İçerik değiştir



Necip Fazıl Kısakürek


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 82 yanıt verildi

#1 şans

şans

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 62 Mesaj
  • İlgi Alanları:sinema müzik ebru sanatı

Gönderim zamanı 02.02.2006 - 19:32


Beklenen



ne hasta bekler sabahı
ne taze ölüyü mezar
ne de şeytan bir günahı
seni beklediğim kadar

geçti istemem gelmeni
yokluğunda buldum seni
bırak vehmimde gölgeni
gelme artık neye yarar

Necip Fazıl Kısakürek

#2 şans

şans

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 62 Mesaj
  • İlgi Alanları:sinema müzik ebru sanatı

Gönderim zamanı 02.02.2006 - 20:38

Akıl



Akıl akıl olsaydı adı gönül olurdu
Gönül gönlü bulsaydı bozkırlar gül olurdu..

Necip Fazıl Kısakürek

#3 şans

şans

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 62 Mesaj
  • İlgi Alanları:sinema müzik ebru sanatı

Gönderim zamanı 02.02.2006 - 20:40

Allah Dostu



Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel;
Bir aksamdı ki, zaman, donacak kadar güzel.

Necip Fazıl Kısakürek

#4 WaLe

WaLe

    Kimene!

  • Üyeler
  • 6.730 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Eskişehir

Gönderim zamanı 02.02.2006 - 22:05

Hayat, Mayat

Hayat, mayat diyorlar
Benim gözüm mayat'ta.
Hayatin eksiği var:
Hayat eksik hayatta.

Takınsam, kanat, manat;
Kuş, muş olsam seğirtsem.
Bomboş vatana inat,
Matan'a doğru gitsem...



Necip Fazıl Kısakürek

"YURTTA SULH, CİHANDA SULH"
Gönderilen Resim



’Düşüncenin üstesinden gelemeyen‚ düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.

Paul Valéry


#5 Dolunay

Dolunay

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 307 Mesaj

Gönderim zamanı 02.04.2006 - 21:47


Olmaz mi?
Yön yön sarılmışım ne yana baksam;
Sarılan olur da saran olmaz mı?
Kim bu yüzü çizen sanatkar ressam;
Geçip de aynaya,soran olmaz mı?

Bir parçacığım ben,bütüne hasret;
Zaman döne dursun,o güne hasret;
Ruhumsa zamanın üstüne hasret;
Ebediyet boyu bir an... Olmaz mı?

Necip Fazil Kisakürek



#6 Dolunay

Dolunay

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 307 Mesaj

Gönderim zamanı 02.04.2006 - 21:51



Zindan memete mektup

Zindan iki hece Mehmetim lafta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Birde geri adam boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed im!
Kavuşmak mı? ... Belki... Daha ölmedim!

Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yolda tutuktur hapse düşeli...
Git vegel... yüz adım... Bin yıllık konak.
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak

Bir alem ki, gökler boru içinde!
Akıl almazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu sus mu unut mu, , ?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, Bir kaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
bahçeye diktiği üç beş karanfil...

Müdür bey dert dinler bu gün maruzat !
Çatık kaş... Hükümet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem...
Anlamaz ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, Bir yırtıcı zil;
Sayım var, Maltada hizaya dizil!
Tek yekün içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemiyet
Urbalarla kemik, Mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, Nara ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccademin yüzünde şevkat;
Beni kimsecikler okşamaz madem;
Öp beni anlımdan, Sen öp seccadem!

Çaycı, getir ilaç kokulu çaydan!
Dakika düşelim senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, Duman duman erisin!

Peykeler duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
gömülmüş duvara, baş baş gölgeler
Duvar katil duvar, yolumu biçtin!
kanla dolu sünger... beynimi içtin!

sükut... kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez Dünyadan nazar.
Yerinde mi acep ölü ve mezar
yer yüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç varda kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelirki elde kader bu emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünya ya kapalı, Allah a açık.

Dua dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, Bir tütsü Bir uçan buğu
İplik ki incecik, örer boşluğu.

Ana rahmi zahir şu bizim koğuş;
Karanlığındanur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa dim dik doğrul ve sevin!

Mehmed im sevinin başlar yüksekte!
Ölsekte sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu teker kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

Necip Fazil Kisakürek


#7 Dolunay

Dolunay

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 307 Mesaj

Gönderim zamanı 02.04.2006 - 21:56



YAR O KI.....

Falan, dağın ardında;
Seslen, seslen, işitmez
Filan toprak altında;
Göz yaşları diriltmez

Neye vardın, vardın da?
Ufuk varmakla bitmez.
Bir şey göster kadında,
Tılsımını eskitmez

Yar o ki, hep yadında;
Eskimez ve eskitmez.
Muradı muradında,
Seni bırakıp gitmez

Necip Fazil Kisakürek




#8 Serra

Serra

    I'm Back !!

  • Üyeler
  • 8.125 Mesaj
  • Cinsiyet:Bayan
  • Konum:MuEno

Gönderim zamanı 04.04.2006 - 00:35

Kaldırımlar




Yürüyorum kimsesiz bir sokak ortasında,
Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.


Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık.
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İncin uykuda yanlız iki yoldaş uyanık.
Biri benim birde serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor,
Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler,
Üstüme camlarını hep simsiyah dikiyor.
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.


Kaldırımlar, çilekeş yanlızların annesi,
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi,
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.



Bana düşmez can vermek yumuşak bir kucakta.
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum...
Aman sabah olmasın bu karanlık sokakta,
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum.



Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin,
İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler...
Tak tak ayak sesimi aç köpekler işitsin.
Yolumun zafer takı gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim!
Gündüzler size kalsın verin karanlıkları.
Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim.
Örtün üstüme örtün serin karanlıkları.


Uzanıverse gövdem taşlara boydan boya,
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya.
Ölse kaldırımların bu kara sevdalı eşi
Yokluğun bu bahar biter mi ?
Ya da bu
Son;Bahar biter mi ?

