İçerik değiştir



- - - - -

“darbeye Karşı Gazeteci” Tam Böyle Olur!!


  • Yanıtlamak için giriş yapın
bu konuya 2 yanıt verildi

#1 waranko

waranko

    Boş vakti boldur

  • Üyeler
  • 760 Mesaj

Gönderim zamanı 02.02.2010 - 10:41


Tatil dönüşü o kadar çok güldüm ki Nazlı Ilıcak’la Melih Aşık’ın yazılarını okurken gözümden yaşlar geldi. Durun, sondan başa gideyim.

Balyoz darbe planı iddiası kapsamında gazetecileri “tutuklanacaklar” ve “faydalanılacak, destek alınacaklar” olarak iki gruba ayıran bir listeden söz edildi biliyorsunuz, TV programlarımda da iki hafta üstüste konuştuk bu konuyu...

Haydi tutuklamak istediklerini tutukladılar diyelim, ya faydalanmak istediklerine bu isteği nasıl ileteceklerini hiç düşündünüz mü? Tam 137 kişi... Bunların arasında bizim gibi, ayıptır söylemesi “dediğim dedik, çaldığım düdük, kimseden emir almam, en ufak müdahaleye boyun eğmem, gerekirse onurumla basar giderim” diyen onlarca isim var ve bu isimlere asker diyecek ki “Biz darbe planları yapıyoruz (veya ‘bir tepki yapılanması içindeyiz’) sizin de desteğinizi istiyoruz”...

Onlar da “siz tak diye emredin, biz şak diye yapalım” cevabını verecekler...

Tam bir komedi, tam bir abukluk ötesi durum yani...

TEK MAÐDUR KENDİLERİ

Ve sonra, zaten çoğu hemen her yazılarında kendilerinden farklı görüş bildiren veya iddialara inanmakta dikkatli davranan meslektaşlarını “darbeci, çeteci, Ergenekoncu” ilan etmekte olan, “tutuklanacaklar” listesindeki isimler, diğer gruptakilere haber bile vermeden (Sadece kendileri mağdur, diğer grup mağdur sayılmaz zahir) orduya karşı savcılığa suç duyurusunda bulundular.

İşte bu “darbeye, darbecilere karşı” grubun orta yerinde de Nazlı Ilıcak oturuyor. Köşesinde “Düzmece belgelerle mi karşı karşıyayız diyecek bir durumun olmadığını ama adı ’faydalanılacaklar’ listesinde geçen bazı arkadaşların darbe planlarını karartmaya çalıştıklarını, zaten onun için bu listede yer aldıklarını” yazmış.

Yani hiç sıkılmadan, yüzü kızarmadan başka gazetecilerin bağımsızca, özgürce görüş bildirmesine baskı uyguluyor, birlikte suç duyurusunda bulunduğu grup “kınama” yaparken o “oh olsun, hak ettiler” diyor. Bir gazeteci olarak kendisi basın özgürlüğüne karşı çıkıyor.

LİSTELERİ SEN YAZ BARİ

Bu da yetmiyor, NTV’de Ruşen Çakır’ın programında Çakır “darbecilerle işbirliği yapacak gazeteciler” listesinde adının çıkmasına kızarken ona (Polemiğe girerse iyi reyting alacağına geçmişteki deneyimleriyle emin olduğu bir ismi de veriyor);

“Kimse sizin darbeci olduğunuza inanmıyor. Ama herkes sizin gibi değil. Ruhat Mengi’nin programına baktım dün, halâ bu planları ciddiye almıyorlar. Sen bu planları ciddiye almazsan o zaman benim kafamda da senin işbirlikçi olabileceğin şüphesi doğar. Bu plan ciddidir. Ama arada bir ‘biz darbeye karşıyız’ demek... Sen rejimi tehdit altında gösterirsen zaten ’ben seni kullanırım’ demek. Bu kullanmak oluyor. Sizin gibi titiz gazeteciler var ama tek yönlü bakan arkadaşlar var ve onlar kullanılıyor.”

Şimdi bunu duyan veya okuyan herkes bu sözleri söyleyebilen bir gazetecinin “kendinden utanması gerektiğini” düşünür. Bunu hangi nedenle yaptığını ben biliyorum ama bir meslektaşımın düzeyi bu kadar düşürüp böyle dehşet verici bir haksızlığa bile tenezzül edebilmesinin nedenini yazmaya ben utanıyorum.

Bırakın iddialara hemen inanmak yerine sorgulamayı veya hukuka saygı göstererek en azından yargı sonucunu beklemeyi tercih etmenin tamamen kişiye (ve gazeteciye) ait bir karar olmasını, böyle düşünenleri hangi hakla ‘darbe işbirlikçisi’ ilân edebildiğini sorarlar adama/kadına.

Ben de şimdi savcılığa onun için suç duyurusunda mı bulunayım? Bulunduklarımın hiç biri dava kazanamamıştır bugüne kadar...

GÜVENMİYORLAR, O KADAR BASİT!

