Zaman git gide daralan bir tünel gibi. Çok çok derinlerden gelen ışığı biraz daha hissedebilmek için; kendini paralayıp duruyorsun. Yürüyorsun olmuyor, koşuyorsun olmuyor, duruyorsun hiç olmuyor. Işık bir türlü yüzünü senden yana dönmüyor. Sevimsiz sohbetlere katlanmak zorunda kalıyorsun, sonu gelmez kurlara, sonu belli oyunlara. Sadece gerçeği duymak istediğin anlarda, sana gülümseyen her bir çift gözün altında başka şeyler arıyorsun. Bazen buluyorsun da; yolunu da veriyorsun. Sonra bir durup, nereye kadar diye düşünüyorsun. Daha ne kadar her gözde doğruları arayabilirim, daha ne kadarında bulabilirim Gün gelecek birine daha kanacaksın işte, hayat böyle bir şey çünkü. Hem, ne zaman doğruyu söyler ki insan? Gerçekten kaybetmek üzereyken mi, yoksa sırf kazanmak için mi? İşin aslı artık doğrular kimsenin umurunda değil. Sadece onları mutlu edecek şeyleri duymak istiyorlar. Ve siz de mutlu olmak istiyorsanız, onları mutlu edecek şeyleri söylüyorsunuz. Bütün dünya el ele vermiş; yalandan hayatların içinde yaşıyor Evet belki ben de onlardan biriyim, her ne kadar kendi payımı doğruya ayırsam da, itiraf etmeliyim ki; yalanlarımız da güzel, inanması zevkli
*alıntı