#9 Sphagetti

Sphagetti

    Küçük Haylaz :)

  • Üyeler
  • 3.305 Mesaj
  • Konum:Sakarya/Adapazarı
  • İlgi Alanları:"Sadece Harabe.net"

Gönderim zamanı 12.07.2006 - 14:56

Bir tane de benden...memleketimin türküsü :)

------------ SAKARYA TÜRKÜSÜ ------------

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya:
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.

Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.

Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir:
Oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir.

Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kainat:
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!

Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne?
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine:

Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?

Rabb'im isterse, sular büklüm büklüm burulur.
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.

Eyvah, eyvah, Sakarya'm, sana mı düştü bu yük?
Bu dâvâ hor, bu dâvâ öksüz, bu dâvâ büyük!..

Ne ağır imtihandır, başındaki Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,

Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan:
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan!

Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!

Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu?
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?

Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna?
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?

Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!

Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş kayna kayna Sakarya.
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su:
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.

Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek:
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?

Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!

Sakarya, saf çocuğu, mâsum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!

Sen ve ben, gözyaşıyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!

Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!

Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz:
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya:
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!

------------ NECİP FAZIL KISAKÜREK ------------

Bu mesaj sphagetti tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 12.07.2006 - 14:57

!

#10 Bulutsuzluk

Bulutsuzluk

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 1.309 Mesaj
  • İlgi Alanları:Olmak istediği...

Gönderim zamanı 20.07.2006 - 16:08

Aykut Kuşkaya'nın =) Kaldırımlar şarkısı kulağımda çınladı birden.

Necip Fazıl usta ile sohbet etmek için ömrümden sene verirdim olric.
Asrın yeni bir umdesi var, hak kapanındır.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Neyzen'im...

#11 Lavinia

Lavinia

    FıRTıNa KuŞu

  • Üyeler
  • 5.669 Mesaj
  • Konum:AyaZ

Gönderim zamanı 20.07.2006 - 18:46

KARACAAHMET
Deryada sonsuzluğu zikretmeye ne zahmet!
Al sana,derya gibi sonsuz Karacaahmet!
Göbeğinde yalancı şehrin sahici belde;
Ona sor,gidenlerden kalan neymiş elde?
Mezar,mezar zıtların kenetlendiği nokta;
Mezar,mezar,varlığa yol veren geçit,yokta...
Onda sırların sırrı:Bulmak için kaybetmek.
Parmakların saydığı ne varsa hep tüketmek.
Varmak o iklime ki,uğramaz ihtiyarlık;
Ebedi gençliğin taht kurduğu yer mezarlık.
Ebedi gençlik ölüm;desem kimse inanmaz;
Taş ihtiyarlar,selvi çürür,ölüm yıpranmaz.
Karacaahmet bana neler söylüyor,neler!
Diyor ki!Viran olmaz tek yer viraneler.
Zaman deli gömleği,onu yırtanda ölüm;
Ölüm yekpare an,ne kesiklik,ne bölüm...
Hep olmadan hiç olmaz,niçin ötesinde hep;
Bu mu dersin,taşlarda donmuş sükuta sebeb?
Kavuklu,başörtülü,fesli,başaçık taşlar;
Taşlara yaslanmış da küflü kemikten başlar,
Kum dolu gözleriyle süzüyor insanları;
Süzüyor,sahi diye toprağa basanları.
Onlar ki,her nefeste habersiz öldüğünden,
Gülüp oynamaktalar,gelir gibi düğünden.
Onlar ki,sıfırlarda rakamları bulmuşlar;
Fikirden kurtularak,ölümden kurtulmuşlar.
Söyle Karacaahmet ,bu ne acıklı talih!
Taşlarına kapanmış,ağlıyor koca tarih!

NECİP FAZIL KISAKÜREK(1969)
Gönderilen Resim

YARINA SESİMİN YANKISI KALIR...

Hoşçakalın.

#12 attalia

attalia

    zurnanın son deliği

  • Dokunulmazlar
  • 5.671 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:ovaya indim. beni tel'den ara :P
  • İlgi Alanları:öküzler :D

Gönderim zamanı 27.07.2006 - 13:14

fikrin ve şiirin büyük üstadını şu mübarek kandil gününde rahmetle anıyorum. ruhu şaad olsun
aabi okuma yazmam yoh. barnak bassam olur mu?

#13 Ziyaretçi_TAVIR_*

Ziyaretçi_TAVIR_*
  • Ziyaretçiler

Gönderim zamanı 31.07.2006 - 14:23

Zehir (Son Şiiri)






Çocukken haftalar bana asırdı;
Derken saat oldu, derken saniye...
İlk düşünce, beni yokluk ısırdı;
Sonum yokluk olsa bu varlık niye?
Yokluk, sen de yoksun , bir var bir yoksun!
İnsanoğlu kendi varından yoksun...
Gelsin beni yokluk akrebi soksun!
Bir zehir ki , hayat özü faniye...


Mayıs 1983
-Son Şiiri-

#14 Sphagetti

Sphagetti

    Küçük Haylaz :)

  • Üyeler
  • 3.305 Mesaj
  • Konum:Sakarya/Adapazarı
  • İlgi Alanları:"Sadece Harabe.net"

Gönderim zamanı 07.08.2006 - 02:29

SEN


Senden, senden, hep senden,

Akisler aynalarda,

Göğe çıksam mahzenden;

Hasretim turnalardan.



Seni buldun bulduysam;

Gökten bir davet duysam

Ben ki, suçumu yuysam,

Su biter kurnalarda.



Garibe sensin vatan,

Nur yurdunu aratan

Sensin, sensin yaratan,

Rahmetli analarda.


Necip Fazıl Kısakürek

!

