Cumhuriyet resepsiyonu...
GÜLBEN Ergen olsun, Zerrin Özer olsun, Tuba olsun, Yeşim Salkım
olsun, Sibel Can olsun oradaydılar.
Förstleydi Hayrünnisa Gül; gece siyahı uzun etek üzerine, dik
yakayla kendini tamamlayan okyanus köpüğü beyazı bluzu, senenin şıklık simgesi sedef düğmelerle ahenge katılan armonik bütünlük içinde çok şıktı. Aksesuvar olarak pırlantanın derin maviliği
içinde rüyamsı yüzüğü, kumaşın özgürlüğüyle bezenmiş, pırıltılı siyah topuklu ayakkabıların olağanüstülüğü ile göz kamaştırıcıydı...
Başında; türban...
Çok güzeldi Cumhuriyet resepsiyonları...
Bu sene förstleydi’nin uzattığı eli sıkmayarak maneviyata ve imana bağlılığını kanıtlayan Cumhuriyet TRT’sinin Genel Müdürü İbrahim Bey ile Cumhuriyetimiz manevi manasını da kazanırken, mönüdeki şerbet, Said-i Nursi Hazretleri’nin ruhunu şad ediyordu...
Elektrikler kesilince asansörde kapalı kalan açılımdan sorumlu İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, dualar-tekbirler eşliğinde asansörden çıkartılması ve açılımı resepsiyona yetiştirmesi,
Rabbimizin Cumhuriyet’e bir nimeti olarak geçti tarihe...
O sırada eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt‘ın, resepsiyonda karşılaştığı Ergenekon savcılarına sorduğu şu şakamsı soru ise Hoca Efendi Hazretleri’nin mübarek elinin
Cumhuriyet’in üzerinde olduğunu gösteriyordu:
“Beni almaya mı geldiniz?..”
“Hani Atatürk yok muydu?” derseniz...
Pastadan çıktı...
Samsun‘a, Sakarya‘ya, İzmir‘e çıkmalarının ardından, Faruk Saraç’ın tasarımıyla ilk kez resepsiyonda, altı metre boyunda, dört metre eninde bir pastadan çıkan Gazi Hazretleri, o an kendine gelseydi soracaktı:
“Nereye çıktık İsmet?..”
“Pastanın üzerindeyiz paşam...”
“Şu toplanmış bizi yiyecekmiş gibi bakan, iaşesini alamamış tiyatro esnafı mıdır?..”
“Hayır Gazi Hazretleri, Cumhuriyet’ten
geri kalan...”
Edited by tarkan, 01.11.2009 - 12:45.