Şiir Köşesi
#281
Gönderim zamanı 26.07.2007 - 23:07
Aynı bardaktan içmeyeceğiz
Ne sıcak şarabı, ne suyu,
Kuşluk vakti öpüşmeyeceğiz,
Pencereden bakmayacağız akşama doğru.
Sen güneşle soluklanıyorsun, ben ayla,
Ama düştüğümüz aynı sevda.
Sadık ve sevecen dost, benim yanımda,
Senin yanındaysa neşeli bir sevgili.
Gri gözlerindeki korkuyu anlıyorum sanma,
Ve bu çektiklerimizin sensin sebebi.
Sıklaştırmıyoruz ayaküstü buluşmalarımızı.
Ne çare ancak böyle koruyabiliriz huzurumuzu.
Şiirlerimde yalnızca senin sesinin ezgisi duyulur
Senin şiirlerinde benim soluğum eser.
Bir ateş ki, ona kim dokunur,
Buna ne korku, ne unutuş cesaret eder
Ve bilsen nasıl hoşlandığımı
Seyretmekten senin kuru, pembe dudaklarını.
Anna AHMATOVA
"YURTTA SULH, CİHANDA SULH"
’Düşüncenin üstesinden gelemeyen‚ düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.
Paul Valéry
#282
Gönderim zamanı 27.07.2007 - 11:43
-----HER ŞEYE BEDEL----
Biten bir göz yaşı gibiydi
Bu aşk herşeye bedeldi her şey için güzeldi
Ağlayan şiirler gibiydi seni sevmek
Ayrıldık dediğinde ki gerçeği göremeyen ben gibi
Sanki her zaman gelip sarılacaksın bana
kayan yıldızlar gibi tutacaksın ellerimi
En derin parlaklıkta kaybettim seni
Kazanma şansım güneşin doğmaması gibidir
Gözlerim gözlerinde titrer ışıldarayak
Sen benim için yaşayan bir meleksin
Belkide sen bu kalbi yaşatacak tek prensessin
Seni seviyorum demek sadece sevda ateşi yakmak değilmiş
Şimdi bitti dersen sadece arkana bakma
Çünkü her zaman baktığın yerde olacak bu gözler
Seni unutmak için seni yaşatmam gerek
Her bitişin ortasında yeni başlayış için bekleyen savaşçı ben
Yazar:YSF
Bu mesaj Ysf tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 27.07.2007 - 11:49
Her yanda güz sancısı öpüşmeler var ama nedense hepsi yarım...
#283
Gönderim zamanı 27.07.2007 - 11:46
Ayrılığı anlatmak için şiir yazmak gerekmiş
Giderken sadece güldüğün o anı
Sadece bana bakma sen göz yaşlarımla avun dediğin dakikaları
Unutmak mı hayır o dakikalar çok güzeldi
Her mevsimin bir hüznü olur ya
Ben mevsimlerden kış sen ise yaz oldun
Sen yaktın içimi ben ise soğuttum yüreğini
Şimdi sen kış ol ben yaz olayım
Rollerimiz değişsin ben senin yüreğini yakayım
Gecelerde hüznü gördüm
Gündüzlerde ehli keyifle zamanımı öldürdüm
Şimdi giderken sadece bir ses sadece bir nefes
Ben ağlarsam gökyüzünde tek yıldız ağlar
Sen ağlarsan ben dahil tüm yıldızlar ağlar
Hani bana demiştin ya sen gökyüzündeki benim tek yıldızımsın
Şimdi ben senin için sadece ay olurum etrafında dururum
Hayatta benim kadar seven varsa güneş dursun
Papatya tarlasında seviyor sevmiyor yapardık ya
Artık o tarlada papatya kalmamış
Ne seviyor nede sevmiyor çıkıyor
Göç etmiştin bu kalbimden
Giderken bulutlara salmıştın yüreğimi
Sadece sana tek kelime söylesem
Gözlerine baktığın kimseye seni seviyorum deme
Çünkü ne bakışın unutuluyor nede gülüşün
Yürekde her zaman yanan bir ateş gibi kalıyor
Seni sevmek seni özlemek
Şimdi dur ve aynaya bak ve seni seviyorum de
Her bitişin yeni bir başlangıç olduğunu söylerler
Ben bu bitişin yeni başlangıç olmasını istemem
Artık sadece kalbimde yanan ateş sadece beni ısıtır
Yeni bir günde olsa her günde sen varsın ve sen olacaksın...
