İçerik değiştir



- - - - -

Türk Yurdu Diyarbakır


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 1 yanıt verildi

#1 Can Ka No Rey

Can Ka No Rey

    Burası olmadan yaşayamaz

  • Yöneticiler
  • 9.354 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 23.11.2009 - 12:16


Büyük Tatar akını ve İlhanlılar

Ebu Farak, İbni Bibi, Grigor, Krakos gibi Ermeni, Nasturi, Fars ve Arap kaynaklarında Tatar felakati olarak belirtilen bir akın başlamıştır.

Bu akın Darius’tan bu yana Türkistan, İran ve Anadolu’yu tek bir iktidar halinde birleştiren İlhanlılığı ortaya çıkmıştır.

İlhanlılar döneminde tüm bölgenin coğrafi yapısını kontrol eden politik güçler ve etnik yapılar tasfiye edilmiştir. Bu tasfiye sonucu Artukiler İlhanlılara tabi olarak yapılarını sürdürseler de varlığı devam edememiştir.

Keza Memlüklere bağlı tüm Cezire, Hakkari, İmadiye gibi Türkmenlere bağlı bu Ekrad beylikleri tümüyle tasfiye edilmiştir. Bu tasfiye sonucu bölge yeniden bir eyalet sistemine bölünmüş ve bu eyalet sisteminde de Diyarı Bekir, Diyarı Reba, Diyarı Mudar gibi Mezopotamya ve Güneydoğu Anadolu ideal bir yönetime ayrılmıştır. Ve burada tüm alanlardaki nüfus sayımı yapılarak buradan Tatar yasalarına göre vergiler toplanmış ve Tatarlar Diyarbekir denilen bu bölgede yurt tutmuştur.

1250’de başlayan ilk Tatar vali Gurban Noyan Baydu gibi ilk emirlerden sonra 1300’ün başında Emir Sutay Diyarbakır’ın valisi olmuş ve 1350’li yıllara kadar bölgede egemenliğini sürdürmüştür.

Emir Sutay’ın dayandığı Hoyrat boylarının bu bölgede yurt tutmasıyla bölge Hoyrat ili olarak isimlendirilmiştir.

Görüldüğü gibi Diyarbekir bir Türkmen ilinden 13. ve 14. yüzyılda bir Tatar iline dönüşmüştür. Türkmenlerden sonra Diyarbekir’deki Tatar egemenliği 1250 ile 1350 yılları arasında kesintisiz devam etmiştir.

Akkoyunlular Diyarbakır’daki Türk iktidarını devam ettiriyor

İlhanlılar sonrası Celayirliler döneminde -ki bunlar da Tatar hanedanlığıdır- bölge bütünüyle Türkleştirilmiştir. Çünkü Tatar kabileleri içinde yer alan Karakoyunlu ve Akkoyunlu kabileleri burada Tatarlardan sonra devam eden Türkmen iktidarını pekiştirmişlerdir.

Diyarbekir hükümdarı Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan tanımının önü ve arkasına bakıldığı zaman; Yavuz’un Diyarbakır’ı fethettiği 1517 yılına değin Diyarbekir’in mutlak yöneticileri Sutaylardan sonra Akkoyunlular olmuştur.

Bu yönetici Türkmen kabilelerinin yurtlar şeklinde yayıldığını, sadece Diyarbakır’ın değil, bütün kabile beylerinin yurtluk olarak paylaştığı bir Güneydoğu Anadolu’nun sözkonusu olmasından anlayabiliyoruz.

Akkoyunluların ilk soyu Turalilerdir. Turalilerden Ahmet 14. yüzyılın sonunda Palu’da yöneticidir. Pir Ali Kiğı’nın yöneticisidir. Kara Osman 15. yüzyılın başında Ergani, İbrahim Amid, Yakup ise Kemah’ı yönetmektedir.

13. yüzyılın sonuyla 15. yüzyıl arasında Akkoyunluların yurt dağılımını görmekteyiz. Bu dağılımı John Woods “Akkoyunlular” isimli kitabında ayrıntılı olarak vermektedir.

Keza Ahmetliler soyundan Kılıçarslan Palu’yu Kutlu Bayburt’u yurt edinmiştir. Karaosmanlıların demin vurguladığımız gibi İbrahim ve İskender Amid, Ruha, Beyazıt, Hatay ve Silvan’ı, Yakub Kemah ve Erzincan’ı, Kazım Malazgirt’i, Şeyh Hasan Harput’u, Pir Ali Kiğı’yı, Musa da Tercan’ı elinde tutmaktadır.

