Gönderim zamanı 28.06.2007 - 23:06
13. Mektup
Er geç beni affedeceksin. Bir şey beklemeden, bir şey istemeden affedeceksin.
Sevgin seni oraya götürecek.
Düşe kalka ilerleyeceğin yollarda, taşlar kanatacak ayaklarını. Issız, karanlık
ormanlardan geçeceksin yapayalnız. Sonra bir bataklık başlayacak gözün
alabildiğine. Omuzlarına kadar yapışkan çamurlara saplanacaksın. Durmadan
yağmur yağacak üstüne, iliklerine kadar ıslanacaksın, üşüyeceksin.
Ahtapot elleri gibi uzun, pis sarmaşıklar dolanacak ayak bileklerine.
Dört yanında kara bataklık kuşları dönecek çığlık çığlığa.
Geçmiş zamanı düşüneceksin. O bir daha yaşanılmaz günleri,
geceleri düşüneceksin.
Bataklığın son bulduğu yerde zift gibi koyu bir gece başlayacak geçmiş
gecelere benzeyen. Yürüyeceksin, ağır ağır ilerleyeceksin zamanın ve
gecenin ortasında. Keskin bir rüzgar çıkacak, merhametsiz kırbaçlar gibi parçalayacak yüzünü.
Sonra bir dağ yamacına varacaksın, bitkin ve perişan.. Uzaklarda cılız bir
ışık göreceksin. Sen yaklaştıkça büyüyecek, sıcak kollarıyla saracak seni.
Fakat, sen o ışığın olduğu yere hiç bir zaman varamayacaksın ve bu
gerçeği anladığın anda yıkılacaksın, korku ve ümitsizlik saracak yüreğini,
ağlayacaksın.
İşte o zaman beni düşüneceksin, çektiklerimi, senin için katlandığım
şeyleri düşüneceksin. Bulutlar dağılacak. Seni nasıl sevdiğimi,
nasıl yüceleştirdiğimi, nasıl erişilmez ışık haline getirdiğimi birer birer
anlayacaksın.
Onun için beni affet demeyeceğim sana. Er geç anlayacak ve affedeceksin.
Bunu biliyorum.
Karşılaşmamız kaderdi belki. Ama çektiğimiz çiledir, bizi birbirimize
yaklaştıran, o korkunç ümitsizlik, büyük çaresizliklerdir.
Acılarımızı yitirmeyelim..
12.Mektup
Ölmedim işte. Ölemedim. Demek ki yaşamam gerekliydi. Bir gizli kuvvet
olmalı bizi yaşatan. Yaşamakla ölmek arasındaki maceramızı düzenleyen
çaresizliğimizi her yerde yüzümüze tokat gibi indiren bir büyük kuvvet olmalı.
Şimdi seni daha çok seviyorum. Meğer ölüm senin kadar güzel değilmiş.
Şimdi güzelliğin daha yakıcı, daha alımlı.
Bütün neden`ler senin için yaşamayı gerektiriyor şimdi.
Nasıldım , nasıldım o gece, o gün bilemezsin? eski, taş binalar üstüme yıkılıyordu,
başımda parçalanıyordu vitrinlerin camları.
Her taşıt beni ezip geçiyordu yanımdan.
İnsanlar alnımda yürüyordu çamurlu pis ayaklarıyla. Rüzgar gırtlağıma yapışmış
bir el gibiydi. Kitaplar, dergiler, gazeteler gördüm boyalı dükkanlarda.
Hepsi ölmek diyordu. Yalnız ölümdü gördüğüm kaldırımlarda.
Artık her şey boştu, yalandı.
Kirli bir çamaşırdı üzerimde yaşamak. Umutlarımı yitirmiştim. Arayıp bulacak
gücüm kalmamıştı. Öylesine yorgundum, bitkindim. Ellerimi sevmiyordum,
gözlerim utanç veriyordu gözlerime. Damarlarımdaki kan rahatsız ediyordu
beni. Ölmek, gitgide bir umut haline geliyordu içimde. Büyüyor, büyüyordu.
