Arkadaşlar
Ben bu sitede defalarca ve de defalarca yazdım.
Boğazımıza kadar b..k çukuruna batmışız herşey normalmiş gibi yaşayıp gidiyoruz.
Ahlak'a sadece ve sadece Cinsellik üzerinden yani kadın-erkek ilişkisi üzerinden BAKTIĞIMIZ için gelinen nokta işe bu oluyor ve Ağır bedeller ödeniyor.
Normal zamanlar da Namusu'u KADININ bacak arasında ararken Roller birden bire değişiyor.
Seçim zamanı namusluluk veya namussuzluk ahlaklılık veya ahlaksızlık Erkeğin (Milletvekili adayının) Uçkuruna bakılarak değerlendiriliyor.
YALANCILIK,hırsızlık,dolandırıcılık,ihaleye fesat karıştırma,Kamu malına tasallut etmek GAYET NORMAL ŞEYLER OLARAK ALGILANIYOR.
Halk da saydığım bu suçları Ahlaksızlık olarak değil de Akıllı çalışkan ve Zeki olmanın bir göstergesi olarak gördüğünden Kıçında kalan son yırtık donunu çekiştire çekiştire Ahlaklı ve Namuslu olmanın şartının İki bacak arasınada ki anormal durum ve şartlarda gelişen çok güzel hareketler de arıyor.
Namus kavramı DİNCİLER TARAFINDAN eksik birakılmış bu halk AKP tarafından işte bu bölgelerden avlıyor.
Projeleri olmayan bitmiş tükenmiş AKP, Seçim STANDLARINI Rakip partilerin Milletvekillerini Bacak aralarına yerleştirdiği SEÇİM STANDLARI ile o bölgelerden Seçim propogandası yapıyor.
Aşağıda eklediğim MAKALEYİ okursanız daha net anlaşılacağını da uumut ediyorum.
----------------
Temel sorun: Dürüst olmamak
Bu düşüncemi bazen çok sert ve ağır şekilde ifade ediyorum. Mesela, bazen şöyle diyorum:
“Türkiye’nin temel sorunu namussuzluk veya namussuzlar sorunudur. Bu sorunu çözün, Türkiye’nin başka sorunu kalmaz. Bu sorunun çözümü ardından öteki sorunlar kendiliğinden çözülecektir. Çünkü tümü namussuzluk sorununun yan ürünüdür.”
Ahlakın esası dürüstlüktür. Yani olduğun gibi görünmek veya göründüğün gibi olmak...
Zaafların bulunması insanı ahlaksız yapmaz, hatalı yapar, günahkâr yapar. Hatalar tamir edilir, günahlar ise tanrısal rahmet tarafından affedilir.
Ahlaksızlık yani dürüst olmamak farklı bir şeydir. Hatalı olmak bir zaaftır, sürçmedir. Ahlaksızlık ise bir temel çürümedir, kötü niyet ürünüdür.
Türkiye’deki akıl almaz çarpıklıkların başında din-ahlak ilişkisindeki çelişki gelmektedir.
Türkiye, görülmedik bir hızla dincileşirken, görülmedik bir hızla da ahlaksızlaşmaktadır. Yalancılık, dolandırıcılık, yolsuzluk, düzenbazlık... gibi temel bozukluklar listesinde her gün biraz daha yukarılara çıkışımız, dünyanın izlediği ve bizim de önümüze koyduğu bir gerçektir.
Ne yazık ki, Türkiye, yalandan hırsızlığa, kamu kaynaklarını talandan mafya zulümlerine kadar her türlü suç ve rezilliğin, her türlü ahlaksızlık ve düşüklüğün doruğa tırmandığı bir ülke haline gelmiş bulunuyor.
Bir yanda, temeli ve amacı ahlak olan İslam adına yüz bine ulaşan cami, (sağlık ocaklarının toplam sayısı 7500, okulların toplam sayısı 67 bin), gökleri tırmalayan on binler minare, öte yanda zirveye tırmanmış ahlaksızlıklar...
Bundan ilginci, ahlaksızlığın en zehirlisi olan riyakârlık, iftira, kamu kaynaklarının talanı gibi temel çürümelerde öne çıkmış isimlerin önemli bir kısmı dincilikleriyle de ünlü kişiler...
Böyle bir çarpıklık tarihte az görülmüştür.
Dinselleşme arttıkça ahlaksızlık, vurgunculuk ve ikiyüzlülük de artıyor.
Bu nasıl iştir, nasıl bir garabettir?!
Dinin gerçeğinin uygulanmasına bile, ‘ibadette azalma yaratılıyor’ gerekçesiyle karşı çıkan insanların, orman yağmalamasına, kamu mallarının talanına, insan haklarının çiğnenmesine, kadının horlanıp ezilmesine karşı çıktıklarına tanık olamıyoruz.
Kısacası, İslam, birileri aracılığıyla âdeta ahlaksızlık, akıl dışılık, düzenbazlık üreten bir din olarak algılanır oldu.
Siyaseti çürüten temel olumsuzluk da dürüstlüğün göçürülmesidir. Siyaset, ne yazık ki, büyük çoğunluğu itibariyle, olduğu gibi görünmeyenlerle göründüğü gibi olmayanların kümelendiği bir mesleğe dönüştürüldü.
Yaşar Nuri Öztürk / 16 Temmuz 2008 07:10
Bu mesaj waranko tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 11.05.2011 - 14:31