Burada vurguladığım nokta daha Uzun Hasan iktidara gelmeden evvel Akkoyunlu Türkmen ordaları İlhanlılarla beraber geldikleri veya İlhanlılardan sonra egemen oldukları Anadolu’da Türkleşmeyi yaygın bir hale getirmişlerdir ve Anadolu’yu Türkmen obalarıyla etnik olarak homojen bir bütünlüğe dönüştürmüşlerdir.

Karaosmanilerden Yakup ve Cafer 1450 yılına değin Kemah ve Erzincan’ı yönetirken; Hamza ise Mardin Amid ve Erzen’i 1470 yılına kadar yönetmiştir.

Karaosmanilerden sonra iktidara gelen Piraliler Ruha ve Mardin’i, Cihangir ve Uveys Ruha’yı, Uzun Hasan Ergani ve Amid’i yönetmişlerdir.

Uzun Hasan’ın 1480’li yıllara değin süren bölgedeki egemenliğinin dışında Uzun Hasan’a bağlı Halil Şiraz’ı, Zeynel Kirman’ı Uğurlu İsfahan’ı Yakup da Kazvin’i yönetimi altına almıştır. Ve başkentlerini Diyarbakır’dan Tebriz’e almışlardır.

Uzun Hasan döneminde gerek Karakoyunlu gerekse Akkoyunlu kabileleri birleşerek tümüyle Türkmen İmparatorluğu olarak İran ve Doğu Anadolu’da egemen olmuş ve bölge bütünüyle Türkmen yurduna dönüşmüştür.

Osmanlı – Timur savaşı sonrası Doğu Anadolu

Jeopolitik bir alan olarak Türkmen egemenliği Timur’un Doğu Anadolu, İran ve Irak’taki egemenliğiyle paralel gitmiştir.

Timur, Osmanlı ve Altınordu Tatarları’yla savaşırken İran, Irak ve Anadolu Türkmenleri’yle politik olarak bütünleşmiştir.

Timur yenilgisi sonrası Doğu Anadolu’daki iddiasını kaybeden Osmanlı, Fatih döneminde Doğu Anadolu’daki iddiasını tekrar yükseltmiştir. Bu dönemde Akkoyunlular İran ve Doğu Anadolu’daki egemenliği sürecinde Timurilerle Afganistan üzerinde mücadeleye girmişlerdir.

Böyle bir resmin oluştuğu bir dönemde Uzun Hasan politik olarak Azerbaycan’da yükselmeye başlayan Erdebil Tekkesi’ni kendisine bağlama yoluna gitmiştir. Bu tekkenin şeyhi Cüneyt’i kız kardeşiyle evlendirmiş, kız kardeşinden doğan yeğeni Haydar ile de kızını evlendirmiştir.

Haydar’dan doğan Şah İsmail, Uzun Hasan’ın anne tarafından torunu olduğu gibi babası da Uzun Hasan’ın yeğenidir.

Şah İsmail’in karısı ise Uzun Hasan’ın oğlu Yakup’un kızıdır. Bu da Şah Tahmasp’ın annesidir.

Burada vurgulamak istediğim bu akrabalık ilişkileri Şah İsmail’in Pers, Akkoyunlu’nun Türkmen olarak birbirine taban tabana zıt olduğunu ileri sürmek isteyen Batılı ve Kürtçülerin yorumlarının temelsizliğini vurgulamaktır.

Akkoyunlular İran merkezli ana kol dışında Irak’ta ve Doğu Anadolu’da bir kol olmak üzere 3 kola ayrılmışlardır. Bu 3 kol birbiriyle giriştikleri iktidar mücadelesinde zayıflamaktadır. Bu süreçte Memlük Barsbay ve Kayıtbay isimli yöneticileri Zülkadiroğulları ve Çukurova’da egemenliklerini sürdürme mücadelesine girmiştir.

Fatih’in Uzun Hasan’ı Otlukbeli’nde yenmesi sonrası Uzun Hasan İmparatorluğu üçe parçalanmış ve ana kol olan Tebriz’deki hanedan ana tarafından Uzun Hasan’a bağlı olan Şah İsmail’in yönetimine geçmiştir.

Şah İsmail’in ordusu, “sofular ordusu” olarak bilinen derviş savaşçılardan olan Anadolu kökenli Türkmenlerden oluşmuştur. Bu Türkmenler Şahsevenler ismini alarak kabile ismi yerine köken isimleriyle anılmaya başlanmıştır.

