Sevgili Günsüz
#181
Gönderim zamanı 25.08.2010 - 00:10
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
#182
Gönderim zamanı 25.08.2010 - 00:13
Vee... Üzülme der Mevlana... ve devam eder...''Kaybetiğin herşey başka bir suretle geri döner''
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
#183
Gönderim zamanı 25.08.2010 - 00:14
Beni bile kaybettin...''
Cemal Süreyya
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
#184
Gönderim zamanı 25.08.2010 - 01:34
Bu mesaj Bİ DAMLACIK tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 25.08.2010 - 01:43
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
#185
Gönderim zamanı 27.08.2010 - 12:42
Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti. Orhan Pamuk'un coşkulu, lirik ve sihirli romanı Yeni Hayat bu sözlerle başlıyor. Okuduğu bir kitaptan sarsılarak etkilenen, sayfalardan neredeyse fışkıran ışığa bütün hayatını veren ve kitabın vaat ettiği yeni hayatın peşinden koşan bir kahramanın olağanüstü hikayesi bu. Kitabın etkisiyle aşık oluyor, üniversite öğrenciliğinden uzaklaşıyor, İstanbul'dan ayrılıyor, bitip tükenmeyen otobüs yolculuklarına çıkıyor, taşra şehirlerine doğru savruluyor. Onunla birlikte ve aynı hızla sürüklenen okuyucu, kahramanın okuduğu kitabı değil, başından geçenleri izleyerek bize özgü bir hüznün ve şiddetin ta kalbinde buluyor kendini. Siyah beyaz televizyonlu kahvelere, video seyredilen otobüslere, trafik kazalarına, siyasi kumpas ve cinayetlere, bayi örgütlerine, paranoyakça kuramlara, saat kadar dakik muhbirlere, kaybolan eski eşyaların şiirine, taşranın öfkesine uzanan bu harikulade yolculuk, Orhan Pamuk'un, çağdaş dünya romanının en özgün yaratıcılarından biri olduğunu bir kere daha kanıtlıyor. Bir yandan Hayat'ın, Eşsiz Anılar'ın, Ölüm'ün, Yazı'nın, Kaza'nın sırlarına, bir yandan da çocukluğun resimli romanlarına, bir belirip bir kaybolan meleğe ve Dante'nin, Rilke'nin şiirlerine açılan benzersiz bir roman. Bize özgü bir hüznün ve şiddetin kalbine yolculuk.
(Arka Kapaktan)
Orhan Pamuk Yeni Hayat'ta okuma/yazma, yazma/yaratma, asıl/suret ve gercek/kurmaca çiftlerinden oluşan temel sorunsalını genişletiyor ve romanını bir tür labirente dönüştürüyor. Çıkış için birçok işaret bıraktığı kesin ama bunları farkedebilmek için, alışılmış bir romana gösterilmesi gerekenden daha çok dikkat sarfetmek gerekiyor.
Yeni Hayat bir arayışı anlatıyor. Sadece oykunun anlatıcısının "hayatını değişteren" kitabın anlattığı dünyanın, Aşk'ın, Yaşamın ve Ölüm'ün anlamının aranışını değil, romandaki Yeni Hayat adlı kitabın yazarının, kaybolan Canan'ın, Canan'ın eski sevgilisi Mehmet'in aranışını da anlatıyor. Daha da ötesinde Yeni Hayat'in nasıl yazılması gerektiğinin aranışı da.
