6. FİLOYU KIBLE BİLİP NEDEN NAMAZ KILDINIZ
15.12.2010 01:14
AKP Hükümetinin son zamanlardaki öğrenci eylemlerine çok sert tepki göstermesine tepki gösterenleri anlamıyorum doğrusu! Siyasal İslamcı genlere sahip olan AKPlilerin, Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Kahrolsun Amerika!.. diye bağıran gençleri anlamasını beklemek, her şeyden önce yakın tarihi unutmak, yakın tarihi bilmemek, yakın tarihi anlamamak demektir. Çünkü, bugün, eylemci öğrencileri yasadışı örgüt mensubu olarak gören AKPli kafa, 1969da İstanbula gelen Amerikan 6. Filosuna tepki gösteren eylemci öğrencilere vatan haini, kızıl Komünist, muamelesi yapan kafanın genetik mirasçısıdır
2010 Türkiyesinde eylemci öğrencilerin iktidarın isteğiyle, polis baskısı altına alınması; dövülmesi, hırpalanması, tutuklanması, işkenceye maruz kalması, hatta öldürülmesi insana ister istemez 1969 Türkiyesini hatırlatıyor.
Dahası, bugün, 2010 yılında, dünyanın her yerinde sıradan demokratik bir tepki olarak karşılanan öğrenci eylemlerine, Türkiyede yandaş basının gösterdiği tepki de tıpkı 1969daki yandaş basının tepkisine benziyor.
Gelin şimdi taşları üst üste koyalım:
Önce, 2010 Türkiyesinde yandaş basının öğrenci eylemlerine gösterdiği tepkiyi özetleyelim, sonra 1969 Türkiyesine uzanıp, öğrenci eylemlerine o zamanki yandaş basının gösterdiği tepkiyi görelim ve düşünelim: Aradan geçen 41 yılda ne değişti? diye soralım kendimize .
YIL 2010: BUGÜNÜN YANDAŞ BASINI
Bugünün yandaş basınının öğrenci eylemlerine gösterdiği tepkiyi, eski bir yandaştan Ahmet Hakandan okuyalım:
İşte gazetelerden biri, eylem yapan öğrencilerden birini resmen hedef haline getirmiş. Bir göstericinin fotoğrafını basıp altına, Her eylemde o var diye yazmışlar. Sanki her eylemde yer almak suçmuş gibi.. Tabi ki Kaynak: Polis arşivi diye belirtmemişler. Sadece aldıkları servisin hakkını vermekle yetinmişler. Üst tarafa ise, Eylemciler Ergenekoncu başlığını atmışlar.
Bir başka gazeteleri ise hüküm veriyor: İşin içinde yasadışı Devrimci Karargah Örgütü var diye başlık atmış. Bu gazeteleri de kanıt diye polisten devşirdiği dokümanları kullanmış. Köşelerdense ağırbaşlı bir devlet dilini kendini gösteriyor:
Anarşiye geçit verilmemeliymiş Amaç darbe kışkırtıcılığı yapmakmış Burhan Kuzunun ifade özgürlüğüne ne olacakmış
En müptezel gazeteleri ise kendisinden beklendiği gibi müptezellikte sınır tanımamış. Küfür kıyamet gırla!
Bebeğini kaybeden hamile kızı, göbeğinde saatli bomba varmış gibi yansıtan karikatür yayınlamışlar. Sarı Kız adlı darbe planından hareketle, eylemci kızları aşağılamışlar.
Gazete dur durak bilmiyor. Her türlü ağır hakaret, her türlü itham, her türlü iftira bütün sayfalara sinmiş.
Acımak yok, vicdan yok, insanlık yok. Sadece abandıkça abanma var.
Televizyonları ise daha felaket Hele Samanyolu adlı bir televizyon kanalları var ki tam polis bülteni gibi Haberlerinde eyleme katılan öğrencilerin görüntülerini yuvarlak içine alıp hedef gösteriyorlar. Aynı görüntüleri tekrar tekrar veriyorlar. Ortalığı karıştırmak isteyen sözde öğrenci grupları diye cümleler kuruyorlar.
