Ebuzerr (ra): O (Rasulullah sav) Allah'a ulaşabilmek için aradaki engelleri kaldrırdı; halkın hakka giden yolunu açtı şimdi YARATILANLAR VASITASIZ OLARAK O'NA YAKLAŞABİLİYORLAR. O (sav) diyorki; "Allah kullarına yakındır, şikayet ve isteklerinizi duyar; gizli olan herşeyden haberdardır"
"Ben şimdiye kadar meydana gelenleri bir türlü anlayamıyorum! Allah'a and içerim ki, bu ameller ne Allah'ın kitabında var, ne de Peygamber'in davranışlarında vardır. Allah'a yemin ederim ki, hakkın ayaklar altına alındığını, batılın diriltildiğini ve doğru dürüst konuşanların yalancı diye gösterildiğini görüyorum. Her şey birbirine karıştırılmış, ortalık toz duman edilmişitr."
Ebuzerr (ra): Benim arkadaşım Muahmmed bana; "Ne kadar acı da olsa hakkı söylememi ve kimsenin kınamasından korkmamamı" söylemişti...
Ebuzerr: "Yiyecek ekmeği olmadığı halde kınından sıyrılmış bir kılıç gibi isyan etmeyen insanın aklına şaşarım!”
Ebuzerr (ra): Allah'ım korkudan sana sığınıyorum...kıskançlıktan sana sığınırım...
Ebuzerr (ra): "Ey yahudiden doğmuş ( Kaab'ul Ahbar'a söylüyor)...BİZİM DİNİMİZİ BİZE Mİ ÖÐRETMEK İSTİYORSUN?
Kaynak, Ali Şeriati, Ebuzerr, düzey yayınları...
Ebuzerr (ra): "Evinde azık bulunmayan kişi nasıl olur da topluma kılıç çekerek karşı çıkmaz şaaşrım"
Kaynak, Ali Şeriati, Dine Karşı Din, İşaret yayınları
Ebuzerr: Ne zaman yoksulluk bir kapıdan girerse, din başka bir kapıdan çıkıp gider!
**********************************************************
Günden güne seçkinlik, sömürü, yoksulluk, sosyal ve sınıfsal uçurumdaki genişleme artıyordu. Ebuzer’in propagandası da gittikçe yayılıyor, mahrumlar ve sömürülenleri ayaklandırıyordu. Açlar Ebuzer’den öğrenmiştiler ki, yoksullukları ilahi irade. önceden yazılmış, göksel kader değildi. “Mal biriktirme”nin sonucuydu ve bu kadar!
Ne yapmalı!
Zahit Ebuzer’e hiçbir şey!
Onda ne bir şey “vardı” ki, tehdit etselerdi: “Alırız!”
Ne de bir şey “istiyordu” ki, tatmin etselerdi: “Veririz!”
Ve hanımı Ümmüzer’dir. O da Peygamber’in ashabındandır ve kocasına, mücadeleci insanın tahammül etmesi gereken zorluk, züht ve yoksullukta eşlik ediyordu.
Ki, İslam’ın olduğu günlerde kadın henüz “zayıf” olmamıştı! Şimdi hakim durumda olan kutsal muhacir ve Peygamber’in büyük ashabının karşısında dikkatli davranan ve kendi sıkıntıları ve onların bozulmalarına tahammül eden mahrumlar cesaretlenmişlerdi. Osman tehlikeyi hissetti. Ne yapmalı? Medine’de hâlâ Peygamber’in hatırası var ve halk Ebuzer’i tanıyor. Onu Şam’a, Muaviye’nin yanına sürdü. Şam halkı İslam’ı Beni Ümeyye’yle tanımıştı. Muaviye Ebuzer’e karşı daha rahat davranabilirdi. Muaviye Şam’da Romalıları taklit ederek Osman’dan daha seçkin bir yaşam sürüyordu. Ayrımcılık, kirlilik, zulüm, İslam sisteminin yok edilmesi, burada daha net ve daha küstahçaydı. Bugünlerde Muaviye Romalı ve İranlı mimarların yardımıyla “Yeşil Saray”ını yapıyordu. Bu, saltanatın ilk sarayıydı. Görkemli ve güzeldi. Muaviye bu sarayın inşasını o kadar önemsiyordu ki, çoğunlukla işçilerin ve mimarların başında bekliyordu. Ebuzer de her gün oraya gelip haykırıyordu:
“Ey Muaviye, eğer bu sarayı kendi paranla yapıyorsan, israftır ve eğer halkın parasıyla yapıyorsan ihanettir!”