Boşlukta bir tel gerilmeye başladı ... Gerildi, gerildi. Sonra kan rengi bir
karanlığa düştüm. Duvarlar kırmızıydı, yerler, masalar, sokaklar, insanlar hep
kırmızıydı, Ama karanlıktı yine, korkunç bir karanlıktı. Kırmızı sisler içindeydim.
Dört yanım denizdi, kıpkızıl.
Sonra rengi değişti çevremin. Bulutlar dağılmaya başladı. İlk gün ışığı merhaba
dedi pencereden, yeşil yapraklar el salladı . Bir adam uzun uzun öksürdü.
İlk ellerimi buldum vücudumda, derken ayaklarımı, gözlerimi, dudaklarımı,
saçlarımı buldum. ve seni düşündüm.
İşte o zaman yaşadığımı anladım, utandım..
11 .Mektup
Korkuyorum. Ölmekten mi? Hayır, yokluktan. Ölmek nihayet birkaç
dakikalık mesele. Yürümek, uyumak gibi basit bir şey. Ama yokluk; ölüm.
Evet ölmek ve ölüm ayrı şeyler bence. Biri sonun başlangıcı biride son ve
yokluk. Ölmekte şiir var, duygu var, anlam var. Ölüm, sadece karanlık ,
boşluk, anlamsızlık.
Doğmak başlangıcı yaşantımızın ve çilemizin. Ölmek. sonuç Ölümse; öldükten
sonraki zaman. O dizgin vuramadığımız at, asla sahip olamadığımız kadın.
Ölmek elimizde, ölüm tanrının sırrı, bedeli, var oluşumuzun.
Ölümsüz olmalıydı ölmek dünyada. İnsan dilediği anda ölmeli, dilediği
anda yaşamalıydı.
Ölümün gelmesini bekleyenler, ölmeyi bilmeyenlerdir. Yaşamamız tanrının
bileceği bir şey, zamana hükmeden o, ölüme hükmeden de o. Yalnız
ölmek bizim. Onunla yetinmek kalmış bize bu ölümlü dünyada.
Bu tek hakkımızı da suç saymış bizden önce gelenler. Suç işlemişler,
günah demişler. Yaşatmışlar, yaşamışız, öldürmüşler ölmüşüz. Nerede kaldı
bizim üstünlüğümüz? İnsanlığımız, zekamız nerede kaldı?
Bitkiler, hayvanlar diledikleri zaman ölemiyorlarsa insan olmadıkları içindir.
Ölmek asla şerefsizlik değil. Yalnız yaşamaktan korkanlar, yılgınlarmı
ölmek isterler sanıyorsun?
Cesaret, başkalarına kötülük etme bahasına da olsa yaşamak mı?
Cesaret, sürekli bir aldanmaya boyun eğmek mi? Durmadan aldatmak mı
cesaret?
Kötü, korkunç bir dünya üzerinde yaşıyoruz. Bütün çabamız kendi kendimizi
bitirmek ve son vermek insan nesline. Öyleyse bir adam eksilmiş olsa
bu şuursuz kalabalıktan ne çıkar?
Hatırlıyor musun? Bir şiirimde;
<Bir>
demiştim.
İşte bu gün ölümün o güzel olduğu yerdeyim..
10.Mektup
Dün bir şiir daha yazdım senin için.
Önce tuttum karşıma oturttum seni,
konuşturdum, güldürdüm, ağlattım.
Her halin hoşuma gidiyordu.
Kadındın, ama önce insandın.
Güzeldin, ama önce iyiydin. Elbette seni
yazacaktım, senin için yazacaktım.
Bana <ok> diyorlar.
Bir insana <sen>
denir mi?
Benim yaşamam ve şiirim birbirinden ayrı şeyler değil ki !
Yaşarken şairliğimi yaşıyorum ben.
Yürürken, konuşurken, sevişirken hep şairliğimin içindeyim,
o da benim içimde.
