Ergenekon'da Yeni Gözaltılar...
#21
Gönderim zamanı 06.03.2011 - 00:22
[Bebeğim Öldü]
Hayatımın gerçek öykülerine ayrılan bir filmin soundtrack’ındayım
Bir yazar mıyım yoksa tek şiirlik şair mi?
Notumu verdi hocalarım nasihati koydum cebime
Ve zorda kalana dek çıkarmadım..
Ve ben bozuk paraydım anlaşılamadan çiklet oldum
Ve ben bütündüm yaramı sevgilimde bırakıp yarımı sokağa attım
Canımı yolda buldum canıma teslim ettim; canına okudum
Canıma kastım…
#22
Gönderim zamanı 06.03.2011 - 01:20
#23
Gönderim zamanı 06.03.2011 - 17:07
Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan gazetecilerle ilgili Savcılık'tan açıklama
Savcılık, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan gazeteiclerle ilgli olarak "Kimseyi gazetecilik görevi nedeniyle gözaltına almıyoruz. Soruşturmanın gizliliği nedeniyle açıklanamayacak deliller var. Asılsız değerlendirmeler soruşturmaya zarar verecektir. Görevimizi yaparken hiçbir makamdan emir ve talimat almıyoruz" şeklinde bir basın açıklaması yaptı.
HaberTürk
-----------------------------------------------------
Peki savcılık neden inandırıcı olmadığına dair ne düşünüyor merak ediyorum...
Bu dava canlı yayımlansın, hem kimsenin içinde bişey kalmaz... Hem adil savcılarımıza da bok atmamış oluruz değil mi?
[Bebeğim Öldü]
Hayatımın gerçek öykülerine ayrılan bir filmin soundtrack’ındayım
Bir yazar mıyım yoksa tek şiirlik şair mi?
Notumu verdi hocalarım nasihati koydum cebime
Ve zorda kalana dek çıkarmadım..
Ve ben bozuk paraydım anlaşılamadan çiklet oldum
Ve ben bütündüm yaramı sevgilimde bırakıp yarımı sokağa attım
Canımı yolda buldum canıma teslim ettim; canına okudum
Canıma kastım…
#24
Gönderim zamanı 06.03.2011 - 17:16
bak bi örnek verim 80 yıldır hsyk denen kurum binlerce kişiyi mağdur ederken bi cihaner olayında vay efendim bu kurum yandaş
ordu ohal de vb kafasına göre davranıp birçok kişiyi mağdur ederken birkaç birey gözaltına alınınca vay eyvah
şimdide birkaç gazeteci gözaltında (diyelimki %90 haksız) yav burda halen milyonlarca insanın % 100mağdur olduğu kararların izleri devam ederken bu ne hukuk sevdasıdır anlamadım gitti
demekki yapılanın milyonda biri kendi tarafa dokununca bile can acıyomuş ki yargılama devam ediyor eski örneklerdeki gibi yargısız infaz durumu yok.
ayrıcada bedavadan kahraman oldular ki buna paha biçilemez.
#25
Gönderim zamanı 06.03.2011 - 17:16
#26
Gönderim zamanı 06.03.2011 - 17:25
*
Bizim Nedim de hak ediyor tabii içerde olmayı... Devlet-i şahaneden indiragandi yapıp, lay lay lom, gününü gün etmek varken, sadrazamları yağlayıp, padişah efendimizi yalayacağına, abuk sabuk işler yapıyor, halkın gerçekleri öğrenme hakkına hizmet edeceğim diye tutturuyor.
*
E olacağı bu.
*
Çünkü, demokrasi sanıyorsun ama...
Sü'lale devri bu.
*
Ya biat edeceksin
olacaksın emre amade
Ya da...
Gidelim serv-i revanım
yürü Silivri'ye." http://hurarsiv.hurr...492&yazarid=249
*************************************************
#28
Gönderim zamanı 07.03.2011 - 19:16
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan Ahmet Şık'ın avukatı Akın Atalay, Savcı Öz ile konuşmalarını anlattı.
İşte o konuşmanın ayrıntıları:
"...kimlerle ilgili yakalama ve arama istenildiğini bilmiyorum. Ahmet Bey'in de ismi var mı yok mu dikkat etmedim, emniyet bizden talep ediyor, biz de çoğu zaman olduğu gibi imzalayarak mahkemeye havale ediyoruz."
Dehşet verici bu sözler, Odatv baskınının ikinci dalgasında gözaltına alınan ve sorgusu tamamlandıktan sonra Metris Cezaevi'ne konulan gazeteci Ahmet Şık'ın avukatı Akın Atalay'ın, Ergenekon davasını yürüten Savcı Zekeriya Öz'le yaptığı konuşmada geçen diyaloglardan sadece biri. Ahmet Şık'ın avukatı Atalay, Savcı Öz ile yaptıkları ilginç konuşmadan bahsetti.
Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındıktan sonra bugün sabaha karşı tutuklanan gazeteci Ahmet Şık'ın avukatı Akın Atalay, savcı Zekeriya Öz'ün yaptığı son açıklamaların, gözaltı sürecindeki tutum ve sözleriyle tamamen çeliştiğini belirterek, "Ergenekon artık, bir darbe teşebbüsü davası değildir" dedi ve müdahil avukatlığından çekildiğini açıkladı.
'EMNİYET İSTİYOR BİZ DE İMZALAYIP MAHKEMEYE HAVALE EDİYORUZ'
Ahmet Şık ve Nedim Şener' in de tutuklanması ile artık bu ülkede gazetecilik yapılamayacağını belirten Atalay, gözaltı sürecinde savcı Öz'ün kendisine "Ben bu son gözaltı ve aramalarda kaç kişi ile ve kimlerle ilgili yakalama ve arama istenildiğini bilmiyorum. Ahmet Bey'in de ismi var mı yok mu dikkat etmedim, biliyorsunuz emniyet bizden talep ediyor, biz de çoğu zaman olduğu gibi imzalayarak mahkemeye havale ediyoruz" dediğini aktardı.