Romanın anlatıcısı, aşık oldugu Canan'ın elinde gördüğü Yeni Hayat adlı kitabın anlattığı dünyayı bulmak ister. Ama bence, anlatıcı kitabı okuduktan sonra aşık oluyor Canan'a. Onları biraraya getiren, ölümcül yolculuklara çıkartan o kitap çünkü. Canan da kitabi sevgilisi Mehmet'ten almıştır. Mehmet, bir suikastten ve bir kazadan kurtulunca Osman adını kullanarak (ki anlatıcının adıdır bu) ortadan kaybolur ve Yeni Hayat'ın takma ad kullanan yazarını aramaya koyulur. Anlatıcı ile Canan da Mehmet'in peşine düşerler. Anlatıcı bitmek bilmeyen otobüs yolculuklarında -zaten kitabın içindeki kitapta da "çılgın otobüsler" vardır ve zaten "her şey bir yolculuk" tur-kentten kente, kasabadan kasabaya dolaşır. Ve "matbaadan çıkmış bütün kitaplar, hepsi bizim zamanımızın, bizim hayatımızın düşmanıdır" diyen ve okudugu bir kitap yüzünden kendisine karşı çıkıpp ortadan kaybolan oğlu Nahit'i arayan ve kitaba karşı gizli bir örgüt oluşturmuş olan Dr. Narin'le tanışır. Asıl mesleği doktorluk değil avukatlık olan Narin'in anlatıcıya okuttugu ve özel ajanlarınca hazırlanmış raporlardan oglu Nahit'in Osman adını da kullanmış olan Mehmet olduğunu öğreniriz. Yine bu raporlardan Nahit/Mehmet/Osman'in peşine düştüğü Yeni Hayat'ın gercek yazarının, anlatıcının küçüklüğünden beri tanıdığı ve çocuklar için çizgi-romanlar yazan ve babasının esrarengiz bir şekilde öldürülen arkadaşı demiryolcu Rıfkı Bey olduğunu ögreniriz. Anlatıcı, sonunda kendi adını kullanan ve çocukluğunda kendisi gibi Rıfkı Amca'nın çizgi-romanlarıyla beslenmiş olan Mehmet'i bulur ve artık evlenmiş olmasına rağmen bir türlü unutamadığı ve aramayı sürdürdüğü Canan'ın eski sevgilisi olduğu için öldürür. Kendisi de evlenip bir kız babası olduktan yıllar sonra Canan'la çıktıkları sonu gelmeyen arayış gezilerinde sık sık gördüklerine benzeyen bir trafik kazasında can verir ve "yeni bir hayata" geçer. Zaten okuduğu kitapta "kendi ölümünü görmüştür" çoktan. "Seksen dokuz gecesini otobüs koltuklarında geçirmiş" ve mutlu saatin çalışını ruhunda duyamamıştır"ama sonunda gelmiştir ölüm. Ne var ki, kitabin son cumlesi "yeni bir hayata geçmeyi, ölmeyi hiç mi hiç istemiyordum" olduğundan, kimse ölümünden sonra böyle birşey yazamayacağından, anlatıcının ölmediğini, aslında romandaki Yeni Hayat'ı satır satır yeniden yazan Nahit/Mehmet/Osman'ın Orhan Pamuk olduğunu ve elimizdeki Yeni Hayat'ı yazdığını anlarız.
Kitap sürekli şekilde, örneğin otobüs kazaları, cinayet izleği, Melek gibi aynı motifler çevresinde dönmekte, hep birbirine göndermede bulunan bölümlerden oluşmaktadır. Zaten Orhan Pamuk, romanın sonlarında, Süreyya Bey'in kör olduğunu altı saatlik bir konuşma sonunda anlamasıyla dalga geçebilecek okura şöyle seslenmektedir: "alaycı okura ben de elinde tuttuğu kitabın her köşesinde yeterince dikkat ve zeka gösterip göstermediğini sorayım mı? Mesela, melekten ilk söz edildiği sahnenin renklerini şimdi hatırlayabilir misiniz bakalım? Ya da Demiryolu kahramanları adlı eserinde Rıfkı Amca'nın şirket adlarını saymasının Yeni Hayat'a nasıl bir ilham verdiğini hemen söyleyebilir misiniz?" (s.265). Gerçekten de okur, Viranbağ adının 16'ıncı sayfadaki "ben yıllarca Viranbağ'da yaşadım cümlesinde geçtiğini anımsadığı takdirde 249'uncu sayfadaki istasyon adlarının sayım sahnesini daha da anlamlandırabilir. 18'inci sayfada Rıfkı amca'nın evinin duvarında bir barometre betimlendiğini unutmayan okur, 109'uncu sayfadaki Dr. Narin'in anlatıcı'ya "duvardaki barometreye üç kere tık-tık-tık" diye vurdurmasından işkillenebilir ve 247'inci sayfada gecen Rıfkı Amca'nın barometre'ye "tık-tık" vurmasının anlamını kavrayabilir ve Dr. Narin'in Rıfkı Amca'nın dönüştürülmüşü olduğunu kavrayabilir.
Bütün bunların amacı nedir sorusuna gelince, şu söylenebilir: Bulmak, yitirmek, yeniden bulmak, çözümlemek ve eğlenmek. Sahte Osman zaten belirtiyor bunu: "İyi bir kitap bize bütün dünyayı hatırlatan bir şeydir. Kitabın kendi içinde olmayan, ama varlığını ve sürekliliğini kitabın anlattıklarıyla hissettiğim bir şeyin parcasıdır kitap".