Birbirimizi tamamlıyoruz durmadan.
Sen hiç denize baktığın zaman bir orman gördün mü?
Dağların gökyüzüne en yakın olduğu yerde
yeraltı nehirlerini düşündün mü hiç?
Öpüşürken, sevişirken açların,
yoksulların yüreği çarptı mı sende?
Güldüğün zaman Afrika `da isimsiz bir zenciyi hatırlayıp,
onun büyük acısını duydun mu derinden?
Senin o güzel gözlerin bende yalnız seni görüyor.
Seviyorsan beni seviyorsun, beni istiyorsun benden.
Oysaki ben sende bütün insanlığı, güzelliği seviyorum.
Al gözlerimi de kendine bir benim gözlerimle bak.
Gör, ne kadar erişilmez, ne kadar yüce olduğunu.
Her maddenin bir atomu olduğu gibi bir şiiriyeti de vardır.
Bilgin atomu parçalayan, sanatçı ise şiiriyeti bulan, işleyen ve onu
sanat haline getiren insandır.
Şiir bir köprüdür madde ile ruh arasında. Şiir güzelliğin en yoğun
ifadesidir ve nefes alışıdır duygularımızın.
Atom gücü, elektik gücü gibi bir de şiir gücü vardır dünyada.
Sanatçı bu gücü ellerinde tutan kimsedir işte. Onu şiir, müzik,
heykel ve resim haline getiren mutlu kişidir o..
Her zaman, her yerde söylemişimdir. <Hayat> diye.
Yazmamı bana çok görmeyin....
9.Mektup
Kimdi o? Yanındaki kimdi? Ne konuşuyordunuz?
İste buna dayanamam. Kahrolurum.
Dün gece ne yaptın? Nereye gittin? Ah otursaydın, beni düşünseydin ya?
Eğlenebildin mi bari? Yatarken ne okudun?Sonra iyi uyuyabildin mi?
Rüyanda neler gördün? Söylesene..
Anladım artık beni sevmiyorsun. Sevdiğini sanmakla yanılmışım.
Zaten çirkin bir adamım ben, sinirliyim. kıskancım. fazla hisliğim.
Suçluyum. Kendimi sevgilerimin bencilliğinden kurtaramadım. Zayıf,
bencil bir adamım öyleyse. Sonra yalancıyım, iki yüzlüyüm.
Seninle konuşurken seninle yatmayı düşünüyorum. Sevgiyle elini tuttuğum zaman,
aslında kalçalarını tutuyorum. bilmiyorsun.
Kendime göre hesaplarım var benim. Yanımda olman gurur veriyor,sevinç veriyor bana.
Fakat sana kimse bakmasın istiyorum, kimse konuşmasın seninle.
Hep benim ol. Günün her saatinde ve ölünceye kadar benim ol.
Beni seviyor musun? Evet mi? Öyleyse söyle. Kimdi o?
Yanındaki kimdi? Nereye gidiyordunuz?
Seven zalimdir biliyorsun, aşk egoisttir.Sen zalim olma. Anlamıyorsun,
anlamıyorsun.... Biraz anla beni.
Sana sitem etmeyeceğim artık. Bütün suç benim. Seni bu kadar sevmemeliydim.
Şu köhne ve utanmaz dünyada ne bir kimse bu kadar sevilmeye değer, ne de
bir kimsenin bu kadar sevilmeye hakkı var.
Kendimizi ne sanıyoruz? Biz kimiz? Sus cevap verme. Teselliye ihtiyacım yok.
Seni bu kadar sevmenin cezasını kendime ödeteceğim.
Göreceksin...
8.Mektup
Bana çılgın diyorsun, seni sevdiğim için. Yanılıyorsun, sevmek
çılgınlık değil. Sevmek insan tarafımızı bulmamızdır bence.
Biraz da yaklaşmamızdır Tanrıya zaman zaman.
Dünyada sevmeyenlere, sevemeyenlere acımalı. O ot gelip, ot
gidenlere acımalı. Sevebilen insan kendini keşfetmiş insandır.
