İçerik değiştir



- - - - -

Sakatlık, Kur'anda Mıdır, Ona İnandığını Söyleyen Müslümanlarda Mı


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 11 yanıt verildi

#1 waranko

waranko

    Boş vakti boldur

  • Üyeler
  • 760 Mesaj

Gönderim zamanı 27.10.2009 - 11:26


Benim düşünceme göre uzun uzun tartışılması gereken bir konu. Her cümlesi cilt cilt kitaplarla açıklanabilecek bir konu. İslam dünyasının çöküşünün nedeni ancak böyle anlaşılabilir.
Buyursun okumak isteyen okusun...


19. yüzyılın en büyük Müslüman düşünürlerinden biri, bazılarına göre birincisi sayılan Mısırlı din bilgini Muhammed Abdüh (ölm. 1905) 1860'larda bir gözlem yapıyor ve bir soru soruyordu:
"İslam dünyasının durumu tam bir felaket ve facia manzarası arz ediyor. İslam dünyasında bir sakatlığın olmadığını söylemek akla ters düşeceğine göre, cevap aranacak soru şudur: Sakatlık, Kur'anda mıdır, ona inandığını söyleyen Müslümanlarda mı?"
Abdüh bu soruya kendi adına şu cevabı veriyordu:
"Sakatlık Kur'an'da değil, Müslüman olduklarını söyleyenlerdedir."
Biz de Abdüh gibi düşünenlerdeniz: Sakatlık Kur'an'da değil, bir yandan Kur'an'a inandığını söyleyip öte yandan bütün hayatlarını Kur'an'ın gönderdiği adreslere sırt çevirerek geçirenlerdedir.
Kur'an'ı dikkatle okuyanlar hemen görürler ki, yukarıda sorulan hayatî soruya Kur'an'ın verdiği cevap, Abdüh ve onun gibi düşünenlerin cevabıyla aynıdır.
Kur'an, kendisini tebliğ eden Peygamber'in bir şikâyetini gündeme getirmektedir. O şikâyet, Abdüh ve benzerlerinin, anılan soruya verdikleri cevabın aynısıdır. Şöyle deniyor:
"Resul şöyle der: Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur'an'ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular." (Furkan, 30)
Müslümanlar sanıyorlar ki, "İnandık, Kur'an Tanrı'nın kelamıdır; biz de ona iman ediyoruz" demek ve Kur'an'ı "Sevap alacağız" (!) iddiasıyla mezarlıkta, camilerde okumak Kur'an'ın vaatlerini elde etmek için yeterlidir.
Kur'an, yüzlerce ayetinde bunun olamayacağını söylemektedir. Yani Kur'an, iman ile iddiayı birbirinden ayırmaktadır. Müslüman dünyanın iddiası kuvvetli ama imanı Kur'an'ın istediği iman değil. Kur'an, zulme, kötülüğe bulaştırılmış bir imandan hiçbir hayır gelmeyeceğini de hükme bağlamıştır:
"İman edip de imanlarını herhangi bir zulümle kirletmeyenler var ya, güvende olma/güvenilir olma işte onların hakkıdır; doğruyu ve güzeli yakalayanlar da onlardır." (En'am, 82)
Ve Müslümanların imanı Kur'an'ın istediği "kirlerden arınmış iman" değildir. Olsaydı, İslam dünyasının manzarası bugünkü manzara olmayacaktı. Kur'an burada, gerçek imanla "Müslüman" olmak olgusunu birbirinden açık biçimde ayırıyor:
"Bedevîler, 'İman ettik!' dediler. De ki; siz, iman etmediniz! Ancak 'Müslüman' olduk deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. Eğer Allah'a ve resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez." (Hucurât, 14)

