Bilmediğim yerleri anlat bana, hiç gitmediğim ülkeleri, adım atmadığım sokakları, önüme haritayı koysan bulamayacağım şehirleri Gökyüzünü anlat bana; oradan nasıl göründüğünü, ıslanmadığım yağmurları, bir şeye benzetemediğim bulutları, minareleri anlat mesela. Sonra hiç duymadığım şarkılardan mırıldan, yan yana gelmesini hayal bile edemeyeceğim notaları olsun, hiç tanımadığım grupların konserlerinde durulalım. Acıkalım sonra, hiç tatmadığım şeyler yedir bana, telaffuz edemediğim adları olsun; sen hepsini bil ama. Kendinle doyur beni, bildiklerinle Bir şarap şişesi olsun elimizin altında, ne zaman istersek kaybolalım kırmızının tonlarında. Sonra gülelim hep, bakıp bakıp birbirimize. Kitaplardan bahset, şiirlerden Okumamış olayım, hiç duymamış Sonra ben bir caka satmaya kalkıp, bir dörtlük mırıldanayım, sen devamını getir, ben öyle kalayım. Rüyalarını anlat bana; seni tanımıyordum o zamanlar de, ama gördüm sanki bir yerlerde Ya da hep bekliyor ol, rüyanın birinde Tutkuyu anlat mesela. O da aşk gibi iyi geliyor bazen insana. Sen iyi gel bana. Yerim yurdum ol. Tenin tenime alışsın, her temasta kafamız yeniden karışsın. Yudumladıkça kırmızıyı, bir sen ol bir ben dünyada Sessiz sakin olalım ama fırtınalar koparalım, yağmurlarda yürüyelim mutlaka, bakalım kimin cesareti var ıslanmaya Yalnızca sen olduğun için yanında olayım, yalnızca ben olduğum için yanımda ol. Biliyorum varsın, bir yerlerdesin; madem öyle bir gün, beni de bulabilirsin
*alıntı