#15 Sphagetti

Sphagetti

    Küçük Haylaz :)

  • Üyeler
  • 3.305 Mesaj
  • Konum:Sakarya/Adapazarı
  • İlgi Alanları:"Sadece Harabe.net"

Gönderim zamanı 07.08.2006 - 02:31

TABUT


Tahtadan yapılmış bir uzun kutu;

Baş tarafı geniş, ayak ucu dar.

Çakanlar bilir ki, bu boş tabutu,

Yarın kendileri dolduracaklar.



Her yandan küçülen bir oda gibi,

Duvarlar yanaşmış, tavan alçalmış.

Sanki bir taş bebek kutuda gibi,

Hayalim, içinde uzanmış kalmış.



Cılız vücuduma tam görünse de,

İçim, bu dar yere sığılmaz diyor.

Geride kalanlar hep dövünse de,

İnsan birer birer yine giriyor.



Ölenler yeniden doğarmış; gerçek!

Tabut değildir bu, bir tahta kundak.

Bu ağır hediye kime gidecek,

Çakılır çakılmaz üstüne kapak?


Necip Fazıl Kısakürek

!

#16 Sphagetti

Sphagetti

    Küçük Haylaz :)

  • Üyeler
  • 3.305 Mesaj
  • Konum:Sakarya/Adapazarı
  • İlgi Alanları:"Sadece Harabe.net"

Gönderim zamanı 07.08.2006 - 02:33

VEDA



Elimde, sükutun nabzını dinle,

Dinle de gönlümü alıver gitsin!

Saçlarımdan tutup, kör gözlerinle,

Yaşlı gözlerime dalıver gitsin!



Yürü, gölgen seni uğurlamakta,

Küçülüp küçülüp kaybol ırakta,

Yolu tam dönerken arkana bak da,

Köşede bir lahza kalıver gitsin!



Ümidim yılların seline düştü,

Saçının en titrek teline düştü,

Kuru bir yaprak gibi eline düştü,

İstersen rüzgara salıver gitsin!



Necip Fazıl Kısakürek

!

#17 Sphagetti

Sphagetti

    Küçük Haylaz :)

  • Üyeler
  • 3.305 Mesaj
  • Konum:Sakarya/Adapazarı
  • İlgi Alanları:"Sadece Harabe.net"

Gönderim zamanı 07.08.2006 - 02:34

YUNUS EMRE'YE



Kaç mevsim bekleyim daha kapında,

Ayağımda zincir, boynumda kement?

Beni de, piştiğin bela kabında,

Kaynata kaynata buhara kalbet.



Bekletme Yunus'um, bozuldu bağlar,

Düşüyor yapraklar, geçiyor çağlar;

Veriyor, ayrılık dolu semalar,

İçime bayıltan, acı bir lezzet.



Rüzgara bir koku ver ki, hırkandan;

Geleyim, izine doğru arkandan;

Bırakmam, tutmuşum artık yakandan,

Medet ey şairim, Yunus'um medet!



Necip Fazıl Kısakürek

!

#18 vaSSago

vaSSago

    Hiç gelmiyor desek yeridir

  • Üyeler
  • 9 Mesaj
  • İlgi Alanları:Edebiyat, Rock Müzik

Gönderim zamanı 23.09.2006 - 03:33

Ve bir gece... Onun için daima sırlarla dolu Mayıs ayında bir gece, (25 Mayıs 1983) yatağında doğrulup, elâ gözlerini pencereden dışarıya, derin karanlığa dikti. Ne gördü ki; pembeden daha kırmızı dudakları hafifçe kıpırdadı:
"Demek böyle ölünürmüş!.."

#19 sevoş

sevoş

    S&B

  • Dokunulmazlar
  • 3.934 Mesaj
  • Cinsiyet:Bayan
  • Konum:Şimdi Uzaklarda....

Gönderim zamanı 23.09.2006 - 10:11

ANNEME MEKTUP



Ben bu gurbete ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye;
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim.

Gönderilen Resim








Mutfakta biri mi var ???

#20 mavikırmızı

mavikırmızı

    Burası ona huzur verir

  • Üyeler
  • 264 Mesaj

Gönderim zamanı 04.05.2007 - 13:13

1
analarınızın memelerine süt bile yürümemişti daha
bir kez olsun gizli gizli traş olmamıştınız babanızın jiletiyle
yani şimdiki sizin yaşınızda ben
yani şeytan daha rüyama bile girmeden
yani deve tellal pire berber iken
ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken
diyalektik ve tarihsel materyalizm diye birşeyler vardı
sol komünizm bir çocukluk hastalığı dokuz ışık
şarkılarda türkülerde meydanlarda çırpınırdı karadeniz
faşizm sosyal - faşizm oportünizm revizyonizm
türkiye cumhuriyeti anayasasını tağgir tedbil ve ilga
sokak başları parkalar ve kurtarılmış bölgeler
belçika ondörtlüleri laz yapısı fransız onluları ve yedi altmış beşler
kükürt di oksit civa flüminat molotof kokteyller
kanlı gömlekler üniversite işgalleri faili meçhul cinayetler
duvarlarda yağlı boya halk savaşları ülküler ülküler
hesap soracaktık kahrolsundu kanı yerde kalmayacaktı
isyan namluda bir mermi hedef oligarşiydi
analarınızın memelerine süt bile yürümemişti daha
yani şimdiki sizin yaşınızda ben
yani sizin şarkı sözleri yazdığınız o duvarlara ben
öfkeler yazmıştım ellerim yüreğimde yüreğim silahımdayken
dizlerim tirtir titriyordu ama hiç belli etmiyordum
en illegal cümleleri kurdum ben anlamazsınız
mayınsa bastım sınırsa geçtim ateşse yaktım
ne zaman kozaydım unuttum ne zaman kelebek
ne zaman doğurdum kendimi ne zaman öldürdüm
ne zaman gözdüm ne zaman gözyaşı
hatırlamıyorum anasını satayım
ne zaman unuttum ağlamayı

