Fuat Carım
Güncel Yayıncılık / Tarihi Romanlar Elinizdeki kitap, Kanuni devrinde, 1552 yılında, Türklere esir düşen ve üç yıl boyunca Kaptan-ı Derya Sinan Paşa'nın yanınnda kölelik yapan bir İspanyol entelektüelin, İmparatorluk başkentindeki zorunlu ikameti boyunca ağzından, dönemin İstanbul'unu, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki günlük hayatı, toplumsal olayları, bilimi, adalet sistemini ve idare şekillerini çağının tarihçelerinde hiç rastlanmayan bir nesnellikle aktarıyor.
1557 yılında yazılmış kitabın yazarı bilinmemekte, sadece o devrin tanınmış yazarlarından Critobal ve Villanon'a isnat edilmektedir. Kitap, 350 yıl boyunca Madrid Üniversitesi arşivinde kalmış, ancak 20. yüzyılın başında bir İspanyol bilim adamı tarafından şans eseri keşfedilerek gün ışığına çıkarılmıştır.
Fuad Carım'ın nefis Türkçesiyle dilimize kazandırılan bu kitap, okuyucu için tarihsel hakikatlere sadakatiyle bir belgesel niteliğine sahip olmakla kalmayıp, kölelikten imparatorluğun en bilgili ve gözde hekimleri arasına yükselen Pedro'nun başından geçenlerle tam bir macera romanı tadı veriyor.
Yayınevi : İletişim Yayınları
Dizisi : Çağdaş Türkçe Edebiyatı Dizisi
Yazarı : Orhan PAMUK
17. yüzyılda Türk korsanlarınca tutsak edilen bir Venedik, İstanbul'a gitirilir. Astronomiden, fizikten ve resimden anladığına inanan bu köle, aynı ilgileri paylaşan bir Türk tarafından satın alınır. Garip bir benzerlik vardır, bu iki insan arasında. Köle sahibi, kölesinden, Venedik'i ve Batıbilimini öğrenmek ister. Bu iki kişi, efendi ile köl, birbirlerini tanımak, anlamak ve anlatmak için, Haliç'e bakan karanlık ve boş bir evde, aynı masanın iki ucuna oturur, konuşurlar. Hikayeleri ve serüvenleri, onları, veba salgının kol gezdiği İstanbul sokaklarına, Çocuk Sultan'a düşsel bahçalerine ve hayvanlarına, inanılmaz bir silahın yapımına, 'ben neden benim' sorusuna götürecektir. Hikayelerin günden geceye doğru ilerlemesiyle, gölgeler yavaş yavaş yer değiştirirler.
"Ustaca kurulumş paradokslarla örülü, hayranlık uyandıran zarif bir postmodern hikaye."
PUBLISHERS WEEKLY, NEW YORK
Pedro'nun Zorunlu İstanbul Seyahati/ 16. Yüzyıl'da Türkler'e Esir Düşen Bir İspanyol'un Anıları adlı bir kitap Türkçeye Fuad Carım tarafından çevirilir ve Güncel Yayıncılık tarafından 1996'da yayımlanır. Orhan Pamuk'un Beyaz Kale adlı romanı ile bu kitap arasında çok fazla 'benzerlikler' vardır. Ahmet Yıldız Edebiyat ve Eleştiri dergisinin 24. sayısında bu benzerliği ele alan 'Roman Yazma Teknikleri İçin Bir Örnek Kitap: Beyaz Kale' adlı bir inceleme yazar. Bu incelemede iki kitap arasındaki 'etkileşimleri' sıralar (Aktaran: Yalçın Küçük-Şebeke/"Network", YGS Yayınları, syf.113-115).
"...Ama ne olur ne olmaz, gene esir düşebiliriz korkusu ile, kürekçileri sıkıştırmaktan vazgeçtiler. Maluma kürek çekenler ya Türk ya 'Mağribi'. Gemi bir kere zaptedildi mi, bunlar artık serbest. O vakit Türklere, bu bize şunu etti, şu bize işkence yaptı derler..." (Pedro'nun..... syf.12)
"Türk ve Mağripli olan kürekçilerimiz sevinç çığlıkları atıyordu; sinirlerimiz bozuldu... Esir düşerse cezalandırılmaktan korkan kaptanımız kürek kölelerini şiddetle kırbaçlatmak için bir türlü emir veremiyordu..." (Beyaz Kale, syf.11)
"...Birinin bileklerini, kulaklarını ve burnunu kesip omuzuna bir pafta yapıştırdılar; paftada şu yazılı idi; "böyle eden böyle olur". Öbürünü kazığa çaktılar..." (Pedro'nun..... syf.12)
"...Kazığa oturtulan korkak kaptanımız yeni ölmüştü. Kırbaççıları burnunu, kulağını kesip ibret olsun diye bir sala koyup denize bırakmışlardı..." (Beyaz Kale, syf.11)
"Rampacılar gemiye daldılar ve herkesi çırılçıplak ettiler. Beni tepeden tırnağa soymadılar; sırtımdakiler onların hoşlanmadıkları ve beğenmedikleri şeylerdi. Hem sırtımdakilerle uğraşmaya bir lüzum görmediler; yattığım kamara çok değerli eşyalarla doluydu..." (Pedro'nun..... syf.13)
"...Rampacılar gemimize ayak basarlarken kitaplarımı sandığıma koyup dışarı çıktım. Gemi ana-baba günüydü. Dışarıda herkesi toplamışlar soyuyorlardı..." (Beyaz Kale, syf.14)
"...Cerrah mısın, diye sordular. Hayır deyince, az kalsın partiyi kaybediyordum. Bereket versin lafa, sözü geçen kaptanlardan Durmuş Reis karıştı. Cenevizli dönme Durmuş Reis 'idrar ve nabız hekimidir, cerrahtan daha faydalıdır' dedi. Kürekten işte bu suretle kurtuldum..." (Pedro'nun..... syf.12)
"...Sonradan Ceneviz dönmesi olduğunu öğrendiğim Reis iyi davrandı bana; neden anladığımı sordu. Küreğe verilmemek için hemen astronomi bilgimden, geceleri yön bulabileceğimden söz ettim, ama ilgilenmediler. Bunun üzerine bende bıraktıkları anatomi cildine güvenerek hekim olduğumu ileri sürdüm. Az sonra gösterdikleri kolu kopmuş birini görünce cerrah olmadığımı söyledim. Öfkelendiler, beni küreğe vereceklerdi ki, kitaplarımı gören Reis sordu; idrardan ve nabızdan anlıyor muydum? Anladığımı söyleyince küreğe verilmekten kurtuldum..." (Beyaz Kale, syf.14)
Okur mutlaka düşünecektir kim 'özgün' kim değil. 'Aşırmasız' yapıtlara ihtiyacımız var;
hem burası Türkiye demeden hem de şu ünlü çok sattı o zaman 'iyidir' demeye gerek görmeden. Eleştirel bir bakış açısı 'güneş altında söylenmiş yeni bir şey yoktur' ile intihalleri ayırmayı bilecektir.
--------------------------------------------------------------------------------
SENİH KAVLAK - 06 Mayıs 2002, Pazartesi-Hürriyetnot:Nihat Genç'e teşekkürler...