Tatil dönüşü o kadar çok güldüm ki Nazlı Ilıcak’la Melih Aşık’ın yazılarını okurken gözümden yaşlar geldi. Durun, sondan başa gideyim.
Balyoz darbe planı iddiası kapsamında gazetecileri “tutuklanacaklar” ve “faydalanılacak, destek alınacaklar” olarak iki gruba ayıran bir listeden söz edildi biliyorsunuz, TV programlarımda da iki hafta üstüste konuştuk bu konuyu...
Haydi tutuklamak istediklerini tutukladılar diyelim, ya faydalanmak istediklerine bu isteği nasıl ileteceklerini hiç düşündünüz mü? Tam 137 kişi... Bunların arasında bizim gibi, ayıptır söylemesi “dediğim dedik, çaldığım düdük, kimseden emir almam, en ufak müdahaleye boyun eğmem, gerekirse onurumla basar giderim” diyen onlarca isim var ve bu isimlere asker diyecek ki “Biz darbe planları yapıyoruz (veya ‘bir tepki yapılanması içindeyiz’) sizin de desteğinizi istiyoruz”...
Onlar da “siz tak diye emredin, biz şak diye yapalım” cevabını verecekler...
Tam bir komedi, tam bir abukluk ötesi durum yani...
TEK MAÐDUR KENDİLERİ
Ve sonra, zaten çoğu hemen her yazılarında kendilerinden farklı görüş bildiren veya iddialara inanmakta dikkatli davranan meslektaşlarını “darbeci, çeteci, Ergenekoncu” ilan etmekte olan, “tutuklanacaklar” listesindeki isimler, diğer gruptakilere haber bile vermeden (Sadece kendileri mağdur, diğer grup mağdur sayılmaz zahir) orduya karşı savcılığa suç duyurusunda bulundular.
İşte bu “darbeye, darbecilere karşı” grubun orta yerinde de Nazlı Ilıcak oturuyor. Köşesinde “Düzmece belgelerle mi karşı karşıyayız diyecek bir durumun olmadığını ama adı ’faydalanılacaklar’ listesinde geçen bazı arkadaşların darbe planlarını karartmaya çalıştıklarını, zaten onun için bu listede yer aldıklarını” yazmış.
Yani hiç sıkılmadan, yüzü kızarmadan başka gazetecilerin bağımsızca, özgürce görüş bildirmesine baskı uyguluyor, birlikte suç duyurusunda bulunduğu grup “kınama” yaparken o “oh olsun, hak ettiler” diyor. Bir gazeteci olarak kendisi basın özgürlüğüne karşı çıkıyor.
LİSTELERİ SEN YAZ BARİ
Bu da yetmiyor, NTV’de Ruşen Çakır’ın programında Çakır “darbecilerle işbirliği yapacak gazeteciler” listesinde adının çıkmasına kızarken ona (Polemiğe girerse iyi reyting alacağına geçmişteki deneyimleriyle emin olduğu bir ismi de veriyor);
“Kimse sizin darbeci olduğunuza inanmıyor. Ama herkes sizin gibi değil. Ruhat Mengi’nin programına baktım dün, halâ bu planları ciddiye almıyorlar. Sen bu planları ciddiye almazsan o zaman benim kafamda da senin işbirlikçi olabileceğin şüphesi doğar. Bu plan ciddidir. Ama arada bir ‘biz darbeye karşıyız’ demek... Sen rejimi tehdit altında gösterirsen zaten ’ben seni kullanırım’ demek. Bu kullanmak oluyor. Sizin gibi titiz gazeteciler var ama tek yönlü bakan arkadaşlar var ve onlar kullanılıyor.”
Şimdi bunu duyan veya okuyan herkes bu sözleri söyleyebilen bir gazetecinin “kendinden utanması gerektiğini” düşünür. Bunu hangi nedenle yaptığını ben biliyorum ama bir meslektaşımın düzeyi bu kadar düşürüp böyle dehşet verici bir haksızlığa bile tenezzül edebilmesinin nedenini yazmaya ben utanıyorum.
Bırakın iddialara hemen inanmak yerine sorgulamayı veya hukuka saygı göstererek en azından yargı sonucunu beklemeyi tercih etmenin tamamen kişiye (ve gazeteciye) ait bir karar olmasını, böyle düşünenleri hangi hakla ‘darbe işbirlikçisi’ ilân edebildiğini sorarlar adama/kadına.
Ben de şimdi savcılığa onun için suç duyurusunda mı bulunayım? Bulunduklarımın hiç biri dava kazanamamıştır bugüne kadar...
GÜVENMİYORLAR, O KADAR BASİT!
Başkasının tek yönlü bakması ile uğraşacağına kendisi kaç yönlü baktığını düşünmeli önce... “Tayyip Erdoğan bana milletvekilliği verse koşarak giderim ama vermiyor” diyen, bu anlayışı doğrultusunda yazan birinin başka gazetecileri eleştirme hakkı olamaz. Kaldı ki bugüne kadar en ufak bir mesleki pürüzü görülmemiş, okuyucusunun ve izleyicisinin içtenlikle inandığı bir gazeteciyi eleştirmek...
Madem ki kendisi bu kadar demokratik ve dürüst bir gazetecidir ATV’de yaptığı program neden bir kaç hafta ancak dayanabildi ve izlenmediği için kaldırıldı? Bari o konuda bir özeleştiri yapsın.
Kimi çıkardıysa izlenmedi çünkü halkın güveni, sevgisi önce programı hazırlayan kişi ile ilgilidir, izlenmiyorsa bu güven ve sevgi yok demektir, yıllar içinde oluşmamış demektir. O zaman başkalarına demokrasi, darbe, titiz gazetecilik dersi veremezsiniz.
12 EYLÜL DARBE DEÐİLSE!
Rejimi tehdit altında görenler işbirlikçi oluyorsa, bu anlayışa göre; AKP hükümeti için anayasa taslağı hazırlayan bilim kurulunda bulunmuş olan Prof. Serap Yazıcı’nın “Hükümet yeni anayasa hazırlayacaksa önce topluma laiklik güvencesi vermeli” sözünden, Nuray Mert’in açıklamalarından başlayarak ülkenin önde gelen çok sayıda hukukçu ve siyaset bilimcisi de “darbe işbirlikçisi” demektir! Hemen onlara da bu görüşünü iletsin.
Nazlı Ilıcak, babamın 27 Mayıs ihtilâlinde Yassıada’ya gittiğini, her seçimi büyük bir başarıyla kazanan 25 yıllık siyasetçi olarak 12 Eylül darbesinde politika hayatına son verildiğini, bu nedenle ve bugüne kadar yazdığım darbe karşıtı yazılarımla (Nokta dergisinde verilen ‘TSK’nın sevmediği yazarlar’ listesinde de yer almışken) saçma iddialarının bana asla uymadığını iyi bilir.
Ama işte gülmemin nedeni olan; Melih Aşık’ın “Darbeye karşı görünen Ilıcak’ın 12 Eylül’ü darbe saymadığını, övgüler dizdiğini anlattığı” yazısıyla hatırladığımız gibi “12 Eylül ne darbedir, ne ihtilâl” diyebilen birinin bugünkü baskıları, rejim tehlikelerini değerlendirmesini beklemek de boştur, iyi tanıdığı insanlara çamur atmamasını beklemek de...
Nazlı Ilıcak kendi işine baksın. İktidar gazetesinde çalışıp milletvekilliği ümit ederken ancak bu kadar yazabilir, konuşabilir çünkü... Onu mazur görmeye çalışacağım.
Ruhat Mengi- Vatan