Yargı peşin Yaftalama tam gaz
Kısacası Vıcık vıcık bir sağcı dil var ekranlarında ve sayfalarında. Hepsi tıpkı 70lerin Tercüman gazetesi gibi, Kızıl Komünistlere karşı omuz omuza vaziyetini almış.
Ortalığı öyle bir polis vazife ve salahiyetleri savunuculuğu kaplamış ki, her köşeden bir cop fırlıyor.
Hepsi jöleli olmuş bir anda, hepsi kravatlı
Düzenden, intizamdan başka söz bilmiyorlar. Hepsi bir monşer edasıyla, Hak tabi ki aranmalı ama, her şeyin bir kuralı, bir kaidesi var diyor.
Sanki ortada polis kuvvetleri ile öğrenci kuvvetleri diye iki silahlı güç varmış gibi. İyi ama öğrenciler de polise vurdular, polis ne yapsın? Tabi ki o da sinirlenip birkaç tane çakacak diye yorum yapıyorlar.
Yumurta atmak konusunda öylesine orantısız bir dil kullanıyorlar ki, sanki yumurta atmak ile makineli tüfekle taramak arasında bir fark yokmuş gibi bir sonuç çıkıyor (Ahmet Hakan, Hürriyet, 11 Aralık 2010).
YIL 1946: CAMİYE ASILAN "WELCOME" MAHYASI
1969a uzanmadan önce şöyle bir hızlıca 1946ya uzanıp, Amerikan Misuri zırhlısının Türkiye gelişine bir göz atalım: Çünkü, 1969u anlamak için önce 1946yı anlamalıyız
5-9 Nisan 1946 tarihleri arasında ABDnin Misuri zırhlısı Türkiyeyi ziyaret etti.
Sovyet Rusyanın yeniden boğazlara göz dikmesi ve Stalinin Kars ve Ardahanı istemesi gibi nedenler sonrasında hızla ABD eksenine kaymaya başlayan Türkiye Rusyaya, ABD desteğini arkasına aldığını göstererek küçük bir gözdağı vermek istiyordu. Bu amaçla, Misuri zırhlısının Türkiyeyi şöyle bir ziyaret etmesi kararlaştırıldı.
1944 Kasımında ölen, Türkiyenin ABD Büyükelçisi Münir Ertegünün cenazesini Türkiyeye getirme bahanesiyle yola çıkan Misuri zırhlısı, 5 Nisan 1946da İstanbula geldi.
Misuri, I. Dünya Savaşından kalma Yavuz, Sultanhisar ve Demirhisar gemilerince Çanakkalede karşılandı.
Misuri, Kızkulesi önünde Welcome (Hoş geldiniz) pankartıyla selamlandı.
Misurinin gelişinin anısına PTT, Missouri adlı 3 pulluk bir seri yayınladı.
Misurinin şerefine TEKEL de 50 sigaralık özel sigara üretti.
Misurinin gelişi anısına, Hereke halı fabrikasında 18 küçük halı üretildi.
Misurinin gelişi öncesinde Karaköy-Beşiktaş sahili arasındaki evler ve Beyoğlundaki bazı binalar boyatıldı.
Misuriye jest olsun diye Taksime büyük bir Misuri resmi kondu.
Misuri mürettebatının hoşuna gitmesi için gece kulüpleri ve barların önüne Welcome ve Burada İngilizce konuşulur yazılı tabelalar konuldu.
Misuri mürettebatını en iyi koşullarda ağırlamak ve rahatlatmak için İstanbul genelevleri beyaza boyanıp hayat kadınları muayene edildi.