ALLAH'IN VAATLERİ ŞARTA BAÐLANMIŞTIR

Kur'an, müminlerine hayatın bu yanı için de ölüm sonrası için de başarı ve mutluluk vaat etmektedir. Allah bunu kendine özgü bir yeminle taahhüt etmiştir:
"Hiç kuşku yok, kurtulmuştur müminler." (Müminûn, 1)
Bu taahhüdün hemen arkasından koşullar sıralanmıştır. Aynı vaat, yine koşullara bağlı olarak ve çok daha çarpıcı biçimde, Bakara Suresi, 177. ayette gündem yapılmıştır. Bu noktada, sarsıcı ayetlerden biri de Nur Suresi, 55. ayettir:
"Allah; sizin, iman edip barışa/hayra yönelik işler yapanlarınıza şu vaatte bulunmuştur: Onlardan öncekileri halef kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka halef kılacak. Onlar için beğenip seçtiği dinlerini yine onlar için güç kaynağı yapacak; onları korkularının arkasından mutlaka güvene ulaştıracak. Onlar, bana ibadet edecekler, hiçbir şeyi bana ortak koşmayacaklar. Bundan sonra inkâr ve nankörlüğe sapanlarsa akıl ve fıtrattan uzaklaşanların ta kendileridir." (Nur, 55)
Koşullar son derece açık:
1. Barışa, hayra yönelik işler yapmak.
2. Allah'a, yalnız Allah'a ibadet etmek.
Yapay ilahlara-putlara yani türbelere, şeyhlere, şeytan evliyasına, despotlara, Allah ile aldatan Mâûn Suresi ihlalcilerine değil...
3. Allah'a ortak koşmamak yani şirke bulaşmamak.
Bu demektir ki riyakârlıktan, dini araç yaparak insanları bastırıp sindirmekten, başkalarının dini-imanı hakkında kalite kontrolcülüğüne girişmekten, dinde olmayan hükümleri uydurma hadisler veya ulema fetvalarıyla dine sokmaktan uzak kalmak.

SİNSİ ŞİRK DARBESİ

Bu şirk kalıntılarından uzak kalınmadığı sürece hüsrana uğramak kaçınılmazdır. Çünkü bunların tümü, Allah'ın yetkilerini bölüştürmek yani şirktir. Şirke bulaşanların hiçbir amel ve ibadetinin hiçbir işe yaramayacağı ise Kur'an'ın açık beyanları arasındadır.
"Yemin olsun, sana da senden öncekilere de şu vahyedilmiştir: Eğer şirke saparsan eylemin/üretimin/ibadetin kesinlikle boşa çıkar ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun." (Zümer, 65)
İşte, İslam dünyası denen coğrafyaların, onca camiye, onca namaza-niyaza rağmen ve onca petrol parasına rağmen iflah etmemelerinin sebebi bu örtülü şirktir. Peygamberimiz bu gerçeğe onbeş asır önce dikkat çekmiştir:
"Ümmetim adına en çok korktuğum şey, gizli-sinsi-maskeli şirktir. Riyakârlık da bu sinsi şirkin görünümlerinden biridir."


Yaşar Nuri Öztürk
Allah vaadinde sadıktır ancak şartları vardır
23.10.2009 17:26:17 - HABERTÜRK

#2 kılıç

kılıç

    Sadece KILIÇ...

  • Üyeler
  • 11.484 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:BAŞIMIZ DİK

Gönderim zamanı 27.10.2009 - 12:22

muhammed abduh kimdir?


1849 yılında mısır?da doğup, 1905 de vefat etti. islam âlimlerinin büyüklüğünü, üstünlüklerini bile anlayamayan bir zattır. kahire mason locası reisi olan cemaleddin-i efgani?nin din adamı perdesi altında islam?ı içerden yıkmak propagandalarına aldanmıştır. müctehidlik bir yana avam müslüman olarak bile kalamamıştır.

abduh hakkında kitaplardaki bilgiler özetle şöyledir:

beyrut mason locası başkanı diyor ki:

(mısır?da efgani?den sonra mason locası başkanı olan imam abduh, masonluk ruhunu yayarak çok hizmet etti.) [daire-tül-mearif-ül-masoniyye s. 197]

efgani?den sonra, abduh da, masonluğa çok yardım etti. (les franco-maçons s. 127)

?salih amel işleyen kâfir de olsa, cennete girer? diyor. hayranı seyyit kutup bile, ?üstad abduh, düşünüşünü nakzeden âyetleri hatırlamıyor? diyerek tenkit ediyor. [nisa 124. âyetinin tefsirinde]

fil suresindeki kuşlara, sivrisinek; attıkları taşlara da mikrop diyor. elmalılı hamdi, tefsirinde buna gerekli cevabı vermiştir. (s. 84, 87)

islamiyet ve nasraniyyet kitabında, ?bütün dinler birdir. dış görünüşleri değişiktir? diyor. londra?daki papaza yazdığı mektupta, (islamiyet ve hıristiyanlık gibi iki büyük dinin el ele vererek kucaklaşmasını beklerim. o zaman, tevrat ve incil ve kur'an birbirlerini destekleyen kitaplar olarak her yerde okunur) diyor. [yoksa diyalogcular abduh'un tavsiyesini mi uyguluyorlar?]

