Prof. Osman Özsoy'a göre AK Parti Hükümetlerinin attığı 3 adım ülkenin önünün açılması konusunda Türkiye'ye geniş bir manevra alanı kazandırdı.Şartlar bu uygunlukta sürer giderse ülkenin önü çok açık
Türkiye ile Ermenistan arasında Zürih'te imzalanan protokol tüm dünyada büyük bir ilgi ile karşılandı.
Elbette eleştiriler olacaktır. Eleştirenlerin özel bir art niyeti yoksa, neticede herkesin nihai amacı, daha iyisi nasıl olabilirdi sorusuna cevap aramaya yöneliktir diye düşünüyorum. Bu nedenle eleştirileri de yadırgamamak lazım.
Biraz tarih bilgisine sahip olanlar, Osmanlı Tarihi’ne göz attıklarında, devletin hem de en güçlü olduğu dönemlerde, dış politikada daha geniş manevra alanına sahip olabilmek için dıştan bakıldığında taviz gibi algılanabilecek, ama uzun vadede daha büyük çıkarlar elde edilmesi düşünülen bazı diplomatikler adımlar atıldığını görür.
Fatih’in Venedik ile yaptığı anlaşma, Kanuni’nin Fransa’ya verdiği ayrıcalıklar, Abdülhamit’in İngilizlerin emperyal hedeflerine karşılık bir denge unsuru olmak üzere Almanlara tanıdığı imtiyazlar bu babda sayılabilir.
AK Parti iktidarı devraldığı günden bu yana Türkiye’nin dış politikada manevra alanını daraltan başlıklarda cesur adımlar attı. Türkiye’ye nefes aldırdı. Attığı adımlardan ilki Kıbrıs konusunda oldu. Kıbrıs`ta kapsamlı çözümü öngören ve dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan`ın adını taşıyan Annan Planı, 24 Nisan 2004’te KKTC ve Güney Kıbrıs`ta eşzamanlı olarak halkların referandumuna sunuldu.
Plana Kıbrıs Türk tarafı `evet,` Rumlar `hayır` dedi. Türk kamuoyu şu sıra yeterince farkında değil ama, Annan Planı’na Türk tarafının evet demesi, o tarihten sonra Türkiye üzerinde Kıbrıs baskısının ortadan kalkmasına neden oldu. Kıbrıs davasında Türkiye’nin eli güçlendi. Kıbrıs’ta iki farklı toplumun varlığı tescillendi ve uluslararası platformda KKTC’nın meşruiyet zemini güçlendi. Artık habire Kıbrıs’ı başımıza kakıp duramıyorlar. Top Türkiye’ye geçti.
İkinci başlık, Türkiye’de son dönemde tartışılan Demokratik Açılım konusudur.
Yıllar evvel Harvard Üniversitesi’nde Türkiye’nin tanıtımına yönelik bir sunumda bulunmuştum. Sunumun ardından yöneltilen soruların yüzde 70’i onların ifadesi ile Kürt Sorunu’na yönelik oldu. Sorular üst üste gelince, soru soranlara karşı bir soru yöneltmiş ve sözünü ettikleri sorunun var olduğunu iddia ettikleri bölgeyi o sırada duvara asılı olan Türkiye haritası üzerinde göstermelerini istemiştim. Öyleleri vardı ki, Türkiye’nin dünya haritasında nerede olduğunu bulmakta acizdiler. Haritada bulmakta bile zorlandıkları bir ülkenin böyle bir sorunu olduğu propagandası yıllar yılı zihinlerine kazanmıştı.
AK Parti iktidarının Kıbrıs’ta izlediği politika nasıl ki Rum lobisinin uluslararası mahfillerde Türkiye aleyhine sürdüregeldiği olumsuz tavrın bir ölçüde etkisizleşmesine neden oldu ise, demokratik açılım konusunda son dönemde yürütülen çalışmalar da, başka ülkelerin Türkiye’nin bir iç meselesine dış müdahaleyi asgariye indirecek bir mahiyet taşıyacaktır.
Yaşadığımız süreci dış dayatmanın zoru ile sürdürülen bir program olmaktan ziyade, dışarının içişlerimize daha fazla karışmasını engellemeye yönelik bir hamle olarak değerlendirmek bence hakkaniyete daha uygun olur. Ben bu çalışmayı sürdürenlerin samimiyetine inanılması gerektiğini düşünenlerdenim.
Üçüncü başlık ise Ermenistan ile imzalanan son protokoldür. Türkiye bu dış politika manevrası ile Ermeni diasporasının nerede ise tüm dünya ülkelerinde yürüttüğü Türkiye aleyindeki çalışmaların temel argümanlarını ortadan kaldırmış, kaçak güreşen bu odakları, “haydi gelin bakalım, ne söyleyecekseniz dünyanın gözü önünde söyleyin” çizgisine çekmiştir. Diasporanın imzalanan protokoldan duyduğu aşırı rahatsızlık bunu göstermektedir.
Türkiye denizden, karadan, havadan uluslararası köprü olma misyonunu giderek güçlendirmektedir. Avrupa’yı besleyecek enerji yolları topraklarımızdan geçecektir. G. Doğu’da sorun var, yeterince güvenli değil gibi gerekçelerle boru hatları yukarıdan aşağı dikine değil, eğri büğrü hatlarla Akdeniz’e ulaşmaktadır. Bunun önüne geçilmeli, tüm ülke coğrafyası aynı güven ortamı içinde olmalıdır.
Türkiye’nin güneyini ve doğusunu emniyete alması, bu coğrafyayı sadece ülkemiz açısından değil, dünya açısından da güvenli bir liman haline getirecektir. Bu barış ikliminin oluşturacağı zenginlikten sadece Türkiye’nin tüm vatandaşları değil, komşu ülkeler de, dünya da istifade edecektir.
Bu ülkenin geleceğine güvenin. Çok güzel şeyler olacak.
Bu nedenle teşekkürler Sayın Ahmet Davutoğlu, teşekkürler Sayın Beşir Atalay.
Teşekkürler Sayın Başbakan. Teşekkürler Sayın Cumhurbaşkanı.
Bu işin bir yanından benim de tutmam lazım gerekir dediğinizi hissedebiliyorum. Bu nedenle daha şimdiden teşekkürler Sayın Baykal.
Bu iş parti pırtı meselesi değil, memleket meselesidir.
İşler ya sarpa sarar, aleyhimize olursa diye düşünmeyiniz. Bundan daha kötüsü olmaz bu saatten sonra. Ülke olarak artık çıkıştayız.
Bu ülkeyi seven herkes büyük Türkiye idealine katkıda bulunmalıdır.
(Not: Tarihi ilgi duyanlar ve o dönemde tam olarak ne olmuştu sorusuna cevap arayanlar, “Ermeni İddiaları Konusunda Türkiye Özür Mü Dilemeli, Özür Mü Beklemeli? Tarihi Gerçekler Işığında Tehcir Olayına Bakış” adlı makalemize bakabilirler.)
Prof. Dr. Osman ÖZSOY – Haber 7