Depresyon henüz, halk tarafýndan bir hastalýk olarak kabul edilmese de (“ruhsal gelgit” ibaresinin karþýlýðý olarak) ,týptaki deðiþmeler,gittikçe artmakta olan depresyonlu hastalarý ruh saðlýðý doktorlarýna gitmeye yönlendiriyor. Ve bunun sonucunda bir çoðumuz, depresyonlu hastalarýn tedavileriyle meþgul olur hale geliyoruz.Terapistlerin gündemlerinin bu insanlarla dolup taþtýðýný ve bunun oldukça yaygýn,zor bir iþ olduðunu görüyoruz.Þükürler olsun ki, 1990 ‘lý yýllardaki depresyon, depresyon tedavisi,hiç bir terapinin plasebo olmaktan ileriye gidemediði uzun yýllar öncesine nazaran daha tatmin edici yollar geliþtirilmiþtir.Günümüzde,bu hastalýktan mustarip olanlarýn hayatlarýný deðiþtirebilen tedavi yöntemlerine sahip olduðumuz için çok þanslýyýz. Peki baþta neler deðiþti ?
Ýlk olarak araþtýrmalar,biyolojik/genetik faktörlerle psiko sosyal/çevresel faktörleri simgeleyen iki geliþimsel alaný ( etiyolojik olarakta kabul edilen) bir araya getirmeye baþladý. Ardýndan,tedavi sonuçlarý (bir olay nasýl çözülür) baþlangýçtaki ve iyileþme sürecindeki biyolojik ve psikososyal deðiþkenlerin etkileþimini anlama yolunda patojeniðe ýþýk tuttu.