Ve Misurinin gelişinde, İstanbulda Türk-İslam tarihinde bir ilk yaşandı:
Dolmabahçe Sarayının hemen yanı başındaki Bezm-i Alem Valide Sultan Camiinin minareleri arasına Welcome mahyası asıldı.
1946da caminin minareleri arasına asılan o mahya, garip bir biçimde, Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğine ışık tutuyordu.
İsmet Paşa, CHP ve Türkiye eksen değiştiriyordu. Artık, eski dost Sovyet Rusya ve Almanyadan uzaklaşan Türkiye, sessiz sedasız ABD eksenine doğru kayıyordu
1946dan sonra, Marşal Yardımı, Truman Doktrini, ABD ile imzalanan ikili anlaşmalar ve Misurinin gelişi, hepsi bunun işaretiydi.
Bu süreçte, Almanyadan uzaklaşıldığını vurgulamak için Irkçı-Turancılık Davasıyla Irkçı-Turancılar tavsiye edilmiş, Rusyadan uzaklaşıldığını vurgulamak için de Komünizm ve Solla mücadeleye başlanmıştı. Bunu yaparken de ABDnin bir dediğini iki etmeyen, sadık dindarlar yetiştirmek için çalışmalar başlatılmıştı.
İşte, 1946da Misuri zırhlısının İstanbula gelişinde Bezmi-Alem Valide Sultan Camiine asılan o Welcome mahyası, Türkiyenin gelecekte, din ve dindar kullanılarak, ABD güdümüne sokulacağının ilk işareteydi
1946da Misuri zırhlısının İstanbula gelişinde camiye Welcome mahyası asanlar, birilerinin tam 23 yıl sonra, İstanbula gelen ABD 6. Filosunu kıble yapıp karşısında namaz kılacaklarını tahmin bile etmemişti.
YANKEE GO HOME
1969da ABD 6. Filosu Türkiyeye geldi. Filo, ilk durağı olan İzmirde protestoyla karşılaştı. Antiemperyalist öğrenciler, sendikalar ve sivil toplum kuruluşları ABD emperyalizminin simgesi durumundaki filonun İzmire girmesini istemiyordu.
6. Filoya Defol diye bağıranlar içindeki en ilginç grup, hiç kuşkusuz genelev çalışanlarıydı. 1946da Misuri zırhlısını çiçeklerle karşılayan İstanbul genelevlerinin aksine, 1969da İzmir genelevleri, ABD askerlerine kapılarını kapatarak, dünyada görülmemiş bir eyleme imza atmışlardı.
6. Filo, Misuri zırhlısı gibi karşılanacağını sanmıştı; ama çok yanılmıştı. Türkiyedeki bütün antiemperyalist güçler 6. Filoya karşı bayrak açmıştı.
1960larda gençliğin devrimci ve Atatürkçü kabarışı, 6. Filoya ve ABD askerlerine Türkiyeyi dar etmeye başlamıştı. İstanbul, İzmir, Trabzonda şiddetlenen 6. Filo karşıtı eylemler, 1968 Temmuzunda zirveye çıktı. Bunda ABD askerlerinin, Türk bayrağını yırtmaları ve Türk kızlarını taciz etmelerinin büyük etkisi vardı. Urfa, Maraş ve Antepin ruhu Deniz Gezmişin deyimiyle Yeniden Kuvvayı Milliyeci ve İkinci Kurtuluş Savaşçısı gençlikte canlandı.
Temmuz ayında, İstanbulda sürekli protesto edilen ve tartaklanan ABD askerlerinin korunması için, dönemin AP İçişleri Bakanı milliyetçi Faruk Sükan, emniyet teşkilatına kesin emir verdi. Bu emir üzerine İTÜ yurdunu basan polis, devrimci genç Vedat Demircioğlunu camdan aşağı atıp öldürdü.
Türk gencinin kanı, Amerikan askeri için döküldü; ama ABD askeri de ertesi gün denize döküldü.