Burlar Rumlu (Anadolulu), Şamlu (Şam’dan, Şamlı), Tekeli, Ustaçlı, Kaçar, Avşar gibi boylardır. Karakoyunlu ve Akkoyunlu dönemindeki kabile boyları yerine İran’a geldikleri bölgenin ismini alan kabilelerden oluşmaktadır.

Şah İsmail döneminde Akkoyunlulardan Tebriz alındığı gibi Diyarbakır, Musul, Ahlat ve Van gibi bölgeler de alınmış; yani Akkoyunlu Türkmen İmparatorluğu Şah İsmail tarafından yeniden kurularak bu imparatorluğa taze kan olarak Batı Anadolu’dan ve Toroslardan Türkmenlerin gelişiyle yeni bir Türk etnojenezi gelişmiştir.

Buna karşılık tarih kitaplarında Şah İsmail’i Pers olarak göstermek gibi bir sapma söz konusudur.

Öte yandan Şah İsmail’in de Hatay’dan başlayan Pers Körfezi’ne kadar uzanan ticaret yolunu elinde tutan Yavuz’un savaştığı Venedik, Ceneviz ve Almanlarla ticari işbirliği gelişmektedir.

Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’in ordusuyla 1517’de Çaldıran’da savaşmış ve Şah İsmail’in yükselişini kırmıştır. Şah İsmail’in etkisinde olan Anadolu Türkmenleri, Osmanlı’ya karşı Şah İsmail’i seçmiş, bu yüzden Yavuz’un Türkmenlere karşı başlattığı operasyon Toroslar’dan İran’a kadar Türkmenleri Şah İsmail’in bağdaşıkları olarak kabul edip yok etmeye yönelik olmuştur.

Çaldıran Savaşı ve Türkmenler

Bu işbirliği askeri bir ittifaka da dönüşmektedir. Bu nedenle Yavuz, Şah İsmail’in ordusuyla 1517’de Çaldıran’da savaşmış ve Şah İsmail’in yükselişini kırmıştır.

Bu dönemde Diyarbakır Şah İsmail’e bağlı Tekeli Türkmenlerinin yönetiminde yer almaktadır. Yani Diyarbakır’ı dar anlamda değil Diyarbekir anlamında ele aldığımız zaman, Tekeli Türkmenlerinin elindedir. Van, Ahlat, Diyarbakır, Harput, Malatya ve Antep ise Dulkadiroğulları ve Memlüklerin elindedir.

Şah İsmail’in etkisinde olan Anadolu Türkmenleri, Osmanlı’ya karşı Şah İsmail’i seçmiş ve savaşlarda başlarına kızıl başlık bağlayan Kızılbaş ordusunun Anadolulu Türkmen savaşçıları olmuşlardır.

İşte bu yüzden Yavuz’un Türkmenlere karşı başlattığı operasyon Toroslardan İran’a kadar Türkmenleri Şah İsmail’in bağdaşıkları olarak kabul edip yok etmeye yönelik olmuştur.

Bu Kızılbaş Türkmenler de Şah İsmail’in yanında “Şah’a gidelim” söylemiyle türkülerini çağırmışlardır.

10. yüzyıldan beri Türkleşen ve bütünüyle Türk yurdu haline gelen Diyarbekir, Diyarı Rebiya ve Mezopotamya’da Yavuz’un Şah İsmail’in etkisini kırma politikası nedeniyle Türkmenler kırılmıştır.

Bu kırılma sonucu, Ekrad beyliklerine Müslüman Şafiî oluşları nedeniyle Türkmenlerin egemen olduğu yurtlara yerleşme olanakları verilmiştir.

Burada Şerefhan’ın anlattığı gibi Çaldıran Savaşı’ndan sonra Diyarbakır bölgesindeki Türkmen egemenliği için bir harekata başlayan Osmanlı kuvvetleri serdar Bıyıklı Mustafa Paşa emrinde Amid’i fethetmeye gitmiştir.

Yavuz’dan Ekradlara bir teklif geldi mi..?

Şerefhan’ın vurguladığına göre Yavuz Çaldıran seferinde Kızılbaş Türkmenlere karşı kendi safında yer alan bazı Ekrad kabilelerine “Birleşiniz gidin Diyarbakır’ı, Amed’i fethediniz” diye bir öğüt vermiştir.