Yazar:YSF
Bu mesaj Ysf tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 27.07.2007 - 11:48
Her yanda güz sancısı öpüşmeler var ama nedense hepsi yarım...
#284
Gönderim zamanı 29.07.2007 - 15:57
---Prenses--
Gidiyorum etrafımda hüzünle
Gerçekleri sende biliyorsun bende
Seninle göz göze geldiğimizde o bakışını unutmak mı asla
Her gecenin için de masum göz yaşıydın sen
Ben senden gelecek bir haberle aşk çoçuğu olurum
Demek ki bazen sensizliği tadmak gerekmiş
Seni düşündüğümde özleyen bir hırçın dalgayım ben
Beni nereye itersen senin rüzgarınla çöllerde savrulurum
Güzel her bir dakikaydın sen, kum saatinde ki saniye ise ben
Kayıp giderken her severinde elimi tutan bir umuttun
Seni anlatmak mı gerçekten işte bu zor
Sadece beni sana vücudumda ki küçük kalp anlatır prensesim
Yazar:Ysf
Her yanda güz sancısı öpüşmeler var ama nedense hepsi yarım...
#285
Gönderim zamanı 06.08.2007 - 14:56
HERŞEY
Ben seni bir gün gördüm
Baharın yeşile çalan sevinci
Yanaklarında gamze olmuştu
Sen gülüyordun
Bense sen güldükçe
İçime ağlıyordum
Dalların ucundaki
Tomurcuklar gibi
Sana çiçek açmak
Sana meyve olmak isterken
Bilmiyordum kırağı çalacağımı
Dağların bayırların
Kışa isyanını mesken tuttum gönlüme
Senin beni sevmem için
Ben bir kırçiçeğine
Bahar olmak istiyordum
Sense baharçiçeğim
Soğuk bir kışa hicret ediyordun
Sevdama inat
İşgal altındaydı
Aşksız yaşadığım hayat toprakları
Ölümle yaşam arasında zikzaklarken
Gülmende buldum ağlamanın anlamlılığını
Sen bir güldün
Ben ağladım çöl toprakları yüreğine
Ertelenmiş düşlerimle
Yorgun düştüm ocağına
Ben ateş beklerken
Kül oldu sevgim
Sen vardın
Bense kayboluşlarımı
Unuttum yanında
Bana bakanlar
Seni gördüler gözlerimde
Maviye yaklaşırken yaşam
Ölüme hoş geldin dedim hoyratça
Ve ben seni bir gün sevdim
Daha görmeden
Ben seni o gün gömdüm
Tam buldum derken
Kaybettiğin anda başlarsa cümle
Nokta koymanın acizliğine karşı
Mutluluğu dengeleyebilmekmiş seni sevmek
O gün anladım
Ve seni gömdüm kalbime
Bir kırmızı kalem çekip realiteye
Kadere inat
Rüyalarıma dokunmak istiyordun
Hayal bir sevgiliyle
Gerçeği paylaşmanın
Bedbahtlığını yaşadım
Seni kalbime gömdüğüm o gün
El salladım
Seninle yaşanmışlığa güle güle derken
Kaçan bir balığı
Kuyruğundan yakalayabilmek gibi
Bir şeymiş seni sevmek
Sen yeniden hayat buldun
Seni içimde öldürürken
Var’da imkânlılığını
Kaybederken seni
Seni bir bilmeceye kare yaptım
Ben seni her gün buldum
Ve uzanıp tutamadığım
Umutlar zinciriyle bağlandım sana
Bir gülsen
Sırrı bitecekti sevginin
Ve kopacaktım senden uzaklara
Gittin sen
Dönmeyeceğini bilerek
Beklediğim gecelerde
Anlamını buldu umut
Anladım
Hayalin bittiği yerde
Başlarmış ayrılık
Sen düşümsün hiç bitiremediğim
Artık seni görmekten korkarak
Bakamadığım aynalardasın
Yaşamadığım duyguların vebali
Kara gözlerinde saklıymış yaşama sevincim
Gülmenden korktum
Gülünce her şeyimi kaybetmekten
Sana varmak sanmışım
Yabancı yollarla gittiğim sürgünü
Daha çok benimsin
Adından mütevellim yasını silince
Sen bir gün bir güldün
Ben hep ağladım ardın sıra
“ve o iki kelimeyi söyledim sana”
SENİ SEVİYORUM
#286
Gönderim zamanı 06.08.2007 - 15:15
gölgen..