Muaviye tecrübeli ve çok iyi siyasetçiydi. Tahammül ediyor, bir yol bulmak için düşünüp duruyordu.
Bir gün Ebuzer’i evine davet etti. Haddinden fazla saygı ve iltifatta bulunmasına rağmen Ebuzer öfkeli ve sinirli çehresini azıcık olsun değiştirmeyince işi tehdide vardırdı:
“Ey Ebuzer! Eğer Osman’ın izni olmadan bir peygamber sahabisini öldürecek olsaydım, bu sen olurdun. Ancak seni öldürmek için Osman’dan izin almalıyım, Ebuzer bu iş benimle senin aramızı açıyor, sen yoksul ve alt tabakadaki insanları bize karşı ayaklandırıyorsun.”
Ebuzer cevap verdi:
“Allah Resulü’nün sünnetine uygun davranırsan, seninle bir sorunum olmaz. Yoksa hayatımın son nefesini de Peygamber’in bir hadisini zikretmek için harcayacağım!”
Ebuzer’in propagandası yayıldı. İslam’ı da kendilerine daha önce hakim olan Roma rejimi gibi tasavvur eden Şam halkı, yavaş yavaş İslam’ın gerçek çehresiyle tanıştı. Adalet ve özgürlük dini, kalplerde imanın yanında ayaklanıyordu. Fakirlik ve mahrumiyeti dinle açıklayan mahrumlar, ilk kez Ebuzer’den şunu öğreniyorlardı:
“Ne zaman yoksulluk bir kapıdan girerse, din başka bir kapıdan çıkıp gider!”
Mescid henüz Allah’ın, halkın ve Ebuzerlerin evi ve mücadele karargâhıydı. Muaviye’nin orada hükmü yoktu. Mescitlerin Allah ve Allah’ın ailesinden –halk- boşalıp halifenin karargâhı ve onun mollasının mekanı olması Ali’nin ölümünden sonradır. Mahrumlar şevk ve ümitle etrafında toplanıyorlar ve o insanlara “hak”la ikiz olan “hakikati”, “adalet”le yoldaş olan “İslam’ı ve ekmeği de düşünen Allah’ı öğretiyor, uyuşturmak yerine tahrik ediyor Yeşil Sarayı daha bitmeden viranelikle tehdit ediyordu.
Muaviye onu Kıbrıs cihadına gönderdi. Eğer fetih gerçekleşirse Muaviye’nin gururu ve “İslam’ın izzetidir!”, eğer Ebuzer öldürülürse, elini onun kanına bulamadan zararından kurtulmuş olur.[6] Ancak Ebuzer sağlam döndü. Gecikmeden cepheden mescide gitti ve işine tekrar başladı!
Muaviye Ebuzer’in, kölelerin hürriyeti ve açların doyurulmasını ne kadar istediğini biliyordu. Bir köleye: “Eğer bu altın kesesini Ebuzer’e vermeyi başarırsan özgürsün!” Köle, Ebuzer’e gitti. Ebuzer kabul etmedi. Köle ne kadar ısrar edip yalvardıysa da Ebuzer bir tek cevap verdi: Hayır! Sonunda köle şöyle dedi: “Ey Ebuzer! Allah seni bağışlasın, bu parayı al, çünkü benim özgürlüğüm sana bu parayı vermektedir.” Ebuzer cevapladı: “Evet ama benim de köleliğim bu parayı almaktadır!”
Hiçbir hile bu inatçı, cesur, zahit ve uyanık adama işlemedi. Sadece zor kullanmak kaldı...
Ali Şeriati Ebuzerr...
Bize kader diye öğretilenler, afyondan başka bir şey değilmiydi acaba...
__________________
ALINTI