İŞÇİLERİN Ankara’daki eyleminde, polisler Tayyip Erdoğan‘ın babasının yüzüne de biber gazını sıktılar.
O bir süre gözlerini açamadı...
Açınca kaçtı...
Kaçınca kovaladılar, copları yiyince o da kendini Kızılay’daki havuzun sularına attı, havuzun ortasından bağırdı:
“Ben kimin babasıyım biliyor musunuz?..”
Kıyıda copu sallayarak gösteren polis:
“Kimin?..”
“Tayyip Erdoğan’ın...”
“Ben de Fatih Sultan Mehmed’in yeğeniyim... Sen gel şu kıyıya da görüşelim...”
İşçinin, Tayyip Erdoğan‘ın babası olduğu doğru... Oğlu oldu o sene, demek ki adını Tayyip Erdoğan koydular...
Zavallı çocuk...
Tabii ki ebenin kucağındayken çocuğun kulağına “Tayyip Erdoğan, Tayyip Erdoğan, Tayyip Erdoğan...” diye üç kez de bağırmışlardır.
Ve eminim çok sevindiler bu isme...
Bu değerli ismin, kendilerine huzur ve mutluluk getireceğini, bolluk ve berekete vesile olacağını düşündüler besbelli...
Nitekim baba
işten kovuldu...
Gözüne biber gazı sıktılar...
Havuzun içine kaçtı... Yarı beline kadar suyun içinden bağırdı:
“Oğlumun adı.......”
Bu saflıklar öldürür bizi...
Bu enayilikler...
Bu körlük...
(Yoklama yapılsaydı -yine eminim- o ekmekleri uğruna dövülen işçilerin çoğu AKP’ye oy vermişti...)
Mevsim kış...
Havuzun suyu soğuktu...
Ve tıpkı bu büyük çıkar dünyasının içinde bir işçi olmak gibi, büyük havuzun suları içinde kaybolup gitti, oğluna güvendiği Başbakan’ın adını veren babanın gözyaşları...
Bekir Coşkun
Baba her oğluna seslenişinde içinde bruk bir acı duyacak.
Her halde Çocukda 18 girince ilk işi mahkemeye koşup adını dağiştirmek olacak.