yine islamiyet ve nasraniyet kitabında, ?bir kimseden, yüz bakımdan kâfirliği, bir bakımdan imanı bildiren bir söz işitilse, o kimse imanlı kabul edilir. herhangi bir filozofun, fikir adamının yüz bakımdan kâfirliği gösterdiği halde, bir bakımdan imanı göstermeyen söz söylemiyeceğini düşünmek, ahmaklıktır. o halde, herkes imanlı bilinmelidir. islamiyet'te zındık kelimesi yoktur. sonradan meydana çıkmıştır? demektedir. küfrü açıkça görülmeyen bir müslümanın sözündeki bir iman, onu küfürden kurtarır, kaidesini yanlış anlatarak, bütün kâfirlere, filozoflara mümin demektedir. kendi de zındık olduğu için, bu kelimenin söylenmesini istememektedir.

c. zeydan, ?abduh, eski âlimlerin koyduğu kuralları beğenmezdi? diyor. (medeniyet-i islamiyye)

mehmet sofuoğlu, ?abduh faize helal der, kur?anı mahluk kabul eder? diyor. (tefsir kitabı s.41)

istanbul yüksek islam enstitüsü eski müdürü ve öğretim üyesi ahmed davudoğlu hoca, din tahripçileri kitabında diyor ki:

1) şeyh-ül-islam mustafa sabri efendinin mevkıful akl kitabında dediği gibi, abduh, efgani vasıtasıyla ezhere masonluğu sokup kadınların açılmasını destekledi. (s. 81)
2) ezher mecellesinde, ?mısır?da ilk mason locasını kuran abduh?tur? diyor. (s. 81)
3) şeytan, cin gibi şeyleri kabul etmez. mucizeler, ona göre islam için birer kara lekedir. mesela hz. musa?nın denizi yarma mucizesine med-cezir olayı der. (s. 82, 83)
4) kur'anda bulunan her şeye doğru demek gerekmediğini söyler. (s. 82)
5) teselsülün bâtıllığına inanmaz. (s. 82)

büyük islam âlimi, 14. asrın müceddidi olan seyyid abdülhakim arvasi hazretleri buyuruyor ki:

(abduh, islam âlimlerinin büyüklüğünü anlayamamış, islam düşmanlarına satılmış, sonunda mason olarak islamiyet?i içerden yıkan azılı mülhidlerden olmuştur.)

ingilizler, yüzyıllardır islam ülkelerini binlerce müslümanı ve din adamlarını aldatarak, mason yapmış, insanlığa yardım, kardeşlik gibi laflarla, dinden çıkmalarına, dinsiz olmalarına sebep olmuştur. islamiyet?i büsbütün yok etmek için, bir çok paşa, maşa olarak kullanılmıştır. mesela, mustafa reşit paşa, ali paşa, fuat paşa ve mithat paşa, talat paşa gibi masonlar, islam devletlerini yıkmakta kullanıldıkları gibi, efgani ve abduh gibi masonlar ve yetiştirdikleri [reşit rıza gibi] çömezler de, islam bilgilerini bozmaya, yok etmeye alet olmuşlardır. (faideli bilgiler)

abduh da, üstadı efgani gibi mason olmuş, mucizeleri inkâr etmiş, sahih hadislere uydurma damgası vurmuş, kadir gecesi gibi mübarek gecelerin hiçbir kıymeti olmadığını söylemiştir. abduh yabancılar tarafından destek görmüştür.

mısır sömürge valisi lord cromer diyor ki:

(elbette islami reformist hareketin geleceği şeyh muhammed abduh'un çizdiği yolda ümit vaad ediyor. ve o yolun yolcuları avrupa'nın her türlü yardım ve teşviklerine layıktır.) [m. muhammed hüseyin, modernizmin islam dünyasına girişi, tercüme sezai özel]

kimilerine göre modernist kimilerine göre ıslahatçı olan ama herkes tarafından islam modernizminin öncülerinden biri olarak kabul edilen islam düşünürü. islam ve laiklikle tartışmalarda fikirlerine en çok gönderne yapılan yazarlardan biridir. özellikle seyyid kutub'u çok etkilemiştir.
(aytok, 10.08.2007 02:27

.............................................................
Sakatlık olsa olsa abduh ve onun yolunun takipcilerinde olsa gerek.....

