Bir hak dostunun en son sözleri
IMF toplantılarını protesto etmek için Beyoğlu'nu yakıp yıkanlara ait dünkü dehşet görüntüleri, bir hak dostunun son anlarını ve nasıl bir gençlik arıyoruz sorusuna ait çarpıcı bir örneği hatırlatttı.
Üniversitedeki dersimin ardından dün akşam eve geldiğimde ve gün içinde neler olup bitmiş diye haberleri izlemek içi televizyonu açtığımda, IMF toplantısını protesto için yapılan şiddet gösterileri çıktı karşıma. Manzaradan tiksindim.
Eğer dışarıdan gelmemişler ise, kendi ülkesinin, kendi insanının dükkanlarını, araçlarını, mallarını yağmalayan, belkide mahalleden komşusu, memleketinden hemşehrisi olan polisleri taşlayan insanlara ait görüntüler içimde nefret duyguları oluşturdu. Kim bunlar diye sordum öfke ile...
Bu ülkenin kendi halinde, geçim derdinde olan insanlarının mallarını yakıp yıkanlar, bu ülkenin iyiliğini zerrece düşünüyor olabilirler mi? Bu ülke insanına dostluk ve zarar vermeme düşüncesi, IMF düşmanlığından daha kutsaldır bana göre.
Protesto elbette demokratik hak. Ama yöntem bu mu olmalı?
O güruh kameralardan tek tek tespit edilmeli ve oluşturdukları zarar muhakkak kendilerinden tazmin edilmeli... Yok öyle yağma, biz yaptık oldu kolaycılığı...
Bu çirkin manzaraları daha fazla hatırlamak istemediğimden, üstelik, hangi vasıfta insanların varlığı sayıca artarsa ülkemiz açısından hakiki kurtuluşa vesile olur düşüncesine bir katkıda bulunma adına, bir tarihi portreyi aktarmak istiyorum bugün sizlere. Zihinleri az da olsa kir pastan arındırmak için.
Doç. Dr. Nihat Hatipoğlu Bey’in köşesinde okumuştum.
Hz. Amr ibni As ölüm döşeğindeyken bir dostu yanına gelir. Gördüklerini şöyle anlatıyor: Yanına vardık, yüzünü duvara döndü, uzun uzun ağladı. Bunun üzerin oğlu Abdullah:
- Babacığım! Ölümden korktuğun için mi ağlıyorsun? diye sordu. Amr ibni As (ra):
- Hayır, vallahi ölüm sonrasının korkusundan ağlamıyorum, dedi.
Sonra anlatmaya devam etti: Sizden şunu istiyorum; Öldüğüm zaman arkamdan ne ağıt, ne de ateş yakın. Mahrem yerlerimi iyice örtün, kimse görmesin, çünkü melekler beni hesaba çekmek için yanıma gelecekler. Beni gömdüğünüz zaman üzerime toprağı yavaş yavaş atın.
Sonra kabrimin yanından hemen ayrılıp gitmeyin. Bir deveyi kesip etini taksim edecek kadar bir zaman orada durun. Böylece siz yanımdayken yerime alışayım ve Rabbimin elçilerine nasıl cevap vereceğimi düşüneyim.”
Düşünün ki, bunları söyleyen koskoca Amr ibni As... Mısır’ın, Filistin’in Fatihi. Sahabenin önde gelenlerinden. Kabirde meleklere nasıl cevap vereceğinin endişesi içinde.
Öyleyse vay bizim halimize diyerek konuyu ajite etmek istemiyorum. Şimdi gelin, bu muhteşem insanın kişiliğini yansıtan ve ‘bu kadar da olur mu, ne insanlar var’ dememize neden olacak çarpıcı bir olayı hep birlikte okuyalım. Hakikaten müthiş bir olay, ders almamız gereken önemli bir örnek.
Kefilliğin böylesi...
Halife Hz. Ömer arkadaşlariyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler. Derler ki: "Ey halife, bu arkadaş bizim babamizi öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin."
Bu söz üzerine Hz.Ömer suçlanan gence dönerek:
- Söyledikleri doğru mu diye sorar , Suçlanan genç der ki :
-Evet doğru.