Antiemperyalist 68 kuşağı, 6. Filonun İstanbula gelmesine sonuna kadar karşıydı. Hazırlıklar yapılmıştı, karaya çıkan ABD askerleri denize dökülecekti.
Taksimde Deniz Gezmişin önderliğinde toplanan yüzlerce genç, Dolmabahçeye yürüyüşe geçti. İstanbul, Amerikan genelevi, Türk kızları Amerikan cariyesi olamaz diyen gençlerin etrafında kısa sürede halktan ve esnaftan binlerce kişi toplandı. Yakalanan tüm ABD askerleri de denize atıldı
1969 Şubatında İstanbul halkı ve devrimci gençler, 6. Filonun İstanbul limanına geleceğini duydu. Vedat Demircioğlu cinayeti ve Denizlerin Dolmabahçeden ABD askerlerini denize dökmesi, halkın zihninde tazeydi.
İstanbulda ABD karşıtı yürüyüşler düzenleniyordu. 13 Şubatta Çemberlitaşta başlayan Kızlar Yürüyüşünde taşınan pankartlarda Türkiye 6. Filonun genelevi değildir, Türk Kadını onurunu koruyacaktır, Amerikalı it, evine git, Ya İstiklâl, Ya Ölüm yazmaktadır.
16 Şubat 1969da antiemperyalist gençler ve işçiler Beyazıttan Taksime Emperyalizme Karşı Mustafa Kemal Yürüyüşü başlattı. 40 bine yakın bir kalabalık toplandı. En önde Türk bayrağı, arkada ise şu pankartlar vardı: Geldikleri gibi gidecekler, Emperyalizm ve yerli uşaklarına karşıyız, Sükanın polisi Türk olduğunu unutma, Öleceğiz, Atatürkün yolundan dönmeyeceğiz, Rezil Coni bir daha gelme, Amerikan iti toprağımızda havlayamaz, Amerikayla tartışılmaz, savaşılır, Yaşasın ezilen dünya halklarının kurtuluş savaşları, Emperyalizm ve sömürüye karşı işçi yürüyüşü
Böylesine büyük bir halk tepkisine rağmen 6. Filo, Kabataş açıklarında durmaktaydı.
68 kuşağının antiemperyalist gösterileri, bu gösterilerdeki sol sloganları, (1946dan itibaren palazlanmaya başlayan) Türk-İslamcı gençleri çok rahatsız etmeye başlamıştı. Türk-İslamcılar, (Türkler, 8. yüzyıldan beri zaten Müslümandır. Türk-İslam Sentezi kavramı ise ABD yapımıdır; Türk ve İslam kavramlarının içinin ABD çıkarları doğrultusunda doldurulması sonunda 1950'lerde ortaya çıkmıştır. Gerçek Türkçülükle uzaktan yakından alakası yoktur.) Türk Talebe Birliği, İlim Yayma Cemiyeti, Komünizmle Mücadele Derneği gibi derneklerle örgütlenmişler, hatta sol gösterilere karşı bir de Kırklar Komitesi adıyla bir direniş komitesi kurmuşlardı. O gün o komitede yer alan bir ismin yıllar sonra Cumhurbaşkanı olabileceğini kim tahmin edebilirdi ki? O isim Abdullah Güldü.
1969'UN YANDAŞI
O günlerde eylemci öğrencileri, din düşmanı, vatan haini gibi gösteren ve yaptığı yayınlarla adeta 6. Filonun Türkiyedeki temsilcisi gibi davranan gazeteler vardı. Bunların en önemlisi İslamcı Mehmet Şevket Eyginin sahibi olduğu Bugün gazetesiydi.
12 Şubat 1969 tarihli Bugün gazetesi, Tarihimizin en kara günü manşetiyle çıktı. M. Şevket Eygi, 11 Şubat günü Beyazıt Kulesine kızıl bayrak çeken kızıl komünistlere hadlerinin bildirilmesi gerektiğini yazmıştı.