Talihli insandır. Çektiği bütün acılara rağmen; mutlu, kıvançlı
insandır o. Aşktır yücelten bizi ve derinliğimiz aşktandır. Gerisi
boş, yalan. Aşksa, sevmektir. Durmadan, nefes alırcasına
sevmektir. Sevmekle sevilmek ayrı şeyler...
Sevilmeyi çoğaltmak, ona bir başka şekil vermek, daha da
yoğunlaştırmak onu elimizde değil. Oysa ki sevgimizi dilediğimiz
gibi yoğurabilir, dilediğimiz şekli verebiliriz ona..
Derinlikse derinlik. yükseklikse yükseklik, genişlikse genişlik.
Sevmekte gücümüz var, irademiz var, aklımız var.
Biz varız sevmekte. Sevmek yaratmaktır bir bakıma.
Sevilmekse yaratılmak..
Demek ki biz seninle birbirimizi yaratıyoruz durmadan.
Sen beni yarattıkça güzelsin işte ve ben seni yarattıkça
güçlüyüm, daha bir insanım.
Beni sevmeseydin yine bir şey değişmeyecekti benim için.
Sen biraz eksik kalacaktın biraz sen kaybedecektin. O kadar..
Şimdi insanların en güzeliyiz, en iyisiyiz elbette
Seviyoruz seviliyoruz.
Sevgimi anlamadığın ve ona saygı göstermediğin anda ölebilirim.
Karşılık vermediğin anda değil.
Birbirimizi yeniden yaratmaya devam edelim.
7.Mektup
Burası büyük şehir, günahkar şehri, o vurdum duymaz, o deli dolu
şehir. Ben bu şehirde sensiz yaşayamam. Bir gün kanıma girer şu
kalabalık, şu caddeler, şu tıklım tıklım gazinolar. Burası şarkılar
şehri , resim gibi kadınlar, kadın gibi erkekler şehri.
Ben bu şehirde yaşayamam.
İnsan bir vapur olmalı bu şehirde, bir tramvay olmalı, bir otomobil olmalı.
En iyisi bir bulut olmalı, gelip evinin üstünde durmalı. Madem ki bulut değilim;
ben bu şehirde sensiz yaşayamam.
Şehirlerde insanlara benzer. Gövdeleri, ayakları, dudakları, gözleri vardır,
yürekleri vardır, kocaman kocaman elleri vardır. Bu şehrin yüreği sende
çarpıyor. İnsan, sana kan taşıyan bir damar olamayacaksa;
bu şehirde yaşamamalı. Çekip gitmeli.
Şehirlerde insanlara benzer. Duyguları, açlıkları, uykuları vardır, kinleri
ve nefretleri vardır, aşkları vardır, büyük. İnsan aşık değilse,
bu şehirde yaşamamalı, çekip gitmeli.
Şehirlerde insanlara benzer. İnsan bir şehir olmayacaksa, senin içinde
yaşadığın; artık yaşamamalı buralarda, çekip gitmeli.
Bir gününde dört mevsim var bu şehrin. Her sokağında bir dünya var.
Bütün sefaletiyle, bütün çirkinliği ile, bütün orospuluklarıyla bu şehir
baştanbaşa sevgi.
Bu şehir baştanbaşa sen.
Bu şehirde sevmeyen, ya da seni tanımayan yaşadım demesin.
Ölüler susmasını bilmeli....
6. Mektup
Bu gün bir yalnızlığa düştüm yine.. Başımı ellerimin arasına aldım,
sessizce ağlamaya başladım. Önümde yarıya gelmiş bir konyak şişesi
<beni> diye fısıldıyordu, <beni> Sonra yalvarmaya başladı:
<Ne>
Bir bardak doldurdum, tepeme diktim. Şişe rahatladı, sustu.Hani ellerimiz
birbirine değince nasıl oluyorduk? İşte öyle oldum. Hani bakışlarımız
buluştuğu zaman, bir başka türlü atması vardı yüreklerimizin. onu hatırladım.
