He touched his scar gently. 'Maybe it's this. Makes me look like trouble, I suppose. But I got it honestly.'
(Nazikçe yarasına dokundu. 'Belki bunun yüzündendir. Beni sorunu olan biri gibi gösteriyor, sanırım. Fakat onu dürüstçe aldım.'
'It's not that,' I said. 'It's this. I'm a private dedective and you're a problem that I don't have to solve. But the problem's there. Maybe that girl didn't driwe away that time just because you were drunk. Maybe she had a feeling, too.'
('O değil,' dedim. 'Bu. Ben özel bir dedektifim ve sen benim çözmek zorunda olmadığım bir problemsin. Fakat problem orada. Belki o kız o zaman seni sadece sarhoş olduğun için bırakmadı. Belki onun da bir hissi vardı. -Böyle bir hissi?- )
He smiled faintly. 'I was married to her once. Her name is still Lennox. I married her for money.' When he saw my face, his smile disappeared. 'You're wondering why I didn't ask her for help. Did you ever hear of pride?'
(Zayıf bir gülüşle güldü. 'Bir zamanlar onunla evliydim. Onun adı hala Lennox. Onunla para için evlendim.' Yüzüme bakınca gülüşü kayboldu. Neden ondan yardım istemediğimi merak ediyorsun. Hiç gurur duydun mu? -gurur diye bir şey duydun mu...herhalde-)
'You're killing me, Lennox.'
('Beni öldürüyorsun, Lennox.')
'My pride is different. It's the pride of a man who has nothing else. Sorry if it bothers you.'
('Benim gururum farklı. Bu sahip olduğu tek şey gururu olan bir adamın gururu. Bu seni rahatsız ediyorsa özür dilerim.')
It bothered me and he bothered me, too, although I couldn't understand exactly why. Any more than I knew why a man would starve and walk the streets before he'd sell a suitcase. Whatever his rules were, though, he played by them.
(Bunun sebebini tam olarak anlayamadığm halde bu bana sıkıntı veriyordu ve o da (Adam da) bana sıkıntı veriyordu. Bir adam neden sefalet çeker ve bir bavulu satmadan önce caddelerde yürür, bunu daha çok biliyordum. -burası hiç olmadı galiba.- Ne olursa olsun onun kuralları vardı gerçi, oyunu onlarla oynuyordu.)