İşte her şey, bu kışkırtıcı mesajla başladı.
Mesajı atan kişinin herhalde aklına gelecek son şey, benim bu sözleri ciddiye almamdı.
Ama aldım.
Çünkü merak ettim.
O herkesin diline düşmüş, milleti de birbirine düşürmüş "bez parçası"nı kafama bağlayıp, şehri İstanbul’da bir o semte, bir bu semte gidecektim.
Bütün toplu taşıma araçlarına binecektim.
Kafelere, barlara, gece kulüplerine girecektim.
Bir süreliğine, "karşı mahalle"ye geçecektim.
Şurası kesin ki, hem çok eğlenecek hem de çok şey öğrenecektim.
İnsan, tek başına eğlenemiyor!
Biri gerekiyor, bir arkadaş.
İşte Demet, burada...
Kızım ile kızı kanka: Alya ve Lila.
Müthiş ikililer.
Kızlar da yaramaz, anneleri de!
Demet’e "İstanbul’da benimle birlikte birkaç gün İslami hayat tarzına uygun takılır mısın?" diyorum.
Şaşırıyor, "Ne yapacağız yani?" diyor.
"Başımızı örteceğiz, sokaklara çıkıp dolaşacağız. Tabii ki, türbanlıların gerçek ruh halini anlayabilmemiz mümkün değil. Zaten bizim iddiamız da, ’karşı mahallenin kadınlarını anladık’ olmayacak. Biz sadece şeklen de olsa, neler hissettik, nelerle karşılaştık, onu anlatacağız..."
"Tamam" diyor, "Ben varım..."
devamı