Şiir Köşesi
#321
Gönderim zamanı 01.09.2009 - 20:40
Her ağızda, her telde fânilik dırıltısı
Sonunda tek bir şarkı, tabutun gıcırtısı...
necip fazıl kısakürek
#322
Gönderim zamanı 26.09.2009 - 16:42
Bir gece gördü onu
Bir gündüz konuştu
Bir kahve içildi
Sonra bir şarap
Bir balık yendi
elele yüründü
Bir dudak dokundu
Bir sıcak dolandı
Sevişti
Sevdi
İşler karıştı.
esin aciman
#323
Gönderim zamanı 26.09.2009 - 17:42
kim tutabilir ki ateşi elinde
karla kaplı kafkasları düşünerek;
ya da açlığını bastırabilir
gözlerinin önünde bir şölen canlandırarak;
ya da çırılçıplak yuvarlanabilir
aralık karında yaz sıcağını düşleyerek…
…
o zaman insandın asıl,
yapmaya yüreğin olduğu zaman.
daha ileri git şimdi
daha fazla insan olmak istiyorsan…
W, Shakespeare
"YURTTA SULH, CİHANDA SULH"
’Düşüncenin üstesinden gelemeyen‚ düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.
Paul Valéry
#324
Gönderim zamanı 30.09.2009 - 15:02
Bende bulduğun benim de aradığımdı
sarmaşıp inceldiğimiz o nokta
hadi tut elimden gezdir sokaklarını
ansızın yakalanan sağnağıma
akşam kendini karartırken geliyorsun
komşular kimbilir ne diyor
günü soyunup beni giyiniyorsun
parmakların ışıkları dinlendiriyor
gökyüzünü çevir bana
gezinsin tutkunun alevden dili
uçarken çıkardığın o ses var ya
bütün sözcüklerin özeti
tanrı bu geceyi korusun
Enver Ercan
#325
Gönderim zamanı 30.09.2009 - 15:51
HAN DUVARLARI
-Osmanzade Hamdi Bey'e-
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
Ellerim takılırken rüzgârların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına.
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine.
Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.
Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan;
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,
Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
Gitgide birer ayet gibi derinleştiler
Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
"On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan
Baba ocağından yar kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa atılmışım ben"
Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi...
Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Araya gitti diye içlenme baharına,
Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk.
Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
İki dağ ortasında boğulan bir geçide.
Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
Burada son fırtına son dalı kırıyordu...
Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
Gönlümde can verirken köye varmak emeli
Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!"
Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
Biz menzile vararak atları çektik hana.
Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;
"Gönlümü çekse de yârin hayali
Aşmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgârın önüne katılmışım ben"
Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,
Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
"Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı'mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"
Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi:
"Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.
Aradan yıllar geçti işte o günden beri
Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL
Bu mesaj Sultanım tarafından düzenlendi. Düzenleme zamanı: 30.09.2009 - 15:59
SULAK TOPRAKLARDA ÜMİTLER YEŞERİR
KANIN DÖKÜLDÜÐÜ TOPRAKLARDA İNSANLIK ÖLÜR
YAŞANMAZ BİR DÜNYA İÇİN TÜM VAHŞİLİÐİNİ GÖSTEREN İSRAİL'İ KINIYOR VE LANETLİYORUM
KAHROLSUN İSRAİL!!
#326
Gönderim zamanı 13.10.2009 - 18:21
Sancıyan gecelerin ağırlığınca girdim hastalıklı uykularıma.
Başucumda acabalarla beynime inen saat tik takları,
Kalk git ona der gibiydi.
Dokunsan kar gibiydim parmaklarında.
Kopsan, buzul…
Acının negatifi basıyor sözlerimi.
Öldüm ulan üşümekten! Kapat/sana gözlerimi.
Vapursuz bir iskele gibi kaldım.
Mutedil dalgalı yorgunluğum.
Soysuzlaşan bir yanılgı gibi kıvrandım deliliğin biz, aşkın; sen halinde.
Meğer uçuruma yaslanmışım.
Düşünce anladım.
Girdabının burgusunda söndürmüşüm közlerimi.
Öldüm ulan düşmekten! Kapat/sana gözlerimi.
Gittin; sanki Annem öldü.
Gittin ve beni kendime uğurladın.
Kimse kendine benim kadar yoksul değildir.
İnsan kendini kendisizlikte nasıl bulur?
Bir haciz gibi girdiysen içime,
Bu benim kendime olan borcumdandır.
Sanki bir kuş gagalıyor beynimi.