2
analarınızın memelerine süt bile yürümemişti daha
ya da kısa dalga istasyonlarda dinlememiştiniz bir göçmen türküsünü
evden kaçan on altılık kızlar baldır bacak gazetelerde
evlenme vaadiyle kandırılmalarını anlatırdı foto muhabirlerine
benim kandırılmalarım biraz farklıydı anlamazsınız
mesela ben büyük şeylere inanırdım büyük denizlere
büyük aşklara büyük ayrılıklara büyük ölümlere
bir mermi çekirdeği gibi döne döne
ölümü döllerdim bir daha ölmeyelim diye
mesela başka bir tanrıya inanırdım başka bir matematiğe
ve iki kere ikinin asla dört etmediğine
benim dört yönüm yedi iklimim on altı rüzgarım başkaydı
başka yollardan giderdim varacağım yerlere
en çok aşksız sevişmelerinize yanardım
ve dudaklarınıza kondurduğunuz şıkıdım türkülere
kireç söndürürdüm karpit lambası altında kitap okurdum
kireç söndürmeyi karpit lambasını siz anlamazsınız
anlasaydınız zaten uslu bir çocuk olmazdınız
amerikan emperyalizmi sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği
çin halk cumhuriyeti demokratik halk iktidarı
marks engels lenin stalin
mao zedung fidel kastro che guevara ve enver hoca
yeni en ideolojik imgeleri gencecik düşlerimin
bir kulağınızdan girer bir kulağınızdan çıkardı
kaşla göz arasında anasını satayım
benim avuçlarımdan güvercinler uçardı

3
bir kez olsun gizli gizli traş olmamıştınız babanızın jiletiyle
oysa ben her gece yüreğimi jiletlerdim yaşadığımı unutmayayım diye
yani ölmek gibi yaşardım ölmek gibi yaşanır mı anlamazsınız
avuçlarım neden sıcak gözlerim neden kanlı ellerim neden uzun
alnım neden açık sesim neden kısık anlamazsınız
bilmezsiniz mesela fünye dişlemeyi dinamit yoğurmayı
sevişirken dimdik bir meme ucunu dişlemeye benzemez fünye dişlemek
dinamit hamuru gözlerini yaşartır adamın kükürtdendir
siz kükürtü sanayi bacalarının dumanlarında kokladınız
gözleriniz yaşardı genziniz yandı küfürler ettiniz
ve yanınıza yaklaşan her dilenciyi siktir ettiniz
nasıl olur anasını satayım
düşünce mi ışıktan hızlıdır yoksa ışık mı düşünceden
bunu bile hala çözemediniz

4
yani şimdiki sizin yaşınızda ben
yani daha bıyıklarım bile terlememişken
ilk manitam gibi takmıştım belime ispanyol yapısı bir sabıkalı astrayı
ispanyol yapısı bir sabıkalı astrayı anlamazsınız
babalarınız hatırlar on dokuz otuz ana haber bültenlerinden
güvenlik kuvvetlerinin bir hücre evine yaptığı baskın sonucu
yasadışı bir örgütün altı militanı
yasaklanmış yayınlar dinamit lokumları çok sayıda patlayıcı madde
ve ispanyol yapısı astralarla kirletirdi ekranlarınızı
siz biyoloji sınavınıza hazırlanırdınız ben ertesi günkü eyleme
siz üniversite sınavlarına hazırlanırdınız ben o üniversiteyi işgale
bir gül gibi taşırdım anamın o son öpücüğünü ellerimde
nasıl da şaşırmıştım anasını satayım
o cani bakışlarımı bir günlük gazetenin
baş sayfasında gördüğümde

5
yani şeytan daha rüyalarıma bile girmeden
yastığımın altında yasak kitaplarla uyurdum ben
serin ırmaklar geçerdi düşlerimin içinden bütün kirlerimi yıkardı
benim kirlerim sizin kirlerinize benzemezdi anlamazsınız
canım çukulatalı dondurma isterdi astramın arpacığını yalardım
ve her ölüm haberinde cayır cayır yanardım
ilk o zaman öğrendim kamboçyayı vietnamı çini
siz lise sıralarında inek gibi hafızlarken istanbulun fethini
ben yeraltlarında devrim nikahları kıyardım gayri resmi ve gayri sevgi
hiç unutmuyorum bir gün bir kıza yan gözle baktım diye
hesap vermiştim karşı cinse zaafları olmayan birine
bir sarhoşluk kadar anasını satayım
bir sarhoşluk kadar ömrüm olsaydı keşke

6
yani deve tellal pire berber iken
ilk kurşunu yemiştim bir soygundan kaçarken ben
siz daha ilk tokadınızı bile yememiştiniz yanağınıza
çişinizi altınıza kaçırdınız diye annenizden
yani bir gece vaktiydi yani dolunaydı yani kaçıyordum
önüm arkam sağım solum denizdi anlamazsınız
kaçarken çocukluğumu hatırlıyordum allah kahretsindi
mermiyi namluya sürmeyi unutmuştum allah kahretsindi
vınlaya vınlaya parçaladı çocukluğumu o mermi çekirdeği
allah kahretsindi anasını satayım
nasıl da mıhlayamadım oracıkta o kahpeyi

7
ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken
siz umumi tuvalatlerde hacı şakirle otuz bir çekiyordunuz
otuz bir çekmeye neden otuz bir çekmek deniyor bilmiyordunuz
ben biliyordum
hem biliyor hem de militana notları okuyordum
uğur böceği kumbaradan pankart bombası yapıyordum anlamazsınız
anlarsınız da işinize gelmez anlamazmış gibi yaparsınız
ben anlamazmış gibi yapmazdım okyanusların derinliğini ölçerdim
yeni lehçeler öğrenirdim batık kentler keşfederdim
sözcüklere yeni anlamlar yüklerdim mesela şarkı söylerdim
kuşlarla konuşurdum yada yoğurt kaplarına çiçekler ekerdim
gecelerin en ürkek yarılarında anasını satayım
pencerelerinizi tıklatıp kaçan varya
işte o bendim

