İnanılmaz olaylar oluyor. Ancak neden oluyor, bir plan mı var; anlamak için bir bakmak gerek. Örneğin “Erzurum Savcısı’nın talimatı ile, Başsavcı Cihaner’in evi ve Adliye’deki bürosu arandı, kendisi gözaltına alındı ve sonra tutuklandı. Saat 12.35’te, HSYK, Erzurum Savcısı’nın yetkisini kaldırdı. Herkesin öğrendiği bu bilgi, nedense Erzurum Savcısı tarafından öğrenilemedi. Ve tebligat yapılmadı bahanesiyle, dosya İstanbul’a gönderildi.”
Şimdi görelim bakalım takke düşmüş mü?
Türkiye’de onurlu, dürüst kişilerin; içlerinde HSYK üyelerinin, YARSAV’ın, başta İstanbul olmak üzere eski ve yeni baro başkanlarının, T. Barolar Birliği yöneticilerinin, eski başkan Av. Turgut Kazan’ın, Doç. Dr. Ümit Kocasakal’ın da bulunduğu bir kısım akademisyen, hukukçu ve aydın gazetecinin, “Erzincan olayının” başından itibaren yılmadan savundukları tüm gerçekler, geçen pazar Ruhat Mengi’nin Her Açıdan programında da tüm açıklığı ile ortaya kondu. Daha önce hiçbir şeyi anlamamış, ne olduğunu çözememiş olsanız dahi, o programa katılan o dürüst ve gerçek hukukçuların söylediklerini anlamamanız mümkün değildi. Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nu, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250 ve 251. maddelerini açıkça anlattılar. Erzurum Savcı’sının neden yetkili olmadığını, nasıl yetki gaspı yaptığını, HSYK’nın neden yetkili olduğunu, iktidarın niçin haksız olduğunu, Adalet Bakanı Ergin’in “HSYK yetki gaspı yaptı” demesinin neden tamamen yanlış olduğunu, neden “Bülent Arınç’ın tamamen hatalı olduğunu” açıkça ortaya koydular.
***
Evet açıkça ortaya çıktı ki, “yapılanların hukuksal olduğunu” ya da “hukuka uygun olduğunu” söylemek kesinlikle mümkün değil... Tüm sürece baktığınızda bunu kolaylıkla görebiliyorsunuz. Van Rektörü hakkında “ihaleye fesat karıştırdığı” iddiası ile açılan soruşturmayla başlayan, tutuklanması, tutuklamanın 66 gün sürmesi ile devam eden bir süreç. Ardından Türkan Saylan’a reva görülen ve “72 milyon kişinin evinin aranabileceği” türde, inanılmaz geniş arama kararları ile devam eden bir süreç... Sonra 33 ay süren, 18 ay süren, 13 ay süren tutukluluk kararları ile devam eden bir süreç... “Kozmik oda”nın iki isimsiz telefonla aranması ve İlhan Cihaner’le devam eden bir süreç. Ve bu sürecin bir tek amacı ve hedefi var. Bu tür sindirme yöntemleri ile “hukuk devleti yerine tamamen iktidara bağlı bir yargının ve giderek sistemin oluşturulması...”
Ama bir şeyi gerçekten anlamıyorum. Bir tarafta Kanunun 88. maddesi, öbür tarafta bu açık hükme karşın, Başsavcı’yı aratan, gözaltına aldıran bir diğer savcı. Bir tarafta aynı yasanın “1. sınıf hâkim ve savcıları kimin tutuklayabileceğine” ilişkin 85. maddesi, diğer tarafta onu tutuklayan bir hâkim. Bir tarafta Anayasa ve HSYK Kanunu’ndaki açık yetkisini kullanan HSYK, diğer tarafta buna “yetki gasbı, hukuk cinayeti” diyen bir Adalet Bakanı. Bir tarafta tüm bu “hukuka aykırı süreç” diğer tarafta da bu hukuksuzlukları görmezden gelmeye devam eden siyasetçi, aydın(!) ve gazeteciler. Haydi Adalet Bakanı’nı, Bülent Arınç’ı, Bekir Bozdağ’ı ve diğerlerini anlıyorum. Çünkü onlar siyasetçi ve zaten bunları yapmaları, söylemeleri için oraya getirildiler. O mevkilerde bulunmalarının tek nedeni bu. İktidar aydınlarını, liberal(!) aydınları(!) ve akademisyenleri de anlıyorum... Başbakan’ın yanağını sıkan, “o kadar çok iş yapıyorsunuz ki yetişemiyoruz” diyen gazeteciyi de anlıyorum. Dün solcu, sonra neo Osmanlıcı, sonra Özal’cı, bugün AKP’ci olan liberalleri(!) de. Onların da geçim yolu bu, yaşamlarını sürdürmelerinin yolu bu.
Ama tüm bu süreç ve yasalar da ortada iken ve önce bir Başsavcı’yı hukuka aykırı biçimde arama, tutuklama ve dosyayı kaçırma, sonra “Türkiye’nin generallerinin” bir plan(!) dahilinde gözaltına alınması ortada iken, “mutlaka iki taraftan birinin haklı mı olsa gerek” diyen ya da “evet Başsavcı tutuklanmayabilirdi ama silahlar bulunmadı mı” diye sözüm ona anlamayan tarafsızlar(!) yok mu? Esas anlamadığım onlar.
Süheyl Batum - VATAN
Edited by waranko, 11.03.2010 - 19:36.