ÜÇ GÜNLÜK DİYALOGLAR DEHŞET VERİCİ
İşte Atalay'ın açıklamasının tam metni: 03 Mart 2011 Perşembe günü "Ergenekon terör örgütü üyeliği" suçlaması ile gözaltına alınanlar arasındaki gazeteci Ahmet Şık'ın, gözaltına alınışından bu sabah saatlerinde Metris cezaevine götürülene kadar geçen son 3 günlük süreçte avukatı olarak, bu süreci yaşadım.
Savcılık ve mahkeme huzurunda geçen her anın dolaysız, doğrudan tanığıyım. İfade tutanaklarına zorluklarla geçirebildiklerimiz dışında, asıl yaşanan gerçeklik, karşılıklı diyaloglardır.
SAVCI ÖZ: 'ŞIK'IN ERGENEKON KİTABINI İLK KEZ GÖRDÜM'
Anlatacak çok şey var. Ama hepsi de dehşet verici, ürkütücüdür.
Sadece bir anekdot aktarayım:
Ben savcıya, Ahmet Şık'ın Ertuğrul Mavioğlu ile 2009 yılında yazdığı iki ciltlik Ergenekon kitabından sözettiğimde, haberi ve bilgisi olmadığını söyledi. Derhal dışarıdaki arkadaşlardan isteyip, odaya getirttik. Bir yandan sorulara devam ederken bir yandan da kitaba göz gezdirdi. Eğer çok iyi ve yetenekli bir aktör değilse, kitabı ilk kez gördüğüne ve duyduğuna kalıbımı basarım.
Sordum: "Gerçekten mi ilk kez duydunuz ve ve gördünüz?"
Yanıtladı: " Evet"
Ve devamla şunları söyledi:
" Ya ben bu son gözaltı ve aramalarda kaç kişi ile ve kimlerle ilgili yakalama ve arama istenildiğini bilmiyorum. Ahmet Bey'in de ismi var mı yok mu dikkat etmedim, biliyorsunuz emniyet bizden talep ediyor, biz de çoğu zaman olduğu gibi imzalayarak mahkemeye havale ediyoruz."
İşte, hükümetin yargının tasarrufudur dediği olayın aslı astarı budur...
SORUŞTURMANIN GİZLİLİĞİ, 'ŞÜPHELİNİN GİZLİLİĞİNE' DÖNÜŞTÜ
Bugüne kadar, "soruşturmanın gizliliği" ilkesine hep uydum. Buna uymamın nedeni, sadece uymamanın bir suç olması ve yaptırıma bağlanması nedeniyle değildi. Ben, bu ilkenin konuluş amacının ve koruduğu hukuksal değerin doğruluğuna da inanıyorum. Fakat gelinen noktada, bu ilke, konuluş amacının tümüyle zıddı bir bağlamda ve insanların onurunu, kişiliğini zedelemek, belirsiz ve çok uzun bir zamana yayılacağı belli olan yargılamadan önce, insanları suçlu olarak damgalamak ve peşin ceza çektirmek amacıyla kullanılıyor. Masumiyet karinesi gereğince, haklara sahip olan bir şüphelinin haklarını korumak üzere hukuk düzeninde olan "soruşturmanın gizliliği" ilkesi yalnızca şüpheliye karşı gizliliğe dönüştü.
SAVCI ÖZ ELEŞTİREN HERKESİ AÇIKÇA TEHDİT EDİYOR
Somut olaya gelince, bugün soruşturma savcısı Zekeriya Öz'ün yazılı basın açıklaması benim açımdan bardağı taşıran son damla olmuştur.
12 saat önce ifade sırasında bizim yüzümüze karşı bambaşka beyanlarda bulunan savcı, basın açıklamasında ise eleştiri niteliğinde yazı yazan istisnasız herkesi muhatap alarak açıkça tehdit etmektedir.Okumayanlar için savcı Zekeriya Öz'ün açıklamasının aşağıdaki bölümünü aynen aktarıyorum:
"Esasen Cumhuriyet Savcılığımızın hukuksal gereklilikler dışında herhangi amaç ve saikle hareket ettiğinin / edeceğinin kabulü ve kamuoyunun bu yönde asılsız değerlendirmelerle yönlendirilmeye çalışılması, büyük bir titizlik ve ciddiyetle yürüttüğümüz soruşturmaya zarar vereceği gibi adı geçen terör örgütünün hedef ve amaçlarına katkı sağlayacağı da açıktır. Bu istikametteki yayınlar tarafımızca özenle izlenmekte, hassasiyetle değerlendirilmektedir"
Bilmeyenler için anımsatayım, şu anda Ergenekon davalarında yargılananlar arasında, "örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüte yardım ve yataklık etmekle suçlanan kişiler de var."
BARDAĞI TAŞIRAN DAMLA
Bugüne kadar, bu ülkenin geçmişindeki örtülü ya da açık bütün darbelerle, darbe teşebbüsleriyle ve askeri muhtıralarla hesaplaşılmasının önemine ve gereğine inanan ve Ergenekon soruşturmasını bunun için tarihi bir fırsat olarak gören birçok kişi, bu soruşturmanın bu amaçla uyumlu olmayan yönlerine ilişkin kaygı ve kuşkularını hep bilinçlerinin bir köşesinde nadasa bırakmayı tercih etmişlerdi. Ama artık, bardağı taşıran son gözaltı ve tutuklamalar nedeniyle, soruşturmanın bambaşka yerlere doğru evrilmekte olduğunu görmenin rahatsızlığı ile bu kaygılarını gündeme getirmeleri üzerine, soruşturma makamının adeta " öyleyse siz de Ergenekoncusunuz, bak gereğini yaparım ha!" olarak okunabilecek açıklamasına muhatap oldular.