Tam da bu yüzden Yeni Hayat yer yer, yaşadığımız zamanın ve toplumun sorunlarına gönderiyor bizi: Bir türlü önlenemeyen, her yıl binlerce kişinin ölümüne yol açan trafik kazaları, siyasal komplolar, paronayakça üretilen kuramlar, şizofrenik bir şiddet. Yine de sahte Osman'in vurguladığı gibi, "kelimelerin ötesinde yeralan ülkeyi yazının ve kitabın dışında aramak boşuna" (12) diye düşünüyor Orhan Pamuk da. Yeni Hayat, kültürel alanda yıllardır çözümlenememiş can alıcı sorunlara da değiniyor: Doğu/Batı sorunsalı, çevrenin ve doğanın tahribi, yaşamın fast- footlaşması.İsteyen okur, Türkiye'nin modernleşme çabalarının olumsuz ögelerine yöneltilmiş bir eleştiri de bulacaktır romanda.
Kitap, Yazar (gerçek ve sahte), Yaşam, Ölüm, Aşk, Kaza ve Kader, İnanç ve Akıl gibi kavramlar ve kavram çiftleri üzerinde yoğunlaşan göndermeler, bir tek ana düşünceye bağlanıyor gibi: Yaşamın ve Gerçekliğin göreceliği ve döngüselliği.Görüyor ve geçiyoruz daha çok Yeni Hayat'ta. Çünkü bu roman da bir otobüs. Bir seyir ve kaza aracı yani. Ama gercekten "geçiyor muyuz?". Orhan Pamuk bu sallantılı sorunun yanıtını askıda bırakmayı seçiyor. O otobüsten bu otobüse, o kazadan bu kazaya sürüklenip giderken, herkes birbiri olurken ve romanın zamansal düzleminde tek bir olay ve tek bir ana fikir yinelenirken yani son çözümlemede hiçbirsey olmazken, okur yaşamın ve gerçekliğin bir nafilelik olup olmadığını düşünmeye başlıyor.
altı çizilen cümleler:
"Bir yolculuk vardı, hep vardı, her şey bir yolculuktu. Bu yolculukta beni hep izleyen, en olmadık yerde karşıma çıkıverecekmiş gibi yapan, sonra kaybolan, kaybolduğu için de kendini aratan bir bakış gördüm; suçtan günahtan çoktan arınmış yumuşak bir bakış... Ben o bakış olabilmek isterdim. O bakışın gördüğü dünyada olmak isterdim. O kadar çok istedim ki bunları, o dünyada yaşadığıma inanasım geldi. Hayır, inanmaya bile gerek yoktu; orada yaşıyordum ben." (s.10)
"...hayat sezgiden yoksun bazı aptalların 'raslantı' dedikleri birtakım belirgin ve hatta niyet edilmiş buluşmalarla doluydu." (s.66)
" Hiçbir derste öğrenmedim, hiçbir kitapta okumadım, hiçbir filmde görmedim; ah ne kadar da güzelmiş aşıkın maşukun uyuyuşunu doya doya seyretmesi..." (s.68)
"Gene de bir yere doğru gidiyorsan, hayat güzel" (s.78)
"İnanmıyorum, kanmıyorum ama seviyorum" (s.78)
"Bir cep saatiydi, ama mutlu olduğum zamanı anlıyordu ve o zaman kendiliğinden duruyordu ve o vakit mutluluğun da sonsuza kadar uzuyordu. Mutlu olmadığın vakit saatin akrebiyle yelkovanı telaşla koşarlar ve sen de, aman zaman ne çabuk geçmiş derdin o vakit ve dertlerin de göz açıp kapayıncaya kadar geçerdi. Sonra gece, sen saatin yanıbaşında huzurla uyurken, kendiliğinden zamanın artısını eksisini ayarlardı...ve sabah hiçbir şey olmamış gibi, herkesle birlikte kalkardın." (s.91)
"...bu kadar beraberlikten sonra gövdeler birbirini ister..." (s.97)
" Büyük hayaller paylaşmış, aylarca sabah akşam yoldaşlık etmiş, birlikte onca yol almış iki kişinin kapıların, pencerelerin ardındaki dünyayı unutarak birbirlerine sarılmalarına, herşeyden çok gerçek olmalarına, o eşsiz gerçeklik zamanını bulmalarına ne engel olabilir?" (s.160)
"Hatırla, bir günah işler, bir suçu unutur ve başka bir diyarı düşler gibi sessizce seyrettiğimiz öpüşmeleri..." (s.161)
"...düşünmek değildi de bir çeşit fısıldamaktı bu: Aklımdaki karanlık ormanın kalbindeki kara kurt uyusun diye.....gövdemi gördüğümde içimdeki lanet ve sinsi ses, bak gene dişlerini gösteren hain kara kurt, seslenecekti bana, sen suçlusun diye" (s.185)
"Hani çocuklara sorarlar ya, niye ağlıyorsun yavrum diye; derin bir yara içinde bir yerde kanadığı için ağlar, ama soruyu soran amcaya der ya, mavi kalemtıraşımı kaybettim diye, işte öyle kederleniyordum ben de..." (s.185)
"Aşk birisine şiddetle sarılma, onunla aynı yerde olma özlemidir. Onu kucaklayarak, bütün dünyayı dışarda bırakma arzusudur. İnsanın ruhuna güvenli bir sığınak bulma özlemidir." (s.229)
"Benim gibi hayatı kaymışlarda hüzün, zeki olmaya çalışan bir öfke olarak gösterir kendini. O zeki olma isteği de en sonunda her şeyi berbat eder." (s.265)
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
#186
Gönderim zamanı 28.08.2010 - 18:15
IS
THE
NEW
BLACK
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
#187
Gönderim zamanı 28.08.2010 - 22:56
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
#188
Gönderim zamanı 28.08.2010 - 23:04
Belli mi olur...
