Henüz ilkokul çağında bir öğrenciydim. Anlamaya çalışıyordum.
Sonra ortaokula geçtim. Hâlâ anlamaya çalışıyordum.
Herkes anarşi ile yatıyor, anarşi ile kalkıyordu! Kimdi bu anarşistler?
Okul bahçelerindeki Atatürk büstlerini, kim, neden taşlardı? Kim, hangi akla hizmetle, üniversitelerin kapısına “Peygamberin …’leri giremez” yazılı bez afişler asardı?
Akşamları büyüklerimizin yolunu kesenler niçin "Sağcı mısın, solcu musun? Alevi misin, Sünni misin?" diye sorardı? "Sağcı, solcu ya da Alevi veya Sünni olsak ne fark ederdi?"
Gırgır dergisinde sarkık bıyıklı, kürklü şapka giymiş, hepsi Tarkan'dan bozma kılıklı, elinde çivili sopalar olan garip tipler neden sürekli birilerini döverdi? Diğerlerinin eli armut mu toplardı? Sokaktaki sarkık bıyıklı amcalar, neden asıl kendilerinin şehit üstüne şehit verdiğini söyleyerek küfür edip, o dergileri yırtardı?
O dergideki hacı hoca tipleri neden hep çalı süpürgesi gibi kara sakalıydı ve burunlarında niçin hep sivilce vardı? Onlardan başka bakkal ya da ev sahibi yok muydu memlekette?
Tüp, kıyma, yağ, şeker, tuz almak için kuyruktan kuyruğa koşarken neden insanlar hep karaborsacılara lanet okurdu? Kimdi o karaborsacılar?
Paranın kıymetini iki de bir de düşürdüğü için kızılan Develi Hasan kimdi? Mademki Develi Hasan'ı ülkenin başına bela ettiği söylenen kabak kafalı Sülümen amcayı hiç kimse sevmiyordu, onu iki de bir de başbakanlık koltuğuna kim oturtuyordu?
Camideki bazı amcalar neden Alevilerin kâfirden beter olduğunu söylerdi ve onların nasıl mum söndürdüklerini üstüne basa basa anlatırdı? Onlara kızan bazı Alevi amcalar neden ezan okurken "Osman'ın zırvaları" diye söylenip, bir de bunu etrafın duyması için gayret sarf ederlerdi?
Delikanlılık çağındaki ağabeylerimiz neden polisten köşe bucak kaçardı?
Bize, ekmek parası yanında hiç değilse bir de gazoz parası getirmenin dışında, dünyevi hesabı olmayan gariban babam, neden, Karaoğlan'a hayrandı? Neden sık sık mitinglere çağrılıyor, pazar günü bizi parka götürmesine engel olunuyordu?
Bir pazar günü kan ter içinde eve girdiğinde annem, Allah'a bin şükür ederek sevinçle onun boynuna sarılırken babam, niçin "çok ölü varmış" diye ağlıyordu?
Yaz tatilinde yanında çıraklık yaptığım torna ustası neden dini inançlarımla ilgili olarak babamla konuşmak ihtiyacı hissetmişti? Ve babamın niçin o günden sonra beni o işyerine bir daha göndermemişti?
Yaz tatillerinde köye gittiğimizde römorkuna bindiğimiz motorun geçeceği yollardaki Sünni ve Alevi köyler niçin tek tek gözden geçirilip, motora her seferinde başka bir güzergâh çizilirdi?
Komşu köy baskına gelmiş denildiğinde, büyükler ellerine balta, nacak, tırpan, dirgen alarak neden meydana koşuştururdu? Ve sonra yanlış bilgiymiş diye gülerek niçin evlere dağılırdı?
Biz memleketten döndükten sonra çıkan olaylarda onlarca kişi nasıl ve niçin öldürülmüştü ve birileri onları öldürmek için silahları neden önceden kiremitlerin altına saklamıştı?
Neden her öldürülenin kanı kırmızı aktığı halde, öldürenler öldürdüklerini kansız diye karalardı? Neden yeşil renk parka giydikleri halde bir kısım insanlara kızıl, farklı renk elbiseler giydikleri halde bazılarına yeşil komünist denilirdi? Kızıl faşistlerin kızıl komünistlerden farkı neydi?
