0
Şimdi ben bu başlığı ayrı ayrı yazsaydım; yani sosyal demokrasi, toplum ve determinizm konusunu ayrı, Hadise’nin kalçası konusunu ayrı işleseydim hangisine daha çok rağbet olurdu?
Hadi itiraf edelim; Hadise’nin kalçası konusu daha çok rağbet görürdü.
Lamı cimi yok bu işin gerçek bu.
Ancak başlığı böyle gören arkadaşlarımı öncelikle rahat olmaya davet ediyorum. Bu yazıda sosyal demokrasi, toplum, determinizm gibi entelektüel bir konu işlemeyeceğim. Zaten yazmak istesem de şöyle entelektüel bir yazı çıkaracak çapta biri de değilim. Ancak Hadise’nin kalçasını da yazmayı düşünmüyorum. Zaten yazacak fazla da bir şey yok: Bildiğin kalça işte.
Geçen gün bir arkadaş insanların daha çok makara kukara konulara rağbet ettiğinden ve entel dantel konulara rağbetin azlığından yakınıyordu. Kendi çapımda gerek harabe’nin tozlu raflarında olsun, gerek internette olsun yaptığım araştırmalarda arkadaşın söylediği durumun doğru olduğunu çok büyük bir teessürle müşahede etmiş bulunmaktayım. Yani maalesef arkadaşımız doğru söylüyordu hem de eksik söylüyordu.
Evet insanlarımız gerçekten de genelde makara kukara konularla ilgileniyorlar. Siyasi ve güncel olaylara da genelde ya bir siyaset adamı büyük bir gaf yaparsa rağbet oluyor ya da direk kendisiyle alakalı bir olay vuku bulduğunda. Bunların dışında insanlar böyle entel dantel konuların başlığından bile ürküp kaçıyorlar. Ben de insanlar kaçmasın diye yazının başlığına Hadise’nin kalçasını ekledim. Hadise’nin kalçasını işin içine katarsam belki daha fazla rağbet görür dedim. Kendi çapımda bir kamuoyu yoklaması yani.
Eskiden Reha Muhtar’la show haber vardı. Ana haber bültenini resmen magazine çevirmişti. Hatta hiç unutmam Hülya Avşar’ın hamile kalmasını flaş haber olarak vermişti. Bu nasıl bir akılsa ülkenin onca gündemi varken biz Hülya Avşar’ın hamile kalması haberini dakikalarca ilk haber olarak izlemiştik. (Çocuk doğurması değil ha, hamile kalması. Yani hamile kaldığını öğrenmesi) Ondan sonra ülkenin diğer sorunlarına geçmişti haberlerde. İşte böyle haberlerdi o haberler.Ben o zamanlar bir tek kişi görmemiştim ki Reha Muhtar’la ana haberi severek izlediğini söyleyen. Her kesimden herkes ama herkes Reha Muhtar’la ana haberden şikayetçiydi. Ana haberi magazinleştirdiğini, abidik gubidik haberler yaptığını söylüyordu herkes, böyle habercilik mi olur kardeşim diyen de vardı. Ama ne hikmetse akşamleyin de gidip Reha Muhtar’la ana haberi seyrediyordu/seyrediyorduk. Her gün en çok izlenen haber bülteninde birinci çıkıyordu.
Bizde böyle de bir huy var işte. Hem şikayet ediyoruz. Hem de şikayet ettiğimiz şeyi izliyoruz. Rağbet ediyoruz. Şikayet ettiğimiz şeyin ortadan kalkmasını da istemiyoruz. İstesek de aslında istiyormuş gibi yapıyoruz. Yoksa gerçekten istesek izlemeyiveririz ve izlenmediğinden dolayı zaten ortadan kalkar.
İşte bu bu gün de aynısı değişen bir şey yok. Şikayet ederiz ama yine de yaparız.
Bu gün yine bir konu açılsa; “çoğulcu demokrasilerde temel hakların liberal bir perspektifle yasal kayıt altına alınmasında dikkat edilecek hususlar” diye. Bu konuya kaç kişi rağbet eder? Az kişi rağbet eder. (şahsen bana böyle bir soru sorana kafayı gömerim) Ama Hadise’nin kalçası, Beren Saat’in göğüsleri, Aysun Kayacı’nın vücudu gibi konular açılınca da herkesin muhakkak bir diyeceği olur.
Şimdi ben bu nasıl düzelir, eğitim şart, gençlik çürüdü be, biz k Şeyh Edebali’ler, Mevlana’lar, Kanuni Sultan Süleyman’lar, Nene Hatunlar’ın ahfadı olan bir millet böyle mi olacaktı ha, bize bırakılan emaneti böyle mi koruyacaktık gibi embesillikler yapmayacağım. Sadece böyle bir şey var yani onu söylemek istiyorum. Madem ki böyle bir şey var o demek ki Reha Muhtar’lar doğrusunu yapıyor/yapmış.
Onlar doğru yapmış ama ben şimdi ne yaptım onu da aziz milletimize bırakıyorum.