Sonra bir tren hareket etti. Sabahtı. Karşı karşıyaydık. Konuşuyorduk.
Ben sevmek diyordum durmadan. Gözlerim gözlerine soruyordu.
<seviyor> diye. Hep evet diyordu gözlerin, ellerin, dudakların
hep evet diyordu. Oysa ki bir çok hayır diyen insanlar vardı çevremizde.
Örneğin: bir çocuk hayır, diyordu, bir kadın, bir adam, bir başkası
hayır diyordu. Hayır` lar arasında ezilmeye mahkumdu evet` lerimiz.
Tren ilerliyordu. Gözlerin gözlerime soruyordu ne olacak diye.
Sigara üstüne sigara yakıyordum, kadeh kadeh içki içiyordum, fakat
bilmiyordum ben de ne olacağını. Bizi sürükleyen bir akıntıydı.
Durduramazdık onu, hükmedemezdik ona. Bir anafora rastlayıp yok
oluncaya kadar akıp gidecektik işte. Peki anafor nerdeydi? Uzak mıydı?
Belki çok yakındı kim bilir. Biz onu göremeyecektik. O gözlerimizi kör
ettikten sonra saracaktı bizi buz gibi kollarıyla.
Tren ilerliyordu. Pencereden deniz görünüyordu. Denize akşam güneşi
vurmuştu. Renk renk kayıklar gördük kıyılarda. Denize taş atan
çocuklar gördük. Uzakta bir balıkçı ağlarını topluyordu.
Ve Tren ilerliyordu. Kadere yaklaşıyorduk. Bir alacakaranlık bastı zamanı.
Gözlerim gözlerindeydi. Ellerini tuttum. titredin. Acı acı bir düdük öttü.
Bir şeyler koptu içimizden.
Sonra tren durdu, indik, yollarımız ayrı ayrıydı.
Şimdi o gün verdiğin yalnızlığı yaşıyorum...
5.Mektup
Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?
Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.
Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.
Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
Kanunlara saygı göstermesini,
İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.
Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.
Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
Aradıklarının çoğunu bulamamış,
Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
Göçüp gidiyor bu dünyadan.
İşte yaşamak maceramız bu.
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak
Ve yaşayıp beklerken ölmek!
Özleme bir diyeceğim yok.
O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.
İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
Yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.
Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.
Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!
4. Mektup
Senden hiç ayrılmamak vardı. Zamanı durdurmak, bütün saatleri
parçalamak vardı. İsyan içindeydim. Neydi bu çaresizlik?
Bizi çepçevre saran bu dört duvar neydi?
Bir ara Tanrıyı düşündüm, peygamberleri, dinleri, kitapları düşündüm.
Boş inançlarımız mıydı çaresizliği yaratan?
O bizim eserimiz miydi? Öyleyse neden bizden büyüktü, güçlüydü?
Bunca yıl neyi aramış, kimi özlemiştim? Madem ki benim olmayacaktın
neden seni karşıma çıkardılar? Kim yaptı bunu? Bu kötülükler
kimin eseri? Tanrının işi yokta bizi mi görsün? Öyleyse kime inanacağız?
O kitaplar ki sabırdan bahsediyor. Ama ne kadar? Nereye kadar?
O dinler ki duadan bahsediyor. Kime, niçin ve ne zaman?
O peygamberler hiç sevmediler mi?
Ben sana inanıyorum kitaplara değil.
Ben seni istiyorum. Dua değil. Sabır değil.
Artık gideceksin , biliyorum, vakit geç oldu. Yatakta izin kalacak,
havada kokun ve yastığın üzerinde bir iki tel saçlarından.
Telaş içinde giyinmeye başlayacaksın. <oraplar>
diyeceğim, düzelteceksin. Dudaklarını boyarken, eğilip ensenden
öpeceğim. İçin sevgiyle dolacak. Gözlerin ışıl ışıl <z>
Ya gelmezsen? Hayır hayır geleceğine inanıyorum.