Başkasının tek yönlü bakması ile uğraşacağına kendisi kaç yönlü baktığını düşünmeli önce... “Tayyip Erdoğan bana milletvekilliği verse koşarak giderim ama vermiyor” diyen, bu anlayışı doğrultusunda yazan birinin başka gazetecileri eleştirme hakkı olamaz. Kaldı ki bugüne kadar en ufak bir mesleki pürüzü görülmemiş, okuyucusunun ve izleyicisinin içtenlikle inandığı bir gazeteciyi eleştirmek...

Madem ki kendisi bu kadar demokratik ve dürüst bir gazetecidir ATV’de yaptığı program neden bir kaç hafta ancak dayanabildi ve izlenmediği için kaldırıldı? Bari o konuda bir özeleştiri yapsın.

Kimi çıkardıysa izlenmedi çünkü halkın güveni, sevgisi önce programı hazırlayan kişi ile ilgilidir, izlenmiyorsa bu güven ve sevgi yok demektir, yıllar içinde oluşmamış demektir. O zaman başkalarına demokrasi, darbe, titiz gazetecilik dersi veremezsiniz.

12 EYLÜL DARBE DEÐİLSE!

Rejimi tehdit altında görenler işbirlikçi oluyorsa, bu anlayışa göre; AKP hükümeti için anayasa taslağı hazırlayan bilim kurulunda bulunmuş olan Prof. Serap Yazıcı’nın “Hükümet yeni anayasa hazırlayacaksa önce topluma laiklik güvencesi vermeli” sözünden, Nuray Mert’in açıklamalarından başlayarak ülkenin önde gelen çok sayıda hukukçu ve siyaset bilimcisi de “darbe işbirlikçisi” demektir! Hemen onlara da bu görüşünü iletsin.

Nazlı Ilıcak, babamın 27 Mayıs ihtilâlinde Yassıada’ya gittiğini, her seçimi büyük bir başarıyla kazanan 25 yıllık siyasetçi olarak 12 Eylül darbesinde politika hayatına son verildiğini, bu nedenle ve bugüne kadar yazdığım darbe karşıtı yazılarımla (Nokta dergisinde verilen ‘TSK’nın sevmediği yazarlar’ listesinde de yer almışken) saçma iddialarının bana asla uymadığını iyi bilir.

Ama işte gülmemin nedeni olan; Melih Aşık’ın “Darbeye karşı görünen Ilıcak’ın 12 Eylül’ü darbe saymadığını, övgüler dizdiğini anlattığı” yazısıyla hatırladığımız gibi “12 Eylül ne darbedir, ne ihtilâl” diyebilen birinin bugünkü baskıları, rejim tehlikelerini değerlendirmesini beklemek de boştur, iyi tanıdığı insanlara çamur atmamasını beklemek de...

Nazlı Ilıcak kendi işine baksın. İktidar gazetesinde çalışıp milletvekilliği ümit ederken ancak bu kadar yazabilir, konuşabilir çünkü... Onu mazur görmeye çalışacağım.


Ruhat Mengi- Vatan

#2 waranko

waranko

    Boş vakti boldur

  • Üyeler
  • 760 Mesaj

Gönderim zamanı 02.02.2010 - 10:53

12 Eylül darbe değilmiş; öğrenelim!

Dün Melih Aşık’ın Nazlı Ilıcak’la ilgili yazısından ve okurken ne kadar güldüğümden söz etmiştim.

Gülmemin nedeni, Ilıcak’ın Balyoz darbe planına hemen inanmayan gazeteciler için “Herşey çok açık, sorgu sual edilecek bir durum mevcut değil. Ama bazı arkadaşlar Balyoz planını karartmaya çalışıyorlar. Zaten onun için darbecilerin yararlanacağı gazeteciler listesindeler” demesi üzerine, onun 12 Eylül darbesi öncesinde ve sonrasında yazdığı cümleleri vermiş olmasıydı.

O kadar net ve güzel anlatmış ki Melih Aşık; bir kısmını -izniyle- okumamış olanlar için aktarmak istiyorum: “... O, darbelere karşı canı pahasına savaşan bir katıksız demokrat!

Ne var ki, gerçek darbe olduğunda tam tersine darbecilerle birlikte. Onların bir numaralı destekçisi...

Mesela 12 Eylül darbesi öncesi 17 Aralık 1978’de şöyle yazıyor Nazlı Hanım: ‘13 ilde sıkıyönetim yürürlüğe girdi. Huzura susamış milletimiz yürekten sesleniyor: Merhaba asker!..’

12 Eylül’den hemen sonra 14 Eylül günkü satırları: ‘... Bir otorite boşluğu doğmuştu. Türk Silahlı Kuvvetleri bu boşluğu doldurdu...’

18 Eylül 1980: ‘12 Eylül bir darbe değildir diyen Orgeneral Kenan Evren’e tamamiyle katılıyoruz. 12 Eylül ne bir darbedir ne de bir ihtilâl.’