Bu mesaj kılıç tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 27.10.2009 - 12:50

Bir gün daha geçti ve biz biraz daha yaklaştık;Bizden hiç uzak olmayan ölüme...

#3 atlantisli

atlantisli

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 1.241 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atlantis

Gönderim zamanı 27.10.2009 - 17:04

Yaşar Nuri adamını bulmuş.Ona İbne Teymiyyeyi de tavsiye ediyorum.Tam onluk.Vahhabilerle iyi anlaşır o.Utanmadan imam-ı azamın adını ağzına alıp adına kitaplar yazıyor bi de.Görüşlerini paylaştığı adamlar hadlerini aşıp imam-ı azamın görüşlerini yerden yere vuran adamlar.Tezatların bu kadar yoğun bir arada bulunduğu nadir adamlardan.Zıtlar genelde ortak menfeat için birleşebilirler...

#4 tarkan

tarkan

    Zaman buldukça takılır

  • Üyeler
  • 163 Mesaj

Gönderim zamanı 27.10.2009 - 23:28

Sakatlık olsa olsa abduh ve onun yolunun takipcilerinde olsa gerek.....


Bu zihniyetle nereye gidilebilirki. Ben bizim asla ve asla adam olmaya niyetimizin olmadığına kesin olarak karar verdim Kılıç ve atlantisli iki güzel örnektir.

waranko

Sakatlık, Kur'anda Mıdır, Ona İnandığını Söyleyen Müslümanlarda Mı


Aha yukarıda iki tane var. Sakatlığın kimde olduğu açık seçik belli olmuyormu. Şimdi Mehmet Akif Ersoy mezarında ters dönmüştür.

Bu mesaj tarkan tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 27.10.2009 - 23:39


#5 kılıç

kılıç

    Sadece KILIÇ...

  • Üyeler
  • 11.484 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:BAŞIMIZ DİK

Gönderim zamanı 28.10.2009 - 13:11

Okuduğun yazıları anlamıyacak düzeydeysen sakatlığı başkasında arayacağına aynaya bak.....
Bir gün daha geçti ve biz biraz daha yaklaştık;Bizden hiç uzak olmayan ölüme...

#6 REBEL

REBEL

    Burası olmadan yaşayamaz

  • Üyeler
  • 6.906 Mesaj
  • Cinsiyet:Bayan

Gönderim zamanı 28.10.2009 - 14:48

Sakatlık başlıktaki cümleyi yazan ve onu ileten / destekleyen beyinlerdedir. Uzakta aramaya gerek yok.

...


#7 Can Ka No Rey

Can Ka No Rey

    Burası olmadan yaşayamaz

  • Yöneticiler
  • 9.354 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 28.10.2009 - 14:55

Ya bu Yaşar Nuri çıtır bi hatunla fingirdeşmiyor muydu zaten ? :mad1:

#8 shy

shy

    xrÜt / kudI

  • Kurucular
  • 16.791 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 28.10.2009 - 15:11

İyi de yazıda bir şey yok ki.Yazıyı okursanız başlık gayet uygun olduğunu göreceksiniz.Bir çoğunuz zaten o yazıdakileri defalarca forum içerisinde belirttiğiniz şeyler
DOÐRUNUN SÖYLENMESİNDEN ÇOK, KİM TARAFINDAN, NEREDE VE NE ZAMAN SÖYLENDİÐİ ÖNEMLİDİR.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Gönderilen Resim

#9 shy

shy

    xrÜt / kudI

  • Kurucular
  • 16.791 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 28.10.2009 - 15:11