8
diyalektik ve tarihsel materyalizm diye bir şeyler vardı
hani o ukraynalı pos bıyıklı çelik bakışlı adamın yazdığı
hani o sonradan acımasız bir katile çıkmıştı ya adı
kompartıman kompartıman ölüme göndermiş ya eski yoldaşlarını
annem namaz kılıyordu oturma odası ile yatak odasının arasındaki salondaydı
ben masadaydım gözlerimde o adamın yazdığı kitabın son sayfası
hatırlamıyorum şimdi avuçlarımı nasıl iki yumruk yaptığımı
allah yok diye bağırdığımı biliyorum bir tek avaz avaz
bir de annemin bir mitralyöz gibi yanağımda patlayan tokatlarını
sonra araya yağmur girmişti de kurtarmıştım kulaklarımı
bir kavganın arasına yağmur nasıl girer anlamazsınız
nicel birikimin nitel patlamaya dönüştüğü bir andı sizin anlayacağınız
siz yağmurdan genellikle kaçarsınız ya da kara kara şemsiyeler açarsınız
ben yağmurda ağlardım görmesinler diye gözyaşlarımı
ne çok olmuş anasını satayım
ne cok olmus serçelerle konuşmayalı

9
sol komünizm bir çocukluk hastalığı dokuz ışık
hepimizin avuçlarında aynı karanlık aynı korkaklık
aynı sokakbaşlarında aynı yalnızlıktı inanmazsınız
aynı saatlerde aynı örgüt evlerinde
uçları kıl testereleriyle çaprazlanmış mermiler hazırlardık
uçları kıl testereleriyle çaprazlanmış mermileri siz anlamazsınız
toplu iğne başı gibi görünür girdiği yerler
çıktığı yerlere mideniz kaldırmaz bakamazsınız
mesela nisandı
perşembeyi cumaya bağlayan mübarek bir akşamdı
kahveye girmeden önce göğe bakmıştım la ilahe illallah
belimde kıpır kıpır ondörtlü ceplerimde iki yedek şarjör
camilerde yatsı namazları ve bir ay ki hilal mi hilal
baktığım köşeden çıktı ismail eşhedü en la ilahe illallah
son yudumunu masada bırakmıştım çayımın ya allah bismillah
tam kırk kurşunla vurdum ismaili dokuz kalibrelik kırk besmeleyle
boşalttığım üçüncü şarjörde ellerime sıçradı hüznü
kırkbirinciyle çöpçüyü devirdim ezberledi diye yüzümü
sonra bir yerlere kapanıp ağladım ay nasıl ağlarsa öyle
ay nasıl ağlarsa öyle ağladım anasını satayım
çingenenin beygirini de vurduğum için
sırf bana melül melül baktı diye

10
şarkılarda türkülerde meydanlarda çırpınırdı karadeniz
ülkücüydüm ben turancıydım ben devrimciydim ben komünisttim bilmezsiniz
karadenizdim ben karadenizin fırtınalarındaki rengiydim
bağlama çalardım bağlama dinlerdim gül ekerdim toprağıma ölüm biçerdim
gökyüzünden yıldız çalardım kimseye çaktırmadan
kağıttan gemiler yapardım kaşla göz arasında
eylemden kırıp lunaparklara gittiğim bile olurdu
mesela denizde taş sektirdiğim şiir yazdığım dilek tuttuğum
mesela günübirlik aşık olduğum dut yemiş bülbüller gibi sustuğum
mesela dilencilere acıdığım da olurdu ağladığım da
cenabetken bile dua ederdim affetsin diye allah baba
uyak olsun diye söylüyorsam namerdim anasını satayım
bir tek iyiliğimi bile yazmadılar zabıtlara

11
faşizm sosyal - faşizm oportünizm revizyonizm
çok tanrılı bir dinin bütün sapmaları yani anlamazsınız
anlamazsınız yani sınıf arkadaşınızı vurdunuz mu hiç
delik deşik ettiniz mi bir parkayı okul çıkışında
ağır çekim izlediğiniz oldumu hiç bir fizik kitabını havada savrulurken
yada hayatınızda iki yüz yirmi voltluk çığlıklar attınızmı
mesela tekme tokat giriştiğiniz oldumu hiç tarih derslerinde tarihe
mesela kaç kere öldünüz nihavent makamında bir mayıs bin dokuz yüz yetmiş yedide

hangi sokak başı hatırlar sizi hangi miting hangi korsan gösteri
bir tek polis amca bile görmemiştir gözbebeklerinizi
kıl kadar yalanım varsa namerdim anasını satayım
yarından tezi yok siz de unutacaksınız bu şiiri

12
türkiye cumhuriyeti anayasasını tağgir tebdil ve ilga
yani türk ceza kanununun yüz kırk altıya birinci maddesi uyarınca
iplere çekilirdi çocukluğum siz ip atlarken rüyalarınızda
annemin gözyaşı toprağa düşmeden kırılmış olurdu boynum
boynumun sesi çıtırdak bir çerezin ağzınızda yankılanan sesiydi
akciğerlerimi bir ana rahmihi parçalar gibi parçalardı soluğum
soluğumla bütün şafakları havaya uçururdum
ertesi günkü gazetelerde siz bunları okumazdınız
okusanız bile siz bunları hiç böyle anlamazdınız
mesela mendilinize ihtiyaç duyardım bazen çağırırdım sizi duymazdınız
görmezdiniz çünkü bilmezdiniz çünkü duymazdınız çünkü sağırdınız
yürüdüğüm yollar boyunca omuzlarımda taşıdım sizi
omuzlarımda taşıdım anasını satayım
ne kadar da ağırdınız