Şerefhan’ın anlattığına göre kurnazca cevap veren İdris Bitlisi “Biz de birlik yoktur, o nedenle birlik içinde bir ordu oluşturamayız. Siz bir komutan tayin ediniz. Biz onun peşinden geliriz.” söylemiyle Yavuz’a cevap vermiştir.

Yavuz da bu noktada serdar Bıyıklı Mustafa Paşa’yı bu bölgenin fethi için gönderdiğini söylemektedir.

Bu konuşmayı analiz edersek, böyle bir Ekrad askeri birliği söz konusu olamayacağı için Yavuz’un böyle bir teklifi yoktur.

Çünkü Ekradlar hiçbir zaman bu bölgede askeri bir aktör güç olamamışlardır. Bir Yavuz’un yanında bir Şah İsmail’in yanında sürekli gidip gelmişlerdir. Yavuz da bunu çok iyi bilmektedir.

Diğer taraftan bu bölgede bir Kürt askeri gücünün olmadığı bizzat İdris Bitlisi tarafından itiraf edilmektedir. İşin ters yanı Diyarbakır’da egemen olan Türkmen Tekeli Muhammed ve oğulları Tekeli Kurt Beyler tüm Diyarbakır bölgesini Osmanlı ordusuna karşı kanlı savaşlarla savunmuşlardır.

Bıyıklı Mustafa İstanbul’dan getirdiği ağır toplarla Diyarbakır’ı fethetmiştir. Diyarbakır’ı fethettikten sonra savaş Bitlis ve Van bölgelerinde Türkmenlerle Osmanlı ordusu arasında sürmüştür.

Yavuz bu orduyu güneye indirerek Memlükleri Ridaniye’de yenerek Memlük-Kıpçak Çerkez Krallığı’nı Osmanlı’ya bağlamıştır.

Bu şekilde de ikinci ticaret yolu olan Kızıldeniz üzerinde Osmanlı egemenliğini kurmuştur.

Osmanlı - Kürt ittifakı uydurması

Bizdeki Kürtçülerin, “Osmanlı Güneydoğu’yu alarak burayı fethetmemiştir. Buradaki Kürt beyliklerini fiili olarak tanımıştır. İran’a karşı Kürt beylikleriyle ittifak yapmıştır.” gibi sözlerle jeopolitik aktör askeri bir Kürt gücünden bahsetmek istemektedirler.

Gerçekte ise gene İdris Bitlisi’nin Yavuz’dan aldığı fermanı okursak durumun böyle olmadığını Tori’nin “Kürtlerin Tarihi” kitabında açıklıkla görürüz.

Yavuz Sultan Selim’in İdris Bitlisi’ye gönderdiği ferman, “Kızılbaşların yurtları üzerinde yerleştirilecek olan Müslüman kabilelerinin ismi, bunlara verilen yerlerin eni, boyu, planı, yıllık ürünlerinin vergilerinin ne olacağı açık seçik tarafıma bildirile. Herhangi bir hile yapılırsa sonun şu anda Edirne zindanlarında olan ekrad beyleri gibi olur.” şeklinde sert bir fermandır.

Bunun bir ittifak değil tersine bir tabiyet olduğu açıklıkla ortaya çıkar ve üstelik bu tabiyet Osmanlı’nın en sert tavırlarından biri olarak Türkmen nüfusunun katledilmesi ve buraya Şafiî Ekradların yerleştirilmesi amacını gütmektedir.

Emir Müşerref’in anlatımına göre Diyarbakır serdarı Bıyıklı Mustafa Paşa Diyarbakır bölgesindeki Osmanlı’ya tabi sancakları saptadıktan sonra buraya Türkmenlerin Müslüman olarak yerleşmesine veya Şah İsmail’den kopmasını sağlama yanında, Ekradları da Türkmen yurtlarına yerleştirme yoluna gitmiştir.

Şah İsmail’le bir iktidar problemi yaşayan Şah İsmail’in Azerbaycan valisi Ustaçlı Usame, Yavuz Sultan Selim’e sığınarak Güneydoğu Anadolu’daki iktidar yapılarının tümünü değiştirmiştir.

Emir Şeref, “Usame gelene kadar Osmanlı sultanıyla çok iyi ilişkideydik.” demektedir ama Usame’den sonra ise Bitlis emiri olan Emir Şeref’in elinden emirlik alınmıştır. Emir Şeref de Şah İsmail’e ve Şah Tahmasp’a sığınmıştır. Bu sonucu Şah Tahmasp, Emir Şeref’e “Emir Han” ünvanını vermiştir.

