İçerik değiştir



- - - - -

Takrir-i Sükûn'dan Tahkikat Komisyonları'na - Adnan İslamoğul


  • Yanıtlamak için giriş yapın
Bu konuya yanıt verilmedi

#1 Can Ka No Rey

Can Ka No Rey

    Burası olmadan yaşayamaz

  • Yöneticiler
  • 9.354 Mesaj
  • Cinsiyet:Bay

Gönderim zamanı 09.03.2011 - 21:45


Mccarty’den, Çevik Bir’e…

“Tahkikat Komisyonları”, 27 Mayıs’a giden yolun belki de son metrelerinden biriydi Menderes için. Paris’te düşen uçaktan sağ kurtulan Menderes, etrafında oluşturulan uhrevî havanın tesiriyle gücüne hudut tâyin edemiyor, gittiği her yerde coşkulu kalabalıklar tarafından dualarla karşılanıyor, dualarla teşyî ediliyordu. Bir darbe ihtimâline asla ihtimal vermeyen Menderes, işte böyle bir güven duygusuyla, maraza çıkaran iki grubun, muhalefet ve basının tahkik edilmesi için kararları lâ yü’sel Tahkikat Komisyonlarını kurdu.Meşrûiyetini Anayasa’dan alan, ve fakat ancak bir dikta rejiminin kendini savunma mekanizmasından başkaca bir anlama gelmeyen bir uygulamaydı. Ömrü uzun olmadı, çünkü kader ağlarını örmeye başlamıştı, Tahkikat Komisyonları’nın sâhibinin de ömrü uzun olmayacaktı. Türk siyâsî tarihinin en trajik ve hatta en dramatik dönemi başlayacak ve bu dönem Menderes ve iki arkadaşının idam edilmesiyle demokrasi tarihimize ayıplı, kara sahifeler olarak yazılacaktı.

İktidar sâhibinin güce tapınmasıyla, gücün kontrolüne girmesiyle, güç duygusu tarafından güdülenmeye başlamasıyla iktidarın gücünün şehvete dönüştüğü dönemler başlıyor.


Menderes de, işte böyle bir dönemde, asla hak etmediği bir trajik sonla karşılaştı.

Nasıl ki, 27 Mayıs, 12 Eylül, 1908’in ayak izleriyse, Tahkikat Komisyonları da, Takrir-i Sükûn Kanun’unun ayak iziydi aslında.

İktidarın farklı seslere tahammülünün tükendiği zamanlardı, itiraza kulaklarını tıkadıkları zamanlardı. İktidarın yalnızca alkış seslerini duymak istediği, yalnızca takdir yazılarını okumak istediği, takdir yorumlarını dinlemek istediği zamanlardı.

Güç duygusunun, yönetme duygusunun artık kana karıştığı zamanlardı…

Engizisyonun, “Herkesi öldürün, Tanrı kendisinden olanı nasılsa tanıyacaktır” retoriğinin, az gelişmiş demokrasilerdeki versiyonu da,“Bütün mû’terizleri tutuklayın, nasılsa adalet mülkün temelidir” retoriğidir.

Neredeyse dört yıla yaklaşan uzun bir zamandır Türkiye’de bir dâvâ gündemde.. Dalga dalga gelen bir dâvâ silsilesi bu. Bu iki buçuk yıldır televizyon ekranlarına yansıyan görüntülere bakarsanız, neredeyse bir iç savaş provası yapan dehşetengîz bir örgüt ile karşı karşıyayız… Yer altından her türlü silahın fışkırdığı, sayısız belgenin havada uçuştuğu, bazı televizyon kanallarının yayınlarının neredeyse tamamını bu dâvâya tahsis ettiği, gazetelerde bu dâvânın kadrolu yazarlarının oluştuğu bir süreç yaşıyoruz.

Son günlerde mezkûr dâvâ ile alâkalı olarak, yanılıp şaşıp “lûtfen biraz itin┠ikazı yapmağa yeltenen gazetecilerin de apar topar gözaltına alınması ve tutuklanmasıyla bir korku imparatorluğu oluşturuluyor.

Nedir bu dâvânın özü?

Darbe teşebbüsü için örgüt kurmak ve bunun için planlama yapmak..

Bunun tespiti dört yıl mı sürer?

Neden bu kadar uzun bir zaman yayılır bu dâvâ?


İktidarı elinde bulunduran gücün, bu korku filmini üç yıldır vizyonda tutmasının sebebi nedir?

ABD’de yaşanan “Mccarty dönemi”ni andıran bütün argümanların sahaya sürüldüğü bu süreç niçin

bu kadar uzun sürdürülür?

Sanki eksik olan yalnızca “tok sesli bir albay”dır.

Eğer dâvânın özünü oluşturan suç “darbe teşebbüsü” ise, burada sorulacak çok önemli bir soru vardır.

Bırakınız darbe teşebbüsünü, post modern 28 Şubat darbesinin bizzat failleri hâlâ bu toplumda saygın insanlar gibi dolaşmaktadır. Seçimle iktidar olmuş bir hükûmeti alaşağı eden, Sincan’da tankları yürüterek demokrasiye “balans ayarı” yapan, gazetecileri brifing yağmuruna tutan 28 Şubat post modern darbesinin bizzat fâilleri hiçbir şekilde soruşturma konusu olmazken, darbe yapmayı planlayanların dâvâsı neden bu kadar uzun sürmektedir. Neden temcid pilavı gibi belirli periyotlarla dalga dalga ısıtılıp sofraya getirilmektedir?


Yüzlerce insanı tutuklayan irâde, neden Çevik Bir ve şürekâsına karşı derin bir sessizlik içindedir?

Aynı irâde neden 28 Şubat’ı alkışlarken avuçları patlayan medya ile al takke ver külah sıkı fıkıdır?


Aynı irâde 28 Şubat’ı destekleyen sermâye ile neden bu kadar içli dışlıdır?

Aynı irâde gerçekleşen 28 Şubat post modern darbesi ile yapılması planlanan darbe arasında ne gibi bir keyfiyet farkı görmektedir?

Bütün darbeler demokrasiye tecâvüz eder, 28 Şubat post modern darbesi de demokrasiye tecâvüz etmiştir. Acaba demokrasi, 28 Şubat post modern darbesini dekolte giydiği için mi tahrik etmiştir, bu sebeple mi yargının spotları üzerine çevrilmemektedir?

“Bu ülke”de darbe yapmak değil, yalnızca darbeyi planlamak suçtur!

Yoksa bu soruların cevabı Râmiz Dayı’da mıdır?


“Mesele darbe değil yeğen” mi demektedir Râmiz Dayı?



Adnan İslamoğulları - Nizamıalem.org





Benzer Konular Daralt

4 kullanıcı bu konuya bakıyor

0 üye, 4 ziyaretçi, 0 gizli