Benim düşünceme göre uzun uzun tartışılması gereken bir konu. Her cümlesi cilt cilt kitaplarla açıklanabilecek bir konu. İslam dünyasının çöküşünün nedeni ancak böyle anlaşılabilir.
Buyursun okumak isteyen okusun...
19. yüzyılın en büyük Müslüman düşünürlerinden biri, bazılarına göre birincisi sayılan Mısırlı din bilgini Muhammed Abdüh (ölm. 1905) 1860'larda bir gözlem yapıyor ve bir soru soruyordu:
"İslam dünyasının durumu tam bir felaket ve facia manzarası arz ediyor. İslam dünyasında bir sakatlığın olmadığını söylemek akla ters düşeceğine göre, cevap aranacak soru şudur: Sakatlık, Kur'anda mıdır, ona inandığını söyleyen Müslümanlarda mı?"
Abdüh bu soruya kendi adına şu cevabı veriyordu:
"Sakatlık Kur'an'da değil, Müslüman olduklarını söyleyenlerdedir."
Biz de Abdüh gibi düşünenlerdeniz: Sakatlık Kur'an'da değil, bir yandan Kur'an'a inandığını söyleyip öte yandan bütün hayatlarını Kur'an'ın gönderdiği adreslere sırt çevirerek geçirenlerdedir.
Kur'an'ı dikkatle okuyanlar hemen görürler ki, yukarıda sorulan hayatî soruya Kur'an'ın verdiği cevap, Abdüh ve onun gibi düşünenlerin cevabıyla aynıdır.
Kur'an, kendisini tebliğ eden Peygamber'in bir şikâyetini gündeme getirmektedir. O şikâyet, Abdüh ve benzerlerinin, anılan soruya verdikleri cevabın aynısıdır. Şöyle deniyor:
"Resul şöyle der: Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur'an'ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular." (Furkan, 30)
Müslümanlar sanıyorlar ki, "İnandık, Kur'an Tanrı'nın kelamıdır; biz de ona iman ediyoruz" demek ve Kur'an'ı "Sevap alacağız" (!) iddiasıyla mezarlıkta, camilerde okumak Kur'an'ın vaatlerini elde etmek için yeterlidir.
Kur'an, yüzlerce ayetinde bunun olamayacağını söylemektedir. Yani Kur'an, iman ile iddiayı birbirinden ayırmaktadır. Müslüman dünyanın iddiası kuvvetli ama imanı Kur'an'ın istediği iman değil. Kur'an, zulme, kötülüğe bulaştırılmış bir imandan hiçbir hayır gelmeyeceğini de hükme bağlamıştır:
"İman edip de imanlarını herhangi bir zulümle kirletmeyenler var ya, güvende olma/güvenilir olma işte onların hakkıdır; doğruyu ve güzeli yakalayanlar da onlardır." (En'am, 82)
Ve Müslümanların imanı Kur'an'ın istediği "kirlerden arınmış iman" değildir. Olsaydı, İslam dünyasının manzarası bugünkü manzara olmayacaktı. Kur'an burada, gerçek imanla "Müslüman" olmak olgusunu birbirinden açık biçimde ayırıyor:
"Bedevîler, 'İman ettik!' dediler. De ki; siz, iman etmediniz! Ancak 'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez." (Hucurât, 14)
ALLAH'IN VAATLERİ ŞARTA BAÐLANMIŞTIR
Kur'an, müminlerine hayatın bu yanı için de ölüm sonrası için de başarı ve mutluluk vaat etmektedir. Allah bunu kendine özgü bir yeminle taahhüt etmiştir:
"Hiç kuşku yok, kurtulmuştur müminler." (Müminûn, 1)
Bu taahhüdün hemen arkasından koşullar sıralanmıştır. Aynı vaat, yine koşullara bağlı olarak ve çok daha çarpıcı biçimde, Bakara Suresi, 177. ayette gündem yapılmıştır. Bu noktada, sarsıcı ayetlerden biri de Nur Suresi, 55. ayettir:
"Allah; sizin, iman edip barışa/hayra yönelik işler yapanlarınıza şu vaatte bulunmuştur: Onlardan öncekileri halef kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka halef kılacak. Onlar için beğenip seçtiği dinlerini yine onlar için güç kaynağı yapacak; onları korkularının arkasından mutlaka güvene ulaştıracak. Onlar, bana ibadet edecekler, hiçbir şeyi bana ortak koşmayacaklar. Bundan sonra inkâr ve nankörlüğe sapanlarsa akıl ve fıtrattan uzaklaşanların ta kendileridir." (Nur, 55)
Koşullar son derece açık:
1. Barışa, hayra yönelik işler yapmak.
2. Allah'a, yalnız Allah'a ibadet etmek.
Yapay ilahlara-putlara yani türbelere, şeyhlere, şeytan evliyasına, despotlara, Allah ile aldatan Mâûn Suresi ihlalcilerine değil...
3. Allah'a ortak koşmamak yani şirke bulaşmamak.
Bu demektir ki riyakârlıktan, dini araç yaparak insanları bastırıp sindirmekten, başkalarının dini-imanı hakkında kalite kontrolcülüğüne girişmekten, dinde olmayan hükümleri uydurma hadisler veya ulema fetvalarıyla dine sokmaktan uzak kalmak.
SİNSİ ŞİRK DARBESİ
Bu şirk kalıntılarından uzak kalınmadığı sürece hüsrana uğramak kaçınılmazdır. Çünkü bunların tümü, Allah'ın yetkilerini bölüştürmek yani şirktir. Şirke bulaşanların hiçbir amel ve ibadetinin hiçbir işe yaramayacağı ise Kur'an'ın açık beyanları arasındadır.
"Yemin olsun, sana da senden öncekilere de şu vahyedilmiştir: Eğer şirke saparsan eylemin/üretimin/ibadetin kesinlikle boşa çıkar ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun." (Zümer, 65)
İşte, İslam dünyası denen coğrafyaların, onca camiye, onca namaza-niyaza rağmen ve onca petrol parasına rağmen iflah etmemelerinin sebebi bu örtülü şirktir. Peygamberimiz bu gerçeğe onbeş asır önce dikkat çekmiştir:
"Ümmetim adına en çok korktuğum şey, gizli-sinsi-maskeli şirktir. Riyakârlık da bu sinsi şirkin görünümlerinden biridir."
Yaşar Nuri Öztürk
Allah vaadinde sadıktır ancak şartları vardır
23.10.2009 17:26:17 - HABERTÜRK