Bu siyaset tırt valla.
Dün akşam işte geç çıkmıştım. Beylikdüzü migrosun olduğu durakta saat 21:30’da yenibosna otobüsünü bekliyordum.Chattam’ın romanlarını da daha yeni bitirdiğim için biraz etkisinde kalmıştım kitapların. Hava karanlıktı ve durakta kimsecikler yoktu. Bir zaman bekledikten sonra bir halk otobüsü geldi. Halk otobüsünün ışıkları yanmıyordu. Karanlıktı ve otobüste de kimsecikler yoktu. Otobüste sadece şoför ve ben vardık. Muavin dahi yoktu. Biner binmez akbilimi bastım ve en arka sol cam kenarına geçip oturdum. Otobüs hızla yolunu almaya başlamıştı. Başımı cama dayadım şoförle birlikte efendi efendi gidiyorduk. Şoför bir dahaki durakta durmamıştı. Çünkü o durakta da kimsecikler yoktu. Tam uykuya dalmak üzereydim ki ön koltukta bir tane adam belirdi. Bana doğru dönmüş ve pis pis sırıtıyordu.
Ben birden tırstım. “kimsin sen kardeşim” dedim.
Adam bana:”Dile benden ne dilersen” dedi. Ben: “salak salak konuşma masal mı lan bu şurada kırk yılda bir yazı yazıyoruz” dedim.
Adam “kardeşim bi dilekte bulunacaksın nazlanıyorsun” dedi.
Ben:”Tamam o zaman özür dilerim hadi hadi hadi uyuyacağım ben biraz” dedim.
Adam sinirlenmişti. Tam boynumdan tutmuştu ki ben adamı ittim. Arkasındaki koltuğa yapışmıştı.Can havliyle tam üzerime atılacaktı ki elime nereden geçtiyse bir su tabancası geçti.Ambarlı kavşağına gelmek üzereydik. Su tabancasıyla adamın tam kalbine ateş ettim. Pardon su fışkırttım. Adam fena olmuştu. Birden inlemeye başladı. Otobüsün acil durumlarda camı kırmak için asılı duran çekici alıp camı kırdı. Tam ambarlı üst geçidinin üzerindeydik ve adam camdan atladı.Ambarlı üst geçidinin üstünden yaklaşık 40 metreden yere çakıldı. Adamın yere çakılması ile rihter ölçeğine göre 6,8 şiddetinde bir deprem olmuştu. Depremin etkisiyle üst geçit sarsılmış bizim otobüs bariyerlere bindirmişti. Kırılan camdan ben de atlamış ve adamın düştüğü yere bakmaya gitmiştim. Aşağı baktığımda adam köprü sarsıntısından dolayı üzerine düşen kaya parçalarını üzerinden atıyor ve kalkıyordu. Ne olduğunu anlamamıştım. Namussuz müteahhitlerin malzemeden çalarak yaptıkları yapılar bir bir yıkılmıştı. Ortalık ana baba günüydü. İnsanlar kendilerini dışarı atıyorlar yıkılan binalardaki tanıdıklarını arama ve kurtarma çalışmalarına hemen başlıyorlardı. Kimisi donla kimisi gecelikle çıkmıştı.Deprem avcılarda çok fena halde kendini hissettirmişti.
Ben adama bağırmaya başladım. “Hey sen kimsin be kardeşim nesin”…
Adam beni görünce kaçmaya başlamıştı. Bu bir adam değil bir yaratıktı. Zıplaya hoplaya koşuyordu. Adımlarının büyüklüğü en az elli metreydi, ve adımları her yere çarpışında bir artçı sarsıntı oluşuyordu. Yaratık Küçükçekmece tarafına E-5’ten doğru koşuyordu. Ben de peşinden koşuyordum. Fakat yaratığın adımları benim adımlarımdan çok büyük ve hızlı olduğu için yaratığa yetişemeyeceğim belliydi. Üstelik taksi çevirip de gidemezdim çünkü yaratığın her adımında yol içeri göçüyordu.
54. Mekanize piyade tugayı zırhlı birliklerini olay yerine intikal ettirmişti. Tanklar yaratığı aramaya başlamıştı. Yaratık görünmüyordu ortalarda. Helikopterler yukarıdan arama çalışmalarına devam ediyordu. Öbür taraftan deprem enkazlarında arama kurtarma çalışmaları da son hızla devam ediyordu.Akut ve Kızılay olay yerindeydi… TRT kameraları daha yaratık ortaya çıkmadan canlı yayın ekiplerini göndermişti.
İlk belirlemelere göre 345 ölü vardı. Yaralıların sayısı belli değildi.
Yaratığı bizimkiler Küçükçekmece yan yoldan halkalı istikametine doğru giderken görmüşler ve üzerine doğru tank atışları yapmışlardı. Ancak yaratığa hiçbir kurşun işlemiyordu. Yaratık ancak kalbine tazyikli su sıkılınca etkisiz hale gelebiliyordu ve bunu sadece ben biliyordum. Ben de gerekli mercilere söylemek istesem de bir türlü söyleyemiyordum. Telefonum çalışmıyordu ve yaratık bütün telefon kablolarını kopardığı için bulunduğum bölgede iletişim ancak televizyonla sağlanıyordu.
Bir kahvehaneye girdim. Haberlere bakıp yaratığın nerede olduğunu öğrenecektim. Ondan sonra da son hızla oraya gidip yaratığı etkisiz hale getirecektim.
*
Girdiğim kahvehanede CNNTURK açık duruyordu. CNNTURK’te Soner Yalçın canlı yayın konuğuydu. Yaratıkla ilgili açıklamalar yapıyordu. Soner Yalçın, yaratığın koşuş şeklini gördüğünü ve el ve çene yapılarına dikkat edilirse yaratığın tipik bir sabetayist olduğunu ve Yahudi lobilerinin Türkiye’ye göndermiş olduğunu söylüyordu. Türkiye’ye ne kötülük gelmişse sabetayistlerden ve aynı zamanda Yahudilerden gelmişti ve bu yaratık da olsa olsa Yahudi olabilirdi.
