BİR insanın isteyebileceği ne kadar zor, ne kadar masum ve ne kadar haklı bir şey bu:
Anne kucağında ölmek...
Ama masumiyetin ve haklılığın asla söz konusu olmadığı bir yerde, ne yazık ki ilk unsur geçerli oluverdi:
Zor...
*
Güler Zere, 20 yaşında bir örgüte üye olmak ve örgütün propagandasını yapmak suçundan 34 yıla mahkûm edildi. Bir yıl kadar önce kanser teşhisi konuldu, yeterli bakımın ve beslenmenin olmadığı karanlık koğuşlarda ve sadece sürünebildiği halde karyolalara bağlı revirlerde, yaşamının sonuna geldiğini anladı.
Hukukun ölmekte olan mahkûmlara verdiği "son arzu" ilkesine dayanarak bir son arzusu vardı:
Anne kucağında ölmek...
İşte zor olan buydu; düne kadar izin vermediler...
*
Çünkü adalettin bittiği yerdir burası.
Dokunulmayan "sanık" ve "şüphelilerin" devleti yönettiği... Zimmet, evrakta sahtecilik, kalpazanlık, dolandırıcılık yapanların asla yargılanamadığı... Kazara yargılanan ve mahkûm olan varsa dahi, cezalarını villalarının havuzu başında çektikleri...
Beter bir memleket...
*
Ben ise kaç gündür; hırsızlık, avanta, soygun, gasp, zimmet, dolandırıcılık gibi kişisel çıkara dayalı yüz kızartıcı suçları işleyenlerin bu ülkede neden korunduğunu... Ama kendi çıkarı olmadığı halde toplum yararına olduğunu düşündüğü ideolojik suçları işleyenlerin neden zindanlara doldurulduklarını düşünüyorum.
Ve ölmek üzere olan bir genç kızın son arzusu aklımdan çıkmıyor.
Anne kucağının kokusu geliyor burnuma...
Güler Zere artık konuşamadığı için insanlara dönüp söyleyemeyecek ama, sığınacak başka hiçbir yer kalmadığında, annesinin kucağına gitmek istediğini hepimiz bileceğiz.
Ve ben düşünüyorum ki; görkemli koltuklarda insan onurundan yoksun yaşamaktansa...
Öyle onurlu ve masum ki:
Anne kucağında ölmeyi istemek...