ARTIK BU ÜLKEDE GAZETECİLİK YAPILMAZ
Dolaysız ve doğrudan tanık olarak söylüyorum. Ahmet Şık ve Nedim Şener' in de tutuklanması ile artık bu ülkede gazetecilik yapılamaz. Tutuklananlar Ahmet ve Nedim değil, onların şahsında gazetecilik mesleğidir. Bu karardan sonra, artık geriye dönüş yoktur. Şu andan itibaren benim açımdan "Ergenekon" zihniyeti ile siyasi, toplumsal arenada siyasi mücadele hakkım baki kalmak üzere, hukuksal alandaki mücadele pratiği tümüyle bitmiştir. Davanın ilk başladığı andan bugüne kadar, birçok eleştiriye karşın bugüne kadar süren davadaki müdahil avukatlık statümün de sonlandırılması için, artık bu davaya inancım ve yargılama makamlarına güvenim kalmadığı için istifa edeceğimi, bu yargılamada bundan sonra, (elbette tercih ettiğim şüpheliler bağlamında) müdafi olarak görev yapmak durumunda olduğumu belirteceğim. Yaşanan tüm hukuksuzlukları, gücümün yettiğince ulusal ve uluslar arası platformlarda dile getireceğimi belirtiyorum.
ARTIK EMİNİM, ERGENEKON DENİLEN DAVA BİR DARBE TEŞEBBÜSÜ DAVASI DEĞİLDİR.
Toplumun bu konudaki hassasiyet ve duyarlılığı kullanılarak, muhaliflerin aşama aşama cezalandırıldığı bir yargı pratiğidir.
Bu iletiyi, biraz da öfkem ve duyarlılığım zirvede iken yapıyor ve sizlerle paylaşıyorum...
Avukat Akın Atalay
Odatv.com
[Bebeğim Öldü]
Hayatımın gerçek öykülerine ayrılan bir filmin soundtrack’ındayım
Bir yazar mıyım yoksa tek şiirlik şair mi?
Notumu verdi hocalarım nasihati koydum cebime
Ve zorda kalana dek çıkarmadım..
Ve ben bozuk paraydım anlaşılamadan çiklet oldum
Ve ben bütündüm yaramı sevgilimde bırakıp yarımı sokağa attım
Canımı yolda buldum canıma teslim ettim; canına okudum
Canıma kastım…
#30
Gönderim zamanı 08.03.2011 - 10:55
ne sırası ?Bir tercüme de benden: Artık sıra bizde.
*******
Hasan Karakaya - Yeni Akit
2011-03-08
--------------------------------------------------------------------------------
Bunlar mı gazeteci... Bunlar mı vatansever?
Hiç kimseye “akıl” verecek, hiç kimseye “yön” gösterecek ve hiç kimsenin “iç işleri”ne müdahale edecek değilim... Sadece “bilinsin” ve “hafıza”lardaki yerini alsın istiyorum...
Hüseyin Üzmez vak’ası malûm.
Hüseyin Üzmez, “taciz” iddiasıyla Bursa’da gözaltına alındıktan sonra; açıkça “deklâre” ettik ki, “aklanıncaya” kadar, “kendisiyle yollarımız ayrılmıştır!..”
Gerçekten ayırdık yollarımızı...
“İlk gün”den itibaren “yazı”larını kaldırdık... Daha sonra tutuklandığı ve ceza aldığı süreçte de; “Çok çok istemesine” rağmen, koymadık yazılarını!..
Hâlâ da koymuyoruz!..
Bizim bu tavrımız; “Üzmez’in yaptıklarını onaylamadığımız” anlamına gelir.
SONER YALÇIN’IN YAPTIĞI NE?
Ne var ki;
Daha ilk günden itibaren “Vakit yazarı Hüseyin Üzmez” diyerek, bir anlamda “Vakit’i itibarsızlaştırmaya” gayret eden Hürriyet gazetesi, “kendi yazarları Soner Yalçın”ın yazılarını hâlâ yayınlıyor!..
Hem de;
“1. sayfadan anons” yaparak!..
Şöyle savunabilirler kendilerini;
“Her tutuklu, suçu ispat edilip mahkûm oluncaya kadar masumdur... Soner Yalçın da, şu anda tutukludur!.. Kaldı ki; taciz gibi yüz kızartıcı bir suçtan değil, yazdığı yazılardan dolayı tutukludur!.. Yaptıkları, bir gazetecilik faaliyetidir!..”
Mi acaba?..
Bir “doktor”un, hastaları “ameliyat” etmesi için eline verilen “neşter”i, kalkıp da “insanları kesip doğramak” için kullanması, “doktorluk”la izah edilebilir mi?
O, artık “katil”dir!..
Meselâ, Türk Tabipler Birliği’nin de, sırf “meslektaş” diye, katil doktora “destek” verici demeç ve eylemde bulunması, sadece ve sadece “suça ortaklık” olur!..
Hürriyet gazetesi, Soner Yalçın’ın eylemlerini “yüz kızartıcı” bulmayabilir!.. O zaman, sormak lâzım kendilerine;
Bir genç kıza “taciz”de bulunmak “yüz kızartıcı eylem” oluyorken, “memleketin ırzına geçmeyi”, yani “tecavüz” etmeyi amaçlayan eylem, nasıl “yüz kızartıcı” olmuyor?..
Yoksa, bu da;
“Özel hayat”a mı giriyor?!?
Sadece sordum!..
Gerisi, kendilerinin bileceği iş!..
BU MU GAZETECİLİK?
Gelelim, bu işin “gazetecilik faaliyetleri” kapsamında değerlendirilip, değerlendirilemeyeceği konusuna...
Bir adam ki;
Başında bulunduğu Oda TV adlı internet sitesinde, “kamuoyunun Ergenekon dâvâları aleyhine yönlendirilmesi” konusunda oraya-buraya “talimat”lar yağdırıyorsa... “Üniversite gençliği harekete geçirilmeli... Gençlik hareketleri, iktidar karşıtı gösterilere dönüştürülmeli!” deyip; “Kitleyi yönlendirecekler iyi belirlenmeli!.. Fitil ateşlensin yeter!.. Bağcılar’a gidip anlatılmalı!.. Bu işe onlar el atarsa mutlaka ses getirir” ifadesini kullanıyorsa!..