Derken o kanalı değiştirip KANALD’yi açtırdım kahvehaneciden. KANALD’de Mehmet Ali Birand’ın konuğu Yalçın Küçük idi.
Yalçın Küçük’e göre yaratık , ülkemizdeki mason localarının fikir ayrılıklarının sonucu olarak bir iç çekişme meselesiydi. Bunlar iç çekişme uğruna birbirleri ile böyle savaşıyorlardı. Olan da necip Türk halkına oluyordu.
Kanalları tek tek geziyor ve yaratığın nerede olduğunu öğrenmeye çalışıyordum.
Bir kanalda Deniz Baykal’a rastladım. Deniz Baykal yaratığın ülkemize çok zararlar verdiğini ve AKP hükümetinin buna sessiz kaldığını iddia ediordu. AKP hükümeti derhal istifa etmeliydi.
Uğur Düdar’ın canlı yayın konuğu olan Kemal Kılıçdaroğlu yaratığın, yeni yolsuzluklar yapabilmesine zemin hazırlamak için Kadir Topbaş tarafından İstanbul’a salındığını söylüyordu. Elinde bir dosya olduğunu söylüyordu. Canlı yayında Kadir Topbaşa: “Kadir Topbaş yaratığın zarar verdiği yolları yapmak için hangi müteahhit firmalarla anlaşma sağlayacaksın iki gün içinde açıkla, açıklamazsan ben açıklayacağım” diyordu.
Başbakan Tayyip Erdoğan yaratıkla ilgili görüşmek üzere ABD’ye uçmadan önce havaalanında basın mensuplarına yaptığı
açıklamada “yaratığı döndüğümde halledeceğiz. Ancak yaratığı bazı siyasetçilerimizin siyasete alet ettiklerini görüyorum. Hiç kimse yaratıktan siyasi rant elde etmeye çalışmasın” diyordu.
Samanyolu televizyonu yaratığın Ergenekon yapılanmasının ülkeyi karıştırmak için üretip acımasızca Türk halkının üzerine saldığını söylüyordu.
Vakit gazetesi yarınki manşetini hazırlamıştı. “Yaratık Allah’ın kullarına ikazıdır” Haberin devamında: Yaratığı Avcılar’ın CHP belediyesi olduğu için Allah tarafından bir ikaz olarak gösteriyordu..
Yeniçağ gazetesinin her şeyi bilen yazarı “yaratıkla Tayyip’in anlaştığını ve Tayyip’in bilerek yaratığı halkın üzerine saldığını sonra da yaratığı yakalayarak bir dahaki seçimlerde yerini kuvvetlendirmek istediğini söylüyordu. Bu numaralara karnımızın tok olduğunu da üzerine basa basa belirtiyordu...
Başbakan Amerika’ya indiğinde yaratıkla ilgili gelişmeleri basın mensuplarına aktarıyordu. Hamdolsun yaratık ülkemizi teğet geçecek. Araştırılırsa Avrupa ülkelerinde zaman zaman buna benzer yaratıklar çıktığını ancak ülkemizin bundan en az zararlar kurtulacağının müjdesini veriyordu.
Devlet Bahçeli kurmayları ile birlikte ne tür bir açıklama yapacaklarının istişaresi için toplanmışlar aradan üç gün geçmişti.
Fanatik gazetesi de “Sivasspor’u şampiyon yapmayacaklar” diye manşetini hazırlamıştı bilene.
Bazıları AKP hükümetinin gündemi değiştirmek için yaptığı bir oyun diyordu. Gündemde işsizlik yolsuzluk varken bu yaratık da neyin nesiydi. Olsa olsa emperyalizmin bir oyunuydu.
Kimisi öyle diyordu kimisi böyle diyordu.
Ancak hiç kimse yaratığın nerede olduğunu söylemiyordu.
Sonunda kraltv yaratığın şu an Küçükçekmece gölünün kenarında olduğunu ve bütün top tüfek atışlarının boşa gittiğini söylüyordu. Top atışları bile yaratığa fayda etmiyordu. Derken bir bisiklet buldum. Bisikletle ters yönden doğru Küçükçekmece gölüne gittim.
Yaratık oradaydı. Hiçbir şey işlemiyordu ona ama hareket de edemiyordu. Ancak sıkıştığı köşeden kaçmak için zaman kolluyordu.
Ben yetişmiştim.
Elimde su tabancası vardı ve yaratık ancak su tabancası ile etkisiz hale getirilebilirdi.
Komutanlardan izin aldım atışı kestiler. Yaratığın yanına yavaş yavaş yaklaşıyordum. Aramızda 15 metre vardı ve yaratık bir bankta oturuyordu. Ben sürüne sürüne yanına yaklaşıyordum. Tam yanına yaklaşmıştım.
Sonun geldi alçak dedim ve su tabancasıyla yaratığın kalbine nişan alıp suyu fışkırtmaya başladım. Yaratık debeleniyordu. Hayır diye bağırıyordu. O sıra beni kolumdan biri çekiştirmeye başlamıştı. Ben bir dakika kardeşim dedikçe beni kolumdan çekiştiriyor rahat vermiyordu bir türlü.
Kolumdan tutan adam hadi kardeşim hadi diyordu. Ne var kardeşim diye bir sıçradım o da ne. Yen bosnaya gelmişim.
Şoför bilader burası son durak diyordu. Ben kan ter içinde kalmıştım.
Ohh dedim meğer hepsi bir rüyaymış.