Bu da böyle bir dönemdi; yenildi, içildi, konuşuldu, kerevetine çıkıldı. Hani Toros Dağları’nın yaylalarında göçerlik eden yörüklerin türküsü vardır; “Herkes yesin içsin... Aslı yok yaylasında davetimiz var bizim...” diye gider ve tatlı tatlı dalgasını geçer... Yüreği hep coşkulu Toros yörüğünün türküsündeki benzetme gibi Fethullah demokratları da “aslı yok belgesinden” yediler içtiler.
Yeni demokrat türü.
Şimdi çok moda!
Adam iktidar olmuş.
7 yıldır ülkeyi yönetiyor.
İstese yasa çıkartır.
Orduyu sivil denetime alır.
Kimsenin de sesi çıkamaz.
Ancak mağduru oynuyor.
Hâlâ oradan besleniyor.
Aslı yok belge sızdırıldı.
Palavra meyvesini verdi.
Gökten elmalar düştü.
***
Belgenin aslı nerede? Koca Türk Ordusu, askeri savcısıyla 12 gündür aradı, araştırdı; bulamadı. Emaneti götürdü sivil savcıya; “Ben aslını bulamadım, sen ara bul. Bu belge hangi amaçla üretildi, kimin tarafından üretildi, bu belge ile Türk ordusu hedef alındı mı? Bu aslı olmayan, orijinali bulunamayan belge; 80 yıllık süzme sızdırma derin devlet gazeteciliğinin yeni versiyonu olan taze gazeteye nasıl ve kimin tarafından, ne amaçla sızdırıldı, yakala...” diye devretti.
Hukuk işliyor.
Bunu anladık.
Fakat şimdi ne olacak, bu kadarla mı kalacak? Ordu darbecilikten vazgeçmedi iddiasını yükselttiler. Bunu niçin yaptılar, bu belgeyi hangi rejisörün ve birinci adamın yönetiminde, sahte olarak kimler, ne amaçla hazırladı?
Büyük plan neydi?
Bu senaryo; Deniz Feneri davasının gelip iktidar partisine dayanmasının önünü kesmek için mi sahneye kondu? Halk bunu bilmek istiyor. O nedenle; rejisörün, birinci adamın bulunması ve senaryonun bütününün ortaya çıkması gerekiyor. Bu senaryonunun birinci adamı ile rejisörü bulunmazsa; “belge gerçekti, ordu gizledi” diyenlere, diyecek olanlara, dünden itibaren demeye başlayanlara cevap olacak ciddi adımı bir tek kişi atabilir.
Bu kişi kim olabilir?
Albay Dursun Çiçek olabilir.
***
Sivil savcıya gider.
Suç duyurusunda bulunur.
Adımı kullandılar; imzamı aldılar, bilgisayar ortamına aktardılar; “andıç belgesi yazma” suçlamasıyla askerlik şerefimle oynadılar. Suç duyurusunda bulunuyorum: “Söz konusu belgeyi karargâh dışında hazırladığım iddialarını da araştırın istiyorum” diyebilir.
Albay takipçisi olabilir.
Kıytırık fotokopi belgenin Avukat Serdar Öztürk’ün bürosunda ele geçirilmesiyle gazeteye verilip basılması arasında geçen 5 günün üzerine gidilmesi keyfiyetini canlı tutabilir.
Bu 5 günde neler oldu?
Ne beklendi?
Niçin beklendi?
Kimler haberdar edildi, kimlerle bağlantı kuruldu, kimlerden öneri, taktik, akıl alındı, bulunsun diye ısrarcı olabilir. Avukat Serdar Öztürk’ün parmak izinin bu fotokopi belgede olmamasının “gerçeğin ortaya çıkması açısından” ne büyük önem taşıdığını da anlatır, takipçisi olabilir. Albayın, sivil savcıya gidip, “suç duyurusu yapması” Fethullahçı demokratlığın “sahte, suni, köpük mağduriyetler peydahlatıp ona sığınma” oyununu kökünden bozabilir.
Mağduru oynamak bitmeli!
Küflendi bu artistlik!
Koktu bu ayaklar!
Necati Doğru - Gazete Vatan