Söyleyin Allah aşkına;
Bu, bir “gazetecilik” midir?..
Bir adam ki;
O günlerde Haseki Hastanesi’nde tedavi(!) gören Ergenekon sanığı Mehmet Haberal’ın, Yalçın Küçük’le “görüştürüldüğünü” biliyor ve “Yalçın Hoca’nın Haberal ile irtibatı teknik sebeplerle aksıyor, çözüm?.. Avukat üzerinden görüş!.. Telefon ve mail yok” diyerek, “gizli irtibatlar” içinde bulunuyorsa!..
Bunun adı “gazetecilik” midir?..
Bir adam ki;
Balyoz Dâvâsı’nın 1 numaralı sanığı emekli Org. Çetin Doğan’la “sürekli temas” halinde bulunuyor ve “Silivri’yi ne ölçüde takip ediyoruz?.. İsteklerine cevap verebiliyor muyuz?.. Pınar ve Rodrik ile güçlü iletişim!.. Çetin Paşa’nın Oda TV’ye emeği büyük, sınırsız destek verelim” diyorsa, “masumiyet” bunun neresinde?..
Bunu adı; “taciz”den de öte, “memleketin ırzına geçme” teşebbüsü değil midir?..
Bunun adı, asla “gazetecilik” değildir!
TSK VE POLİSİ TAHRİK EDİN!
Bir adam ki;
“Protesto gösterilerinde polis tahrik edilmeli ve şiddet kullanmaya zorlanmalı!.. TSK’yı tahrik edici yayınlara ağırlık verilmeli” diyorsa, sormak lâzım;
Bu mudur “gazetecilik?”
Bir adam ki;
“Sivil dikta” ve “sivil darbe” söylemlerinin çok sık ele alınarak, “karamsar tablo” çizilmesini, “Ergenekon dâvâsına bakan hakim ve savcılar ile polisin yakın takibe alınması”nı, onlarla ilgili olarak gelecek her “olumsuz haber”in iyi değerlendirilmesini, Ergenekon’la ilgili her “olumsuz gelişme” karşısında tavır alınarak, “mahkemenin karar vermesinin zorlaştırılması”nı talep ediyor ve sonuç olarak; “Yargı taraflı” temasının sürekli işlenmesini emrediyor ise; tekrar tekrar sormak gerekir;
“Bu mu gazetecilik?”
Sürekli “kaos taktikleri” üretmek ve bu “psikolojik savaş metodları”yla, bu “manipülasyon”larla gazetelerdeki “yoldaş”larını harekete geçirmek, ne zamandan beri “gazetecilik” sayılır oldu?..
Bu mu “ulusalcılık?”
Bu mu “vatanseverlik?”
MERMİYİ ÇAL, PKK’YA SAT!
Şu hâle bakın;
Diyarbakır’da, Serhat Akkuş adlı bir Kıdemli Üstçavuş, diğer silâh arkadaşlarının “Kurtlar Vadisi” dizisini izlediği gece, “bölük deposu”ndan, “tam 15 bin kaleşnikof mermisi” çalıyor!.. Çaldığı mermileri de askerlere taşıtıyor, iyi mi?..
Sonra da; bu mermileri, büyük bir ihtimalle PKK’ya satıyor!.. Çünkü, “PKK ile bağlantısı” meçhul değil!..
“Mermilerin çalındığını” fark eden komutanlar, “mermilerin atış veya tatbikatta kullanıldığına” dair belge düzenlenmesini ya da “eksiğin diğer bölüklerden temin edilmesini” emrediyorlar!..
Ancak, vatanî görevini yapan bir er, bu yolsuzluğ*gunöz yummuyor ve 23 Şubat 2011’de savcılığa “suç duyurusu”nda bulunuyor!
Skandal, ancak böyle açığa çıkıyor!..
Dahası da var!..
Hırsızlık olayının ortaya çıkmasının ardından başlatılan soruşturma esnasında Astsubay Kıdemli Üstçavuş Serhat Akkuş’un aynı zamanda adli emanet deposunda bulunan 10 kilo toz esrarı Silvan ilçesinde ikamet eden ve borcunun olduğu bir şahsa, borcuna karşılık olarak verdiği de tesbit edilmiş!..
Tabiî ki, tutuklanmış!..
Tutuklanmayıp da, ne yapılacaktı ki?..
“Asker”dir deyip, bütün askerler “meslekî dayanışma” gösterip, ona “destek” mi olmalıydı?..
Yollara düşüp, “protesto gösterisi” mi yapsalardı?.. Ya da; önceki gün, bazı gazetecilerin; “kamera”larını caddeye bırakıp, yolu trafiğe kapattığı gibi, “silâh”larını yol ortasına bırakıp, “geçiş”leri mi engellemeliydiler?..
Bir hırsız;
“Asker” de olsa, hırsızdır!..
Bir darbeci;
“Gazeteci” de olsa, darbecidir!..
Bu olaylara bakıp;
Onlara, hiç kimse “vatansever” veya “sınırların bekçisi” diyemez!..
Her sepette “çürük elma” bulunabileceği gibi; “askerler” arasında da, “gazeteciler” arasında da “çürük”ler vardır!..
Yapılacak olan;
Onları “sepette tutmak” değil, sapından tutup, sepetten atmaktır!.. Zira, onlar “diğerleri”ni de çürütürler!..
Biz, attık bünyemizden!..
Siz de gereğini yapın!..
KENAN KIRAN’A YUMRUK!
“Kaos ve darbe plânları” yapanların “gazeteci” sayıldığı, “mermi hırsızları”nın “vatansever” ilân edildiği bir Türkiye’de; Akit’e verdikleri paye de “radikallik” oldu, iyi mi?..
Bilmem, hiç dikkatinizi çekiyor mu;
Son günlerdeki televizyon ve gazete haberlerinde, Akit’e karşı; “görmeme, yok sayma” taktiği uygulanıyor!..