Israrcı dalgaların bile silemediği
gözlerin..
Denizden mi alıyor gücünü,
O yüzden mi tükenmiyor
acı..
Gözlerin yetmez söndürmeye
Nedeni o olunca..
Değişiklikler Kaydedildi...
#287
Gönderim zamanı 22.08.2007 - 17:20
Uçurtma yapmıştım rüyamda,
Gökyüzünün
Mavi derinliklerinde uçan.
Kanatları vardı
Kelebek kanatları gibi;
Süzülüyordu
Mavi derinliklerde,
Süzülüyordu
Rüzgar dalgalarında
Kanat çırpar gibi
Ve!
Ve birden
Takıldı gökkuşağına.
Canı acıdı,
Kanadı gökküşağı.
Göğü boyadı kızıla,
Kan revan götürdü
Gökyüzünü,
Bulutlar
Hatta güneş bile.
Kızdı gökyüzü.
Kesti yelini.
Esmez oldu meltem
Deli deli.
Uçamıyordu uçurtma.
Çırpamıyordu
kelebek kanatlarını.
... düşüyordu...
Tutunamıyordu rüzgarlara
Ve ardından
... telleri takıldı
Uçurtmaya.
Dolandı kanatları,
Dolandı kelebek kanatları;
İncindi,
Canı acıdı.
Artık,
Kendinden deyildi kuyruğu.
Kanamadı ama,
Kanamadı
Gökkuşağı gibi,
Akmadı damla damla.
Uçurtma yapmıştım rüyamda;
Yüreği İçin için kanayan,
Yüreği parça parça.
İç çekiyordu yalnızca.
Gözyaşları;
Yüreğinin derinliklerine damlayan.
Uçurtma yapmıştım rüyamda,
Dans eden bulutlarla.
Uçurtma yapmıştım rüyamda
Ve şimdi
Param parça.
Değişiklikler Kaydedildi...
#288
Gönderim zamanı 24.08.2007 - 00:59
Kimse savaşımı görmüyor...
Herkes sesimi duyuyor
Düsündüğümü kimse bilmiyor...
Herkes yazdıklarımı okuyor
Gözyaşlarımı kimse görmüyor...
Herkes beni tanıdığını sanıyor
Ama kimse benim kim olduğumu bilmiyor
Alıntıdır
#289
Gönderim zamanı 07.09.2007 - 20:06
Bir hatıra defteri yazıları kaybolmuş
Eski günlere şahit arıyordu köşede
Yıllardır koynunda saklandığı cildi solmuş
Sırrını veren insan ise toprak olmuş
İçinde gizlenen ömrün günahı sevabı
Teras katında terkedilmiş yaşanan yıllar
Eski yamalı bir sandık bunların dert kabı
Ve bir de ayna, onu da kazımış tırtıllar
Yıllardır aranmazlığın verdiği sarhoşluk
İçinde yer etmiş ve yüreğinde bir boşluk
Tek şahit mezar taşıdır selviler altında
Onu da aydınlatır terastan yayılan loşluk.