Bu da hayat hikayesi.
İslam düşüncesinin yeniden canlanmasında önemli katkılarda bulunan, Mısır'ın tanınmış alimlerinden, Bediüzzaman Hazretlerinin, İttihad-ı İslam'da (İslam Birliği) seleflerim dediği kişiler arasında ismi zikredilen ( Divan-ı Harb-i Örfi, s. 29) Muhammed Abduh, 1845 yılında Aşağı Mısır'da, Bahire ilinin Mahalletü'n-Nasr Köyü'nde doğdu. Zengin olmalarına rağmen, fedakarlıktan hiçbir zaman kaçınmayan, adil, dürüst olarak tanınan bir babanın; iffet ve takvası ile meşhur bir annenin çocuğuydu. Küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i hıfzetti. Tanta'daki eğitimi sırasında zamanın şartlarına uygun eğitim vermedikleri gerekçesiyle okuldan bir süre ayrıldı. Fakat çok geçmeden yeniden okula döndü. Amcası Şeyh Derviş, geniş ufkuyla Abduh'un dini ilimlere karşı sevgi beslemesini sağladı. 1866'da İslamî ilimlerin merkezi kabul edilen Ezher Üniversitesi'ne kaydoldu. Ancak, üniversitenin o sıralardaki eğitim metodu kendisini tatmin etmedi. Bir ara dünyadan tamamen elini-eteğini çekip tasavvufa ağırlık verdi. Ancak, amcası inzivaya çekilerek tasavvufa yönelmesine müsaade etmedi.

Amcası dışında, hayat seyri üzerinde etkili olan bir başka kişi Cemaleddin Afganî'dir. Onunla tanışması (1872) hayatında adeta bir dönüm noktası teşkil eder. Afganî'nin etkisinde kalmanın ötesinde, en önemli talebesi olarak tanındı. Afganî'nin de, Abduh'un münzevi bir hayat yaşamayı terk ettirip aktif hale gelmesinde önemli etkisi oldu. 1877 yılında okulunu tamamlayarak "alim" unvanını aldı ve mezun oldu. Bir süre özel ders verdikten sonra Darü'l-Ulum'a müderris olarak atandı (1879). Bu görevi devam ederken Afganî'nin tesiriyle yayıncılık işine de girişti. Müderrisliği bir yıldan kısa sürdü ve vazifeden alınarak doğduğu mahalde ikamete mecbur edildi. Ancak, bir bakan tarafından geri çağrılarak el-Vaka'-i Mısriye isimli gazetenin başyazarlığına getirildi (1880).

İngiliz işgaline karşı çıkan ve ordu komutanlığını yapan Arabi'yi (Urabi) desteklediği gerekçesiyle sürgüne gönderildi. Evvela Suriye'ye yerleştiyse de Afgani'nin daveti üzerine Paris'e gitti. Burada, "el-Urvetü'l-Vuska" adlı dergide, İslami uyanmaya dair yazılar yazdı. Halkı, İngiliz işgaline karşı mücadele vererek, milli şuuru uyandırmaya çalıştı. İngilizler, derginin İslam ülkelerine girişini yasaklayarak yayını engellediler. Bir süre sonra derginin yayını durdu.

Abduh, 1885 yılında Beyrut'a gelerek eğitimle meşgul oldu. 1889 yılında Kahire'ye döndü. Kısa bir süre sonra da asliye hukuk mahkemesine hakim olarak atandı. Daha sonra temyiz mahkemesinde müşavir olarak çalıştı. Bu arada şeriat mahkemelerinin ıslahına dair eserini yazdı (1900). El-Ezher'in idare meclisine seçildi. Ezher'in gelişmesine katkıda bulunduğu gibi geniş bir muhite hitap edecek hale getirilmesinde de önemli katkılarda bulundu. Daha önce okutulmayan tarih, coğrafya, matematik ve felsefe gibi müspet bilimlerin okutulmalarını sağladı. Mısır'da en yüksek dini makam olan müftülüğe atandıktan (1899) sonra vefatına kadar bu görevde kaldı. Görev yaptığı süre boyunca bu makama büyük bir saygınlık kazandırdı. Müftülüğü sırasında; Müslümanların faiz ve kardan hisse alma, gayr-ı Müslim ülkelerde Müslüman olmayanlar tarafından kesilen hayvanların etlerini yeme, geleneksel kıyafetler dışındaki kıyafetlerle örtünme gibi konularda ruhsat vermesi çok ciddi tartışmalara neden oldu.

