayır, doğru yolu kavramakta onlardan da aşağı: Körcesine dalıp gitmiş olanlar işte böyleleridir. YETKİNLİK ve kusursuzluğa dair nitelikler [yalnızca] Allah'a aittir. Öyleyse, bu niteliklerle artık yalnız Allah'ı çağırın. Ve O'nun niteliklerinin anlamını eğip büken kimselerden uzak durun: Böyleleri yapıp-ettiklerinden ötürü er geç cezalandırılacaklardır!
Yanlız Ayet meallerini buraya alıntılasak herşey meydana çıkıyor değilmi akıl sahibi
olanlar için.
MERYEM-68-69-70-71-72.
Öyleyse, Rabbine andolsun ki, Biz onları [Hesap Günü'nde, kendilerini hayattayken yönlendiren] şeytanî güçlerle bir araya toplayacak ve sonra cehennemin çevresinde diz üstü bekleteceğiz; Ve sonra her [günahkar] topluluktan O sınırsız rahmet Sahibi'ne kibir ve dik başlılıkta ileri gidenleri ayırıp öne çıkaracağız;
çünkü cehennem ateşini en çok kimin hak ettiğini, şüphesiz en iyi Biz biliriz.
Ve sizin her biriniz onu görebilecek bir noktaya varacaksınız: Bu, Rabbin katında yerine getirilmesi gerekli bir hükümdür. Bir kere daha (hatırlatalım ki): Biz, Bize karşı sorumluluk bilinci taşıyanları [cehennemden] kurtaracağız; ama zalimleri onun içinde diz üstü bırakacağız.
AL-İ İMRAN-157-158.
Eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'ın bağışlaması ve rahmeti, (sizin için) onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.
Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de Allah'ın huzurunda toplanacaksınız
AL-İ İMRAN-169.
Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab'leri katında rızıklanmaktadırlar
TEVBE-111-112.
Allah, müminlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır: Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler. Bu, Tevrat'ta da, İncil'de de Kur'ân'da da Allah'ın kendi üzerine yüklendiği bir ahittir. Allah'dan ziyade ahdine riayet edecek kim vardır? O halde yaptığınız alış-veriş ahdinden dolayı size müjdeler olsun! Ve işte o büyük kurtuluş budur.
(Bunlar), O tevbekâr olanlar, o ibadet edenler, o hamd edenler, o oruçlular, o rükua varanlar, o secdeye kapananlar, iyiliği emredip, kötülükten vazgeçirenler, Allah'ın hududunu koruyanlar (emirleriyle yasaklarının ölçülerine riayet edenler)dır. Müjde ver o müminlere, müjde!
OLAY BU AYET,LER KENDİLERİ CEVABI VERİR ZATEN SORU SORAN SORDUÐU
SORUNUN MUHTEVİYATINI BİLMİYOR OKUMAMIŞ KOPYA YAPMIŞ VE YAHUT OKUD-
UÐUNU ANLAMAMIŞ.
ALLAH MÜSLÜMANLARI UTANDIRMAYACAKTIR ZATEN AYET LERDE SÖYLENİYOR
CEHENNEMDE CEHENNEMİ HAK EDENLER REZİL EDİLECEKTİR. DEVAM EDECEK.
MUTA.
#496
Gönderim zamanı 29.10.2006 - 01:35
Yukarıdaki soru sparkplus a aittir ben artık şunu anladım sparkplus kopya çekiyor
tamam da çektiği kopyanın ne olduğunu da bilmiyor ? ve yahut kopya çektiği kim
ise oda bir şey bilmiyor birde şu var bu soruları soran kopyacıları kandırıyor yoksa
yukarıdaki soru sorulmaz Sure ve Ayet leri verdikmi konu aydınlanacak aslında açıklamayada gerek yok.
AL-İ İMRAN-45.
Melekler şöyle demişti: "Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih'dir; dünyada da ahirette de itibarlı, aynı zamanda Allah'a çok yakınlardandır.
NİSA-158.
Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah, aziz (daima üstün)dir, hikmet sahibidir.
ENBİYA-98.
Siz ve Allah'dan başka taptıklarınız, cehennemin yakıtısınız; oraya gireceksiniz
ŞİMDİ SORUYORUM BURADA İSA a.s. NIN CEHENNEM LE ALAKASINI NASIL KURMUŞ Sparkplus veya kopya çektiği şahıs eğer İSA a.s. yı Tanrı yerine koyup ona tapanları kastediyorsa bundan normal bir şey olamaz zaten ALLAH BİRDİR
MÜLKÜNDE ORTAÐI OLMAZ ŞİRK KOŞAN DA ETTİÐİNİ BULUR VESSELAM.
DEVAM EDECEK.
MUTA.
#497
Gönderim zamanı 29.10.2006 - 02:02
CEVAP.
ZÜMER-1-2-3-4-5.
BU ilahî kelâmın indirilişi, güç ve hikmet Sahibi olan Allah'tandırhakikati ortaya koyan bu vahyi sana indiren Biziz: öyleyse içten bir inançla Allah'a bağlanarak yalnız O'na kulluk et!Halis inancın yalnız Allah'a yönelmesi gerekmez mi? O'ndan başkasını dost ve koruyucu edinenler, "Biz bunlara sırf bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz!" [derler]. Şüphesiz Allah, [Kıyamet Günü] onlar arasında [hakikatten saptıkları] her konuda mutlaka hüküm verecektir: çünkü Allah, [kendi kendine] yalan söyleyen ve inatla nankörlük yapan hiç kimseyi rahmetiyle doğru yola ulaştırmaz!
Eğer Allah bir evlat edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediği herhangi birini seçebilirdi; [fakat] O, kudret ve ihtişamında sınırsızdır! O, Tek Allah'tır: bütün mevcudat üzerinde mutlak otorite Sahibi! . O, gökleri ve yeri [derunî bir] hakikate göre yaratmıştır. O gecenin gündüze sızıp onu örtmesini ve gündüzün de geceye sızıp örtmesini sağlar; O, güneşi ve ayı [kendi kanunlarına] tâbi tutmuştur, her biri [O'nun tarafından] belirlenen bir süre içinde akıp gitmektedir. O, güçlü ve bağışlayıcı değil midir?
AÇIKLAMA.
Bu değinme, yalnız azîzlere/velîlere, meleklere ve "putlaştırılmış" kişilere tapınma ile sınırlı olmayıp aynı zamanda bunların sembollerine (heykel, resim, mumya, vb.) ve hayatta olmayan kişilerin gerçek veya temsîlî kabirlerine tapınmayı da kapsamaktadır. Bütün bu uygulamalar, tapınmada bulunanın, kendisi ile Allah arasında "aracılık" umuduna dayandığından Allah'ın ilim ve adalet sıfatlarıyla çelişir ve bundan dolayı, -yaygın bir kabul görmesine rağmen- Kur'an tarafından şiddetle reddedilirYani, kulluk edenler ile onları saptıran ruhanî liderler.
