Birleşmiş Milletler’in Dünya Kültür Mirası statüsü vermeye hazırlandığı gizemli “Kosta Rika taş küreleri”, uçuk spekülasyonlara konu olmayı sürdürüyor.
Orta Amerika’da hem Atlantik hem de Pasifik Okyanusu’na kıyısı olan küçük ülkenin çeşitli yerlerinde mükemmel biçimde yontulmuş, en büyüğü 2,7 metre çapında, 16 ton ağırlığında olan çok sayıda taş bulunuyor.
United Fruit Company adlı Amerikan şirketinin Kosta Rika’da muz plantasyonları için ekim sahaları için ekim alanları açarken keşfedilen ve çoğunlukla Diquis Deltası bölgesinde toplanmış olan irili ufaklı 300 kadar kürenin kimi orijinal yerlerinde duruyor, kimisi sergilenmek üzere taşınmış, kimisi de tahrip edilmiş.
Ne için yapıldıkları bilinmediğinden taş küreler ilk bilimsel raporlara konu oldukları 1930 yılından bu yana heyecan tacirlerinin düş güçlerini çalıştırıyor. Bu taşların “Kayıp Atlantis Uygarlığı”ndan kaldığını öne sürenler de var, 1960’ların modasına uygun olarak Dünya-dışı ziyaretçiler tarafından bırakılmış olduğunu savunanlar da. Kimi “uzman” bunları İngiltere’deki “Stonehenge” adlı dev taş anıtla, kimisi de Güney Pasifik’teki Easter Adası’ndaki kafa heykelleriyle ilşkilendiriyor. Taş küreler, Harrison Ford’un oynadığı “Kutsal Hazine Avcıları” filminde sahne alma onuruna da erişmişlerdi.
1940’lı yıllarda bölgede yapılan bilimsel arkeolojik çalışmalarsa kürelerin Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfinden önce Kosta Rika’nın güneyinde yerleşik yerli kültürlere ait çanak çömlek ve öteki malzemeyle uyum gösterdiğini ortaya koymuş bulunuyor.
Günümüzde kürelerin tarihçesi ve işlevleri konusunda en yetkin uzman olan Kansas Üniversitesi Antropoloji Doçenti ve Dünya Yerli Halk Araştırmaları Programı Direktörü John Hoopes’a göre, kürelerin en eskileri MS 600 yıllarına tarihlenirken çoğu MS 1000’yılından sonra, ancak İspanyol fatihlerin kıtaya gelmesinden önce yontulmuş. Küreleri batmış uygarlıklar ya da uzaydan gelen ziyaretçilerle ilişkilendiren spekülasyonları reddeden araştırmacı, taşların üzerindeki darbe izlerinin, kayaların süper uygarlıkların sahip olacağı tekniklerle değil, taş çekiçlerle biçimlendiğini gösterdiğini belirtiyor.
Ancak Hoopes bile taşların neden yapıldığı konusunda bir tahminde bulunmaktan kaçınıyor ve bölgedeki yerli kültürlerin İspanyolların gelişinden kısa süre sonra geride hiçbir yazılı kayıt ya da efsane bırakmadan ortadan kaybolmuş olduğuna işaret ediyor.