Bazı “kardeş gazete”lerin adlarını özellikle zikrederken, Akit’i ağızlarına bile almıyorlar!..
Çünkü biz, “gerçek”leri yazıyoruz!..
“Olanları” haber veriyoruz!..
“Tribünlere oynayıp, birilerinin hoşuna gidecek” haber ve yorumlara değil, “gerçek”lere yer veriyoruz.
Dolayısıyla, hoşlanmıyorlar bizden!..
İstiyorlar ki; işleri, “memleketin ırzına geçme teşebbüsü” bile olsa, “gazeteci” kisveli “darbekatör”lere biz de sahip çıkalım, biz de destek verelim!..
Bizde böyle bir “cıvıklık”, böyle bir “yavşaklık” ve “omurgasızlık” göremeyince de; “yok” sayıyorlar, adımızı kesinlikle anmıyorlar!..
Varsın, anmasınlar!..
Umurumuzda bile değil!..
Yalnız, önceki gün, “kamera”larını caddenin ortasına bırakıp, trafiği engelleyen, bunu da “tutuklanan gazetecilere sahip çıkma” olarak göstermeye yeltenen arkadaşlara bir çift sözüm olacak;
“Trafiği engellemek ne zamandan beri özgürlük istemenin yöntemi oldu?.. Basın özgürlüğünü sağlamanın metodları arasında, eşkıya gibi yol kesmek de var mı?.. Yol kesmek, ne zamandan beri eşkıyalık olmaktan çıktı?”
Bu arkadaşlara hatırlatmak lâzım;
“Gazetecilik dışı faaliyetleri”nden ötürü bazı insanların tutuklanmış olması, madem ki, “özgür basına darbe”dir, madem ki “basına sansür”dür ve madem ki, gazetecinin görevi “sormak ve soruşturmak”tır, o halde, söyleyin;
3 Aralık 2005’te, Kadıköy Belediyesi’nin Göztepe Parkı’nda düzenlediği “cami istemiyoruz” eyleminde muhabirimiz Kenan Kıran’ı, sırf “soru” sorduğu için “alın bu provokatörü buradan!” diyerek “azgın laikçi”lere hedef gösterip, “darp” edilmesine yol açan kimdi?..
O eylemde “meslektaş dayanışması” sergileyip Kenan Kıran’a sahip çıkması gerekirken; “Böyle soru sorulur mu?.. Burada böyle soru soramazsın!” diyerek, bir anlamda “hedef gösteren” ve kalabalığı “tahrik” eden Milliyet muhabiri Gökhan Karataş değil miydi?..
İşte bu “tahrik” ve “hedef gösterme” sonucu Kenan Kıran hem “darp” edildi, hem de “birkaç yumruk” yedi!.. Ertesi gün de; kartel gazeteleri tarafından “provokatör” ilân edildi, iyi mi?!?
Peki, önceki gün, “meslektaş dayanışması” maskesi altında eylem yapıp, “kamera”larını caddenin ortasına bırakan gazeteciler, “Kenan Kıran’ın yumruklanması”na niye engel olmadılar, tam aksine, onu hedef gösterip “cami düşmanları”na niye destek verdiler?..
Bu mu “dayanışma”dan anladıkları?.
Bu mu gazetecilik?..
Bunlar mı gazeteci?..
Güldürmeyin insanı!..
Bu mesaj milas tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 08.03.2011 - 11:08
#31
Gönderim zamanı 08.03.2011 - 21:45
bu kadar sığ bir hukuk anlayışıda ancak bu zihniyetten beklenirdi zaten
zamanında bazı kararlarda şöyle denirmiş bi parti zamanında ---> sanığın idamına tanıkların dinlenmesine
şimdi bunlar hukuk dersi veriyo ya =)
#32
Gönderim zamanı 08.03.2011 - 22:51
Tek kişilik tamamlanmamış hücrelere alınması? Aponun bile yanına birilerini gönderirken hemde?
2-3 yıldır tutuklu olmak hemde ortada CD'den öteye gidemeyen iddialarla; soner adlı kullanıcı oluşturmuşmuş, sanki dünyada tek soner adlı kullanıcı o...
Sürekli diyon ya Pac; evet şimdi senin adaletin haklı, umarın yarın bir başkasının adaleti değil gerçek adalet haklı olur...
[Bebeğim Öldü]
Hayatımın gerçek öykülerine ayrılan bir filmin soundtrack’ındayım
Bir yazar mıyım yoksa tek şiirlik şair mi?
Notumu verdi hocalarım nasihati koydum cebime
Ve zorda kalana dek çıkarmadım..
Ve ben bozuk paraydım anlaşılamadan çiklet oldum
Ve ben bütündüm yaramı sevgilimde bırakıp yarımı sokağa attım
Canımı yolda buldum canıma teslim ettim; canına okudum
Canıma kastım…
#33
Gönderim zamanı 09.03.2011 - 11:59
bu kadar sığ bir hukuk anlayışıda ancak bu zihniyetten beklenirdi zaten
Asıl senin hukuk anlayışın biraz sığ oluyor pac.
Şimdi şöyle oluyor; kimse gazeteciler suç işlemez ya da gazeteciler tutuklanmaz demiyor. Gazeteciler de birer insandır suç işlerler suçları sabitse tutuklanırlar. Mesela Hüseyin Üzmez gazeteciydi suç işledi tutuklandı kimse gazeteci tutuklanır mı demedi diyemez de.
Ortada apaçık bir suç olur, kimse de gazetecinin tutuklanmasına gıkını çıkaramaz.
Ama ortada böyle bir şey yok. Çok kafa karıştırıcı tuhaf bir durum var.
Şimdi ergenekon önemli bir dava de mi? Evet bence önemli bir dava. Önemli bir örgüt olduğu söyleniyor.
Şimdi bir gazetecinin bu davadan tutuklanması için gazetecinin bu örgütle bağlantısını somut bir şekilde ortaya koyman lazım. Öyle somut delillerin olmalı ki kimse gıkını çıkarmamalı. Ortada soru işareti olmamalı.