Ne demiş Nasreddin Hoca
YA TUTARSA?
Bu mesaj Bİ DAMLACIK tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 28.08.2010 - 23:05
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
#189
Gönderim zamanı 05.09.2010 - 15:50
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
#190
Gönderim zamanı 10.09.2010 - 21:42
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
#191
Gönderim zamanı 18.09.2010 - 22:09
Ne kötüdür an kadar ; Yakın, bir asır kadar uzak olması..Ve bilir misin..? Ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması..Ben deyip susması, sen deyip ağlamaklı kalması... Nzım hikmat üstadımızdan
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
#192
Gönderim zamanı 19.09.2010 - 01:32
herşeyi anlattığını anlatabildiğini anlaşıldığını...
Sana bir sır vereyim mi? Sevgili günsüz şuan herşey o kadar bomboş o kadar saçma ki,
Boşluktayım ben...
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
#193
Gönderim zamanı 25.09.2010 - 13:06
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
#194
Gönderim zamanı 26.09.2010 - 07:17
sevgili günsüz bu geceler beni bozmaya başladı, herşey yolundayken bile karamsar yapıyor ya acaba dilekçe verip gündüzemi kaçsam nan o da stres yapıyor
stres mi karamsarlıkmı stresmi karamsarlıkmı stresmi karamsarlıkmı..............
#195
Gönderim zamanı 10.10.2010 - 13:15
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
#196
Gönderim zamanı 10.10.2010 - 13:17
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
#197
Gönderim zamanı 09.11.2010 - 11:06
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
#198
Gönderim zamanı 22.11.2010 - 14:24
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
#199
Gönderim zamanı 11.12.2011 - 15:39
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
#200
Gönderim zamanı 12.12.2011 - 19:08
Olmakla olmamak arasında
Bence bütün ve her şey
Bölmekle çıkarmak arasında
Çokluk ikiye bölerler her şeyi
... ... Toplamakla çarpmak arasında
Ben dörde bölerim her şeyi
Gitmekle kalmak arasında
Bir yokluk, yok olmak
Aldanmakla inanmak arasında
Bir varlık, var olmak
Unutulmakla unutmak arasında
Ben yok oldum kimi zaman
Yok olmamak içindim kimi zaman
Var oldum öyle anlar oldu ki
Var olmamak içindim kimi zaman
Her şey senin yüzünden
Deyip çıkmak vardı aradan
Ama ben bilirdim ki
Benim yüzümdendi de çoğu zaman
Belki de anmak için
bi damlacık bir sessizliği
Benzer Konular
Konu | Forum | Konuyu Açan | İstatistikler | Son Mesaj Bilgisi | |
---|---|---|---|---|---|
Murat Boz / Öldür Beni Sevgilim |
Yerli Videolar | hüfyaa |
|
|
|
2019 Sevgili Saati Modelleri |
Çeşitli Videolar | hüfyaa |
|
|
|
Terk Eden Sevgili Destanı |
Geyik | hüfyaa |
|
|
|
Sevgili bulamayınca robotla evlendi |
Bilim & Teknoloji Haberleri | Haberci |
|
|
|
Sevgililer Günü'nde Sürpriz Evlilik Teklifi |
Çeşitli Videolar | hüfyaa |
|
|
46 kullanıcı bu konuya bakıyor
0 üye, 46 ziyaretçi, 0 gizli