24.10.2004 tarihinde M. Erhan Altınöz sordu.
Ziyaretler ve Haremlik-Selamlık: Allah’ın Selami, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun, sayın hocam. Önemli bir sorum vardı. Malumunuz İslam’da akraba ziyareti çok önemlidir: 1- Akrabamız İslam’ı usullere göre yaşamıyorsa (örneğin haremlik-selamlık kuralına uymuyorsa ) ziyaret edelim mi? 2- Akrabamız (cahilliğinden veya bilerek) İslam düşmanı ise ziyaret edelim mi? 3- Akrabamız Müslüman olmasına rağmen yaşantısı bir kâfirin ki ile aynıysa ve hatta daha beterse ziyaret edelim mi? 4- Bütün bu bahsettiğim özellikleri taşıyan akrabalara gerekli uyarı ve nasihatleri yaptığımız halde fayda etmezse ziyarete devam edelim mi? Bu sorduğum sorular komsular için de geçerlidir.
Prof.Dr. Faruk Beşer;
Allah Rasulü Efendimiz (sa) "bütün insanlara uyarıcı ve müjdeleyici olarak gönderilmiştir". Bu bütün insanlar içerisinde, kendisi dışındaki en iyi insan olan Ebubekir bulunduğu gibi, muhtemelen en kötü insan olan Ebucehil de vardır. O her türlü insanla konuşmuş, sorulara cevap vermiş, davranışıyla bir müslümanın nasıl olacağını göstermiş ve İslam’ı en güzel şekilde temsil etmiştir. Onun yolunda olanlar ve kendilerini onun misyonuyla görevli sayanlar da bundan başkasını yapamazlar.
Belki burada onun şu özelliklerine de dikkat çekmemiz gerekir: O bütün insanlarla konuşurken, onları dinlerken, sorularına cevap verirken hiç bir zaman kaba davranmamış, karşı tarafı suçlayıcı hakaret etmemiş, en güzel olanla, kibar ve tatlı ifadelerle konuşmuş, bununla birlikte İslam’ı tanımayan ve yaşamayan insanlarla oturup malayani sohbet yapmamış, ondan bundan konuşmamıştır. Anlatacaklarını anlatmış, dinleyeceklerini dinlemiş, hatta diğer taraf dinlemesini istemişse sonuna kadar beklemiş ve dinlemiş, sonra da ayrılıp gitmiştir. Bazen de anlatmak için kendileri davet etmiş ve anlatmıştır. Dinlemişlerse anlatmaya devam etmiş, dinlememişlerse bırakmıştır.
Ama bütün bunların yanında o bunları, çok önemli bazı özelliklere de sahip olarak yapmıştır: Konuştuğu ve dinlediği insanlardan, ne dünya bilgisi olarak, ne de diğer bilgilerde geri kalmamış, hep önde olmuştur. Onlar da bu açılardan onu hiç bir zaman küçük görememişlerdir. Eğer kabul etmemişlerse bu sebeplerden değil, inatları sebebiyle kabul etmemişlerdir. Unutmamak gerekir ki, insanlar, bilgisiyle, dünya görüşüyle, ahlakıyla küçük gördükleri insanı dinlemezler, dolayısıyla söylediklerini de anlamazlar.
Eğer bu söylediklerimiz iyi anlaşıldıysa, akrabalarımız -Allah korusun- Ebucehil gibi bile olsa ziyaretlerine gitmemizde, konuşmamızda, anlatmamızda ve hatta dinlememizde hiç bir sakınca bulunmadığı gibi, bu ayna zamanda bizim bir görevimizdir. Ama onlar Ebucehillik yapmakta ısrarlı iseler ve bizim gitmemizden hoşlanmıyorlarsa o zaman bizim gitmemizin de elbette bir anlamı kalmaz.
Ancak burada bir noktaya daha dikkat çekmemiz gerekir: Karşı taraf dinlesin dinlemesin, dinlemeye hazır bulunsun ya da bulunmasın, bizler bazen kendimizi İslam’ın tek temsilcisi sanıp ha bire anlatarak emr bilmaruf yaptığımızı zannederiz. Oysa çoğu zaman en etkili dil susmak ve haliyle anlatmaktır. Bu sebeple eskiler, "lisanul hal, entaku min lisani’lmakâl", yani hal dili, kâl/söz dilinden daha etkilidir, demişlerdir.
İkinci olarak, bu gün müslümanlar genel itibariyle yeterli bilgiye, dünya görüşüne ve tecrübeye sahip bulunmadıkları için nazarı itibarla dinlenilmemekte, dinlenilmedikleri için de kabul görmemektedirler. Onun için en güzeli, en azından bir süre için, hal dillerini konuşturmaları, kâl dillerini ise susturmalarıdır diye düşünüyorum.
Bu sebeple mutlaka gidilmeli ama tartışma ve cedel yerine, susmak ve müslümanın efendiliğini göstermekle yetinilmelidir. Ziyaretler bir İslam’a davet aracına dönüştürülmemelidir. Çünkü ziyaret başlı başına bir güzelliktir ve İslam ise güzelliklerden ibarettir. Bu sebeple ziyaret eden insan zaten bu fiiliyle İslam’ı anlatmış olur.
Bu temel prensipleri belledikten sonra şunları da bilmemiz iyi olur:
1.Haremlik selamlık İslam’ın bir emri değildir. Uzun süren oturmalarda ve sohbetlerde, rahat olabilmek ve hoş olmayan davranışlardan korunmak için, özellikle Osmanlı döneminde alınmış bir tedbir ve tercihtir. Doğrusu İslam ahlakı açısından fena da değildir, tercihe şayandır. Ancak bunu İslam’ın bir emri gibi görüp, kadınla erkeğin bir arada bulunamayacağını söylemek ve bunu dinin bir vazgeçilmezi kabul etmek doğru değildir. İslam’ın kadından da erkekten de istediği bir örtünme/tesettür tarzı vardır, her iki taraf da bunun esas şartlarını yerine getirdikten sonra, halvet, gibi, ten teması gibi, laubalilik gibi diğer mahzurlar da bulunmadıktan sora bir mekânda olmalarının şerî bir engeli yoktur. Mesela, oturup beraber yemek yiyebilirler.
2–4.Diğer sorularınızın cevabını da buraya kadar söylediklerimle verdiğimi sanıyorum.
Bir kez daha tekrar etmeliyiz ki, bizim problemlerimizin çoğu; cahillik ve bağnazlık sebebiyle kendi halimizi, kabullerimizi ve yaşayış biçimimizi İslam sanıp, böyle olmayanların, sapık, ya da -Allah korusun- kâfir olduklarını zannetmemizden kaynaklanır. Bu çok tehlikeli bir durumdur ve ülkemizdeki, özellikle de sufi müslümanlığa hakim olan anlayış ve manzara budur. Bundan kurtulmanın tek yolu, cehaletten kurtulmaktır. Cehaletten kurtulmanın tek yolu da, birilerini dinlemekten çok, okumaktır.
Kaynak:
http://farukbeser.com/tr/sorucevap.asp