Sen bu davayı çok önemli görebilirsin. Başka birisi de bu dava öne sürülerek ülkede ne kadar Atatürkçü varsa içeri atıyorlar diye düşünebilir. Bunu yazabilir.
Bir gazeteci Ergenekon davasını önemsiz görebilir. ERgenekon tutuklularını vatansever görebilir, onlara sempati besleyebilir. Bu davadaki aksaklıkları dile getirerek sulandırmaya bile çalışabilir. Sırf bu yüzden gazeteciler tutuklanabilinemez. Ne bileyim o gazetecinin o örgütün toplantılarına katılması (varsa öyle bir örgüt), silah milah temin etmesi gerekir, yani işin içinde şiddet olması gerekir. Ortada somut bir şekilde şiddet eylemine destek yoksa (fikirleriyle destek değil somut destek lazım) sırf bu davayı önemsiz görüyor ve aleyhine propaganda yapıyor diye gazeteciler tutuklanmaz.
Şöyle örnekleyebiliriz; AKP'ye kapatma davası açıldığında ben de dahil birçok kişi kapatma davasının haksız yere açıldığını düşündü. Bununla ilgili onlarca yazı yazıldı çizildi. AKP'ye kapatma davası aleyhine yazı yazan gazeteciler AKP'nin işlediği iddia edilen laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmaktan tutuklandı mı? Bu mantaliteye göre tutuklanması lazımdı. Ha bazıları sanki bu dava normal bir davaymış gibi "yargı kararlarına saygı duyalım, bekleyelim" dediler. Böyle diyenler AKP'nin kapatılmasını isteyenlerdi genelde.
Ama şimdi gazeteciler tutuklanınca da bazıları "yargı kararına saygı duyalım, bekleyelim" beyler demye başladı.
İşte bu tutarsızlıktır. Yargı kararlarına herkes saygı duymak zorunda değil demek ki. Neyi bekleyeceksin oğlum, Nedim Şener, Ahmet Şık hakkında tutuklama kararı var. Ama tutuklamak için gereken deliller gizli. O kadar gizli ki sanıklardan bile gizliyorlar. Düşün savcının biri seni tutukluyor, delillerin ne diye soruyorsun, deliller gizli diyor. Bu ne anasın satıyım ya.
Ayrıca bu dava İstiklal mahkemelerinin verdiği kararlarla karşılaştırılabilinemez. O dönem tek parti dönemleriydi. Devrimler oluyordu. Adı üstünde devrimden bahsediyoruz. Ama günümüzde devrim diye bir şey yok. Demokrasi var. O örnekler bugün yapılanları haklı göstermez. Kimse o İstiklal mahkemeleri çok doğru kararlar verildi, hukuka sonuna kadar riayet edildi de demiyor. Çarpıtma kardeşim.
#34
Gönderim zamanı 10.03.2011 - 02:56
zamanında bazı kararlarda şöyle denirmiş bi parti zamanında ---> sanığın idamına tanıkların dinlenmesine
şimdi bunlar hukuk dersi veriyo ya =)
Nokta atışlar-Ahmet HAKANİyi de öyle olması şimdi yapılanları haklı çıkarır mı?
Tek kişilik tamamlanmamış hücrelere alınması? Aponun bile yanına birilerini gönderirken hemde?
2-3 yıldır tutuklu olmak hemde ortada CD'den öteye gidemeyen iddialarla; soner adlı kullanıcı oluşturmuşmuş, sanki dünyada tek soner adlı kullanıcı o...
Sürekli diyon ya Pac; evet şimdi senin adaletin haklı, umarın yarın bir başkasının adaleti değil gerçek adalet haklı olur...
SABAH saatleri...
Bir gazeteci arkadaşla “sabit telefon”dan konuşuyoruz.
Arkadaş, “bomba haber”i veriyor:
“Duydun mu? Çocuk tacizinden içeri düşen Vakit yazarı Hüseyin Üzmez tahliye edilmiş.”
Her şeyi olağan karşılamaya alışan bünyemde sıfır tepki...
Ama arkadaş durmuyor ve espriyi patlatıyor:
“Yargı, bizim ‘gazetecilere özgürlük’ talebimizi anladı ama galiba yanlış anladı”.
* * *
Vakit Gazetesi’ni açıyorum.
Abdurrahman Dilipak yazısına başlık atmış:
“Uçkur Davası”
CHP odaklı cinsel taciz iddialarını öyle ballandırmış ki...
Resmen tadını çıkarıyor.
En küçük bir kuşkusu yok...
En ufak bir ayıp olur derdi yok...
Oysa aynı Abdurrahman Dilipak, küçük bir kız çocuğunu taciz eden Hüseyin Üzmez konusunda nasıl da şefkatli, nasıl da merhametli, nasıl da anlayışlı ve nasıl da kuşkucu yaklaşıyordu.
Allah selamet versin, ne diyelim.
* * *
Deniz Baykal, İklim Bayraktar adlı bir kadın gazeteciyi taciz etmiş...
Haberler, yorumlar, röportajlar gırla gidiyor.
Benim bünyem ise maalesef bir türlü detaylara odaklanamıyor.
Çünkü cevaplanmaya muhtaç şöyle bir sorum var benim:
İyi de ağalar, beyler...
Ancak bir taciz davasının konusu olabilecek bu iddianın, Türkiye’yi çetelerden arındıracak olan devasa “Ergenekon davası” ile ne alakası var Allah aşkına?
* * *
Son günlerde şu cümleler dillere pelesenk oldu:
“Biz kimseyi haber yaptı diye içeri atmayız. Biz kimseye kitap yazdı diye bir şey demeyiz. İçeri düşenler, gazetecilik faaliyetinden içeri düşmediler.”
Bu cümlelere şu nedenle kıl oluyorum:
Yeryüzünün en baskıcı, en diktatör, en ceberut, en zalim rejimlerinde bile, gazeteciler içeri atıldığında “Bu adam gazetecilik faaliyetinden dolayı içeri atılmıştır” denmez.
