Cumhuriyet dediğimiz şey sarayın yerine "Milli Güvenlik Kurulu"nun geçmesinden başka bir düzen olacaksa, Milli Güvenlik Kurulu toplantılarının TV'den naklen yayınını demokratik talepler listesine almayı düşünmeye başlasak iyi olur.
Ertuğrul KÜRKÇÜ kurkcu@bianet.org İstanbul - 01 Temmuz 2009, Çarşamba
EN UZUN MGK TOPLANTISI : Ordu ve Hükümet Anlaştı: "Belge" Yayınlamanın Faydası Yok!
"Büyük" gazetenin "Ankara Temsilcisi" gece yarısı biten MGK görüşmesi ardından yayınlanan bildiriyi yorumluyor: "Bakın şimdi size bu bildirinin şifrelerini çözüyorum. Gördüğünüz gibi, bakın ne ne diyor: 'devletimizin kurumlarını yıpratmaya yönelik beyan ve yayınlara ilişkin tepki ve düşünceler dile getirilmiş' diyor. Yani, 'tepki' diyor, demek ki asker konuşmuş... Haaa ama ne olmuş, 'bu tür faaliyetlerin ülkemize bir fayda sağlamayacağı teyit edilmiş.' Bakın bu 'teyit' çok mühim. Demek ki ne olmuş, hükümetle ordu arasında bir kriz olmamış. Hükümet de teyit etmiş, neyi? 'Bir fayda sağlamayacağını'. Demek ki, istenilen olmamış, kriz olmamış. Demek ki ordumuzla hükümetimiz arasında birlik beraberlik olmuş. Aman ne iyi olmuş!"
Ne konuşuldu?
Her orta zekalının okuduğunda ne dendiğini çıkarabileceği bir resmi duyuruyu anlamak ve anlatmayı bir tür uzman marifeti sayarak kafa şişiren bu "Ankara Temsilcisi" tafrasını gene de boşa saymamalı. Bu, günlerdir kışkırtılan merak ve üfürülen söylentilerin ardından saatlerce ve saatlerce süren ve hiç bitmeyecekmiş gibi gelen bir MGK toplantısında ne konuşulduğu hakkında hiçbir bilgi veremeyen bir "haberci"nin hiç değilse ne konuşulmadığı hakkında bir yorum yumurtlamaya çalışması haber piyasasında oluşan büyük beklentiye karşılık bir nevi "arz yönlü hareket" sayılabilir.
Ama bunun vatandaşın ihtiyacını gidermeye yetmeyeceği açık. Ne olmadığını kendimiz anlayabiliyoruz zaten. Peki ne olduğunu anlayabiliyor muyuz? "Ankara temsilcisi"nin baktığı kâğıda bakınca onun anla(ya)madığı ya da anlasa da bir haber değeri görmediği birkaç şey okuyabiliriz belki.
Dört paragraftan oluşan bildirinin sadece üçüncü paragrafı MGK'nin yasada tanımlanan göreviyle ilgili konuları kapsıyor. İlk ikisi ise "şifreli" bir dille yazılmış olsa da doğrudan doğruya iç siyaset konularıyla ilgili.
Hiçbir ülkeyle savaş halinde olmadığımıza, komşularımızla "sıfır sorun" esasına dayalı dış politikanın "tıkır tıkır" çalıştığıyla övündüğümüze, PKK ile tek yanlı da olsa "çatışmasızlık" hali sürdüğüne, Kıbrıs'ta YKP'nin muhalefeti dışında TSK'nın başını ağrıtan yeni bir mesele olmadığına göre, ordunun ve hükümetin yedi buçuk saat baş başa verip konuştukları şeyin bir "Milli Güvenlik" meselesi olmadığını anlamak çok zor değil.
MGK'yi kim denetliyor?
Anlaşılmayan şu: MGK neden milletin parasını ve zamanını Milli Güvenlik konusu olmayan bir şey için harcar? Neden "memlekete bir faydası olmayan" şeyleri saatlerce konuşur? MGK'nin işi neyin faydalı neyin faydasız olduğunu ayrıştırmak mı? Hangi yasa ona bu görevi veriyor?
Türkiye'de bütün kurumlar usulen de olsa bir şekilde denetleniyor; Meclis'i halk denetliyor, hükümeti Danıştay, Sayıştay, Devlet Denetleme Kurulu denetliyor; askeri sözüm ona Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Askeri Sayıştay denetliyor; bu MGK'yi kim denetliyor?
Kuruluş yasasına göre MGK'yi denetleyecek hiçbir güç yok! Bu kurulun görüşme tutanakları gizli. Burada nasıl alındığını bilmek üstümüze vazife değil ama bu kurulun kararları halkın seçtiği Meclis'ten çıkan hükümetin gündemine alınmak zorunda.
Triumvira
Öyle görülüyor ki, bu durumdan hükümet de memnun. Memleketin temel iç politika konuları denetimin ve açıklığın son bulduğu, TBMM Genel Kurulu ve hükümet partisinin meclis grubu üyelerinden de gizlenmesi yasayla zorunlu bir yerde, oligarşik bir heyetin kendilerini topluma bağlayan bütün bağlardan kurtulduğu, sözcüğün mutlak anlamında ınırsız bir özgürlük ortamında sere serpe konuşuluyor, anlaşılıyor, konular bağlanıyor, "teyit" ediliyor. Yetmiyor, bir "triumvira" kuruluyor, Başbakan, Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı, "mezara gidecek" mutabakatlar oluşturuyorlar. "Ankara temsilcisi" de "sevinin" diyor. "Ya bir de mutabık olmasalardı".
Doğrusu mutabık olmamaları millet için daha iyi sayılabilir. O zaman hiç değilse toplumdan onay almak için her biri diğeri hakkındaki gerçeği söylemek zorunda kalıyor. Böylece gerçeğe daha yakın bir bilgiye ulaşabilmek için her birimiz ortaya saçılanları kendi telakkimize göre bir araya getirebiliyoruz. Gerçi bunun sonunda edindiğimiz bilgi bir kural olarak çoktan başımıza gelmiş olan bir uğursuzluğun ayrıntıları oluyor, o başka...
Meclis TV MGK'ye
"Meşrutiyet" devrinde yöneten-yönetilen ilişkileri acaba daha mı farklıydı? Cumhuriyet dediğimiz şey sarayın yerini "Milli Güvenlik Kurulu"nun almış olmasından başka bir düzen olacaksa, Milli Güvenlik Kurulu toplantılarının TV'den naklen yayınının demokratik talepler listesine alınması düşünülmeye değmez mi? Meclis'in işleri orada görüldüğüne göre Meclis TV'ye MGK toplantılarına bir naklen yayın arabası göndermek düşer doğrusu. (EK)