13
sokakbaşları parkalar ve kurtarılmış bölgeler
kurtarılmış bölgelerde elleri tetikte gölgeler
mum ışığında kapital felsefenin temel ilkeleri nihal atsız
sabra şatilla yasları misilleme önerileri intihar eylemleri
ölüm yıldönümleri mesela bubi tuzakları anlamazsınız
ekiple birlikte devriyedeydim aklımda çocuğun boğmacası
cüzdanımda adanadaki anamın pamuk toplarken bir fotoğrafı
merkezden beş yüz kırk yediye merkezden beş yüz kırk yediye
dalmışım bir hışımla kaptım telsizi beş yüz kırk yediden merkeze
karım hamile olduğunu öğrenmiş aynı saatlerde ikinciye
gelgelelim bombalı bir pankartmış azrail parça tesirli
yatmış pusuya 1 mayıs mahallesinde
keşke trafik polisi olsaydım anasını satayım
ya da bir zabıta memuru belediyede

14
belçika on dörtlüleri laz yapısı fransız onluları ve yedi altmış beşler
yani en balistik açıklamaları dünya değiştirmenin anlamazsınız
yani e eşittir em si karemiydi gerçekten
dış kaynaklı müzik gibi dış kaynaklı bir şey miydi ölmek
ölmek yani bir bombalı pankartta yanlış bir kabloyu bağlamak gibi
kulağımda anti - emperyalist marşların nakaratları
elimde amerikan malı bir kerpetenle
milyon parçaya ayrılırken ana avrat dümdüz gitmek
ölmek bu muydu ulan
ölmek ardımda bir uçurum gibi bırakıp gitmek miydi hayatı
cenazeme bin kişi katılmış neye yarar
en yakın arkadaşım taşımış siyah beyaz bir resmimi
ne zaman içim dolsa olan bitene
ayıp olur yakışmaz diye ağlamazdım
ağlamak bana ne kadar da yakışırmış anlamazdım

15
kükürt di oksit civa flüminat molotof kokteyller
doğudan batıya kadar açtım kollarımı kollarımın üstünde yürüdünüz
yürüdüğünüz yollar uzadı siz küçüldünüz
küçüldükçe dünyayı benim dudaklarımla öptünüz
mesela her polis sorgusunda çorap söküğü gibi çözüldünüz
her şey iyi güzel hoş da beni niye öldürdünüz
oysa miş li geçmiş zamanlardan alıp taşımıştım sizi torunlarınıza
ortaçağdan alıp kuantum fiziğine götürmüştüm sizi
kuantum fiziğini belki anlamazsınız diye şiirler bile yazmıştım
ölümü bile göze almıştım allah belamı versin
kükürt di oksit yani anlamazsınız
pos bıyıklarım vardı üç numara saçlarım ve rooswelt postallarım
parkamın ceplerinde ellerimi ısıtırdı arnavutluk emek partisi
necip fazıl kısakürek ya da nazım hikmet pek farketmezdi
hepsi aynı bokun soyuydu anasını satayım
hepsi bir parça adrenalindi

16
kanlı gömlekler üniversite işgalleri faili mechul cinayetler
faili mechul cinayetler yani hala faili mechul cinayetler
mesela ellerim yankılanırdı çektiğim her tetikte anlamazsınız
çektiğim her pimde birileri çentik atardı bir yerlere
robot resmini çizerlerdi yüreğimin sokak sokak aranırdım
genellikle kaçardım yada dilinizin altında saklanırdım
bir gün tükürürsünüz diye birilerinin yüzüne ağzınızda dolanırdım
anlamazdınız iki bardak rakıyla sarhoş olurdunuz
ağlamazdınız anasını satayım
durmadan yutkunurdunuz

17
duvarlarda yağlı boya halk savaşları ülküler ülküler
mesela sonradan çek senet mafyaları diz kapakları sizin sorununuz
benim sorunum uçaklar nasıl uçardı gemiler nasıl yüzerdi
eşkenar dörtgendi ya da bir dik üçgende hipotenüstü
ama yalanım yok ne zaman pi sayısı konu olsa bir fen dersinde
piraye gelirdi aklıma pirayenin o en geometrik hüznü
mesela koca bir yalandı suyun yanlızca artı dört derecede donduğu
yada yanlızca dünya denen bu gezegende hayat olduğu
yani en ideolojik uykularınızdayken siz
bilim denen bir şeyler vardı bilmezsiniz
ve ne zaman aklınıza allah gelse anasını satayım
kahkahalarla gülerdiniz

18
hesap soracaktık kahrolsundu kanı yerde kalmayacaktı
yepyeni güneş sistemleri kuracaktık mesela denizler ırmaklara akacaktı
acayip düşlerim vardı anlatsam inanmazsınız
mesela titreyip kendimize dönecektik tarih kitapları bile utanacaktı
aşkı aşk gibi yaşayacaktık ölümü ölüm gibi anlamazsınız
yani tahrip gücü yüksek güneşler gibi patlayacaktık
milyonlarca şiir doğacaktı can çekişmelerimizden
mesela annem bir daha ağlamayacaktı
en serseri sevinçlerimizle bir poyraza uzatıp alnımızı
ellerimizi kollarımızı sallaya sallaya dolaşacaktık bütün meydanları
meydanlarda çocuk bahçeleri meydanlarda panayırlar
ve uğruna sokak sokak öldüğüm bütün şafaklar
çingeneler kucağımda düğün alayları kurulacaktı
yerde kaldı anasını satayım
hepimizin kanı yerde kaldı

19
isyan namluda bir mermi hedef oligarşiydi
oligarşi miydi yoksa patron ağa devleti mi uzun hikaye
neden isyandı neden namluydu neden mermiydi anlamazsınız
ben geceyi bıçaklarken düşlerimde siz horlardınız
siz yatarken dişlerinizi fırçalardınız ben fırçaları dişlerdim
ben namlu temizlerdim gece yarılarında siz kulağınızı
siz apışaralarında çoğalırdınız ben teksir makinalarında
ben vur emirlerini dinlerdim siz iş emirlerini
sustalı bir bıçak gibi kanatırdım gözlerinizi
ağlardım
ne zaman ağlasam kalbimle dalga geçerdiniz
ve hiç biriniz anasını satayım hiçbiriniz
hiçbiriniz benim kadar ölmediniz