Bunun anlamı şudur: Allah sonsuz kudret Sahibi olduğundan dilediği her şeyi yapabilir veya dilediğine sahip olabilir. Demek ki eğer isteseydi "Kendine bir çocuk edinebilirdi" (Hz. İsa'nın "Allah'ın oğlu" olduğu şeklindeki Hristiyan doktrinine işaret). Ancak O, "sınırsız kudret ve ihtişam Sahibi" olduğundan -yani tam bir mükemmeliyete sahip ve bütün eksikliklerden münezzeh olduğundan- haddizatında çocuk edinme isteği veya ihtiyacının taşıdığı noksanlıktan da uzaktır, bu da O'nun bir "erkek çocuk" sahibi olması ihtimalini mantıksal olarak dışlamaktadır
EN'AM-100-101-102-103.Ama bazıları bütün görünmez varlık türlerine Allah'ın yanında (O'na denk) bir yer yakıştırmaya başladılar, halbuki onları[n tümünü] yaratan O'dur; ve cehaletleri yüzünden O'na oğullar ve kızlar isnad ettiler! O, sonsuz ihtişam sahibidir ve insanların her türlü tasavvur ve tahayyülünü aşan bir yüceliğe sahiptir:Göklerin ve yerin yaratıcısı[dır]! O'nun hiçbir zaman bir eşi olmadığı halde nasıl olur da çocuk sahibi olabilir, ki her şeyi yaratan O iken ve yalnız O her şeyi bilirken?İşte Rabbiniz Allah budur: O'ndan başka ilah yoktur, O her şeyin Yaratıcısı[dır]: Öyleyse yalnız O'na kulluk edin, zira O'dur her şeyi görüp gözetenHiçbir beşerî görüş ve tasavvur O'nu kuşatamaz, halbuki O her türlü beşerî görüş ve tasavvuru çevreleyip kuşatır: zira yalnız O'dur (hikmetine) tam nüfûz edilemez olan, her şeyden haberdar bulunan.
AÇIKLAMA.
Yani O, bütün kusurlardan ve çocuk sahibi olma kavramının îma ettiği her türlü yetersizlikten kesinlikle münezzehtir. "Tasavvur" kavramının kendisi, bir nesnenin başka nesnelerle karşılaştırılması veya arada paralellikler kurulması ihtimalini ifade eder: Ancak Allah benzersizdir, "hiçbir şey O'na benzemez" ve bu nedenle, "hiçbir şey O'na denk tutulamaz". Bunun sonucu olarak, O'nu veya O'nun "vasıflarını" tanımlamaya yönelik bütün teşebbüsler mantıkî bir imkansızlık ile karşı karşıya bulunurlar ve ahlaken/manen ise günah sayılırlar. O'nun tanımlanamazlığı gerçeği, Kur'an'da zikredilen Allah'ın "sıfatları"nın O'nun gerçekliğini sınırlamadığını, ama tersine, O'nun faaliyetinin Kendi yarattığı evren üzerindeki kavranabilir/görülebilir etkilerini gösterdiğini açıkça ortaya koyar.
AKIL SAHİPLERİNE. DEVAM EDECEK.
MUTA.
#498
Gönderim zamanı 29.10.2006 - 02:55
BU SORULARIN CEVABI TEKRAR TEKRAR VERİLDİÐİ HALDE YİNE DE YANITLAYALIM.
MÜNİNUN-12-13-14.İMDİ, GERÇEK ŞU Kİ, Biz insanı balçığın özünden yaratıyoruz,
ve sonra onu döl suyu damlası halinde [rahimde] özel bir koruma altında tutuyoruz;sonra bu döl suyu damlasından döllenmiş hücreyi yaratıyoruz; sonra bu döllenmiş hücreden de cenini ve ceninden kemikleri yaratıyoruz; ve sonra da kemiklere et giydirip onu yepyeni bir yaratık halinde var edip ortaya çıkarıyoruz: öyleyse, yaratanların en iyisi, en ustası olarak Allah ne yücedir.
AÇIKLAMA.
İnsanın "balçıktan", "topraktan" yahut yukarıdaki ayette geçtiği gibi, "balçığın özünden (sulâleh)" yaratıldığına dair çok sayıdaki Kur'ânî atıflar insan bedeninin toprakta yetişen ya da toprağın bileşiminde bulunan muhtelif organik ve inorganik unsurlardan teşekkül ettiğine, toprakta yetişen besinlerin özümlenmesi yoluyla bu unsurların sürekli olarak canlı ve üretken hücrelere dönüştüğüne işaret etmekte ve böylece insanın bedensel menşeinin ya da özünün basitliğini ve buna bağlı olarak da, ona akıl ve duygu donanımı bahşeden Allah'a karşı insanın ödemesi gereken şükran borcunu dile getirmektedirler. 12-14. ayetlerde kullanılan geçmiş zaman kipi (mazî), bu yaratılış evrelerinin hepsinin Allah tarafından öngörülüp gerçekleştirildiğini ve bu sürecin insanın O'nun tarafından yeryüzüne çıkarıldığı günden bu yana hep tekrarlanıp durduğunu vurgulamak içindir; bu anlam örgüsü içinde sözkonusu tekrar tekrar vukuun başka bir dile şimdiki zaman kipinde aktarılması yerinde olacaktır.