Son dönemlerinde muhtelif eserler kaleme aldı. En büyük eseri olan Risaletü't-Tevhid'i yazdı. Bazı müsteşriklerin (Doğubilimci) İslam'a yönelttikleri ithamlara karşı müdafaa maksadıyla, "El-İslam ve'l-Nasraniyye Ma'a'l-İlm ve'l-Medeniyye" adlı eserini yayınladı. Çok önem verdiği Kur'an-ı Kerim tefsirini tamamlamak kendisine nasip olmadı. Bazı kısımlarını neşretmiş, vefatından sonra ünlü talebesi Raşid Rıza tarafından tamamlanarak yayınlanmıştır. Henüz tasarladığı çalışmaları tamamlayamadan, 1905 Temmuz'unda vefat etti. Cenazesi, hükümet yetkililerinin de hazır bulunduğu, büyük bir kalabalık kitle tarafından kaldırılarak, Kahire'deki El-Afifi mezarlığına defnedildi.
DOÐRUNUN SÖYLENMESİNDEN ÇOK, KİM TARAFINDAN, NEREDE VE NE ZAMAN SÖYLENDİÐİ ÖNEMLİDİR.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Gönderilen Resim

#10 waranko

waranko

    Boş vakti boldur

  • Üyeler
  • 760 Mesaj

Gönderim zamanı 28.10.2009 - 17:01

Sakatlık başlıktaki cümleyi yazan ve onu ileten / destekleyen beyinlerdedir. Uzakta aramaya gerek yok.

Sevgili REBEL Sen kendini çok güzel ifade etmişsin başka söz sölemeye gerek yok.

Sevgili Arkadaşlar


O günlerde de aynı çaresizlik içinde çare aranıyordu. Emperyalisler Osmanlının dolayısıyla İslam dünyasının gırtlağına çökmüş sıkıyordu.
O günün bu aydınları bir çıkış yolu bulmaya nerede yanlış yapıldığının tesbitini yapmaya çalışıyorlardı.

Mustafa Kemal Atatürk'ün ASKERİ VE SİYASİ dehası sayesinde ve önderliğinde fikirleri doğrultusunda bu kıskaçtan kurtulduk. (Bu konuya girmeyeceğim)

Bu gün yeniden ve tekrar İslam dünyası acımasız emperyalizmin pençesi altında esir ve perişan durumdadır.

Ogünlerde Bunu çıkış yolunun Akli ve ilmi metodolojinin ne olduğu ve bunun önündeki engellerin kaldırılıp en doğru düşünce ve amele(ahlak) nasıl ulaşılacağı idi. Bu aynı zamanda çağı kuşatacak bir aklın ve nefsin tasarımıydı. Bu, Abduh'un bütün sistematiğinde kendisini göstermektedir. O'nun her konunun temeline koyduğu baştaki savunusu "toplumsal ıslah" da bu bütünlüğün temel parçasıdır.

Daha net ve açık söylersek Bu şu demekti.
Aklı işletmek ve öne cıkarmak Uzun vadede yayılarak Halkın Çok iyi ve kesintisiz Eğitilmesi gerektiğinin savunuyordu.

Mehmed Akif, şiirlerinde ve makalelerinde insanların eğitilmesi üzerinde duran bir insandı. Bu anlamda Kur’an’ın da
sadece okunmayıp anlaşılması salık veriyordu.
Mesajları doğru algılamak gerekiyordu.
İstiklal Marşı’mızın şairi Mehmed Akif Ersoy, eğitime çok önem ve değer veren birisiydi. Cemaleddin-i Afgani ve onun
talebesi olan Mısırlı alim Muhammed Abduh’un fikirleri, Mehmed Akif’in dikkatini çekti.
Cemaleddin-i Afgani, ihtilal yoluyla değişiklik yapılmasından yana idi. Muhammed Abduh ise İslam aleminin ancak eğitim ve ıslahat yoluyla kalkınacağına inanıyordu. Akif, Muhammed Abduh’un düşüncelerini daha makul buldu. Çünkü eğitimsizliğin, yıllardan beri başımıza ne büyük belalar açtığını biliyordu.
Hanoto'nun (Hanotaux) Hücmuna Muhammed Abduh'un İslami Müdeafaası Fransız Dışişleri Basanlarından Hanotaux, yazdığı bir makalede, İslamın medeniyeti kabule elverişli olmadığını ileri sürmüş, Muhammed Abduh da buna bir cevap vermiştir. Akif'in bu çevirisi, daha sonra kitap haline getirilmiştir.