Öyle ya da böyle...
İnandırıcı ya da değil...
Mutlaka bir hukuki kılıf, bir yasal çerçeve, bir meşru bahane bulunur.
Yani...
“Gazetecilik faaliyetlerinden dolayı yargılanmıyorlar” diyenler, durumu açıklığa kavuşturduklarını sanıyorlarsa fena halde yanılıyorlar.
* * *
Diyelim ki bir gazeteci, bugün olup bitenlere karşı bir duruş sergiliyor.
Hükümet yanlısı gazetelerin köşelerinden hemen bir seğirtme:
“Hop! Dur bakalım. Sen 28 Şubat’ta niye isyan etmedin?”
Güzel bir soru...
Ama böyle bir sorunun sorulmasının şu türden bir sakıncası var:
Bu soruyu soranlar, “28 Şubat” ile “bugün” arasında isyan etme açısından bir fark görmediklerini de ima etmiş oluyorlar.
O zaman adama “Sen 28 Şubat’ta isyan etmiştin, bugün niye etmiyorsun” diye sormazlar mı?
* * *
Geçen akşam Tarafsız Bölge’de Nuray Mert şöyle dedi:
“Nasıl ki Ergenekon’u abartmak bir tür sulandırma ise bugünün koşullarını ‘12 Eylül’den de beter’ diye abartmak da bir tür sulandırmadır.”
Doğru...
Abartmak sulandırmaktır.
O zaman gelin, “bugünün koşullarını” da abartmayalım.
“Otoriter eğilim giderek artıyor” saptamasını yapmak başka bir şeydir, “Bugün 12 Eylül’den de beter... Faşizm geldi...” diye abartmak başka bir şey.
Fadime ile İklim arasındaki farklar
- Fadİme 28 Şubat’ın “Neler dönmüş neler” dedirtme unsuruydu... İklim ise yeni dönemin “Neler dönmüş neler” dedirtme unsuru.
- Fadime’nin küçük balığı Müslüm Gündüz, büyük balığı Ali Kalkancı idi... İklim’in büyük balığı Deniz Baykal, küçük balığı Muharrem İnce...
- Fadime İslami kesime göre “eğitilmiş bir ajan” idi... İklim ise CHP’lilere göre “eğitilmiş bir ajan”.
- Fadime gözyaşlarına boğularak anlatırdı... İklim ise “böğürerek ağlamak” istediğini söylüyor.
- Fadime’nin “inanılmaz bir inancı” vardı... İklim’in ise “inanılmaz soruları” ve “inanılmaz röportajları” var...
- Fadime olayını bir taraf köpürtmüştü... İklim olayını ise öbür taraf köpürtüyor.
- Fadime olayında “imam nikâhı” savunması vardı. İklim olayında ise “iltifatı aşan sözler” suçlaması var.
- Fadime “tarikatların cinsellikle imtihanı” idi... İklim ise “sosyal demokrasinin cinsellikle imtihanı” gibi...
- Fadime irtica tehlikesinin deliliydi... İklim ise Ergenekon tehlikesinin delili yapılmaya çalışılıyor.
Joost Abimizden süper bir benzetme
BİR zamanlar Türkiye’nin AB macerasında mühim roller oynayan Hollandalı parlamenter Joost Lagendijk Abimiz, bir süredir Zaman Gazetesi’nde köşe yazıyor.
Umarım yazmaya devam eder.
Çünkü Joost Abimiz, son günlerde Ergenekon konusunda savcılardan bile daha “ödünsüz” bir çizgi izleyen Zaman Gazetesi’nde “bol kuşkulu, bol acabalı” yazılar yazıyor.
Ama ben en çok dünkü yazısındaki benzetmeye vuruldum.
Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmalarının Ergenekon Davası’na duyulan güvene ağır bir darbe vurduğunu yazan Joost Lagendijk’in süper benzetmesi aynen şöyle:
“Bu adeta Saadet Partisi yönetim kurulunun içkili araba kullanmaktan tutuklanması gibi bir şey... Teoride doğru olabilir ama kimse buna inanmaz.”
----------------------------------------------------------
Bu arada ek olarak Joost Lagendijk denilen sayın(!) abi güzel işaret fişekleri veriyor ara ara takip etmek lazım...
Adam basın ayağı diyor ardından basına operasyon, adam asker ayağı diyor ardından yeni operasyon bukez askere, mali ayağından bahsetmişti sanırım sıradakiler iş adamı ama ortamı bekliyorlar...
Birde her içeri alınan hakkında "kesin deliller bulan ilgili medya"nın bu mümtaz yazarı(!) gelen tepkiler üzerine (halkın yemeyeceğini anlamış olacak ki) bu durum hükümeti zorda bırakıp, "ergenekon terör örgütü" davasını sulandırır demiş... Hemen ardından ne oldu bakalım; Şimdiye kadar susan başbakanımız, hani 2-3 yıldır içerde olanlar için susan adam, gecikmiş adalet adalet değildir dedi bile...
süreci bu adamdan ve medyasından takip etmekte yarar var...
Ha bir ek daha geçen içeri alınan OdaTv yazarı Barış Terkoğlu'na siteye yazılan Yorumlardan kimin sorumlu olduğu sorulMUŞ... Yani? Yoksa geçtiğimiz aylarda İPv6'yı anlatan büyük bakanımızın internet üzerinde denetim sağlayacağız dediği yerde miyiz?
Bu mesaj _RomantizmA_ tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 10.03.2011 - 03:02
[Bebeğim Öldü]
Hayatımın gerçek öykülerine ayrılan bir filmin soundtrack’ındayım
Bir yazar mıyım yoksa tek şiirlik şair mi?
Notumu verdi hocalarım nasihati koydum cebime
Ve zorda kalana dek çıkarmadım..