Ayşe Erduran
#290
Gönderim zamanı 29.09.2007 - 14:51
İşte hikâyemiz böyle dostlarım
Şu parasız yapılan alışveriş
İşte borç kartımız, çakıverin imzayı
Yorgan daima kısa gelirmiş
Bu uç, şu uca ulaşamazmış
Diyebilir misiniz amma da iş
Aramak onu ufukların ardında
Arada düşmüş yaprakları tekmelemek
Ovmak bir çıplak ayağı
Bütün yürekleri kiraya vermek
Ya da bir aynalı odada
Bir otomobilde
Kaporta aya doğru dikilmiş
Masumluk, duruversin istediği yerde
Nerede başlatırsa başlatsın cümbüşünü
Sesler tiz perdeden kadıncıl ve sonsuz
Bir başkalık belirir her seferinde
Gişelerin önünde, henüz açılmamış
Kenetlenmiş eller durmadan çıtırdar
Kuyrukta süngüsü düşmüş bir adam
Bir zayıf yaşlı bayan
Ve sinemadaki filim
Bir büyük aşkı ilân eder neonlu ışıklar
Çarşaf gibi reklamlarda
Senaristin de garantisi var.
Gunter Grass
Çeviren: Salih Sıtkı Gör
"YURTTA SULH, CİHANDA SULH"
’Düşüncenin üstesinden gelemeyen‚ düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.
Paul Valéry
#291
Gönderim zamanı 30.09.2007 - 02:42
Yürüyorum
Lambası yanmayan evlerin
Daracık sokakların arasında
tek başıma
sensizliğimle
Kurtulmak istiyorum artık
Bu boğucu karanlıktan
Sensizlikten
sensiz çekmekten
yürümek istiyorum
bir gemiye yetişmek
sonsuzluğa demir almak
yalnızlığa
birden
birden sen geliyosun aklıma
ve seni özlüyorum
gözlerimi açıyorum
yıldızsız bir gecede
acı çekmeten kahrolmuş
sigara dumanıyla resmini çizen kendimi görüyorum
yıkılmış
virane halimi
ağlamak istiyorum
kaderime
sana
ve
benden çaldığın hayatıma ağlamak...
uğur ince
#292
Gönderim zamanı 30.09.2007 - 02:47
Gönderen sensin.
Ne terk etmeyi istedim seni,
Ne de daha yaşamadığımız bu aşkı toprağa gömmeyi.
Senin kadar öfkeliyim ben de.
Senin kadar endişeli...
Bir dokunuşunla bin kenti yıkacak güç verirdin bana
Ama inandıramadım seni.
Sen, sorgularken beni kafanda
Ben, gözlerinin içine bakıyordum kuşkuyla.
Bir tek sözün bağlardı beni sana,
Oysa sen hep susmanın koynunda.
Aşkın içine bir kez girdi mi kuşku,
Teslim alır bedenleri de.
Sütten çıkmış ak kaşık değildim
Ama yalanı sokmadım iki kişilik dünyamıza.
O dünya ki bazen minicik bir odada
Bazen kentin ortasında şekillendi.
Nasıl da güzeldi...
Zaten varsın diye her şey güzeldi ama
Sen buna inanmadın. Ah bu sorular...
Yaşamak varken sevdayı delice,
Niye boğarız sorularla?
Nasıl ikna edebilirdim seni?
Ben, aşk dedikçe sen, dur dedin.
Ben, seninleyim dedikçe
Sen, hayır dedin.
Zaten az konuşan sen
Olumsuz ne kadar sözcük varsa
Bulup çıkardın ortaya.
Bense hiç bir şey diyemedim.
Ne kadar zarar vermişim sana meğer.