Bu söz üzerine Hz Ömer; “Anlat bakalim nasil oldu” diye sorar:
Bunun üzerine genç anlatmaya başlar, der ki :
- "Ben hali vakti yerinde bir insanım. Ailemle gezmeye çıktık. Kader bizi arkadaşların bulunduğu yere getirdi. Ne yaptıysam atımın bu arkadaşların bahçesinden meyva koparmasına engel olamadı. Arkadaşların babası içerden hışımla çıktı. Atımı oracıkta öldürdü. Bu durum bana ağır geldi. Ben de bir taş attım, babası öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı, durum bundan ibarettir" dedi.
Bu söz üzerine Hz Ömer:
- "Söyleyecek bir şey yok, madem suçunu da kabul ettin bu suçun cezası kısas. Yani idam." dedi.
Delikanlı söz aldı:
- "Efendim bir özrüm var" diyerek konuşmaya başladı.
- "Ben memleketinde zengin bir insanım. Babam rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı. Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım. Şimdi siz bu cezayı hemen infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiğiniz için Allah indinde sorumlu olursunuz. Bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu üç gün içinde yerime birini bulurum" dedi.
Hz. Ömer dayanamaz ve der ki:
- "Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır, kim kefil olur ki?!"
Genç adam orada bulunanlara tek tek bir göz atar ve der ki: “Bu zat benim yerime kalır."
O zat Hz. Peygamber Efendimizin (sav) en yakın arkadaşlarından, yukarıda son anlarını aktardığımız Amr Ibni As'dan başkası değildir. Hz. Ömer Amr'a dönerek,
- "Ey Amr, delikanlıyı duydun, kefil olur musun" der. "Evet, ben kefilim sözü" üzerine genç adam serbest bırakılır ve üç günlük süre işlemeye başlar.
Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzeredir ama gençten bir haber yoktur. Medine'nin ileri gelenleri Hz. Ömer'e çıkarak cinayet zanlısı gencin gelmeyeceğini, dolayısıyla Amr Ibni As'a verilecek idam cezası yerine maktülün diyetini vermeyi teklif ederler, fakat gençler razı olmaz. Babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz" derler.
Hz. Ömer kendinden beklenen cevabi verir der ki: "Bu kefil babam olsa da farketmez, cezayı infaz ederim."
Hz Amr Ibni As tam bir teslimiyet içinde der ki: “Biz de sözümüzün arkasındayız."
Kısas hazırlıkları başlarken bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından genç görünür. Hz. Ömer gence dönerek der ki, evladım ölümü göze almamak için istersen kaçıp hiç gelmeyebilirdin, neden geldin?" Genç vakurla başını kaldırır ve "AHDE VEFASIZLIK ETTİ" demeyesiniz diye geldim der.
Hz. Ömer bu defa başını Amr Ibni As'a çevirir ve der ki:
- "Ey Amr, sen bu delikanlıyı tanımıyorsun, nasıl oldu da ona güvendin ve onun yerine kefil oldun?"
Amr Ibni As cevap verir; "Bu kadar insanın içerisinden bana güvendi, beni seçti. "İNSANLIK ÖLDÜ "dedirtmemek için kabul ettim" der.
Sıra davacı gençlere gelir, derler ki: "Biz bu davadan vazgeçiyoruz."
Bunun üzerine Hz Ömer: "Ne oldu, biraz evvel "babamızın kanı yerde kalmasın" diyordunuz, böyle birden vazgeçiyorsunuz?" der.
Gençlerin cevabı da müthiştir: "İnsanlar, MERHAMETLİ İNSAN KALMAMIŞ" demesinler diye vazgeçiyoruz.”
Değerli dostlar...
İşte son nefeste kabri düşünen, haline ağlayan Amr İbni As, bu Amr İbni As’tır.
Aslında bizim yitik olan cennetimiz, değerlerimiz budur.
Doğrusu sadece Müslümanlığımız değil, insanlığımız da büyük hasar altındadır.
Bence yaşadığımız açmazlar içindeki en temel sorun da budur.
Kendi insanının mallarını yağmalayan, ateşe veren gençlere ait dünkü görüntüler nedense bu olayı hatırlattı bana...
Uydu mu, uymadı mı, takdir sizindir.
Prof. Dr. Osman ÖZSOY – Haber 7