Lafzen, "başka bir yaratık", yani annesinin bedeninden bağımsız olarak varlığını sürdüren"yaratıcıların en iyisi". Araplar "yaratıcı" ya da "yaratan" sıfatını her türlü "sanatkar/sanatçı" için kullanmaktadırlar; bu kullanım, geniş anlamıyla sanat eserlerinin "yaratımı"yla ilgili olarak Avrupa dillerinde de geçerlidir. Sözcüğün gerçek ve birincil anlamıyla asıl ve yegane yaratıcı Allah olduğuna göre, ahsenu'l-hâlikîn ifadesi, hâlik teriminin bu ikincil anlamıyla anlamlandırılmalıdır.
EN'AM-102-103-104-105-106. İşte Rabbiniz Allah bu! O'ndan başka ilâh yoktur; O, her şeyin yaratanıdır. O'na kulluk edin, O her şeye vekildir.
Gözler onu göremez, O ise bütün gözleri görür; O, lütuf sahibidir, her şeyden haberlidir.
Muhakkak size Rabbinizden basiretler (kalb gözleri) geldi. Artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de körlük ederse zararı kendisinedir. Ben sizin bekçiniz değilim!
İşte böylece âyetleri türlü türlü çevirip açıklıyoruz ki, onlar sana: "Sen bunları bir yerlerden okuyup öğrenmişsin" desinler ve bilen bir toplum için de onu iyice beyan edelim.
Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan başka ilâh yoktur. Ortak koşanlardan da yüz çevir.
YUSUF-101.
Ey Rabbim! Bana nüfûz ve iktidar bahşettin; olayların altında yatan gerçekleri kavrayıp açıklama bilgisi verdin. (Ey) göklerin ve yerin yaratıcısı! Dünyada ve ahirette benim yanımda yakınımda olan/beni koruyup destekleyen Sensin: canımı, bütün varlığıyla kendini Sana adamış biri olarak al ve beni dürüst ve erdemli insanların arasına kat!"
RA'D-16.
De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'dır". De ki: "Allah'dan başkalarını, o kendi kendilerine ne bir fayda, ne de bir zarar verebilenleri dostlar mı ediniyorsunuz?" De ki: "Hiç kör ile gören bir olur mu? Hiç karanlıklarla aydınlık bir olur mu?" Yoksa Allah'a, O'nun gibi yaratan birtakım ortaklar buldular da, bu yaratış kendilerince birbirine benzer mi göründü? De ki: "Allah, her şeyi yaratandır. O, birdir. Her şeye üstün ve kahredicidir."
AÇIKLAMA.Lafzen, "Allah'a ortaklar mı koşuyorlar/yakıştırıyorlar..." yani, ilahlığında ve yaratıcı kudretinde Allah'a ortak birtakım varlıklar mı vehmediyorlar?
Halk ("yaratma" yahut "yaratma eylemi") terimi çoğu zaman, mecazî anlamda, insanın belirli mahiyette bazı etkinlikleri için de kullanılıyor olmakla birlikte, bir ressama, bir şaire ya da bir filozofa atfedilen "yaratma" ile Allah'a atfedilen yaratma eylemi arasında bir mahiyet farkı vardır: çünkü insan "yaratırken" eserini bu yaratma eyleminden önce zaten mevcut bulunan unsurlardan yola çıkarak ortaya koymaktadır; denebilir ki, en üstün sanat eserinde bile sanatçının, yani "yaratıcı"nın yaptığı bütün iş, önceden mevcut bu unsurları belki yeni bir terkip içinde bir araya getirmekten ibarettir; ama "yoktan var etmek" anlamında yaratmaya gelince, kelimenin bu gerçek anlamıyla, yaratma kudret ve bilgisine sahip olan sadece Allah'tır; çünkü O, yaratma eyleminden önce ya bütün olarak, ya da unsurları itibariyle mevcut bulunmayan şeyi varetmektedir "O bir şeyin olmasını dilerse, ona sadece Ol!' der -ve (o şey) olur"). Yukarıdaki ayette, Allah'tan başka herhangi bir gücün ya da varlığın da "O'nun yarattığı gibi yaratabileceği" yolundaki bâtıl ve çarpık inanca ilişkin atfın anlamı da budur.
