Balkan Savaşları sonrasında, Selanik kaybedilir. Ama Selanik, yüzyılların Türk Şehri'dir ve 1. Dünya Savaşı'nda da Osmanlı Devleti'ni yalnız bırakmaz. İşte Yukarıcumalı Hasan da, Yemen'de Osmanlı için savaşan Türklerden birisidir.
Hasan, nişanlanalı henüz birkaç hafta olmuştur. Osmanlı'nın bir cihan harbine girdiğinin duyulmasıyla, artık vatan toprağı olmayan; ama Osmanlı sınırları içinde olmasa bile Türklüğünü mutlak bir suretle koruyan Selanik, Osmanlı'ya, yani gerçekte bağlı olduğu ülkeye, asker göndermeye devam edecektir.
Yemen, yamandır. Yakılan ağıtta da söylendiği gibi, giden gelmez. Harp biter, Arap ülkeleri kaybedilir. Buna rağmen ne Hasan, ne de savaşa giden diğer Yukarıcumalılar geri dönebilmişlerdir. Nişanlısı Emine, diğer gençlerin yavukluları, karıları gibi, Hasan'ın ya ölüsünü veya dirisini beklemektedir artık.
Yemen'e gidenlerin hepsinin öldüğü düşünülür o günlerde. Herkeste gidenin sağ döneceği umudu vardır ama; aynı zamanda herkes, gideni ölmüş sayar. Bir yanıyla bekler, diğer yanı kaybettiğini çoktan kabullenmiştir. Böyle günlerden birinde, Emine'ye bir haber gelir: "Hasan geldi!" Emine sözün gerisini söyletmez, bir koşu meydana gider, Hasan'ı aramaya...
Emine, herkesten Hasan'ı sorar. Sordukça karşısındaki susar, karşıdakiler sustukça Emine kızar, kızdıkça daha fazla, daha fazla sorar. En sonunda, Hatice Molla Emine'nin kolundan tutar, Balkan Savaşında gâvurun yıktığı caminin yerine yaptıkları camiye, "Yeni Cami"ye götürür.
Emine şaşkın, önce anlayamaz olup biteni. Hatice Molla'ya bakar, Hatice Molla yere bakmakta. Sağda solda ağlaşan kadınlar... Yemen'e giden, gelmiştir ama; sağ değil, selamet değil. Dizleri boşanır, yere çöker; çöktüğü anda minareden bir ezan sesi yükselir.
Vakit geçtikçe Emine'nin cami avlusundaki çöküşü, aynı anda ezanın yükselişi, Emine'nin dayanamayıp Hasan'ın beylik tabancasıyla intihar edişi dilden dile yayılır. Hikâye, Yukarıcuma'dan çıkar, türkü olur, kulaktan kulağa, Emine'yle Hasan'ın memleketine geri gelir.
Türküyü yakan çok aranır, bulunamaz. Kimilerine göre "İstanbul'dan Selanik'e gelen gezgin bir ozan" yakmıştır türküyü; kimileri "Türküyü Hatice Molla yakmıştır. Hikâyeyle birlikte türkü de Yukarıcuma'dan çıkmıştır." der. Bir rivayete göreyse, "Emine'yle Hasan, cennette birbirlerine söylemişlerdir bu türküyü."
Emine: "Yeni cami avlusunda ezan sesi var,
Ezan sesi değil be annem, sevdiğimin yası var.
Hasan: "Tabutumdan al kan akar, cümle alem bana bakar,
Genç ölümüm yürek yakar, dayan sevdiğim, dayan."
Emine: "Yeni cami avlusunda namazımı kılsınlar.
Gelinlik elbiselerimi başucuma koysunlar."
Hasan: "Mezarımı, mezarımı yol üstüne kazsınlar,
Gelen geçen 'Bir genç ölmüş. Eyvah! Yazık!' desinler."
Emine: "Mezarımı, mezarımı yol üstüne kazsınlar,
Gelen geçen 'Bir kız ölmüş. Eyvah! Yazık!' desinler."
Kaynak Kişi: Şükrüye Mehmet
Yöre: Batı Trakya
*Bu hikâye, Kemal YİÐİT'in "Biz Bu Türküleri Durduk Yere Yakmadık." adlı kitabından alınmıştır.