Soru:
Örtünme emri dinin özü ile mi, yoksa şekli ile mi ilgili bir emirdir?
Cevap:
İslâmda gerek kadının ve gerekse erkeğin, belli kimselere karşı, belli yerlerini kapatmaları emrolunmuş, buraları açmak haram kılınmıştır. Dinde emir ve yasakların maksatları vardır; Allah Teâlâ bunlarla, kullarını iyi insan, iyi kul haline getirmek istemektedir. Örtünme emrinin maksadı da iffeti korumaktır; iffet özdür, maksattır ve iyi bir kulun vasfıdır; bunu korumak için örtünmek ise vesiledir, şekildir. Ancak dinde ve hukukta emirler, yalnızca ruhları ve özleri, yahut da sadece şekilleri ve lâfızları ile uygulanmaz; hem lâfzı, hem de rûhu, başka bir deyişle hem şekli, hem de özü ile uygulanır ve gerçekleştirilir. Çünkü genellikle özü, ruhu koruyan şekildir. Lâfız ve şeklin -öz ve ruh adına- terkedilebilmesi için, ikisini birden uygulamanın imkânsız bulunması veya şekil ile öz arasında bir ilişkinin kalmadığının sabit olması gerekir.
Örneğimizde "örtünme şekildir, iffet maksattır ve özdür" dedik; imdi bir kadın, örtündüğü takdirde iffetini koruyamaz hale geliyorsa, iffeti korumak için örtünmeyi terkedebilir. Fakat örtündüğü takdirde iffetini koruyabiliyor; hem de daha iyi koruyabiliyor, ek olarak başkalarının iffetlerini korumalarına da yardımcı oluyorsa örtünmeyi terkedemez. Eğer kişiler, böyle bir çelişme (ikisini birden uygulama imkânsızlığı) sözkonusu olmadan şekli terketme konusunda serbest olsalardı ibâdetlerden evlenmeye kadar birçok vesile ve şekil emri terkedilebilirdi. Halbuki "benim kalbim temiz, Allah ile ilişkim de sağlam, bu sebeple namaza, oruca.... ihtiyacım yok" diyerek bu ibâdetleri terketmek caiz değildir. "Ben evliler gibi hareket ederim ve karşılıklı haklara riâyet eylerim, evlenme akdine ihtiyacım yok" diyerek bu akdi terketmek mümkün değildir... İşte bunlar gibi, örtünme bir şekildir, "ben iffetimi koruyorum, bu şekli terkedebilirim" demek de mümkün ve caiz değildir. Bunu yapanlar, iffetlerini korudukları için övülür ve mükâfat elde ederler, fakat Allah'ın örtünme emrini sebepsiz, mâzeretsiz çiğnedikleri için günah işlemiş olur ve ceza görürler. Çünkü âyet, hem iffeti korumayı, hem de örtünmeyi emretmektedir.
Soru:
Nûr sûresinde kadının zînetini (örtmesi gereken yerlerini) örtmesi, müstesnalar -ki bunlar kocası ve nikâh düşmeyen yakın akrabasıdır- dışında zînetini kimseye göstermemesi emrolunmaktadır (24/31). Bazı şahıslar, bu emrin ev içi ile ilgili bulunduğunu, evin dışında ise örtünmenin ancak çarşaf ile gerçekleşebileceğini, Ahzâb sûresinde (33/59) böyle emrolunduğunu ileri sürüyorlar; siz bu konuda ne dersiniz?
Cevap:
Nûr sûresindeki âyet, evin içini ve dışını bahis konusu etmeksizin, kadınların:
1) Yabancılara nerelerini gösterebileceklerini (kendiliğinden açılan el, yüz, ayak ve giysilerin dış yüzü),
2) Nikâh düşmeyen akrabaya nerelerini gösterebileceklerini (Saçlar, kollar, bacaklar, boyun vb.) açıklamaktadır. Burada açıklanan, sınırları çizilen uzuvların, ilgili şahıslara gösterilmesi veya gösterilmemesi bakımından evin içi ile dışı fark getirmez. Kadın, meselâ saçlarını evin içinde olsun, dışında olsun yabancıya gösteremez, keza evin içinde olsun, dışında olsun kocasına, babasına, çocuğuna.... gösterebilir. Şu halde bu âyeti, evin içine tahsis etmenin bir dayanağı ve mantığı yoktur.
Ahzâb sûresindeki âyette "bu tanınmaları ve rahatsız edilmemeleri için daha uygundur" denildiği için cilbâbın bir dış giysi olduğu söylenmiştir. Bu anlayış doğrudur; ancak örtünme cilbâbsız olmaz demek doğru değildir, bunun delili ve dayanağı yoktur. O gün, hür kadınları, cariyelerden ayırmak için belli bir kıyafet (cilbâB) giymeleri uygun görülmüştür. Bir başka zaman yine ayırmak gerekirse eşarp ve uzun pardesü ile de bu ayırımı yapmak mümkün ve caizdir. Örtünme emrini yerine getirmek sözkonusu olunca bunu çeşitli giysilerle gerçekleştirmek hem mümkün ve caiz, hem de -kadınların köyde, kentte, işte, istirahatte içinde bulundukları çeşitli hallere- uygun olacaktır. Bunun içindir ki fukahâ, kıyafetin şekli ve modası üzerinde durmamış, kadının nerelerini kimlere karşı örtmeleri gerektiği üzerinde durmuş, bunu detayları ile açıklamışlardır. Ayrıca "cilbâb" kelimesini çarşaf olarak tefsir etmek de kesin değildir; bu kelimeye verilen mânalar içinde baş örtüsü de vardır. Nûr ve Ahzâb âyetleri ile uygulama ve fukahânın ictihadı bir arada değerlendirildiği zaman ortaya çıkan gerçek şudur: Dinde örtünme emri vardır, biçim, maksadı gerçekleştirecek şekilde kadınlarımız tarafından ortaya konacak ve uygulanacaktır.
İslam Hukuku Profesörü Hayrettin KARAMAN