ANLAŞILMASI DİLEÐİYLE AKIL SAHİPLERİNE. DEVAM EDECEK.
MUTA.
#499
Gönderim zamanı 29.10.2006 - 03:34
SURE de ki ayetleri alıntıladıkmı durum aydınlanır KUR,AN ALLAH KELAMI DIR HİÇ
BİR EKSİÐİ (HAŞA) OLMAZ OLAMAZ.
AHZAB-4-5.
ALLAH hiç kimseye tek bedende (2) iki kalp vermemiştir: ve [aynı şekilde,] "kendiniz için annelerinizin bedeni kadar haram" saydığınız eşlerinizi hiçbir zaman sizin [gerçek] anneleriniz kılmamış ve evlatlıklarınızı da [gerçek] çocuklarınız saymamıştır: bunlar ağzınıza doladığınız boş laflar[ın işaretlerin]den başka bir şey değildir; halbuki Allah [mutlak] doğruyu söyler: ve [size] doğru yolu ancak O gösterir. [Evlatlık aldığınız çocuklara gelince,] onları [gerçek] babalarının isimleri ile çağırın: bu, Allah nezdinde daha adaletli [bir davranış]tır; eğer babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, onları din kardeşleriniz ve arkadaşlarınız [olarak görün]. Ama bu konuda yanılırsanız bir günah işlemiş olmazsınız: [asıl önemli olan] kalplerinizden geçendir, çünkü Allah gerçekten çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır
AÇIKLAMA.
Lafzen, "onun içinde". Bu ayet, ilk bakışta, önceki pasaj ile bağlantılı olup insanın gerçek anlamıyla Allah'a karşı sorumluluk bilinci duymayacağını ve aynı zamanda, "hakikati inkar edenlerin ve ikiyüzlülerin" görüşlerine uyacağını gösterir . Yukarıdaki cümle, ayrıca, ayetin öncesi ve sonrası ile kavramsal bir bağ oluşturarak tek ve aynı kimseye insan ilişkileri çerçevesinde iki çelişen rol yüklemenin Allah'ın kontrolündeki tabiat kanunlarına aykırı düştüğünü -ve; bu sebeple gayriaklî ve gayriahlakî olduğunu- ifade ederBurada zihâr adı verilen İslam öncesi Arap geleneğine işaret edilmektedir. Bu geleneğe göre koca, eşini, sadece "Sen benim için artık annemin sırtı gibi [haram]sın" demek suretiyle boşayabilirdi. Zahr ("arka/sırt") terimi, burada, "beden"i sembolize etmektedir. Müşrik Arap toplumunda bu boşama şekli kesin ve geri dönülmez görülürdü; üstelik bu şekilde boşanan kadın yeniden evlenemezdi ve ölünceye kadar eski kocasının kontrolünde kalmaya mahkum olurdu. 58. surenin (Mücadele) -ki bu sureden belli bir süre önce nazil olmuştur- ilk dört ayetinden anlaşılacağı gibi, bu ölçüsüz ve gaddar müşrik geleneği, yukarıdaki surenin nüzulü sırasında zaten yürürlükten kalkmıştı. Burada ise, sadece daha sonra gelen, "ağzınıza doladığınız boş lafların [lafzen, "sözlerin"] işaretleri"nin insan ilişkileri gerçekliği ile her zaman çakışmadığı şeklindeki hükmün tasviri için değinilmiştir.