Ve ben bozuk paraydım anlaşılamadan çiklet oldum
Ve ben bütündüm yaramı sevgilimde bırakıp yarımı sokağa attım
Canımı yolda buldum canıma teslim ettim; canına okudum
Canıma kastım…
#35
Gönderim zamanı 24.03.2011 - 01:52
Ahmet Şık'ın kitabını yayınlayacak yayınevinde polis arama yapıyor
Ergenekon'' soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık'ın kitabını yayımlayacağı belirtilen yayınevinde, polis tarafından arama yapılıyor.
Alınan bilgiye göre, Ahmet Şık'ın yayımlanacak ''İmamın Ordusu'' adlı kitabıyla ilgili olarak, İthaki Yayınevinin Kadıköy'deki merkezinde, polis ekipleri tarafından arama çalışması başlatıldı.
Polisin, yayınevinde, elektronik doküman halinde bulunduğu belirtilen kitapla ilgili arama ve incelemeleri sürüyor.
haberTürk
[Bebeğim Öldü]
Hayatımın gerçek öykülerine ayrılan bir filmin soundtrack’ındayım
Bir yazar mıyım yoksa tek şiirlik şair mi?
Notumu verdi hocalarım nasihati koydum cebime
Ve zorda kalana dek çıkarmadım..
Ve ben bozuk paraydım anlaşılamadan çiklet oldum
Ve ben bütündüm yaramı sevgilimde bırakıp yarımı sokağa attım
Canımı yolda buldum canıma teslim ettim; canına okudum
Canıma kastım…
#36
Gönderim zamanı 24.03.2011 - 02:56
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık'ın yayımlanacak kitabıyla ilgili olarak İthaki Yayınevi'nin İstanbul Kadıköy'deki merkezinde polis ekiplerince arama yapılıyor.
Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık'ın yayımlanacak kitabıyla ilgili olarak İthaki Yayınevi'nin İstanbul Kadıköy'deki merkezinde polis ekiplerince arama yapıldı. Soruşturma kapsamında tutuklanan gazeteci Ahmet Şık'ın piyasaya çıkacağı söylenen "İmamın Ordusu" adlı kitabının İthaki Yayınları'nca basılacağı iddia ediliyordu. Yayınevinin Kadıköy'deki merkezine gelen polis ekiplerinin de, söz konusu kitabı aradıkları belirtiliyor.
Yayınevi sahibi Ünal Koçak ve editör Ahmet Öz, polis aramasını doğruladı. Yayıncı Ahmet Öz, polislerin ellerinde Ahmet Şık'ın yayımlanmamış kitabı olan "İmamın Ordusu" adlı kitabın kopyasının aranacağı yönünde tebligat olduğunu belirterek, aramanın da bu kapsamda yapıldığını söyledi.
Ahmet Öz, polislerin incelemelerini tamamladığını ve yayınevinden ayrılacaklarını kaydetti. Öz, polis baskını sonrasında herhangi bir gözaltı olayının yaşanmadığını belirtti.
mynet
------------------------------------------------------------
Anayasanın tüm maddelerinin değiştirilebilmesinin bile konuşulduğu, devlet şeklinin tartışıldığı bir ortamda imam'a dokunan yanıyor....
İran'a kaçıp, Türkiye de özgürlük yok diye gaztelere çıkmak istiyorum... Devir değişti ve ben değişen devirdeki "ileri demokrasi"yi hazmedemiyorum...
[Bebeğim Öldü]
Hayatımın gerçek öykülerine ayrılan bir filmin soundtrack’ındayım
Bir yazar mıyım yoksa tek şiirlik şair mi?
Notumu verdi hocalarım nasihati koydum cebime
Ve zorda kalana dek çıkarmadım..
Ve ben bozuk paraydım anlaşılamadan çiklet oldum
Ve ben bütündüm yaramı sevgilimde bırakıp yarımı sokağa attım
Canımı yolda buldum canıma teslim ettim; canına okudum
Canıma kastım…
#37
Gönderim zamanı 14.04.2011 - 17:16
Ertuğrul Mavioğlu ve Ahmet Şık'ın birlikte yazdıkları "Kırk Katır Kırk Satır, Ergenekon'u Anlama Kılavuzu" adlı kitapla ilgili duruşma Kadıköy Adliyesi'nde görülüyor.
Halen Ergenekon soruşturması kapsamında Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan gazeteci Ahmet Şık cezaevinde ring aracı bulunmadığı gerekçesiyle duruşmaya getirilmedi.
-----------
Sabahın köründe onca devlet memurunu yataklarından kaldırıp onlarca arabayla baskınlar düzenlerken araba buluyorsun da, bir adamı ceza evinden duruşmanın yapılacağı yere getirmeye araba bulamıyorsun. Külahıma anlat derler. Tam bi rezalet.
Değişiklikler Kaydedildi...
#38
Gönderim zamanı 14.04.2011 - 19:38
#39
Gönderim zamanı 14.04.2011 - 19:41
♥
Bu kadar da ısıtmazdı belki de bahar güneşleri,
her kaybedişin ardından hayat yeniden başlamasaydı eğer.
♥
#40
Gönderim zamanı 14.04.2011 - 21:04
cep telefonu sakatlık çıkarıyo bazen.
Benzer Konular
Konu | Forum | Konuyu Açan | İstatistikler | Son Mesaj Bilgisi | |
---|---|---|---|---|---|
iPhone 11 ne kadar? iPhone 11 (Yeni telefon) özellikleri CNN TÜRK’te |
Bilim & Teknoloji Haberleri | Haberci |
|
|
|
Yeni iPhone'ların ekranında çentik olmayacak |
Bilim & Teknoloji Haberleri | Haberci |
|
|
|
Apple, son bombasını duyurdu: İşte yeni Mac Pro |
Bilim & Teknoloji Haberleri | Haberci |
|
|
|
Çin genetiği değiştirilmiş yeni bir pirinç türü geliştirdi |
Bilim & Teknoloji Haberleri | Haberci |
|
|
|
Sosyal medyanın yeni kabusu… Sahte banka dolandırıcılığı |
Bilim & Teknoloji Haberleri | Haberci |
|
|
30 kullanıcı bu konuya bakıyor
0 üye, 30 ziyaretçi, 0 gizli