Evrim teorisini, özellikle son yıllarda, birçok vesile ile duyar olduk. Herhalde hiçbir teori insanların hayatı ile bu kadar içiçe hale gelip, günlük gazetelere haber konusu olacak kadar ortalıkta olmamıştır. O kadar ki, Amerika Birleşik Devletleri'nin Kansas Eyaleti'ndeki okullarda evrim teorisinin bilimsel olmadığı gerekçesiyle zorla okutulmasının yasaklanması neredeyse bütün dünyayı ayağa kaldırdı. Yankıları ülkemize kadar geldi. ABD'de yapılacak seçimlerde, taraflar söylemlerine evrim teorisi ile ilgili görüşlerini de eklediler. Ülkemizde ise yapılan araştırmalara göre halkın %90ı evrime inanmıyor ve Allahın varlığını kabul ediyor.
Ülkemizdeki ve dünyadaki bu genel tabloya bakınca insan sormadan edemiyor: Evrim teorisinin ne özelliği var ki, insanları ayağa kaldırıyor, "evrim yalandır" diyenlerin başına gelmedik iş kalmıyor? Aslında bu, cevabı herkesçe çok iyi bilinmesi ve kavranması gereken önemli bir soru.
Genelde bilindiği gibi evrim teorisi temelinde "hayat nasıl başladı, canlılar nasıl oluştu?" sorusuna cevap vermek için ortaya atılmıştır. Her ne kadar bu önemli soruya evrim teorisinin bilimsel ispatlı bir cevabı bulunmasa da, bu teorinin korunma amacı budur. Çünkü evrim teorisi, "hayat nasıl başladı?" sorusuna, "hayat, cansız maddelerin tesadüfler sonucunda bir araya gelmeleriyle tesadüfen başladı ve ilk oluşan en ilkel canlı giderek evrimleşerek en gelişmiş canlıyı yani insanı meydana getirdi" cevabını verir. Hiçbir bilimsel ispatı olmayan, hatta akıl ve mantıkla da çelişen bu iddiayı bazı çevreler için cazip ve çarpıcı hale getiren, bu iddianın canlılığı yoktan var eden Yaratıcı'nın varlığını inkar ediyor olmasıdır. Bu durumda, materyalist görüşe sahip tüm felsefeler ve ideolojiler, evrim teorisini sahiplenmek ve onu el üstünde tutarak, tek kabul edilebilir gerçek olarak göstermek mecburiyetinde kalmışlardır.
Bilindiği gibi materyalizm, tüm evrenin, canlı ve cansız maddelerin yaratıldıkları ve insanın bir yaratılış amacı olduğu gerçeğini inkar eder. Bertrand Russell'ın "insan, başaracakları sonun bir ön görüşüne sahip olmayan sebeplerin ürünüdür" sözü materyalistlerin insana bakış açısını özetler. Tesadüfen oluşan sebeplerin ürünü olduğunu varsayan bir varlığın, yüksek erdemlere sahip, kendisini Yaratan'a karşı sorumluluğunun bilincinde olan, kötülüklerden sakınarak güzel ahlak arayışını sürdüren, manevi değerlerini koruyan bir insan olması beklenemez.
Materyalist inancın nihai hedefi ise sorumsuz, başıboş, sadece kendi menfaatlerini düşünen, evrim teorisinin "yaşam mücadelesi" tezine uygun olarak, kendi menfaatlerini diğer insanların menfaatlerinden öncelikli görerek menfaat savaşı veren topluluklar oluşturmaktır. Böyle bir topluluk modelinde ise, yine Darwinist ve materyalist öğretiye uygun olarak "güçlü olan yaşayacak, daha da güçlenecektir". Böyle bir anlayışta tek önemli şey maddedir. Mananın, manevi değerlerin önemi hiçe sayılır.
Özellikle 19. yüzyıl, materyalizmin yükselme devri oldu. Dinden ve dinin getirdiği güzel ahlak ve değerlerden rahatsızlık duyanlar, din dışı bir anlayışın egemen olması için vargüçleriyle çaba gösterdiler. Bu dönemde determinizm, naturalizm, pozitivizm ve materyalizm yaygın olarak kabul gördü. Bu görüşlerin ortak noktaları Allah'ın varlığını ve dini inkar etmeleri idi. Emile Durkheim, Auguste Comte, Herbert Spencer, Karl Marx gibi isimler tarihi ve toplumları bu din dışı anlayışa göre yorumladılar. 20. yüzyıla gelindiğinde ise, materyalist bilim adamları, fizikten biyolojiye, psikolojiden sosyolojiye, ekonomiden teolojiye kadar, her konuya materyalist ve Darwinist bir açıklama getirme çabası içine girdiler. Böylelikle bilimsel yönden hiçbir geçerliliği olmayan Darwinizm ve materyalizm sanki "gerçek" dünyayı her yönüyle tanımlayabilen "en önemli gerçekler" gibi insanlara empoze edildiler.