20
Analarınızın memelerine süt bile yürümemişti daha
geri dönüşümlü kutularda pastörize bir hayattınız
ben ünlem işaretlerindeki noktasıydım sloganların
her gece yarısı bir başka duvarda çığlık çığlık bağırırdım
ne zaman bir köy yansa sabaha karşı
kalbim nasıl infilak ederdi anlamazsınız
mürekkep kokularına karıştırırdınız barut kokularını
devlet güvenlik güçlerini iki nokta üstüste
nedense hep tırnak içinde yazardınız
tırnak içleriniz kirliydi acıydı karanlıktı
tırnak içlerinizde benim çocukluğum ağlardı
oysa suskunluğumdan başka hiç bir şey duymazdınız
ben sizin imla hatalarınızdan öldüm
düşlerimi delik deşik ettiniz anasını satayım
iki kurşun arasına reklam bile aldınız

21
yani şimdiki sizin yaşınızda ben
yani şeytan daha rüyama bile girmeden
unutulmuş çocukluğumu toplardım korsan gösterilerden
önüm arkam sağım solum ölümdü
ölüm militan gecelerde bir mavi hüzündü
hüznümü şairlere satardım anlamazsınız
anlamazsınız mesela her şiirde kaç kez öldüğümü
her ölümde sözcük sözcük anasını satayım
neden bir başka denize gömüldüğümü

22
yani sizin şarkı sözleri yazdığınız o duvarlara ben
öfkeler yazmıştım ellerim yüreğimde yüreğim silahımdayken
mesela demirciler demir döverdi mehmetçikler düşlerimi
düşlerim demircilerin alınterindeki tuzdu
düşlerim iki yüz yirmi volt akımlarda boğulurdu
kod adımı bir dağ çiçeğinin adından çalmıştım
soyadımı bir kundağa sarıp cami avlusuna bırakmıştım
annemi rüyamda gördüğüm en son akşamdı
rüzgar bir yalnızlık gibi dağıtıyordu saçlarımı
ilk gördüğüm silah tüccarına anasını satayım
takas ettim bütün yarınlarımı

23
Öfkeler yazmıştım ellerim yüreğimde yüreğim silahımdayken
Benim öfkelerim enflasyon oranlarına bağlı değildi anlamazsınız
kalabalık bir sokağında yürürdük zamanın
mesela omuzlarımız çarpışırdı bakışırdık
ben gözlerinizdeki ateşi çalardım kimse görmeden
sonra arkama bile bakmadan kaçardım
tarihin arka sokaklarında arıyorlar şimdi beni
kalbim sabıka defterlerine çoktan kayıtlı
adım komiserlerin uyurken bile aklında
siz gözlerinizdeki ateşi çaldırmış bir mağdursunuz artık
benim mağduriyetim alnınızın karası olmamda
iki şişe şaraba anasını satayım
iki şişe şaraba satsaydım ulan sizi
birini rüşvet verseydim ispiyonculara

24
dizlerim tirtir titriyordu ama hiç belli etmiyordum
dokuz kalibrelik bir mermiydim namlu yatağında sabırsız
ve nasıl da yakışıyordum ruhsatsız bir silaha anlamazsınız
geçtiğim her dağda yabani bir çiçek
ve her çiçekte kırık bir yürek bıraktım
gücüm yok şimdi dönüp ayak izlerimi
dönüp ayak izlerimi silmeye
tam konuşacağım sıra bir orman
yanmış bir orman tütüyor içimde
sustası bir genç kızın meme uçları kadar diri
şavkı ayın on dördü kadar keskin bir bıçaktım
dünlerim kan rengi şarkılar söylüyor şimdi
düşe düş bir kavgayı bitirdim diplomam yok
şakaklarınıza anılarınız gibi dayandım işte
ya bir şafak gibi doğacağım anasını satayım
ya da bir başıma öleceğim beyninizde

25
en illegal cümleleri kurdum ben anlamazsınız
yüze böldüm kendimi bine böldüm kendimi milyona böldüm yaşadım
yaşadım diyebilmek için ölümle nişanlandım
jandarma baskınlarında teslim ol çağrısı yapardı hayat
ardım iki nokta üst üsteydi önüm noktalı virgül
yaralı bir suskunluktu gayrettepede gözaltlarım
günün modası filistin askıları tabanlarımda cam kırıkları
ben sustukça kızıma tecavüz ederdi polis amcaları
pimi çekilmiş bir el bombası gibi düşerdim kendime
kendi sesimi kalbimde nasıl boğardım anlamazsınız
ilk o zaman öğrendim dilimde kor demirler söndürmeyi
ve söndürdüğüm her demirde bir bıçak olup bilenmeyi
öncem yoktu anasını satayım
sonram let it be... let it be

26
mayınsa bastım sınırsa geçtim ateşse yaktım
size içimdeki sizi getirdim anlamazsınız
kalabalıklarında aklımı yitirip yitirip
her safak vakti yeniden bulduğum kentleri
size kösebasında kursuna dizildigim sokakları getirdim
ayakizlerimi getirdim gectigim bütün caddelerden
arayın beni bulun beni vurun beni artık
dilimin gizlisinde en illegal şiirdiniz
jandarma baskınlarında yataklık yapardım aşkınıza
bir eşkiya ateşi gibi yaktım sizi dağlarda anlamazsınız
şimdi her an söndürmeye hazırım
pusularda alnımı aydınlatan yıldızlar gibi
gizli gizli büyüttüm sizi
işte dudaklarınızda sustalı bir bıçak gibi dolaşıyorum
öpsem kanayacaksınız anasını satayım
öpmesem yokum