Yani, kan bağı anlamında: bu nedenle gerçek oğullara -ve kızlara da- uygulanan evlilik sınırlamaları, evlatlıklara uygulanamazYani, ebeveyn ile çocuk arasındaki fiilî, biyolojik ilişkiyi koca ile eş yahut üvey ebeveyn ile evlatlık arasındaki ilişki gibi insan ürünü sosyal ilişkilerden farklı kılmak suretiyle. Bu bağlamda, Kur'an'ın, Allah'ın yaratıcılık eylemini ifade etmek için sık sık Allah'ın "konuşma"sı mecazını kullandığını unutmamalıyız. "ilişkinizin bir evlat edinme ilişkisi olduğunu açıklayın ve onların sizin gerçek çocuklarınız olduğu izlenimi vermeyin" -böylece onların gerçek kimliklerini koruyun.
ANLAYANA ANLATILMIŞTIR.
AHZAB-37.
VE BİR ZAMAN, [ey Muhammed,] Allah'ın lütufta bulunduğu ve senin de iyilik ettiğin kişiye, "Eşini terk etme ve Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde ol!" demiştin. Ve [böylece] Allah'ın yakında aydınlığa çıkaracağı şeyi içinde gizlemiştin; çünkü insanlar[ın ne düşüneceklerin]den çekiniyordun, oysa çekinmen gereken yalnız Allah olmalıydı! [Fakat] sonra Zeyd o kadınla beraberliğini sona erdirdiğinde onu seninle evlendirdik ki [gelecekte] evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlar[la evlendikleri] için müminler suçlanmasın. Ve Allah'ın buyruğu [böylece] yerine getirilmiş oldu.
AÇIKLAMA.
Muhammed (s)'in tebligatına başlamasından yıllar önce eşi Hz. Hatice, Kuzey Arabistan kabilelerinden Benî Kelb soyundan gelen ve kabile savaşlarından birinde çocuk yaşta esir alınarak Mekke'de satılan genç bir köle olan Zeyd b. Hârise'yi kendisine hediye etti. Muhammed (s), çocuğu alır almaz serbest bıraktı ve bir süre sonra da evlatlığı yaptı. Zeyd de, buna karşılık, İslam'ı ilk kabul edenler arasında yer aldı. Yıllar sonra, bir kölenin yahut özgürlüğüne kavuşmuş eski bir kölenin "özgür doğmuş" bir kadınla evlenmesine karşı eski Arap toplumunda mevcut olan önyargıları kırmak için Hz. Peygamber, Zeyd'i kendi öz halasının kızı Zeyneb binti Cahş ile evlenmeye ikna etti. Zeyneb, Hz. Peygamber'i o'nun haberi olmadan çocukluğundan beri seviyordu ve bu nedenle, bu evlenme teklifine büyük bir isteksizlikle ve yalnızca Hz. Peygamber'in otoritesine saygıdan dolayı razı oldu. Zeyd de bu beraberliğe istekli olmadığından (çünkü o sırada kendisi gibi özgürlüğüne kavuşmuş eski bir köle olan, oğlu Üsâme'nin annesi Ümmü Eymen ile mutlu bir evliliği vardı) bu evliliğin ne Zeyneb'e, ne de Zeyd'e mutluluk getirmemiş olması sürpriz değildi. Zeyd, kendisini sevmediğini gizlemeyen yeni eşini birkaç defa boşamanın eşiğine kadar geldi, fakat her seferinde tahammül göstermeye ve ayrılmamaya Hz. Peygamber tarafından ikna edildiler. Ancak sonunda evliliğin yürüyemeyeceği kesinleşti ve Zeyd, Zeyneb'i H. 5. yılda boşadı. Kısa bir süre sonra da Hz. Peygamber, geçmişteki mutsuzluğundan dolayı üzerinde hissettiği ahlakî sorumluluğu telafî etmek için Zeyneb ile evlendi
halbuki Allah, kendisinden korkmana daha çok layıktı . Bu ilahî uyarıya (ki, Kur'an'ın "Muhammed (s) tarafından üretildiği" iddiasını tek başına çürütmektedir)
Hz. Peygamber'in, Zeyneb'in geçmişteki mutsuzluğunu telafî etme isteği dışında, evlatlığının eski eşiyle evlenmeye zorlanmasındaki (ayette "Biz onu seninle evlendirdik" ifadesiyle vurgulanmıştır) ilahî maksat, müşrik Arap inançlarının tersine, evlatlık ilişkisinin, biyolojik ebeveyn çocuk ilişkisinden kaynaklanan evlilik sınırlamalarından hiç birine tâbi olmadığını göstermektir.