Yine gideceğini bilmek kötü. Dayanılmaz bir şey bu.
Hatırlıyorum; elini uzattın, <Allaha> dedin ve gittin.
Gözden kayboluncaya kadar baktım arkandan, sonra kapıyı kapattım,
bir başka kapı açıldı yalnızlığa.
Yürüyemiyordum, oturamıyordum. Yattım, uyuyamadım. Sanki
yerçekiminden kurtulmuştum, boşluktaydım, ağırlığım kalmamıştı.
Elimde, tam nabzımın üzerinde bir saat işliyordu her şeyden habersiz.
Çıkardım, duvara çarptım, parçalandı ve durdu.
Fakat sadece saatin sesiydi kaybolan.
Yoksa zaman ilerliyordu..
3. Mektup
Gelme diyecektim, geldin. İyi ettin geldiğine. Neredeyiz? Bir şehir yanıyor,
dikkat et. Tutuşabiliriz. işte ilk ateş gözlerine düştü, sonra dudaklarına,
saçlarının arasına kıvılcımlar doldu ışıl ışıl. Yanıyorsun, yanıyorum, yanıyoruz.
Aranmakla yetinsek bunlar gelmeyecekti başımıza. Yinede memnunum. İyi ettin
geldiğine. Taş olup kalmaktansa, ağaç olup yanmak iyi. Ellerini ver, ellerini.
öpüşmeye susadım. Tırnak uçlarından öpmeye başlayacağım seni.
Titreme, yanıyorsun.
Koluma yat, sağ erkek koluma, güçlü erkek koluma. Dağılsın saçların, bırak.
Nasıl olsa onları da öpeceğim tutam tutam. kulak memelerini, gür kaşlarını
dudaklarını da öpeceğim. Dolgun dudaklarını seven, gözlerini, artık yaşamıyoruz.
Belki de yaşamak bu, bizim bilmediğimiz.
Öyleyse yeni yeni başlıyoruz yaşamalara, derin nefes almalara, o ölümsüz olmalara.
Bir ekşi elma ısırıyordum, dişlerim kamaşıyordu omuz başlarını gördükçe ve
biraz sen oluyordum sevdikçe, sevildikçe.
diyordun, inadına yakıyordum. Yalvarıyordun, çıldırıyordum.
Hiç ağlamadın. Ağlasan ne değişecekti. Ama ağlamadın işte yükseldin, yüceleştin.
Tanrılaştın bir yerde. Öyle güzeldin anlatılmaz.
Anlımdan ter boşanıyordu, saçlarım yapış yapış olmuştu. Yüz merdiven inip
yüz merdiven çıkıyordum bir dakikada. Derin bir kuyudan su çekiyordum.
Bir mağara ağazından sana sesleniyordum.
Karanlıklar içinde birbirimizi aydınlatıyorduk.
Sağır bir zamandı yaşadığımız. Sağır ve merhametsiz. Kör bir geceydi
yumruklayan kapıyı, kör ve dilsiz.
Artık hiç sönmeyecektik biliyorum....
2.Mektup
Aramak... Ömür boyunca aramak... Yalnız seni aramak.. Paslı teneke kutularda,
küf kokan dolaplarda, çerçevelerde, tenhalarda, ağaç diplerinde, sonra vapurlarda,
trenlerde hep seni aramak. Belki bu şehirde değilsin. Ne çıkar? Seni arıyorum ya.
Belki de aynı sokakta evlerimiz, sabahları beni görüyorsun işime giderken.
Sonra akşamı bekliyorsun, alacakaranlığı... Beni bekliyorsun yada bir başkasını,
bir başkasını..
Hiç gel demeyeceğim sana.. Aramak neredeyse ben oradayım. Ayaklarım ne
güne duruyor? Yok yok birden karşıma çıkma. Kaç saklan Seni aramak istiyorum.