14 Şubat günü de Türk Talebe Birliği, Bayrağa saygı toplantısı yaptı.
Komünizmle Mücadele Derneği, Türkiyenin dört bir yanından cahil insanları Camiye Saygı mitingi düzenlemek bahanesiyle İstanbula toplamaya başladı. Bu miting, 6. Filonun İstanbula geleceği 16 Şubatta 6. Filonun hemen karşısındaki Dolmabahçe Camiinde yapılacaktı. Gerçek amacın camiye değil, ABDye ve 6. Filoya saygı ve bekçilik olduğu açıktı.
16 Şubatta İstanbulda irticai bir ayaklanma tertiplendiği açıktı Bugün gazetesinde Mehmet Şevket Eyginin çağrıları kan kokuyordu:
Büyük fırtına patlamak üzeredir. Müslümanlar ile kızıl kafirler arasında topyekun bir savaş kaçınılmaz hale gelmiştir... Müslüman kardeşim, sen bu savaşta bitaraf kalamazsın. Ben namazımı kılar, tespihimi çekerim, etliye sütlüye karışmam deyip de zulüm edenlerden olma, gözünü aç bak..."
Komünizm küfrüne karşı derhal silahlan. İslamda askerlik ve cihad ihtiyâri değil, mecburidir Cihad eden zelil olmaz. Sağ kalırsa gazi olur. Canını veren şehitlik şerefini kazanır... Ezanlar susturulmasın, Müslümanlar komünizmle çarpışan devlet kuvvetlerine yardımcı olsunlar.
Komünizmle Mücadele Dernekleri Genel Başkanı İlhan Darendelioğlu da kışkırtıcılardan biriydi: Pazar günü komünistler miting yapacak, biz bu mitingde savaşacağız. Silahı olan silahıyla, olmayan baltasıyla gelsin. demişti.
GERÇEK MİLLİYETÇİ KİM
6. Filo İstanbula girmeye hazırlanırken saflar da belirginleşmişti:
Bir tarafta antiemperyalist, bağımsızlıkçı, ABD karşıtı solcu gençlik; diğer tarafta ise dinci, ABD yandaşı sağcı gençlik
Solcu gençlik, Yankee go home diye bağırmaya hazırlanırken,
Sağcı gençlik, Komünistler Moskovaya diye bağırmaya hazırlanıyordu.
Yani, bir tarafta ABD emperyalizmine baş kaldıranlar, diğer tarafta ise ABD emperyalizmine başkaldıranları Komünist diye adlandırıp onlara başkaldıranlar vardı.
İşin en tuhaf yanı, ABD emperyalizmine başkaldıranlara saldıranlar, bayrağa saygı toplantıları yapan ve kendilerini milliyetçi olarak gören gençlerdi. Ama bu milliyetçi gençler, ne hikmetse Türk bayrağını yırtan ABD emperyalizmini tekbirlerle, dualarla hatta namazlarla karşılayacaklardı.
YIL 1969: 6. FİLOYU KABE YAPANLAR
16 Şubat 1969 Pazar günü İstanbulda ABDlileri bile şok eden bir olay yaşandı: Kamyonlarla ve otobüslerle Anadolunun her yanından taşınan dinci-ülkücü komandolar, Dolmabahçede demirli 6. Filoya ait bir gemiyi kıble yapıp namaz kıldılar.
Tekbirlerle kılınan cihad namazından sonra Ya tam susturacağız, ya kan kusturacağız, Kanımız aksa da zafer İslamın sloganlarıyla Taksime yürüdüler. Burada binlerce militana bomba, taş, sopa, satır dağıtıldı. Taksime antiemperyalist gençlik liderlerinin resimleri asıldı. DuvarlaraGörüldüğü yerde öldürün ilanları yapıştırıldı.