Darwin'in teorisi, materyalist dünya görüşünü teşvik ettiği, bu görüşe sözüm ona bir meşruluk kazandırdığı ve sanki bilimle uyumluymuş havası yarattığı için çok geniş bir çevre tarafından tutuldu ve savunuldu. Oysa Darwin'in teorisi en basit canlı hücresindeki muazzam yapıyı açıklamaktan dahi acizdir ve bu konuda son derece beceriksizdir. Bazı bilim adamlarının "materyalist bilim" olarak tanımladıkları Darwinizm'in, "hayat nasıl ortaya çıktı?" sorusuna verebileceği hiçbir cevap yoktur.
Ne var ki, bugün dünyanın daha da yaygın olarak farkına varmaya başladığı bu tarihin en büyük bilimsel aldatmacası, materyalizm uğruna nice bilim adamı tarafından körü körüne savunuldu. Bugün birçok bilim adamı, ya gerçeği görerek, evrim teorisini savunmaktan vazgeçti, ya da en azından "evrim teorisi bilimsel değildir ama ben yine de materyalist olmaya körü körüne devam edeceğim" diyerek itiraflarda bulundu. Ama bunların yanında hala bu köhnemiş teorinin eteğine sıkı sıkıya yapışmış olanlar var. Anlaşılan o ki, bu son grubun en inatçıları da bizim Türk evrimciler. Onlar son gelişmeleri pek takip edemediklerinden olsa gerek Avrupalı ve Amerikalı evrimcilerden çok daha fanatikler.
Bu durumu açıklamak elbetteki zor. Çünkü bilim ve akıl tarafından imkansızlığı çok açık ve anlaşılır şekilde ortaya konmuş, bir tek bilimsel delili olmayan bir teorinin, bu kadar büyük bir inatla korunması üzerinde düşünülmesi gereken bir durum. Kendisi de bir evrimci olan, ancak evrimin çıkmazlarını görerek açıkça dile getirmekten kaçınmayan astronomi profesörü Fred Hoyle bunun nedenini şöyle açıklamış:
"Aslında, yaşamın akıl sahibi bir varlık tarafından meydana getirildiği o kadar açıktır ki, insan bu açık gerçeğin neden yaygın olarak kabul edilmediğini merak etmektedir. Bunun (kabul edilmemesinin) nedeni, bilimsel değil, psikolojiktir." (Fred Hoyle, Chandra Wickramasinghe, Evolution from Space, New York, Simon & Schuster, 1984, s. 130)
Bu bilim adamının sözünden anlaşıldığı gibi evrim teorisine körü körüne bağlılık "psikolojik bir şartlanmadır". Çünkü "canlılık tesadüfen meydana gelmedi, evrim teorisi doğru değil" diyen biri, canlılığın bilinçli olarak üstün bir Akıl tarafından tasarlandığını ve yaratıldığını kabul etmiş olacaktır. İşte evrimciler bu açık gerçeği kabul etmemek için, her ne pahasına olursa olsun, Darwinizm'i savunmak yolunu seçerler. Bunu yaparken de, bilimsel delil ve metotları değil, psikolojik etkileme yöntemlerini kullanırlar. Yoğun bir propoganda ile evrim teorisi savunulur, hatta evrimi inkar etmek bilimi inkar ile eşdeğer tutulur hale getirilmiştir.
Ancak görünen o ki, artık tüm dünyada bu konuda bir uyanma söz konusu. 150 yıldır bilimsel bir aldatmaca ile uyutmaya tabi tutulan insanlar, gelişen teknoloji ve her türlü bilimsel araştırma ve yayına kolay ulaşım sayesinde gerçeklerden haberdar olabiliyorlar. Bugün Amerika'nın bazı eyaletlerinde evrim teorisinin, tartışılmaz bir bilimsel gerçek olmadığı gerekçesiyle okul müfredatlarından çıkartılıyor olması veya Amerikan seçim kampanyasına konu olması kesinlikle bir tesadüf değil. Umarız biz de bu konuda gereken duyarlılığı ve sağduyuyu gösterebiliriz.