Nasıl değiştirmişim seni.
Oysa hiç böyle düşünmemiştim.
Kimseye zarar vermek istemem ben.
Kimseyi olduğundan farklı bir hale getirmek istemem.
Ama öyle oldu işte.
Demek ki; gitmelerin zamanı şimdi.
Çocukluğuna sığınır atlatırsın bu acıyı.
Ne sevişmelerimiz kalır aklında, ne sevda sözlerimiz.
Rahat değilim diyordun ya, rahat ol artık.
Gülüşlerini saklaman için bir neden kalmadı.
Tedirginliğinin sebebi de kalktı ortadan.
Biliyor musun bir tanem!
Gidişim yürekten değil, zorunluluktan.
Sanma ki, bu toy sevdayı başka kimliklere taşırım.
Sanma ki, benden sakladığın gülüşleri
yalancı yüzlerde ararım.
Seni de götürürüm yüreğimde.
Her zaman yokluğunu taşırım.
Bulup, bulup kaybettim seni bebeğim.
Ne yazık ki, tozduman edemedim kuşkularını.
Ne yazık ki, kalamadın bana.
Öpücüğümün kokusu kalacak kapının eşiğinde.
Kokladıkça; bizi bir yanlışa mahkum ettiğini anlayacaksın.
mehmet coşkundeniz
#293
Gönderim zamanı 30.09.2007 - 16:58
ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
Oysa bilmediğin bir şey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
imrendiğin, öfkelendiğin
kızdığın ya da kıskandığın diyelim
yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
dile dökülmeyenin tenhalığında
kaçırılan bakışlarda
gündeliğin başıboş ayrıntılarında
zaman zaman geri tepip duruyordu. Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun, biraz daha
fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
Başlangıçta doğruydu belki. Sıradan bir serüven, ratsgele bir ilişki
gibi başlayıp, gün günden hayatıma yayılan, büyüyüp kök salan ,
benliğimi kavrayıp, varlığımı ele geçiren bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin
Yaz başıydı gittiğinde. Ardından, senin için üç lirik parça
yazmaya karar vermiştim. Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.
Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
çerçevesine sığmayan
munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti
Mayıs. Seni bir şiire düşündükçe kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma. Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük usulca düşüyordu bir kağıt aklığına, belki de
ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha. Aşk mıydı,
değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi? "Eylül'de aynı yerde ve
aynı insan olmamı isteyen" notunu buldum kapımda. Altına saat: 16.00
diye yazmıştın, ve saat 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran
Zaman'ı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını
Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.
Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı. Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay, alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik
kalmıştı.
Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış
arkadaşlığımıza. Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi bakışıyorduk.
Sanki ufacık birşey olsa birbirimizden kaçacaktık.
Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.
Gittin.şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza. Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim su kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları
gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada bir
şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi.
Artık hiçbir duygusunu anlamayan çocuklar gibi
Ve elbet biz de bu aşkla büyüyecek
Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz
kış başlıyor sevgilim
hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
oysa yapacak ne çok şey vardı
ve ne kadar az zaman
kış başlıyor sevgilim
iyi bak kendine
gözlerindeki usul şefkati
teslim etme kimseye, hiçbir şeye
upuzun bir kış başlıyor sevgilim
ayrılığımızın kışı başlıyor
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.
Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak, yazıya oturup sonu
gelmeyen cümleler kurmak, camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak...
Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
içinizdeki ıssızlığı doldurmaz hiçbir oyun
para etmez kendinizi avutmak için bulduğunuz numaralar
Bir aşkı yaşatan ayrıntıları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
çıplak bir yara gibi sızlar paylaştığınız anlar, eşyalar
gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
çağrışımlarla ödeşemezsiniz
dışarıda hayat düşmandır size
içeride odalara sığamazken siz, kendiniz
Bir ayrılığın ilk günleridir daha
Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkla
Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
kulak verdiğiniz saatin tiktakları
kaplar tekin olmayan göğünüzü
geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
bakınıp dururken duvarlara
boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çiçek, unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani, unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar
gibi
yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutukluluk haline, bir trafik
kazasına, başımıza gelmiş bir felakete, işkenceye çekilmeye, ameliyata
alınmaya
kendimizi hazırlar gibi
yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
ve kazanmış görünürken derinliğimizi
Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
o tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar
denemeseniz de, bilirsiniz
hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar
Bana Zamandan söz ediyorlar
Gelip size Zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir ise yaramadığını bildiğiniz gibi. Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden
karşılaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla baş etmek,
uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.
Zaman
Alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, acılar
dibe çöker. Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir. Bir
yerlerden
bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir
gün gelir bir gün
başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
o eski ağrı
ansızın geri teper.
Dilerim geri teper. Yoksa gerçekten
Bitmişsinizdir.
Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır, anlamları
önemi kavranır. Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini
kazanır. Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Herşeye iyi gelen Zaman sizi kanatır
ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
günlerin dökümünü yap
benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
kim bilebilir ikimizden başka?
sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
bir ilişkiyi, duyguların birliğini, bir aşkı beraberlik haline getiren
kendiliğindenliği
yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi
bir düşün
emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor orada
ölmüş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Bunlar da bir ise yaramadıysa
Demek yangında kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda
Bu şiire başladığımda nerde,
şimdi nerdeyim?
solgun yollardan geçtim. Bakışımlı mevsimlerden
ikindi yağmurlarını bekleyen
yaz sonu hüzünlerinden
gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
geçti her çağın bitki örtüsünden
oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
bakarken dünyaya
yangınlarda bayındır kentler gibiyim:
çiçek adlarını ezberlemekten geldim
eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların
unuttuklarını hatırlamaktan
uzak uzak yolları tarif etmekten
haydutluktan ve melankoliden
giderken ya da dönerken atlanan eşiklerden
Duyarlığın gece mekteplerinden geldim
Bütünlemeli çocuklarla geçti
gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
dokunmaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.
Bu şiire başladığımda nerde,
şimdi nerdeyim?
yaram vardı. bir de sözcükler
sonra vaat edilmiş topraklar gibi
sayfalar ve günler
ışık istiyordu yalnızlığım
Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
İlerledikçe... Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü
daha şiir bitmeden. Karardı dizeler.
Aşk... Bitti. Soldu şiir.
Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden
Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
Aşk yalnız bir operadır, biliyordum: Operada bir gece
uyudum, hiç uyanmadım.
barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim
her adımda boynumdan bir fular düşüyordu
el kadar gökyüzü mendil kadar ufuk
birlikte çıkılan yolların yazgısıdır:
eksiliyorduk
mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
her otelde biraz eksilip, biraz artarak
yani çoğalarak
tahvil ve senetlerini intiharla değiştirenlerin
birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
ağır ve acı tanıklıklardan
geçerek geldim. Terli ve kirliydim.
Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...
korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
ve açık hayatları seviyordu.
Buraya gelirken
uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
ödünç almadım hiç kimseden hiçbir şeyi
çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için
panayır yerleri... panayır yerleri...
ölü kelebekler... ölü kelebekler...
sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.
Adım onların adının yanına yazılmasın diye
acı çekecek yerlerimi yok etmeden
acıyla baş etmeyi öğrendim.
Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?
ipek yollarında kuzey yıldızı
aşkın kuzey yıldızı
sanırsın durduğun yerde
ya da yol üstündedir
oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı
AŞKIN BİR YOLU VARDIR
HER YAŞTA BAŞKA TÜRLÜ GEÇİLEN
AŞKIN BİR YOLU VARDIR
HER YAŞTA BİRAZ GEÇİKİLEN
gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
gözlerim
aşkın kuzey yıldızıdır bu
yazları daha iyi görülen
Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
ilerlerim
zamanla anlarsın bu bir yanılsama
ölü şairlerin imgelerinden kalma
Sen de değilsin. O da değil
Kuzey yıldızı daha uzakta
yeniden yollara düşerler
düşerim
bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda
ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında
Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
yaşamsa yerli yerinde
yerli yerinde her şey
şimdi her şey doludizgin ve çoğul
şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
şimdi her şey yeniden
yüreğim, o eski aşk kalesi
yepyeni bir mazi yarattı sözüklerin gücünden
Dönüp ardıma bakıyorum
Yoksun sen
Ey sanat! Her şeyi hayata dönüştüren
Yoktun ve Tanrı bu ihtimalden hiç bahsetmemişti....
#294
Gönderim zamanı 08.11.2007 - 21:30
seninle bir resim yapalım:
moda burnunda durmuşuz
nilgunsüz marmaraya dalmışız
ayşe gitmiş başka adama
gene cep kanyağına kalmışız
sen ilhandan bir madrigal okuyorsun
ben selimiyeye bir çomak sokuyorum
cahit epyarn. beyoğluna bağrıyor
alın bu bonoları kıçınıza sokun
limanın façası değişiyor
bonolar uçuşuyor martılar kaçışıyor
fok yaşar cam gözlerle yarışıyor
şehir hatları birbirine karışıyor
heybeliden bir fayton kaçıyor
mühürdardan denize uçuyor
denizden oğlan çocukları çıkıyor
birbirlerinin saçlarını tarıyor
gece oluyor ece geliyor
ece gidiyor ecel geliyor
ecel geliyor gunsur gidiyor
tur
gut
sü
re
ya
e
dip
el
oğ
lu
me
tin
u
yar
ce
mal
can
se
ver
yağmur olup yağıyorlar
gar lokantasina dalıyorlar
vinçler içlerini çekiyor
mendirekler taşlarını döküyor
tezer düşlerini rıhtımda yumurta gibi kırıyor
kırıklardan al dante mısralar yapıyor
gökyüzü tezerin beynine çöküyor
doktor fikret kızkulesinde dansediyor
dans ederken denize dökülüyor
enver paşanın canı sıkılıyor
haydarpaşanın rütbeleri sökülüyor
kader açıklarda yüklü bir tanker gibi
cumhuriyet şamandırasına bağlı bekliyor
halatlar gerildikçe geriliyor
tarih adım adım geriliyor
ermeniler birer birer diriliyor
hayırlı ve hayırsız adalarıyla
ikiye bölünüyor marmara
uzuyor çatlak ankaraya
sular boşalıyor
çan
ka
y
a
y
a
İzzet Yasar
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.
Charles Bukowski
Piizan
#295
Gönderim zamanı 21.11.2007 - 20:21
off ne alakası var şimdi deyip
dinlememezlik etme, dinle bi kere.
kaan dobra takıma yeni gelmişti.
yalan söylemiyim sanırım antep maçıydı.
maç neredeyse bitmiş.
skor kesindi..
hoca maçın 89. dakikasında oyuna aldı kaan'ı
sahada herkes çok yorgundu.
bi tek kaan, civelek gibi koşuyordu sağa sola.
ben de dahil herkes güler gibi bakıyordu kaan'a.
aa kerize bak aa enerjike bak diye.
ama hoca beğendi kaan'ın performansını
diğer maçta daha çok yer verdi.
bir diğer maçta daha bi çok.
ve bugün kaan dobra, kaan dobraysa
o 89. dakika yüzündendir.
şimdi gelelim sadede.
ben de ilişkimizi kurtarmak için
89. dakikada oyuna girmiş bir oyuncu gibi
koşuyorum, çırpınıyorum.
gör performansımı diye.
sev beni diye..
Umut Sarıkaya
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.