ANLAŞILMIŞTIR UMARIM. DEVAM EDECEK.
MUTA.
#500
Gönderim zamanı 29.10.2006 - 05:16
* Ceninin cinsiyeti, döllenme anında mı (53:45-46) yoksa bir süre geliştikten sonra mı (75:38-39) belirlenir?
YUSUF-109.Ve Biz senden önce de [elçilerimiz olarak] her topluma [kendi içlerinden, onlara mesajlarımızı ulaştırmak üzere] kendilerine vahyettiğimiz [ölümlü] adamlardan başkasını göndermedik. Yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden önce gelip geçen [inkarcı]ların sonlarının nasıl olduğunu görmüyorlar mı? Ve [bilmiyorlar mı ki,] Allah'a karşı sorumululuk bilinci taşıyan kimseler için ahiret yurdu [bu dünyadan] daha tercihe şayandır? Öyleyse artık akıllarını kullanmayacaklar mı?
ENBİYA-7-8.
Biz senden önce de [ey Muhammed,] kendilerine vahiy indirilen [ölümlü] adamlardan başkasını [elçi olarak] göndermedik; bunun içindir ki, [o inkarcılara de ki:] "Eğer kendiniz bilmiyorsanız, önceki kitapları okuyup izleyen kimselere sorun". Göreceksiniz ki,) Biz o'nları yiyip içmeye ihtiyaç duymayan bir yapıda yaratmamıştık; o'nlar ölümsüz de değillerdi.
FURKAN-20.[EY MUHAMMED,] Biz senden önce de yiyip içen, çarşıda pazarda dolaşan [ölümlü] insanların dışında kimseyi elçi olarak göndermedik. [Böyle yaparak, ey insanlar,] kiminizi kiminiz için bir imtihan vesilesi kıldık [ki,] sabredecek misiniz, (bunu kendiniz de göresiniz; yoksa,) Allah zaten her şeyi olduğu gibi görmektedir!
HAC-73-74-75.
EY İNSANLAR! (İşte) size bir misal veriliyor; onu dinleyin şimdi: sizin Allah'tan başka yalvarıp-yakardığınız bütün o (düzmece) varlıklar, hepsi bir araya gelseler dahî, bir sinek bile yaratamazlar (değil mi?); hatta bir sinek onlardan bir şey kapacak olsa, onu bile geri alamazlar! Başvurup isteyen de, başvurulan ve istenen de ne kadar güçsüz!...
Bu [konuda hataya düşe]nler Allah'ın gücünü gereği gibi kavrayıp değerlendiremiyorlar; çünkü Allah, her şeyi hükmü altında tutan en yüce iktidar Sahibidir.[Sınırsız kudret ve nüfûzuyla] Allah meleklerden de, insanlardan da elçiler seçer. Ama yine de her şeyi gören, her şeyi işiten Allah'tır:
ŞİMDİ ALINTILAYACAÐIM FURKAN SURE SİNDEN AYETLERLE CEVAP VERİLECEK.