Ben topiği açarken amacım buraya vurgu yapmaktı.

Hep aynı hatalara düşüyoruz. Teferruatlarla uğrşırken Kur’ann verdiği mesajın içeriğine hiç bakmıyoruz. Tamamiyle göz ardı ediyoruz.
Şimdi bu çok önemli ve anlamlı olayı bütün zaman ve mekalara şamil kılarak, evrensel boyutlarda ele alıp gündeme geitirmek istiyorum.
Çünkü Kur'anı Kerim'de yer alan her bilgi, hüküm, emir, kıssa,..v.s. evrensel boyutlara sahiptir. Buna kesinlikle inanmak ve bütün meselelere bu gözle bakmak her Müslüman için vazgeçilmez bir şarttır.
Fil süresinde de böyle:
Bu sürede kafirlerin hakikat cephesinde savaşanlara karşı çok güçlü silah araç ve gerece sahip olduklarını anlıyoruz. Sürede adı geçen fil sahipleri, bütün zaman ve mekanlarda İslamın düşmanı olan süper şer güçleri temsil eder. Sürede esas verilmek istenen konulardan birisi şu olmalı:
Ebabil kuşları ile fil sahiplerinin nasıl perişan edildiği gözler Önüne serilerek, Allah'ın yardımının anlatılmasıdır. Hakikati temsil eden insanın, ölüm pahasına da olsa davasından vaz geçmediği bir durumda Allah'ın yardımının şu ya da bu şekilde mutlaka geleceği, vaat edilmektedir.
Bu gün çağdaş fil sahiplerinin çok güçlü ve etkili silahlan var. Bunu herkes biliyor. Bu silahlar sadece roketler, füzeler ve kimyasal silahlar değildir. Sinema, basın-yayın, televizyon gibi araçlar da bu silahlara dahildir. Günümüzün ekonomik amaçlı savaşlarında o kadar çeşitli silah kullanılmakta ki, sayısını bilmek ya da şudur-budur demek kolay değildir.
Arge sanayi toplumlarının vazgeçilmeezi olmuş. Her dakika ve saniye teknoloji bir adım ileriye gidiyor. Bir günleri diğer günlerinden kesinlikle farklı.
Neden İslam dünyasının hiçbirşeyde emeği yok.
Daha önce söylemiştim.

Tuvalet kağıdından Otomobile, uçaktan uzay aracına kadar hiçbirşeyde emeğimiz yok. Asalak gibi yaşıyoruz.
Yan gelip yatmışız EDİSON Cenenete gdermi gitmezmi onu konuşuyoruz.
Allah cennetine alacaklarını bilir. Acaba Cennet;Dünyada sadece yan gelip yatanların yattığı yermidir??

Bu mesaj waranko tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 28.10.2009 - 17:26


#11 pac

pac

    Burası olmadan yaşayamaz

  • Dokunulmazlar
  • 13.198 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Barcelona
  • İlgi Alanları:Güzel olan herşey =)

Gönderim zamanı 29.10.2009 - 03:15

sadece başlığa bakarak yorum yazcaktım kızgın bi ifadeyle çünkü başlıkta şirk riski var..


ama mecazi bi anlamda kullanıldığını düşünüyorum taşlama var yoksa tabiki uygulayıcıdadır hata her zaman..
YAŞAMAK BİR UMUTTUR...

#12 tarkan

tarkan

    Zaman buldukça takılır

  • Üyeler
  • 163 Mesaj

Gönderim zamanı 30.10.2009 - 02:36

sadece başlığa bakarak yorum yazcaktım kızgın bi ifadeyle çünkü başlıkta şirk riski var..


Yav şirk mi dedin!!! Pardon anlayamadım ŞİRK Mİ DEDİN. Kusura bakma yanlış mı duydum şirk dediniz galiba. Ehem ehe Şirk gibi bir laf edildi galiba burada.

Arkadaşım Hayatımız ÖRTÜLÜ ŞİRK OLMUŞ . Bak tepedeki amcalara müslüman şirk ler. Bak araplara sapına kadar şirkler. Daha ne olsun ki





Benzer Konular Daralt

10 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 10 ziyaretçi, 0 gizli