16 Ekim 1980: ‘12 Eylül’ün gerekçesi haklıdır; 12 Eylül terörden bezen halkın meşru müdafaaya geçtiği gündür.’

Evet dostlar... 12 Eylül’ün şakşakçıları, o kanlı günlerin ortakları şimdi demokrat oldu. Yıllar yılı cuntacılarla cebelleşen bizler ise darbeci... Bir de şu mazi arşivlerden silinebilseydi... Ne iyi olurdu değil mi Nazlı Hanım?”

İşte böyle yazmış Melih Aşık... Nazlı Ilıcak’ın darbenin ta kendisi olan, onbinlerce kişinin işkence gördüğü, yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği, idamlara sahne olmuş 12 Eylül’ü nasıl da övdüğü görülüyor.

ŞARTLAR OLUŞUNCA

“Ne darbe, ne bir ihtilal”miş de, “terörden bezen halkın meşru müdafaası”ymış da...

12 Eylül darbe değilse, darbe nasıl olurmuş Nazlı Hanım bir anlatsa bari. Bunu yaparken, darbe cumhurbaşkanı Kenan Evren’in yıllar sonra söylediği “Daha önce yapacaktık ama şartlar biraz daha oluşsun diye bekledik” sözüne de açıklık getirsin.

Darbe yapılacaksa, niyet varsa halkın terörden bezdirilmesi, anarşi yaratılması hiç de zor değildir ve bunun yapıldığını da Evren sözleriyle açıklamıştır.

Peki buna bile meşru müdafaa diyebilen birinin, henüz ortaya atılmış, iddianamede yazılanların hangisi doğru, hangisi yanlış veya ekleme anlaşılmamış, yargıda hükme bağlanmamış Balyoz planına inanmayanları darbecilikle suçlamasına gülmez misiniz?

Diyorum ya, kötü niyet bir yerde mutlaka kendini ele verir, kötülük ayağa dolaşır.




***



“Kimse hukukun üstünde değil”mi?

Eleştiri yapan gazetecilere pek kızan meslektaşların ve siyasetçilerin izniyle(!) bir küçük eleştiri getirmek istiyorum. Üzülüyorum aslında onları kızdırmak hoşuma gitmiyor ama malûm “basın özgürlüğü ve ilkeleri” adı altında birşeyler var ve onlar da bir yandan dürttürüyor insanı. “Yapacaksan işini doğru yap. Gazetecilik sinme, korkma veya ‘el pençe divan durma’ yeri değildir” diye...

Sık sık, hatta her gün bir şekilde ulusa seslenen Başbakan Erdoğan, son ulusa sesleniş konuşmasında:

“Kim bu ülkede hukuk yok zannediyorsa bilsin ki artık o devirler geçti. Bu ülkede herkes hukuk karşısında eşittir, kimse hukukun üzerinde değildir. Kimse kanunlarca çizilmiş sınırlardan muaf değildir” demiş. Çok doğru sözler Allah için ama maalesef söyleyen kişiye de, parlamentodaki milletvekillerine de hiç uymuyor.

“Herkes hukuk karşısında eşit” ama suç dosyaları raflarda beklerken ülke yönetmeye kalkanlar “herkesten daha eşit”... Madem ki bu ülkede her kurum ve kuruluş, her vatandaş “dokunulabilir” olmuştur, o zaman derhal bu milletvekili dokunulmazlığının “kürsü ile sınırlı” hale getirilmesi gerekmektedir.

“Gözleri var görmezler, kulakları var duymazlar” diye başkalarını suçlayanlar ve demokratikleşmeyi dillerinden düşürmeyenler artık demokrasinin gereğini yapsınlar ve dokunulmazlık konusunu duymazdan gelmekten vazgeçsinler. Millet bekliyor!



***



Bravo Teoman

Bu arada... Yılların gazetecisi 12 Eylül’ün darbe olduğunun farkında değil ama genç bir sanatçı olan Teoman farkında... NTV’de konuk olduğu programda gençlerden söz edilirken bir başka TV programında (Abbas Güçlü’nün Genç Bakış) gençlerin Kenan Evren’i alkışlaması için “O herifi alkışladılar, aklım almıyor” demiş. Gençlerin “idam cezalarını imzalarken elim titremedi. 12 Eylül darbesini bugün olsa yine yapardım” sözü üzerine alkışladığını hatırlayacak olursak Teoman’ın kızmakta ne kadar haklı olduğunu daha iyi anlayabiliriz.

Onu duyarlı sanatçılığından dolayı kutluyorum.

Bravo Teoman’a.

Ruhat Mengi -Vatan

#3 waranko

waranko

    Boş vakti boldur

  • Üyeler
  • 760 Mesaj

Gönderim zamanı 02.02.2010 - 11:03

Bir Fiil Yapılmış 12 Eylül şöyle dururken. Hayali senaryolar peşinde koşup milletin kafasını bulandıranları kınıyorum.
Millet Hükümetten Aş, İş Bekliyor. Sadaka değil.
İnsanları sadaka kültürüne alıştırıp kendilerine biat etmesini sağlamak bu hükümetin en birinci stratejilerinden birisi.
Sosyal Devlet anlyışından uzaklaşmanın çabaları bunlar.





Benzer Konular Daralt

2 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 2 ziyaretçi, 0 gizli