Öldüm ulan düşünmekten! Kapat/sana gözlerimi.
Yaşamla aramı açacak yaralara göz yumuyorum.
Sana ağır yaralanmayı seviyorum.
Kan kaybından gülüyorum.
Dramlardan çalınmış bir ölüm gelir şimdi suzinak makamında.
Aşk yapışmıştı o gece boğazıma.
Kurtulsam ölecektim.
O yüzden aram açık aramla…
Nicedir oyunbozanım; susuyorum sözlerimi.
Öldüm ulan küsmekten! Kapat/sana gözlerimi
Her gemide bir fırtına izi saklıdır.
Bundandır kendi gözyaşlarımızda boğulmalarımız.
Saçların ağlıyor mu hala bilmiyorum ama kayboluyorsan dallarında,
Bu senin kendine sarmaşıklığındandır.
Bir kişinin yalnızlığının kaçla çarpımıdır iki kişinin yalnızlığı?
Ve kaç yalnızlık çıkar bir kişinin yalnızlığından?
Sus! Biliyorum.
Yalnızlık yokluğun avuntusudur.
Binlerce gündür boğazıma usturayım.
Özgürlükte çürüyor uçurtmamın çıtaları.
Dua et de ölümün farkına varmadan ölelim.
Öldüm ulan ölmekten! Kapat/sana gözlerimi.
Kahraman Tazeoğlu
#327
Gönderim zamanı 19.12.2009 - 09:49
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
Victor Hugo
"YURTTA SULH, CİHANDA SULH"
’Düşüncenin üstesinden gelemeyen‚ düşünenin üstesinden gelmeye çalışır.
Paul Valéry
#328
Gönderim zamanı 19.12.2009 - 12:19
bir başka ülkeye, bir başka denize giderim, dedin
bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.
yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
bu şehir arkandan gelecektir.
sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
başka bir şey umma-
ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.
konstantinos kavafis
keşke yalnız bunun için sevseydim seni"
#329
Gönderim zamanı 07.01.2010 - 15:09
İnsanlık adına
Nasıl başlar bu yeşil ve mavi yolculuk
Hangi gemi kalkar bu ülke limanlarından
Hangi mavilikler karşılar seni
Kıyılar zincir olmuş bileklerde
Dalgalar yargısız infaz
Al kalemi eline ey çocuk
Yeşilin ve mavinin şiirini yeniden yaz
Adnan Yücel
Değişiklikler Kaydedildi...
#330
Gönderim zamanı 15.02.2010 - 12:31
senden ayrıldığımda
o güzel günün sonunda
açılınca gözlerim
ne çok sevinçli insan varmış dedim.
işte o akşamdan sonra
sen bilirsin ya
daha güzel dudaklarım
çekirge gibi çevik bacaklarım
ben böyle olalı beri
daha yeşil ağaç, fidan ve tarla
daha bir güzel suyun serinliği
başımdan aşağı boşaltınca
2.
beni sevindirdiğinde
bazen düşünürüm:
şimdi ölüversem
mutlu kalırım
sonsuza kadar.
sonra yaşlanıp
beni düşündüğünde
tıpkı bugünkü gibi görünürüm sana
bir sevdiceğin olur
henüz gencecik.
3.
küçücük dalda yedi gül
altısını rüzgar alır
ama biri kalır
bulayım diye onu
yedi kez çağıracağım seni
altısında gelme
ama söz ve yedincisine
tek sözümle gel.
4.
bir dal verdi bana sevgili
üzerinde sarı yapraklarda
yıl dediğin geçer gider
aşk ise hep yeni başlar.
Bertolt Brecht
keşke yalnız bunun için sevseydim seni"
#331
Gönderim zamanı 06.03.2010 - 11:48
.
.
.
kadehini kaldır onsekiz bir daha kaldır
yıkılsın bu temmuz bırak ayaklarına
kafesinden çıkar yürek diye taşıdığını
köprülerini at gemilerini batır
ellerini ellerimin üstüne koy onsekiz
sen de bir ıslık uydur devrik ıslığıma
ömrümüzü bir suç gibi ayarlamadık mı
ağır bir hüküm giyer gibi öleceğiz
.
.
.