Git bu şehirden haydi git. Dağlara çık, o uzak dağlara. Rüzgarların krallığında
hüküm sür. Baktın ki oraya da geldim, yine kaç. Başını al açıl denizlere. Gemilerin
en güzeli, en büyüğü dilediğin limana götürmeli seni, dilediğin yerde demir atmalı.
Ben küçük bir balıkçı kayığı ile peşinden gelsem yeter. Seni arıyorum ya!
Bir yıl, beş yıl, on yıl değil; beşikten mezara kadar aramalı insan, ama ne aradığını
bilmeli. Yaklaşıp uzaklaşmalı aradığından. Okyanus dalgaları üstünde bir küçük
tekne gibi alçalıp yükselmeli. Yalınayak koşmalı yollarda, ayaklarını sivri taşlar
kesip kanatmalı. Çöllerden geçmeli yolu, yanmalı kavrulmalı. Sonra gözün alabildiğine
ak, soğuk ülkelere düşmeli. Buzlar kırılmalı ayaklarının altında, üstüne kar yağmalı.
Bir gün bulacaksam bile parça parça bulmalıyım seni. Ayaklarını Afrika`dan getirip bir
kağıt üzerine yapıştırmalıyım. Saçların Sibirya`da olmalı dudakların Çin`de.
Gözlerin Hindistan`da bir mabudun gözleri olmalı. Ellerin İtalya`da bir heykelin elleri.
Bulursam seni parça parça bulmalıyım.
Yinede bir yerin eksik olmalı.
Yeniden yollara düşmeliyim, onu aramalıyım.
Ve tam seni tamamladığım anda ölmeliyim.
1.Mektup
Geceydi...Bütün insanların çırılçıplak olduğu bir zamandı.
Onları düşünüyordum; gümüş tepsilerdeki kristal kadehlerden zamanı
yudumlayan insanları düşünüyordum. İrili ufaklı aynaların karşısında enseleri
bembeyaz kadınlar boyanıyordu. Uzun uzun parmakları vardı kadınların ..
Öpülmeye alışmış olgun dudakları vardı. Kocaman kocamandı kalçaları.
O kadınları düşünüyordum.
Bir kurt bir geyiği kovalıyordu yüreğimde. Geyik soluk soluğaydı, yorgundu,
bitkindi. Karların üzerinde akıp giden bir yıldız gibiydi. Koşuyordu. Koşmak
kurtuluş değildi belki, ama bir ümitti. Koşmalıydı.
Oysa birer namlu ağzıydı kurdun gözleri. Avına güvenle, şehvetle yaklaşıyordu.
Yeni bilenmiş, sedef saplı bıçaklara benziyordu dişleri , bütün dileği et ve kandı.
İstese geyiğe hemen yetişebilirdi, ama uzasın istiyordu bu şehvetli koşu,
bu bütün damarlarına yayılan sarhoşluk bitmesin istiyordu.
Ben seni düşünüyordum. Çünkü geceydi. Sevişme zamanıydı insanların.
Yalnızdım. Beni kuşatan duvarlar birer beyaz çarşaftı bu saatte. Kapılar
tüylü, yumuşak battaniyelere benziyordu.
Ben seni düşünüyordum. Kim bilir ne güzeldin soyunduğun zaman? Nasıl kadındın?
Nasıl öpüşürdün kim bilir? Nasıl kadın kadın kokardı her yerin? Tutup avuçlarıma
sığdırıyorum seni, gözlerime, dudaklarıma sığdırıyorum.
Sensiz kahrolmak vardı. Seninle yaşamak vardı dolu dizgin.
Seninle her gece birbirimizi yenilemek vardı odalarda.
Odalara sığmamak vardı. Bir sel gibi taşmak vardı gecelerden.
Elimi uzatsam tutabilirdim seni. öyle yakındın. Zamana kokun sinmişti.
Belki de uzaktan günlerce koşsam yetişemezdim sana. Zamana kokun sinmişti.
Tuttum resmini indirdim duvardan.
Duvar ağlamaya başladı.....