Charles Bukowski
Piizan
#296
Gönderim zamanı 21.11.2007 - 20:22
mükemmel bir şiir
#297
Gönderim zamanı 22.11.2007 - 22:22
atıyorum bugün ikibin kişi giden sevdalara ağlasa,
iki çarpı 7 milyon eşittir 14 milyar...
sezen aksu evinin pimapenlerini yaptırıyor
yetmiyor bi de dış cepheyi kaplatıyor...
hadi onu geçtim 30 bin kişi kalabalık içinde yalnız hissetse kendini bu ay...
30x8 etti mi sana 240 milyar.
bu parayla tuna kiremitçi kooperatife giriyor,
murathan mungan evini düzüyor...
artanıyla da bülent ortaçgil tatile gidiyor...
belki beni duygusuz diye nitelendirebilirsin
ama keriztof kolomb diyemezsin,
ne kadar arasan da aşka dair, yitip gidene dair en ufak bir his bende bulamazsın...
gece gündüz çalışarak kazandığımı elaleme yedirecek değilimdir.
çünkü şu aşktan sevdadan kaç kişi ekmek yiyor bilirim bir bir...
yaş soracak olursan sevgili dost 30 küsür
hep otuzbir, hep otuzbir...
Umut Sarıkaya
ertesi sabah
tekrar hayata
dönülebilen
ve her gün
tekrarlanabilen
bir intihar biçimidir.
Charles Bukowski
Piizan
#298
Gönderim zamanı 01.12.2007 - 17:49
#299
Gönderim zamanı 25.12.2007 - 14:50
Tut ki gecenin
Alacakaranlığında düşlemişim seni.
Tut ki, rüyalarımı bölmüşsün ne çıkar?
Ne çıkar gündüzlerin selamsız aşkına,
Geceleri kefen biçsen.
Bir anlık hırsla,
Her şeyi yıkıp geçsen, ne çıkar...
Tut ki bundan böyle unutmuşum seni.
Tut ki artık çalan parçalarda ismin geçmesin.
Tut ki yazılan şiirler, seni anmasın,
Varsın eller de unuttu desin.
Ben seviyorum ya seni,
Sen sevmesen, ne çıkar...
Bedirhan GÖKCE
keşke yalnız bunun için sevseydim seni"
#300
Gönderim zamanı 02.01.2008 - 22:28
Bir eski şarkı dolar kulaklarına
Bir eski aşkı hatırlarsın ansızın
Boğaziçi durur yılların gölgesinde
Uzanır bir vapur pervanesinde
Martılar erguvanlar yalılar
İskelede çımacı
Balkonda o kız
Seslensen duyacakmış gibi
Uzatsan saçlarına dokunacak ellerin
Issız bir gecenin sabahında
Kaybolur gider sesin
Yaratan dünyayı şarkılı yaratır
Onun şarkısız yapan insanlardır.
Bir vapur düdüğü
Çeker alır hülyandan
Ne kalır geriye parçalanmış dünyandan
Her yeni ölü, bir eski ölüye selamdır yaşayanlardan..
Ayhan Hünalp
"YURTTA SULH, CİHANDA SULH"
’Düşüncenin üstesinden gelemeyen‚ düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.
Paul Valéry
Benzer Konular
Konu | Forum | Konuyu Açan | İstatistikler | Son Mesaj Bilgisi | |
---|---|---|---|---|---|
Otomobili için şiir yazdı! |
Bilim & Teknoloji Haberleri | Haberci |
|
|
|
Şiir.. |
Sizin Şiirleriniz | hüfyaa |
|
|
|
Şiir... |
Sizin Şiirleriniz | hüfyaa |
|
|
|
Siirt'te Saldırı: 4 Kadın Öldü, 2 De Ağır Yaralı Var.. |
Üçüncü Sayfa | Taurus |
|
|
|
Çok Şiir Yazmak İstedim Ben Yine :s |
Karalama Defteri (Blog falan hikaye!) | tusiana |
|
|
54 kullanıcı bu konuya bakıyor
0 üye, 54 ziyaretçi, 0 gizli