Usame’nin bu bölgede egemen olması tekrardan Türkmenlerin Diyarbakır ve Van bölgesinde egemen olmasıyla Ekradlar yönetimden düşmüştür.

Emir Şeref’in oğlu Emir Şemseddin’e, Şemseddin Han olarak Malatya’nın egemenliği önerilmiş fakat Malatya’ya giderken İran’a tekrar kaçmıştır.

Yani görüldüğü gibi ortada Kürtlerle ya da Ekradlarla yapılan bir ittifak yoktur. Onlar Osmanlı’nın atadığı sancak beyleri veya aşiret reisleri konumundadır. Ve her aşiret, egemenleğini Asitane’ye giderek padişahın eşiğini öpmekle sağlamaktadırlar. Yani İstanbul’dan, padişahtan berat almaktadırlar.

Şah İsmail döneminde Ekrad beyleri Şah İsmail’e sığınmışlar fakat Şah İsmail bunları hapse atınca gelip Osmanlı’ya sığınmışlardır.

Buradaki konumları askeri bir aktör güç değildir. Orada tabiî kabilelerdir. Ve tabiî kabilelerin bu bölgede varlığı Selçuklu’yla başlamıştır.Yavuz Sultan Selim ile Bitlis ve Van bölgelerine doğru bir yayılma göstermiştir.

Şahların bölgesinde Türkmenlerin dışlandığı gibi Hıristiyanların da dışlanarak Müslümanlaştırma politikası sonrası bu bölgede Kürtler yayılmaya başlamıştır.

Şerefhan Kürt beylerinin yerleştiği bu bölgeye Kürdistan derken Diyarbakır, Amed, Ruha ve Urfa daima Kürdistan dışında tutulmuştur. Şerefhan dahi bu iki bölgeyi Kürt bölgesi olarak görmemiştir.

Diyarbakır kimin yurdu..?

Yavuz Sultan’dan sonra Sultan Beyazıt ve Sultan Murat zamanında Irak fethedilerek bu bölgede egemen olan Türkmen aşiretleri Karakoyunlu-Celayir birlikteliğindeki Tatar Türkmen aşiretleri Sultan Süleyman tarafından sürgün edilerek yerlerine Erdalan Beyliği’ndeki Yezidi Goranlar Müslümanlaştırılarak yerleştirilmiştir.

İşte Soranilerin gelişimi Osmanlı’nın Irak-ı Acem’i fethiyle gerçekleşmiştir.

Görüldüğü gibi 10. yüzyıldan itibaren Türkleşen bu bölge, 13. ve 14. yüzyılda İlhanlı Tatarları’yla Tatarlaşmış, Türkleşmiş 15. ve 16. yüzyılda Akkoyunlu ve Karakoyunlu Türkmenleriyle Türkleşmiş, 16. yüzyılda Safeviler döneminde Batı Anadolu’dan ters yönde doğuya doğru Türkmen göçüyle Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve İran bütünüyle Türkleşmiştir.

Bu boyutuyla görüldüğü zaman Diyarbakır kimin yurdudur sorusunu sorduğunuzda son bin yıldan beri Türkmenlerin yurdudur.

Bugün Kürt kimliğinin tarihsel kökünü saptamakta bilimsel olarak karşılaşılan büyük güçlüklere karşın, günümüzde Batılıların “Sen Kürtsün” diyerekten Türkmenleri Kürtlük içinde sayan bir anlayışla bu bölgede yaşayan insanlar kendini Kürt saymaya başlamıştır.

Bunun en ilginç yanı da daima Türkmen olduğu için ve Şah İsmail’le yakınlığı nedeniyle katliamlara uğrayan Alevi Türkmenler bugün Alevi Kürtler olarak yorumlanmak istenmektedir.

Kaynak

#2 atlantisli

atlantisli

    Sadık bir ziyaretçidir

  • Üyeler
  • 1.241 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay
  • Konum:Atlantis

Gönderim zamanı 23.11.2009 - 12:56

Kim ne derse desin bugünn orayı pkklı bir başkan yönetiyor mu ben ona bakarım.Erbil'e de Erbil atabeyliği demek isterdim ama ora kürtlere bile kalmadı İsrail yönetiyor...





Benzer Konular Daralt

1 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 1 ziyaretçi, 0 gizli