neden yalnız hissettiğini anlayamamak,
neden korku edindiğini hissedememek…
neden, sürekli nedenini araştırdığını sorgulamak,
ama hiçbir sonuca varamamak…
nedenini bilmeden, birşeyler yapma isteği…
nereye gideceğini düşünmeden, davranma isteği…
soru eklerinden sıkılmak…
soru işaretiyle biten cümlelerden nefret etmek…
istediğini bulmayı ummak yerine,
isteklerini azaltıp, bulduğunla yetinmek…
dünyadaki misafirlikte, umduğunu değil, bulduğunu tüketerek,
ev sahibine şirin görünme çabaları içinde tebessüm etmek…
tebessüm etmekten sıkılmak…
tebessümün, hiçbir işe yaramadığını kavramak…
orta yerde, tebessümlerle iç içe olmaktan sıkılmak…
ya hıçkıra hıçkıra ağlamak, ya da çatlayana kadar gülmek…
ya avazın çıktığı kadar bağırmak, ya da avazın çıktığı kadar susmak…
düzen…
bir gün can sıkıp, bir gün tebessüm etmek değil…
tebessüm, iyi sayılacak birşey değil!
ya her gün canını sık,
ya da her gün güleç yüzünle, mutlu insanın nasıl olması gerektiğini öğret insanlara!
yaşadığım bir düzen değil…
bu bir düzensizlik…
bu; bünyenin, layık olduğu ruh hali değil…
niye böyleyim ben?
yine bir soru cümlesi,
yine nokta yerine soru işareti…
hem de bu kez, soru beni ilgilendiriyor, bana yöneltiliyor…
neden böyle olduğumu bilmiyorum…
ilacımın ne olduğunu kestirebiliyor, ama nasıl ulaşacağımıda bilmiyorum…
ama neden başka bir şeye gereksinim duyduğumu bilmiyorum…
böyle mi olmalı, onu da bilmiyorum…
bu iş böyle mi yürür, ondan da emin değilim…
bohem acılarımla, zaman öldürmeyi seviyorum diyebiliriz bu ruh haline…
ortada hiçbir sorun yokken, yapacak birşeyi olmadığı için, canını sıkıyor diyebiliriz…
ihtiyaçlarını göz ardı ettiğinden, şimdi göz ardı ettiklerinin birikiminde boğuluyor da diyebiliriz…
ya da hiçbir şey söylemeyiz, susarız…
susarız ve susuzluğumuzu giderebilecek hiçbirşeyi de bulamayız…
susarız… susarım, susmalıyım belki de…
susmalı ve hiçbirşey söylememeliyim…
belkide konuşmalı, haykırmalı…
ya da susmalı ve bu ruh hali geçene kadar, konuşmamalıyım…
belki de, en azından bu seferliğine değişken bir ruh haline sahip olabilmek adına, umutlar beslerim…
konuşmamı gönülden isteyen biri konuşmama ön ayak olana kadar, susarım…
ya da susmam, ama bilirim ki, susulması gereken zamanlarda, susmalı insan…
konuşmak istemediğinde, başını yastığa gömmeli ve uyumalı,
ya da boş gözlerle bakmalı etrafına…
ya da, yazısını artık sonlandırmalı… bir kutunun içine konmalı ve gönderilmeli,
uzun bir süre adresi belli olmadan ortadan kaybolmalı.
yok olmalı.
Bu mesaj kübra tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 02.01.2010 - 19:20