Taksim Meydanına giren korunmasız halk, karşısında birden bire bu Amerikan cihatçılarını buldu. Polisle birlikte halkın ve antiemperyalist gençlerin üstüne saldıran gericiler, ellerindeki bombalar ve bıçaklarla birçok kişiyi yaraladı; Ali Turgut Aytaç ve Duran Erdoğanı ise öldürdü.
İçişleri Bakanı Sükan, olayları Sağcılara Molotof atan solcuların çıkardığını açıkladı. Kanlı Pazar diye tarihe geçen olayların sorumlusu olarak Türkiye İşçi Partisini gösterdi.
Demirel ise Bunlar hür olan memleketlerin işaretidir demekle yetindi.
Aslında cinayetin faali belliydi: ABD ve AP, 6. Filoyu İstanbula sokmak için işbirlikçi basını provokatör; dinci-ülkücüleri ise kiralık katil olarak kullanmıştı.
(Ali Özsoy, Şeriatçıların ve Ülkücülerin Amerikancı Tarihinden Bir Sayfa, Türk Solu, 21 Şubat, 2005, Sayı.76.)
PARANIN DİNİ İMANI
1969da Mehmet Şevket Eyginin, ABD 6. Filosunu protesto edecek solcu gençlere karşı neden o kadar büyük bir kampanya yürüttüğü çok sonradan anlaşılacaktı.
Kanlı Pazardan tam 20 gün sonra Mehmet Şevket Eygi adına Ciddeden gönderilen tam 350 bin dolar, Hollanda da bir bankaya yatırılmıştı. (München Commerzbank *gunjurnalist Mehmet Şevket Eygi. Konte No: 86473/4936, Tarih: 8,3,1969).
(Cengiz Özakıncıdan aktaran: Gürkan Hacır, 6. Filoyu Kimler Kıble Yapıp Namaza Durdu?, Akşam, 12 Aralık 2010.)
HER ŞEY NASIL DA AYNI
O günün antiemperyalist, eylemci öğrencileri örgüt mensubu olmakla suçlanmış, vatan haini olarak adlandırılmış, işkenceden geçirilmiş, dövülmüş, hatta öldürülmüştü.
Bugünün antiemperyalist, eylemci gençleri de örgüt mensubu olmakla suçlanıyor vatan haini olmakla adlandırılıyor, işkenceden geçiriliyor, dövülüyor ve hatta öldürülüyor.
O günün yandaş dinci basını, eylemci öğrencileri hedef göstermişti.
Bugünün yandaş dinci basını da eylemci öğrencileri hedef gösteriyor.
O günün İslamcıları, ABD emperyalizmi kıble yapıp, önünde namaza durmuştu.
Bugünün İslamcıları da ABD emperyalizmi önünde boylu boyunca eğilmiş durumdalar; sadece eğilmekle de kalmamışlar, ABD vatandaşı olmuşlar, çocuklarını ABD de okutmuşlar, ABDden icazet almışlar ve hatta ABD de yaşamaya başlamışlardır.
Bu yazımı, emperyalizmin ve paranın esiri olmamış, bu ülkenin gerçek dindarlarına atfediyorum Kurtuluş Savaşında Mustafa Kemalin yanında mücadele eden, Denizli Müftüsü Ahmet Hulusi Efendi, Havzalı imam Sıtkı Hoca, Ankara müftüsü Rıfat Börekçi ve şair Mehmet Akif gibi başı dik, alnı açık, yüreği temiz, bağımsızlık ateşiyle yanıp tutuşan, hiçbir şeyin satın alamayacağı gerçek dindarlarına
Sinan Meydan
Odatv.com
*******************************************************
Ne yandaşda, ne paraya tapanlarda, ne yalakalarda, ne hainlerde, ne peşkeş çekicilerde, ne el etek öpücülerde, ne kuzu kılığındaki kurtlarda... değişiklik var.
Bir de, bu değişmeyenlerin değişmediğini görmek istemeyenler var. İşte bunlar sayesinde, bu değişmeyenler hala daha ülke yönetiminde rol alıyorlar.