FURKAN-20-21-22.EY MUHAMMED,] Biz senden önce de yiyip içen, çarşıda pazarda dolaşan [ölümlü] insanların dışında kimseyi elçi olarak göndermedik. [Böyle yaparak, ey insanlar,] kiminizi kiminiz için bir imtihan vesilesi kıldık [ki,] sabredecek misiniz, (bunu kendiniz de göresiniz; yoksa,) Allah zaten her şeyi olduğu gibi görmektedir! Fakat Bizim huzurumuza çıkarılacaklarını hiç beklemeyen kimseler: "Bize niçin melekler gönderilmedi?", yahut "Neden Rabbimizi görmüyoruz?" diye sorup duruyorlar.Gerçek şu ki, onlar büyük bir küstahlıkla [Allah'ın mesajına karşı böylece] burunlarını dikerek kendilerini onulmaz bir büyüklük duygusuna kaptırmış bulunuyorlar! [Oysa,] melekleri görecekleri Gün (gelip çatınca), o Gün, günaha gömülüp gitmiş olanlar için asla iyi haberler olmayacak; ve (o Gün böyleleri:) "(Vah bize, meğer) dönüşü olmamacasına [Allah'ın rahmetinden] kovulmuşuz!" diyecekler.
AÇIKLAMA.
her yeni peygamberin kural olarak başlıca iki amaçla gönderildiğine işaret etmektedir: birincisi, vahiy yoluyla insanoğluna ahlakî bir mesaj ulaştırmak ve böylece doğruyla eğriyi ya da hakla bâtılı birbirinden ayırmaya yarayan bir ölçü, bir kıstas (surenin ilk ayetinde zikri geçen el-furkân) ortaya koymak; ve ikincisi de, bu risalet olgusunu, insanların önüne, onların peygamberin getirdiği mesaja karşı tepkilerinde kendini açığa vuracak olan manevî ve ahlakî tercih ve kavrayışlarını -yani, bu mesajın doğru ve ilahî menşeli olduğunu tefrik etmek için "tabiatüstü" belirtilere, birtakım mucizelere ihtiyaç duymadan mesajı kendi muhtevası içinde aklî kıstaslarla değerlendirmeye istekli olup olmadıklarını- sınamak için bir vesile olarak çıkarmak. Dolaylı olarak, en derin anlamı içinde bu pasaj, sadece peygamberlerin değil, fakat her insanın, toplumsal varlığıyla, toplumun öteki üyeleri için, onların ahlakî tercih ve kavrayışlarının ortaya çıkmasını sağlayan bir imtihan vasıtası olduğunu îma etmektedir; bunun içindir ki, ilk müfessirlerden bazıları (ki Taberî de bunların içindedir) yukarıdaki cümleye şu anlamı vermektedirler: "Birbirinize imtihan vesilesi olmanız için sizi beşerî varlıklar kıldık".
MELEKLERİN ELÇİLİKİKLERİNDEN KASIT ALDIKLARI VAZİFELERDİR YOKSA ONLAR
İMTİHAN OLACAK DEÐİLLERDİR. ZATEN YUKARIDA Kİ AYETLER DE DURUMU AÇIK
LIYOR.
ANLAMAK LAZIM. DEVAM EDECEK.
MUTA.
Benzer Konular
Konu | Forum | Konuyu Açan | İstatistikler | Son Mesaj Bilgisi | |
---|---|---|---|---|---|
Çelişkiler |
Fotoğrafçılık | alsancakE24 |
|
|
|
Büyükanıt Muhtarlar İmamlar Ve Bitmeyen Çelişkiler |
Güncel |
|
|
|
|
Kuran'daki Çelişkiler |
Geri Dönüşüm Kutusu | berh@NDOG@N |
|
|
|
DİNDEKİ ÇELİŞKİLER VE AGNOSTİSİZM |
Geri Dönüşüm Kutusu | IssIz |
|
|
|
DİNDEKİ ÇELİŞKİLER VE AGNOSTİSİZM |
Geri Dönüşüm Kutusu | IssIz |
|
|
40 kullanıcı bu konuya bakıyor
0 üye, 40 ziyaretçi, 0 gizli