(attila ilhan)
#332
Gönderim zamanı 18.03.2010 - 21:04
Uzun süren bir hastalık gibi
Aralıksız dinlediğim alaturka bir fasıl gibi
Gökyüzüne bakmayı, dostlara mektup yazmayı
Çiçekleri sulamayı unutmuşluğum gibi
Bitti
Bir aşk nasıl biterse öyle bitti bu aşk da
Yürümeyi yeniden öğrenen felçli bir çocuk gibi
Sokağa çıkmalıyım şimdi
Ve çoktandır ihmal ettiğim dostlarıma
Yeni bir adres bırakmalıym
Pencereleri açmalı, kitapları düzenlemeliyim
Belki bir yağmur yağar akşama doğru
Yarıda bıraktığım şiirleri tamamlarım
Aşk da bitti diyordu ya bir şair
Aşk bitti işte tam da öyle
(Ahmet Telli)
keşke yalnız bunun için sevseydim seni"
#333
Gönderim zamanı 09.04.2010 - 12:43
Seni sormak için otuz kapının
Eşiğine varıp durdum bu gece
Seksen üç haneyi gezip dolandım
Viran oldu gönül yurdum bu gece
Aradan da deli gönül aradan
Bir çift göz göründü geçtim oradan
Yüzondört kez berat verdi yaradan
Fermanı kendime sordum bu gece
Gece gündüz dönüp duran pervane
Senin için oldum deli divane
Saraylara baş kaldıran virane
Yamacına çadır kurdum bu gece
Belki ayyaş belki derviş deliyim
Sefaiyem ben nereden biliyim
Tut elimden gayrı sana geliyim
Yıldızlara badal vurdum bu gece
Aşık Sefai
keşke yalnız bunun için sevseydim seni"
#334
Gönderim zamanı 28.10.2010 - 23:09
tarih: 20-02-09
isim: yok efendim
nerden alkına geldi: bunu duymamış olayım
özetle ve aslında tamamıyla şöyle:
ister istemez aklına geliyor insanın
bu ara benim de
zira son zamanlarda hiç farkına varamadım insanlığımın
oysa masaldı her şey,
ilk gün, son gün ve aradaki diğer günler
halbuki çocukluktan çıkalı olmuştu epey
(t) on3bucuk
esen kalın
#335
Gönderim zamanı 28.01.2011 - 12:53
seni seviyorum
Olur da bir gün
Senin aşkınla atan şu kalbim
Durursa eğer,
Teneşir tahtasındaki çıplak vücuduma
Sıcak ellerinle bir kez dokun
Gelinlere ilk defa bembeyaz giydirilen
Kefene sarılı vücudum
Yatılırsa musalla taşına
Okunursa ardımdan dualar
Sakın ağlama...
Seninle mutlu olduğum günleri düşün.
Benim seni, senin beni
Mutlu ettiğimiz günleri...
Ve sakın ağlama.
Bir kez daha kefende sarılı vücuduma dokun
Ve öp beni.
Toprak altına girmeden son kez öp beni.
Ve üstüme toprak atılmadan ilkbaharda açan bir çiçek at
Sonra düşün biran düşün
Beni nasıl mutlu ettiğini
ve bana neler için kızdığını
Sakın ağlama.
Her sene öldüğüm gün bana gel
İnan sana olan SEVGİMLE mezarımdaki o çiçek
Hep açacak.
Ve bana sadece
Seni seviyorum de
HALA SENİ SEVİYORUM.
#336
Gönderim zamanı 07.06.2011 - 02:07
Söz biter sözcük biter
Yüzündeki gülücük biterse
Ömür biter sevda biter aşk biter
Ne kalır geriye?
Kış gelir
Bahar biter yaz biter
Karanlık çöker gecelerime
Güneş çekip gider
Ben biterim ay biter
Rüzgar vurur yüzüme
Sokaklarda adım adım
Adın biter gözlerin biter
Sende solmuşsun gülüm
Seni görünce içim gider
Ben biterim ozan biter
Ozan Şahin - Söz Biter
Benzer Konular
Konu | Forum | Konuyu Açan | İstatistikler | Son Mesaj Bilgisi | |
---|---|---|---|---|---|
Otomobili için şiir yazdı! |
Bilim & Teknoloji Haberleri | Haberci |
|
|
|
Şiir.. |
Sizin Şiirleriniz | hüfyaa |
|
|
|
Şiir... |
Sizin Şiirleriniz | hüfyaa |
|
|
|
Siirt'te Saldırı: 4 Kadın Öldü, 2 De Ağır Yaralı Var.. |
Üçüncü Sayfa | Taurus |
|
|
|
Çok Şiir Yazmak İstedim Ben Yine :s |
Karalama Defteri (Blog falan hikaye!) | tusiana |
|
|
42 kullanıcı bu konuya bakıyor
0 üye, 42 ziyaretçi, 0 gizli