27
ne zaman kozaydım unuttum ne zaman kelebek
ne zaman ezberledim hüznü heceleyerek
alnımda incecik bir yarayla kapınızda bekliyorum
başım egik başım yıkkın basım dumanlı
ceplerimde henüz varılmamış ülkelerin haritaları
güvercinler akıyor damarlarımda kimse bilmiyor
siz bana dokunuyorsunuz ya
bir güvercinim daha oluyor
karaya vuruyor içimdeki deniz
her gece gökyüzünden bir yıldızı
alıp göğsümde saklıyorum
hangi sokağında yürüsem bu kentin
hangi sokağında anasını satayım
adımlarımı kimseye uyduramıyorum

28
ne zaman doğurdum kendimi ne zaman öldürdüm
ne zaman çocuktum ne zaman büyüdüm
hayattan daha çok ölüm ilgilendirdi beni
hayattan daha çok ölüme anlamlar yükledim
ve ancak ölüme yakıştırdığım sıfatlarla
hayatı daha iyi tanımlayabileceğimi düşündüm
bütün kara tahtaların tebeşir tozlarını rüyalarımda
çiçek tozlarıyla karıştırdım anlamazsınız
gözlerimin içine her baktığınızda göz bebeklerinizdeki yalancının
suratına tükürdüm utanmadınız
bir gece vakti dur ihtarına uymadığım için vuruldum
siz kimseleri ihtar etmediniz
ekmek mayasıyla üzüm sularından küflü şaraplar yaptım
bir kez olsun tatmadınız
tırnaklarımın kirleri karıştı gecelerin kirine
kirlerimi kirlerinizde arıtmadınız
bütün denizlerde boğuldum
bütün ateşlerde yandım
bütün akıl hastanelerinde uyuşturduğunuz her beyin
benim beynimdi anlamazsınız
hınca hınç kalabalıklarda boğulmadan
dur durak bilmeyen bir kaşif gibi
uzun yollar boyunca yorgun ve terli
suskun ve bilge aykırı ve sıradan ölümcül ve doğurgan
aşkla tutkuyu sadakatla ihaneti hayatla ölümü alçaklıkla erdemi
namusla namussuzluğu yalanla doğruyu
sizinle beni hep birarada yaşadım
belki de bu yüzden
perdelerin arasından bembeyaz bir kuş sürüsü gibi süzülen
sabah ışığına şimdi bu kadar vurgunum
yorgun
uzaklardan gelmiş terli ve kirli
sakallarında buz kırıntılarıyla üşümüş ve aç
dağ dağ doruk doruk rüzgar rüzgar yürümüş
ve haritasını bir kum fırtınasında yitirip yolunu şaşırmış bir yolcu gibi
çalıyorum şimdi her kapıyı
bir bardak demli çay gibi anasını satayım
avuçlarımı ısıtıyor aşk

29
ne zaman gözdüm ne zaman gözyaşı
sesim ıslaksa şimdi anlamazsınız
gecen sonbahardan kalma bir şeyler kıpırdanıyor içimde
avuçlarımda eşkiya günlerimden kalma mermi kovanları
ve mayın tarlalarında saklambaç oynadığım çocukluğumla
işte geldim size saklayın beni
aşkın bütün anlamını çaldım tanrıdan
kendimden çıkıp size kaçarken sırtımdan vuruldum
işte bu yüzden ne zaman bir sevişmek gelse aklıma
içime şarapnel parçaları tükürüyorum
bir cinayet faili gibi aranıyorum saklayın beni
adım bir telsizden diğerine yankılanıyor
istasyon duvarlarında liman odalarında
üçüncü sınıf bir aranıyor afişinden bakıyorum dünyaya
her sabah endişelerinizle gözgöze geliyor suretim
geçtiğim bütün yollar mayınlı
bütün hudut kapıları tutulmuş
ve yazdığım bütün şiirlerde anasını satayım
taammüd unsuru bulunmuş

30
hatırlamıyorum anasını satayım
ben mi sizi doğurmuştum yoksa
siz mi terketmiştiniz bir dağın eteklerine beni
hangimiz gayri meşru bir ilişkinin piçiydik unuttum
iyi molotof kokteyller hazırlardım aklımda kalan bu
emekli maaşlarınızı alamadığınız bankalarda patlardı
benim ellerim sizin kalbinizdi anlamazsınız
kalbiniz avuçlarımda bir güneş gibi patlardı
işte geldim size ya saklayın beni artık
ya da öldürün beni
şah damarını anasını satayım
şah damarını kestiğiniz
bütün şiirlerim gibi

31
ne zaman unuttum ağlamayı
ağlamak çoğu zaman varolmaktı
Sizden ılık bir güneydoğu akşamının
maviliğindeki derinliği istemiştim
Sizden yaralı bir kurt gibi
acıyla uluduğum yangınların ortalarında
beni kalbinizin en derin yerlerinde saklamanızı istemiştim
Sizden ellerinizi istemiştim
avuçlarınızın içinde size bakarken bütün insanlığa bakmayı
Sizden sözcükleri toplayıp çıkararak anlatamadığım herşeyi
kalbimin atışlarından anlamanızı
Sizden gözyaşlarınızı istemiştim
Gözyaşlarınızda yüzme bilmeyen bir çocuk gibi boğulmayı
Hep bir başka hayata ertelediniz anasını satayım
Oysa bu benim son hayatımdı


ugur özakıncı
Cesurduk herkes kadar
Geçtik Gökkuşağının altından
Sakınmadan, ıslanmadan.
Umudumuz Sevgiydi, Maviydi, Deniz''di
Korkmadık kırmızıya boyanmaktan..





Benzer Konular Daralt

  Konu Forum Konuyu Açan İstatistikler Son Mesaj Bilgisi

1 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 1 ziyaretçi, 0 gizli