Neden ağlatılırdı tüm analar ve gazeteler her gün koca harflerle bir önceki günün ölü bilançolarını verirdi?
Annem neden çoğu gün bizi okula bile göndermez olmuştu? Niçin birileri bizi öldürmek istiyordu?
Tercüman ve Cumhuriyet okumak neden suçtu ve niçin herkes ya Hürriyet ya Günaydın almak zorundaydı?
Anlayamıyordum tabi!
Büyükler bu konudaki sorularıma cevap vermek bir yana "senin aklın ermez karışma bu işlere" diyor, biraz daha ısrar edersem basıveriyordu tokadı!
Ve bir sabah 100 metre ötemizdeki bakkal dükkânından ekmek peynir almak için evden çıktığımda asker amcalar neden azarlamıştı beni, "gir içeri lan piç kurusu!" diye! Ne yapmıştım ben onlara? Bakkal amca niye açmamıştı o sabah kepenklerini?
"Televizyonda görmedinse, radyo da mı dinlemiyorsun amca?" diye azarlamıştı, asker amca, beni teselli edip içeri sokan babamı! Dinlememişti tabi ki! Televizyonumuz olmadığı için tek eğlencemiz portatif el radyomuzdu ve onun da pili her nedense akşamları biterdi!
Sonra askerler neden tek tek evlere girip dağıttılar tüm yüklükleri, ne aradılar sandıkların içini odalara saçarak?
İnanın anlamamıştım.
Tâ ki 12 Eylül sonrası yatılı okulda sağcı ve solcularla, Alevi ve Sünnilerle aynı koğuşta yan yana ranzalarda yatana kadar? Yanımda yatan ve ateist fikirlerinden dolayı dışlandığı için benden başkasından şefkat göremeyen ve psikolojik sorunlarından dolayı izne ayrılan arkadaşımız Metin'in kendisini yaktığı haberi gelene kadar...
O gün bugündür kendimi bu ülkeyi daha anlamaya, insanların birbirini neden yediğini anlamaya çalışıyorum.
Ve şaşırıyorum, 12 Eylül günü paletlerin önünden kaçmaktan utanmayanların, bugün, "içeride kaderine terk edilerek işkenceye maruz kalmaları, darağaçlarına gönderilmeleri seyredilenler" üzerinden, edebiyat yapıp, hesap sormaya kalkmalarına!
O gün, tankın üstüne çıkamayacak kadar ödlek olup, bugün, "12 Eylül'den hesap sorulsun" diye ortalıkta gezinenlere acıyorum. “Cehennemden korkunç cezaevleri var” diyerek yan çizen, iç sayfaları basılmış dergilerin son anda kapağını değiştirerek darbeyi tebrik ederek, zevahiri kurtaranından, 8 sütunluk manşetlerden askere alkış tutanlarına kadar hepsine acıyorum. Çünkü farkında bile değiller; trajik hale düştüklerinin, kapanan mizah dergilerindeki çizgilerinin yerini alarak, canlı karikatür haline geldiklerinin.
Tamam, 12 Eylül’den ve darbecilerden hesap sorulsun. Tamam, işkencecilerin insanlığı sorgulansın. Hesap sormayan namert, sorgulamayan alçak olsun!
Ama ya 12 Eylül sabahı ellerini göğe açarak, Allah'a şükreden Alevi ve Sünni, sağcı ve solcu anneleri, darbecilere dua ettirenlerden hesap sormayalım mı?
Darbe isteyenlerin oyununa gelip, kendi kardeşini boğazlayan, kendi dindaşına iftira atanların yaptıkları yanlarına kâr mı kalsın?
Bırakın, gençlik, darbelerin hesabını sorsun darbecilerden. Ama siz de onlara hesap verin! Bırakın hesap sormacılık oynayarak kafa bulmayı, siz de darbecilerin yanında hesap verin!
Masum değilsiniz çünkü hiç biriniz.
Benim neslim, hepinizin işlediği cinayeti gördü. Ben kendi adıma, şahidim, sizin de cinayetlere ortak olduğunuza.
Yaşar İliksiz – Haber 7