Lider merkezli bir toplum olduğumuzu kabulleniyorum. Ancak buna rağmen İslami hassasiyetleri olan insanların bazı adımlar atarken daha itinalı atmaları gerektiğini belirtmekte fayda görüyorum. Bu yazı belki BBP Camiasını üzecek, ama ben kimseyi üzmek için değil “düşündürmek” için yazıyorum. Düşündürmek; kutsamadan, safiyeti, samimiyeti bozmadan…
Şüphesiz, her siyasi partinin lideri, önderi kendisi için “özel insandır.” Ona saygı ve hürmet için bir takım programlar, etkinlikler düzenlemek isteyebilir… Ama bu nedense bizim toplumumuzda biraz farklı noktalara kayıyor. “Sevgimizde aşırı” gidiyor, “nefretimizde de duracağımız yeri bilmiyoruz.
***
CHP’li Ankara Vekili 1945 yılında Meclise bir önerge verip; “Eski padişah mezarlarının bulundukları yerde bir süre sonra “ruhani bir şahsiyet” gibi algılanarak “türbeye” dönüştürüldüğünü, bu nedenle bu mezarların ziyarete yasaklanması ve türbeye dönüştürülmesinin engellenmesi gerektiğine dair” talepte bulunduğunu biliyoruz.
Kızmayın ama adam haklı…
Saygı duyacağız derken, kutsuyoruz ve ortaya her açıdan sakıncalı bir durum çıkıyor…
“Ölülerinizden medet ummayın” sözünü unutarak nasıl olurda böyle bir “kutsanmaya” gidiyoruz toplum olarak anlamakta zorlanıyorum.
Aynı yanlış, bazı dergahların içinde de yaşanıyor. Şeyh efendinin kabri cami içinde, ziyarete gelenler bir de bakıyorsunuz mezara dönüp namaz kılıyor. Allaha karşı işlenecek en büyük günah şirk değil mi? “Yalnız sana secde eder, yalnız senden yardım isteriz” sözünü unuttuk mu? Peki Orada işlenen başka hangi günahtır söyler misiniz?
***
Ankara caddelerinde BBP’nin “Muhsin Yazıcıoğlu’na Hasret Buluşması” adlı programının afişlerini ilk gördüğümde işte bu duyguları hissettim.
“Neden? Neden bizim toplumumuz kutsayarak seviyor sevdiklerini…?
Neden?
Tamam, Muhsin Bey kendisini bir davaya adamıştır… Ve büyük hizmet vermiştir.
Tamam, öyle mahzun bir ölüm yaşamıştır ki, onu seven sevmeyen herkesin vicdanını titretmiştir.
Evet, onu seven insanların yüreğinde eşsiz bir yeri vardır. Lakin, ölüm’de Allah’ın emridir. “Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber,
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber” şiiri, “ölümü bile Rasulullah (sav)’le güzelleştiğini anlatıyor…
Peki nerden çıktı bu “hasret” toplantıları…
Amacı nedir?
Muhsin Başkanı unutturmamak mı? Yoksa kutsamak mı?
Peki bu toplantıların bir süre sonra “Muhsin Başkan’ın kaza yaptığı yere birde anıt dikmeye götürmeyeceğini kim garanti edebilir?
BBP’nin yeni genel başkanı ve yeni ekibin Muhsin Başkana karşı göstereceği en büyük vefa Göksun’da “hasret buluşması” yapmak değil, onun millete hizmet için verdiği mücadeleyi sürdürmektir.
Hem neden Göksun’da?
Kaza orada olduğu için mi?
Ama mezarı Ankara’da…
Ve hem inancımıza göre ölüm yeri kutsanır mı? Ölen kişi nerede ölürse ölsün ruhunun gideceği yer bellidir. O halde Göksun nereden çıktı Allah aşkına? Hangi aklı evvelin “vefa” gösterisidir bu program…
***
“sevgide aşırı gitmemek, nefrette aşırı gitmemek…” bu bir inanç ilkesidir. O halde bu kutsanmaya varacak adımı BBP Camiasına neden attırıyorsunuz sayın Topçu? Kamuoyunun Taceddin dergahına defnedilen Muhsin Başkan’ın mezarı konusunda yaşadığı endişeyi haklı çıkartacaksınız diye korkuyorum. O endişe “Muhsin Başkan’a birde anıt yapmak” talebidir. Umarım mezarda Muhsin Başkanı bile üzecek, gerecek böyle bir talepte bulunmazsınız..
Peki Muhsin Başkan yaşasaydı ne derdi böyle bir programa? Onu bilmek zor ama, yaşadığı dönemde bu “kutsanma” işlerini tasvip etmediğini biliyoruz. Mesela diyor ki Muhsin Başkan Yeni Şafak gazetesine yaptığı bir ziyarette; “"Milliyetçilik nedir? diye sorduğunuzda, sanatta edebiyatta, ekonomide bilimde, ülkenin çıkarlarına bir gram katma değer kim oluşturuyorsa o milliyetçidir diyoruz. Milliyetçiliği geçmişi kutsamak ve geçmişe özgü olarak almamak lazım…” Bu sözler Muhsin Başkana ait…
Peki bu “kutsamaya” dönüşecek program kimin?
***
Sayın Yalçın Topçu, toplumda Muhsin Başkan’a karşı oluşan “mahsun sevgiyi” ne olur lekelemeyin. O masumiyeti, o vicdanları eriten ölümün üzerinden siyasi prime kalkışmayın. BBP Camiasını “diri tutmak” istiyorsanız başka formüller bulun. Ama ne olur bu Göksun işini ortadan kaldırın…
Mesela Muhsin Yazıcıoğlu Vakfı’nı kurun, burada Yazıcıoğlu’nun fikirlerine hayat verin. Ama sakın her yıl Göksun’da mumlar yakıp, bizi de eritmeyin…
Fatih Bayhan – Haber 7